4 Mart 2015 Çarşamba

İng-Tr Sözlük

C:İngiliz alfabesinin 3.harfi
Cab:Taksi, tek atlı binek arabası, kabin
Cabal:Fitne, komplo, gizlice çalışan küçük gurup
Cabala:Özellikle musevilerce kitabı mukaddesin batıni tefsiri
Caballero:İspanyol efendisi, abd atlı süvari, kavalye
Cabana:Cabine
Cabaret:Kabare, gece kulubü, show programı
Cabbage:Lahana
Cabbage rose:Sadberk gülü,van gülü
Cabby:Sürücü, şöför
Caber:İskoçlara has bir oyunda kullanılan bir çeşit değnek
Cabin:Kamara, kulübe, kabin veya kamarada yaşamak
Cabin boy:Kamarot,erkek kamara görevlisi
Cabin class:İkinci sınıf kamara veya kabin
Cabinclass:İkinci sınıf kamara veya kulube
Cabined crisis:Kabine buhranı
Cabinet:Dolap, bakanlar kurulu
Cabinet council:Bakanlar kurulu
Cabinet-maker:İnce iş yapan marangoz
Cabinet-work:İnce marangozluk
Cable:Halat, kablo, telgraf
Cable car:Teleferik,kablo ile çekilen araba
Cablegram:Sualtı kablosu ile çekilen telgraf
Cablet:Hafif gomone, ince gomone, palamar
Cabman:Arabacı, arabayı kullanan kimse
Cabob:Şiş kebabı
Caboodle:Takım, güruh, hepsi
Caboose:Abd tren katar sisteminde memurların kullandığı en sona takılan vagon
Cabrilolet:Tek atlı ve körüklü hafi araba
Cacanny:Hafif tempoda koşmak
Cacao:Kakao ağacı
Cacao bean:Kakao tanesi
Cacao butter:Kakao yağı
Cacaobean:Kakao tanesi
Cacaobutter:Kakao yağı
Cachalot:Bir çeşit balina, kadırga balığı
Cache:Erzak hazine, benzeri eşyaların saklandığı yer
Cachet:Mühür, damga, alameti farika, marka, kapsül, kaşe
Cachexia:Beden zayıflığı, kaşeksi
Cachinate:Yüksek sesle gülmek
Cachou:Ağıza hoş bir koku veren pastil
Cachucha:Canlı ve neşeli bir dans
Cacique:Meksika ve batı hint adalarında kızıl derili kabile reisi
Cackle:Gıdaklamak, gürültülü bir şekilde konuşmak, gevezelik etmek, gevezelik
Cackler:Geveze kimse
Cacodemon:Kötü ruh, şeytan, iblis
Cacodyl:Pis kokulu ve zehirli bir kimyasal karışım, kakodil
Cacoethes:Kötü alışkanlık
Cacography:Kötü el yazısı
Cacophonous:Ahenksiz bozuk(ses)
Cacophony:Ahenjsiz ses
Cactus:Kaktüs
Cactus pear:Mısır inciri
Cad:Aşağılık adam
Cadaster:Kadastro, çap
Cadastral:Kadastroya ait
Cadastral map:Kadastro haritası
Cadastral survey:Kadastronun arazi ölçmesi
Cadaver:Ceset, kadavra
Cadaverous:Kadavra gibi soğuk
Caddie:Golf oyununda oyuncunun takımlarını taşıyan kimse, bu işi yapmak
Caddis fly:Zoolojide dört kanatlı bir böcek
Caddy:Çay kutusu
Cade:Yabani ardıç, annesi tarafından terkedilmiş elde büyütülmüş yavru
Cadence:Ritim, ahenk, sesin yavaşlaması
Cadenza:Bir solo kısmın sonunda sesin gösteşli bir şekilde yükselmesi
Cadet:Harp okulu talebesi, küçük erkek kardeş veya oğul
Cadet corps:Harp okulu taburu
Cadge:Dilenmek
Cadi:Kadı
Cadmean:Yunan efsanalerinde adı geçen fenikeli kahraman
Cadmean victory:Yenilen kadar yenen tarafında zarar gördüğü savaş
Cadmium:Kadmiyum
Cadmium yellow:Limon sarısı
Cadre:Kadro, yeni yetişen subayları eğitecek subaylar heyeti
Caduceus:Tıp ilminin sembolü olarak kullanılan yılanlı asa
Caducity:Bunaklık
Caesar:Sezar
Caesarea:Kayseri
Caesarism:Mutlakiyet idaresi
Caesura:Bir mısrayı okurken hafifçe durulacak yer, durgu
Cafe:Çayhane
Cafe curtain:Pencerenin yalnız alt tarafını örten perde çeşidi
Cafe society:Bar ve kulüpleri durmadan dolaşan yüksek sosyete grubu
Cafeteria:Kafeterya
Caffeine:Kafein, kahve ve çayda bulunan uyarıcı madde
Caftan:Kaftan
Cage:Kafes, hapishane, asansör, iskele, hapsetmek
Cageling:Kafese kapanmış kuş
Cagey:Kurnaz
Cahier:Bir demek kağıt, muhtıra, rapor
Cahoots:Ortaklık
Cain:Kabil, adem ile havvanın kardeş katili olan ilk oğulları, katil
Caique:Kayık, sandal
Cairn:Taş yığını halinde abide, mezar veya işaret noktası
Cairo:Kahire
Caisson:Cephane sandığı, cephane arabası
Caitiff:Alçak, zelil adam, bayağı, aşağılık
Cajole:Aldatmak, yüzüne gülerek kandırmak
Cake:Pasta, kek, kalıplaşmak
Cakes and ale:Hayatın neşesi,rahat içinde yaşama
Cakewalk:Amerikan zencilerinin oynadığı bir çeşit oyun, çalımla dolaşmak
Calabash:Sukabağı, su kabağından oyulmuş su kabı, kevkir
Calaboose:Hapishane
Calamanco:Eskiden kullanılan parlak kumaş
Calamander:Oymacılıkta kullanılan sert bir hint ağacı
Calamine:Tutya taşı
Calamine lotion:Kalamin losyonu
Calamitously:Felaket ve bela getirerek
Calamity:Felaket, afet, bela
Calamus:Hint kamışı
Calaneus:Topuk kemiği
Calash:Bir çeşit atlı araba
Calcareous:Kalsiyumlu, kireçli
Calceolaria:Çanta çiçeği
Calcic:Kalsiyumlu, kireçli
Calciferous:Kalsiyumlu, kalsiyum hasıl eden
Calcification:Kireçleşme, kireç haline gelme
Calcify:Kireçlenmek, taş haline getirmek
Calcimine:Badana, badana etmek
Calcine:Yakarak toz haline getirmek
Calcite:Kalsiyum karbonattan meydana gelen taş
Calcium:Kalsiyum
Calcium carbide:Karpit
Calcium chloride:Kireç kaymağı
Calcium hydroxide:Kireç
Calculable:Hesap edilebilir, sağlam
Calculate:Hesaplamak
Calculating machine:Hesap makinası
Calculator:Hesap makinası
Calculous:Böbrek taşı cinsinden
Calculus:Safra kesesi veya böbrek taşı
Calcutta:Kalküta
Caldarium:Roma hamamlarında sıcak oda
Caldera:Volkanik patlama sonucu meydana gelen büyük çöküntü
Caldron:Kazan
Caledonia:İskoçya
Caledonian:İskoçyalı
Calefacient:Isıtıcı, yakıcı ilaç, ısıtan yakan
Calefaction:Isıtma, ısınma
Calendar:Takvim, moslem calendar: hicri takvim, zaman sırasıyla kaydetmek
Calendar year:Takvim senesi
Calender:Perdah makinası, silindir, perdahlamak, kalenderiye tarikat mensubu
Calends:Ayın ilk günü
Calendula:Aynısafa çiçeği
Calenture:Tropikal humma
Calescence:Sıcaklığın artması
Calf:Dana, baldır, buzağı
Calf love:Konuşma dilinde çocukluk aşkı
Calfskin:Vidala, vaketa
Caliban:Tempest adlı oyundaki hayvana benzeyen köle
Caliber:Kalibre, kabiliyet, yetenek, kapasite
Calibrate:Ayar etmek
Calibration:Ayarlama, ölçü işareti
Calicle:Bazı çiçeklerde küçük kese, kesecik
Calico:Pamuklu bez, basma, patıska, patıskadan yapılmış benekli
Calico cat:Beyaz,siyah ve turuncu renkli dişi kedi
Calicocat:Beyaz siyah ve turuncu renkli dişi kedi
Californium:Kimyasal bir element
Caliginous:Karanlık, loş
Calipash:Kaplumbağanın üst kabuğundan çıkan et
Calipee:Kaplumbağanın alt kabuğundan çıkan et
Caliper:Çap pergeli ile ölçmek, çap pergeli
Caliph:Halife
Caliphate:Halifelik, hilafet
Calisthenics:Beden eğitimi, jimnastik
Calk:Buz mıhı, kaymayı önleyen çivi
Call:Davet etmek, ilan etmek, ilgi çekerek çağırıda bulunmak
Call aside:Bir tarafa çağırmak
Call at:Uğramak
Call attention to:Dikkatini çekmek
Call back:Arayan kimseye telefon etmek
Call cousins:Akrabaları saymak
Call down:Niyaz etmek,konuşma dilinde azarlamak
Call for:İstemek,gerekli olmak
Call forth:Ortaya çıkmasına sebep olmak
Call girl:Fahişe
Call in:Borç para toplamak
Call in question:İtirazda bulunmak,teslim etmemek
Call into being:Yaratmak,halketmek
Call into question:Yalancı çıkarmak
Call it a day:O günlük işe nihayet vermek
Call letters:Radyo istasyonunu belirten harfler
Call names:Küfretmek,sövüp saymak
Call number:Kitaplıkta kitapları sınıflandıran sıra numarası
Call off:Çevirmek iptal etmek
Call on the carpet:Azarlamak,terslemek,paylamak
Call one's bluff:Blöfe meydan okuma
Call out:Yüksek sesle konuşmak
Call the roll:İsim yoklaması yapmak
Call to account:Cevap istemek,sorgulamak
Call to mind:Hatırlamak,hatırlatmak
Call to order:Münazara kurallarını uygulatmak
Call up:Hatırlatmak,telefon etmek
Calla:Kalla zambağı
Callat:Uğramak
Callattentionto:Dikkatini çekmek
Callback:Geri çağırmak, arayan kimseye telefon etmek
Callboard:İlan tahtası
Callboy:Otel uşağı, komi
Calldown:Niyaz etmek
Caller:Misafir çağıran, oyunu idare eden kimse
Callfor:İstemek gerekli olmak
Callforth:Ortaya çıkarmasına sebep olmak
Callgrill:Kötü huylu ahlaksız kadın, fahişe
Calligraphist:Hattat
Calligraphy:El yazısı, hüsnühat, hattatlık
Callin:Toplamak, para borç
Calling card:Kartvizit
Callingcard:Kartvizit, adres kartı
Callintoquestion:Yalancı çıkarmak
Calliope:Çoğunlukla sirklerde kullanılan ve buhar ile çalınan org
Callletters:Radyo istasyonlarını belirten harfler
Callnumber:Kitaplıklarda kitapları sınıflandıran numara
Calloff:Çevirmek yüksek sesle okumak iptal etmek
Callosity:Nasır tutma, nasırlı bir halde olma, nasır, hissizlik
Callous:Katı, hissiz, nasırlanmak
Callousness:Hissizlik, aldırış etmeyiş
Callout:Yüksek sesle konuşmak işbaşına çağırmak, greve çağırmak
Callow:Toy, tecrübesiz, basık arazi
Callowness:Toyluk tecrübesizlik
Calltomind:Hatırlamak, hatırlatmak
Calltoorder:Münazara kurallarını uygulamak
Callup:Hatırlamak, askeri vazifeye çağırmak, telefon etmek
Callus:Nasır, kırık kemiğin etrafında hasıl olup kaynamasına yardım eden madda
Calm:Sakin, durgun, sükünet, durgunluk, yatıştırmak, sakinleşmek
Calmative:Müsekkin, yatıştırıcı ilaç
Calmly:Sakince heyecan göstermeden
Calomel:Ecza, tatlı sülümen, kalomel
Caloric:Isı, hararet, eski fizik kurumlarına göre ısıs maddesi, ısıyls ilgili
Calorific:Isı meydana getiren ısıtıcı
Calorification:Isıtma
Calorimeter:Isı ölçer, kalorimetre
Calory:Isı birimi
Calotte:Katolik papazlarınınkine benzer başın tepekısmını örten takkacik
Calpac:Kalpak, eski türk beylerinin taktığı başlık
Caltrop:Boğa dikeni, çoban kalkıtan
Calumet:Kuzey amerika kızılderililerin kullandığı nakışlı pipo
Calumniate:İftira etmek, çamur atmak, kara sürmek
Calumniation:İftira, karacılık
Calumniator:İftira eden kimse
Calumnious:İftira kabilinden iftira şeklinde
Calumniousness:İftira etmek, iftiracılık
Calumny:İftira
Calvary:Hz.isanın çarmıha gerildiği yer
Calve:Buzağı doğurmak, buzağılamak
Calvinism:Kalvinizim
Calvinist:Kalvin doktrinine inanan kimse
Calvities:Başın tepesindeki kellik
Calycle:İkinci çanak
Calypso:Günlük olayları karikatürize eden bir şarkı çeşidi
Calyptra:Yosun tohumunun zarfı, çiçek zarfı
Calyx:Kase şeklinde uzuv
Cam:Dirsekli kurs, mil dirseği, mil çivisi
Camaraderie:Dostluk, arkadaşlık
Camarilla:İspanya krallarının danışmanlar gurubu
Camber:Kavis meydana getirmek, kavis, bükümlülük
Cambist:Eski kambiyocu, kambiyo uzmanı
Cambium:Katman doku
Cambodia:Kamboç
Cambrian:Paleozoik devrin ilk bölümü
Cambric:İnce beyaz pamuklu veya keten kumaş
Cambric tea:Sıcak su ile süt şeker karışımı içecek
Cambridge:Kembiriç üniversitesi
Came:Come fiili 2.hali renkli pencere camlarını birbirine tutturmak için kullanılanince çubuk
Camel:Deve, sığ yerlerden gemi yüzdürmek için kullanılan tombaz
Cameleer:Deveci, deve süren kimse
Camelhair:Deve tüyü, bu tüyden dokunmuş kumaş
Camellia:Kamelya çin gülü, oturmak için düzenlenen bahçe içi sığınak
Camelopard:Eski zürafa
Camelopardalis:Zürafa takım yıldızı
Camelot:Kral artür'un efsanevi sarayı
Camembert:Sarımsı yumuşak peynir cinsi
Cameo:Kabartma hakkedilmiş kıymetli taş, işlenmiş hakik taşı
Camera:Fotograf makinası, hakimin özel odası
Cameraman:Kamerayı kullanan kimse
Cameroon:Ülke adı
Camion:Askeri kamyon, ağır yük taşıyan at arabası
Camisole:Kadın iç gömleği, kaşkorse
Camlet:Su geçirmez dayanıklı bir kumaş
Camomile:Sarı papatya
Camorra:Şantaj ve soygun ile uğraşan 1820de napolide kurulan örgüt
Camouflage:Gizlemek, kamufle etmek, askeri kamuflaj
Camp:Kamp, kamp yapmak
Camp cahir:Portatif sandalye
Camp fire girls:ABD'de kız izci teşkilatlarına benzeyen örgüt
Camp follower:Orduyu takip eden sivil veya fahişe yardakçı kimse
Camp meeting:Büyük çadırda dini toplantı
Campaign:Sefer, seferberlik, f.mücadele etmek, kampanyaya katılmak
Campanile:Çan kulesi
Campanology:Çan bilgisi, çan imal veya çalma usul ve tekniği
Campanula:Çan çiçeği
Campanulate:Çan şeklinde, çan biçiminde
Campcraft:Açık havada kamp yapmak
Camper:Kamp yapan kimse, içinde kamp yapılan araba
Campfire:Kamp ateşi
Campground:Kamp sahası
Camphene:Kamfen
Camphor:Kafur, kafuru, kafurun ruhu, kafur ağacı ile ilgili
Camphor tree:Kâfur ağacı
Camping:Kamp yapma işlemi
Campion:Bir çeşit karanfil
Campsite:Kamp yeri manasında
Campus:Kampüs
Camshaft:Dirsekli makara mili
Can:-ebilmek, muktedir olmak, he can swım:yüzebilir ; kutu, konserve kutusu
Can i choose but smile:Gülmemek elindemi
Can i go:Gideyimmi
Can it:Yeter be
Can you do this work:Bu işi yapabilirmisin
Can you drop by tonıght:Bu gece bize uğrarmısın
Can you spare it?:Bunu verebilirmisiniz,size lazım değilmi
Canaan:Kenan diyarı, vaadedilmiş ülke
Canada:Kanada
Canadian:Kanadalı, s.kanada ile ilgili
Canaille:Ayak takımı, aşağı tabaka, sefiller
Canal:Kanal, su yolu, içinden damar, sinir, veya su geçen kanal
Canal zone:Panama kanalı mıntıkası
Canaliculus:Kanalcık
Canalzone:Panama kanalı mıntıkası
Canary:Kanarya
Canary flower:Botanikde kanarya çiçeği
Canary grass:Botanikde kanarya otu
Canary islands:Kanarya adaları
Canary seed:Kuş yemi
Canary yellow:Kanarya sarısı
Canaryflower:Kanarya çiçeği
Canarygrass:Kanarya otu
Canaryislands:Kanarya adaları
Canaryseed:Kanarya kuş yemi
Canaryyellow:Kanarya sarısı
Canasta:İskandil kanasta
Canberra:Kanberra, avustralyanın başkenti
Canbuoy:Koni biçiminde şamandıra
Cancan:Hareketli bir fransız dansı
Cancel:Üstüne çizgi çekmek, iptal etmek, çizgi çekme, silme, iptal, çıkarma
Cancellate:Bünyesi sünger gibi olan
Cancer:Kanser, yengeç burcu
Canceration:Kanserleşme
Cancerous:Kanser gibi, kanserli
Candelabrum:Üstü işlemeli kollu şamdan
Candent:Eski ısıdan parlayan, hararetten beyazlaşmış
Candid:Samimi, içten, dürüst, tarafsız, riyasız
Candid camera photographs:Kusurları gizlemeyen fotoğraflar
Candidacy:Adaylık
Candidate:Namzet, aday
Candidness:Samimiyet, dürüstlük
Candied:Şekerlenmiş, şekerleme haline konmuş, tatlı
Candle:Mum, ışığa tutarak muayene etmek
Candlelight:Mum ışığı
Candlepower:Mum ışığı ölçü birimi
Candlestick:Mum şamdanı
Candlewick:Mum fitili
Candour:Samimiyet, açık kalplilik, tarafsızlık
Candy:Şeker, bonbon, şekerleme, şekerleme yapmak, şerbette kaynatmak
Candy pull:Akide şekerine benzer şekerin yapılışı nedeniyle gençlerin toplanması
Candytuft:Hardal çiçeğine benzeyen bir çiçek
Cane:Baston, değnek, bambu, şekerkamışı, baston ile dövmek, kamışla kaplamak
Cane mill:Şeker kamışı değirmeni
Cane sugar:Şeker kamışından yapılan şeker
Canea:Girit adasının merkezi olan hanya şehri
Canephora:Yunan ayinlerinde başında sepet taşıyan kız
Cangue:Çinde eskiden mahkumların boynuna takılan boyunduruk
Canicular:Köpek burcuna ait olan
Canine:Köpek ve kurt gibi, köpek cinsine ait, köpekgillerden bir hayvan
Canine rose:Yabani gül
Canine tooth:Köpek dişi
Caninetooth:Köpek dişi
Canismajor:Büyük köpek takım yıldızı
Canister:Madenden çay, kahve kutusu
Canker:Ağızda meydana gelen yara, hasıl etmek, çürütmek
Cankerous:Yer yer çürümekte olan
Canna:Kana
Cannabin:Kannabin
Cannabis:Kendir kenevir, haşhaş, edilmiş
Canned:Konserve halinde muhafaza edilmiş
Cannelcoal:Linyit kömürü
Canner:Konserveci, konserve yapan kimse
Cannery:Konserve imalathanesi
Cannibal:Yamyam, kendi cinsinin ettini yiyen hayvan, yamyamlıkla ilgili
Cannibalize:Diğerini tamir etmek için bozulmuş araba
Cannikin:Ufak teneke kutu, küçük su kabı
Canning:Konserve yapmak
Cannon:Bir şaft üzerinde serbestçe hareket eden mil
Cannon ball:Gülle,top güllesi
Cannon bone:İncik kemiği
Cannon-fodder:Savaşa giden askerler
Cannon-shot:Top ateşi,top menzili
Cannonade:Top ateşi, topa tutmak
Cannoneer:Topçu, topu kullanan kimse
Cannot:Amaz, amam, amazsın amayız, amazlar ekleri manasında
Cannula:Vücuttan tahmil ve tahliye işlemine yarayan tüp veya boru
Canny:Dikkatli, uyanık, tedbirli, ihtiyatlı, açıkgöz
Canoe:Kano, hafif sandal
Canon:Kilise kanunu, kanun, nizam, yasa
Canon law:Fıkıh,ahkamı diniyye
Canonical:Kilise kanununa göre, dini esaslara ait olan
Canonicals:Din adamlarının görev esnasında giydikleri kıyafet
Canonicity:Bir yazının kilise tarafından kıtab bölümü olarak kabul edilip edilmemesi
Canonist:Fıkıh bilgini olan kimse
Canonize:Ölmüş kimseyi kilisece azizler listesine kabul etmek
Canonry:Bir katedral veya kilisenin özel heyet üyeliği
Canopener:Teneke açacağı, konserve açacağı
Canopy:Gölgelik, sayeban, sayvan, gölgelemek, kaplamak
Canorous:Ahenkli, uyumlu
Canst:Can yardımcı fiilinin ikinci tekil şahıs şekli
Cant:Meyil, şiv, yatay kesit, eğmek, şivlendirmek, meylettirmek
Cantabile:Nağmeli
Cantabirigian:Kembiriçle ilgili, kembiriç ünv.ait
Cantaloupe:Kantalup kavunu
Cantanjerously:Huysuzluk yaparak
Cantankerous:Huysuz aksi geçimsiz
Cantankerousness:Huysuzluk, aksilik
Cantata:Kısa bir oratoryoyu andıran beste
Cantatrice:Kadın şarkıcı, şantör
Canteen:Kantin, matara, ordu satış kooperatifi
Canter:Eşkin gidiş, eşkin gitmek, eşkin sürmek
Canterburybell:Bir çeşit çançiçeği
Cantharis:Kuduzböceğinden yapılan bir ilaç
Canthook:Kütükleri devirmeye yarayan ucunda madeni kancası olan tahta kaldıraç
Canticle:İlahilerin bestelenmiş şekli
Cantilate:Tilavet etmek, kuran okumak
Cantilever:Dirsek, yalnız bir ucu destekli olan kol
Cantilever bridge:Bir ayak üzerinde dengeli oturan iki parçadan ibaret köprü
Cantle:Eyerin arka kaşı, köşe, parça, bölüm
Cantoc crepe:İnce ve hafif cins krep ipekli kumaş
Cantoment:Askerlerin sevk edildiği büyük kamp
Canton:İdari bölümlere ayırmak
Canton flannel:Bir yüzü tüylü pamuklu kumaş
Cantoncrepe:İnce ve hafif ipekli bir kumaş
Cantonese:Güney çinli, güney çin dili
Cantonflannel:Bir yüzü tüylü pamuklu kumaş
Cantor:Sinagog ayinlerinde taganni edenlerin lideri
Cantus:Dini musiki, şarkı, melodi
Cantus firmus:Esas müzik parçası
Canuk:Argoda kanadalı kanadalı fransız
Canvas:Keten bezi, tuval, tuval üzerine yapılmış resim
Canvass:Kapı kapı dolaşarak oy veya sipariş toplamak, tetkik, inceleme
Canvasser:Sipariş veya oy toplayan kimse
Canyon:Sarp kenarları ve dik olan vadi
Canzone:İtalyan tarzı bir çeşit lirik şiir, beste
Canzonet:Kısa, hafif, neşeli şarkı
Caoutchouc:Kauçuk, lastik
Cap:Bells i. saray soytarısının giydiği kukuleta
Cap a joke:Bir şakayı bastırmak
Cap a story:Bir hikaye v.s'yi bastırmak
Cap and bells:Soytarının giydiği çıngıraklı kukulete
Cap and gown:Üniversite talebesi veya hocasının giydiği şapka
Cap in hand:Hürmetkarane
Cap of liberty:Azat edilen esirlerin giydikleri serpuş
Cap the clima:Beklenileni
Capability:Kabiliyet, yetenek, iktidar, güç, ehliyet
Capacious:Geniş büyük içi çok şey alan
Capaciously:Geniş bir şekilde
Capaciousness:Genişlik, büyüklük
Capacitance:Kapasitans
Capacitate:Muktedir hale koymak, selahiyet vermek, yetkilendirmek
Capacitor:Kondensatör
Capacity:Kapasite, yetenek, hacim, oylum, istiap haddi, güç
Capadocia:Kapadokya, eski roma devletinin bulunduğu yer
Capapie:Tepeden tırnağa, baştan ayağa kadar
Capaple:Muktedir, ehliyetli, yetenekli
Caparison:Eyerin veya dizginin üzerine örtülen süslü örtü, haşe örtmek
Cape:Burun
Cape dutch:Afrikada kullanılan Hollanda dilinin ismi
Cape of good hope:Ümit Burnu
Cape town:Kap şehri
Caper:Sıçramak, zıplamak.hoplamak, şıçrama, hoplama, zıplama
Capercaillie:Çalıhorozu
Caperer:Sıçrayıp, hoplayan kimse
Capeskin:Eldiven yapımında kullanılan kuzu veya koyun derisi
Capias:Tevkif emirnamesi
Capillaceous:Lifleri olan, saç gibi, kılcal damarlı
Capillary:Kılcal damar;çok ince boru, kılcal damarlara ait, doku itibarıyle ince olan
Capillary attraction:Kapiler çekme
Capillary repulsion:Kapiler itme
Capillary vessel:Anatomide kılcal damar
Capinhand:Hürmetkarane davranış
Capital:Başkent, sermaye, büyük harf, belli başlı sermayeye ait olan
Capital account:Sermaye hesabı
Capital assets:Sabit sermaye
Capital crime:Cezası ölüm olan suç
Capital dividend:Sermaye karı
Capital expenditure:Sabit sermayeye yapılan ilaveler
Capital levy:Sermaye vergisi
Capital punishment:Ölüm cezası
Capital stock:Esas sermaye hisse senedi
Capitalism:Kapitalizim, anamalcılık
Capitalist:Kapitalist, anamalcı
Capitalistic:Kapitalistliğe ait olan, anamalcılıkla ilgili
Capitalization:Sermaye miktarı, faiz vb.gelirleri sermayeye katma
Capitalize:Sermayeye katmak, kapitalize etmek, büyük harf ile yazmak
Capitalize on:Kendi menfaatine faydalanmak
Capitation:Baş vergisi, adam başına eşit olarak tahsil edilen vergi
Capitol:Waşhington da abd kongresinin toplandığı bina
Capitular:Bir katedral veya kilisenin danışma kururl üyesi
Capitulary:Kilise kurulu ile ilgili
Capitulate:Teslim olmak silahlsrı bırakmak
Capitulation:Şartlı olarak teslim olmak
Capitulum:Kömeç, anatomide kemik başı
Capodastro:Ses tonunu yükseltmek için gitar tellerine takılan kelepçe
Capon:Semizleşmesi için kısırlaştırılan horoz
Caporal:Bir çeşit tütün
Capote:Pelerin, kukuleteli pelerin, kadın veya çocukların giydiği başlık
Capric:Keçiye benzer, keçi gibi kokan tereyağında bulunan asit
Capriccio:Şıçrayış, atlayış, kapris
Caprice:Yersiz istek ve davranış
Capricious:Kaprisli, havai, keyfince davranan
Capriciousness:Havaililik
Capricorn:Oğlak burcu
Caprification:İncirlerin bir arı tarafından döllenmesi
Caprifig:Yaban inciri
Capriole:Sıçrayış, atlama, atın durduğu yerde dört ayağı üzerine sıçraması
Caprisioussly:Kaprisli davranarak
Caproicacid:Kaproik asid
Caps:Büyük harflerle yazmak
Capsicum:Kırmızı biber
Capsize:Devrilmek, devirmek, alabora olmak
Capstan:Irgat, bocurgat
Capstan bar:Irgat kolu
Capstone:Üstte olan taş kapak taşı
Capsule:Kapsül, kaşe, kapsüle benzer, kapsül içinde
Captain:Kaptan, reis, kaptanlık etmek, kumanda etmek
Caption:Başlık, manşet, altyazı
Captious:Tenkitci kusur bulmaya çalışan
Captiousness:Tenkitçilik, tenkit etmek
Captivate:Büyülemek, cezbetmek
Captivation:Büyüleme, cezbetme
Captivator:Büyleten şey veya kimse
Captive:Esir tutmak, mahpus tutkun kimse, esir düşmş baskı altında
Captive audience:ABD'de zoraki dinleyiciler
Captivity:Tutsaklık, esaret, sürgün
Captor:Esir eden veya ele geçirilen kimse
Capture:Esir almak, zaptetmek, zaptetme, ele geçirme, ganimet
Capturer:Ele geçirilen kimse
Capuchin:Fransiskan rahibi
Capucino:Az sütlü kahve
Caput:Madde üzerinde baş şeklindeki kısım
Capybara:Güney amerikaya mahsus kobaya benzer bir kemirgen
Car:Otomobil, araba, vagon
Car barn:Taşıt deposu
Carabinier:Karabina denilen tüfeği kullanan asker
Carabiniere:İtalyan polisi
Caracal:Bir cins vaşak
Caracas:Venezuellanın baş şehri
Caracole:Binicilikte yarım çark hareketi, harekete uygun at sürmek
Carafe:Cam surahi
Caramel:Tatlılara renk ve lezzet vermede kullanılan yanmış şeker
Caramelize:Yanmış şeker haline gelmek veya koymak
Carapace:Kaplumbağa gibi hayvanların üst kabuğu
Carat:Değerli taşların ağırlığı, ölçü birimi, 1 carat: 200 mg.
Caravan:Üstü kapalı büyüyk yolcu veya yük taşıyan araba, kamyon
Caravansary:Kervansaray, yolcu hanı veya otel, motel
Caravel:Karavela
Caraway:Karaman kimyonu
Carbally:Cinsel bir şekilde
Carbide:Karbit
Carbine:Karabina, kısa tüfek, suvari tüfeği
Carbohydrate:Karbonhidrat
Carbolated:Asit fenikli
Carbolic:Fenollu carbolic asit
Carbolize:Carbol asidi katmak
Carbon:Karbon, kopye kağıdı
Carbon copy:Karbon kopyası
Carbon cycle:Biyolojide karbon devresi
Carbon dioxide:Kimyada karbondioksit
Carbon hack:İs,lamba isi
Carbon monoxide:Kimyada karbon monoksit
Carbonaceous:Karbona ait, karbonlu
Carbonaro:19.asırda avrupada faal olan siyasi örgüt üyesi
Carbonate:Karbonat, kömür haline koymak
Carbonation:Karbon dioksitle kireç çökeltme
Carbonic:Karbonata ait
Carbonic acid:Kimyada karbonik acid
Carboniferous:Kömür hasıl eden, kömürlü karbonlu
Carbonization:Kömürleşme
Carbonize:Kömürleştirmek, kömür haline koymak
Carborundum:Mark, zımpara, korindon
Carboy:Damacana etrafında sepet
Carbuncle:Çıban, şirpençe, bururn sivilcesi
Carburet:Karbon ile birleştirmek veya doldurmak
Carburetor:Karbürator
Carburetor nozzle:Karbüratör memesi
Carburization:Karbon ile birleştirme
Carburize:Karbon ile birleştirmek
Carcass:Leş, ceset, vücut, gövde
Carcinogen:Kansere sebep olan madde
Carcinoma:Habis ur, kanser
Carcinomatosis:Kanser tümörlerinin vucuda yayılması
Card:Kart, posta, tebbrik, üye, giriş kartları, kart koymak, masaya fişlemek
Card catalogue:Kart kataloğu
Card index:Kart fihristi
Card-table:Kumar masası
Cardamine:Hardal familyasından bir çeşit bitki
Cardamom:Kakule, hemame
Cardboard:Karton, mukavva
Cardiac:Kalple ilgili, kalp hastası
Cardiac dilatation:Kalp büyümesi,
Cardiac insufficiency:Kalp kifayetsizliği
Cardiac murmur:Kalp hırıltısı
Cardiac valve:Kalp kapağı
Cardialgia:Kalp ağrısı
Cardigan:Hırka, ceket
Cardinal:Belli başlı, ana, önemli, kardinal, parlak kırmızı renkli
Cardinal numbers:Esas sayılar
Cardinal point:Dört esas yönden her biri
Cardinal points:Pusulanın ana yönleri
Cardinalite:Kardinallik makamı
Carding:Yün ve pamuk taramak
Carding machine:YÜn ve pamuk tarama makinası
Cardingmachine:Yün ve pamuk tarama makinası
Cardiogram:Kardiyogram
Cardiograph:Kardiograf
Cardiographic:Kardiyografi ile ilgili
Cardiography:Kardiyografi
Cardioid:Yürek şeklinde eğri olan
Cardiology:Kalpten ve kalbin görevlerinden bahseden ilim
Cardiopneumatic:Kalbe ve akciğerlere ait
Cardiosclerosis:Kalp zarlarının katılaşması
Carditis:Kalp iltihabı
Cardoon:Kenger, kengel, yaban enginarı
Cardsharp:Hileci kimse
Care:Endişe, merak, gaile, dikkat, ihtimam, ilgi, f.merak etmek endişe etmek ilgilenmek
Care about:İlgilenmek
Care for:Bakmak,ilgilenmek,arzulamak
Care of:Eliyle
Careen:Gemiyi yan yatırmak, i.yan yatma işi
Career:Hızla gitmek veya koşmak
Career about:Delice ve başıboş olmak
Career woman:Meslek sahibi kadın
Careerist:Meslek bakımından ilerlemeye meraklı olan kimse
Careerwoman:Meslek sahibi kadın
Carefree:Keyfi yerinde, kaygısız, dertsiz
Careful:Dikkatli, itinalı, tedbirli
Careful about:Dikkatli
Carefully:Dikkatle
Carefulness:Dikkat, dikkatli olma
Careless:Dikkatsiz, ilgisiz, kayıtsız
Carelessy:İhmalkar bir şekilde dikkat etmeden
Carelssness:Dikkatsizlik, ihmal
Caress:Okşama, kucaklamak, okşamak, sevmek, kucaklamak
Caressingly:Kucaklayarak
Caret:Yazıda çıkma işareti
Caretaker:Bir yerin hizmet işini gören kimse
Caretaker goverment:Geçici hükümet
Caretakergovernment:Geçici hükümet
Careworn:Endişeden bitkin
Carfare:Otobüste bilet parası
Cargo:Gemiş, uçak, karayolu taşınacak yük
Carhop:Arabalı açık hava lokantasında çalışan garson
Carib:Karayib denizi sahillerinde yaşayan kızılderili
Caribbeansea:Karayib denizi
Caribou:Kuzey amerikaya mahsus bir çeşit ren geyiği
Caricature:Karikatürkarikatür sanatı, kötü taklit, karikatürü yapmak, çizgilerle alaya almak
Caricaturist:Karikatürcü, karikatürü yapan kimse
Carierwave:Radyo taşıyıcı dalga, ana dalga
Caries:Diş veya kemik çürümesi, bir bitki hastalığı
Carillon:Muhtelif tonlarda ses çıkaran çanlar
Carina:Omurga, omurilik
Cariole:Küçük açık araba, köpek için çekilen kızak
Carious:Çürük, çürümüş(diş veya kemik)
Carl:İskoçyada iri yarı eski köylü adam
Carlism:İspanya prenslerinden don karlos veya x.şarl tarafını tutma işi
Carlist:Don karlos veya x.şarl taraftarı olan kimse
Carload:Araba dolusu
Carload lot:Yük vagonunu dolduracak miktar
Carloadlot:Yük vagonunu dolduracak miktar
Carlovingian:Şarlman hanedanından olan kimse
Carmagnole:Fransız ihtilalindev revaçta olan bir dans
Carmelite:12.yz.y.da filistideki karmel dağında kurulmuş olan tarikata mensupderviş
Carminative:Yel çıkarıcı, karın ağrısı geçiren ilaç
Carmine:Lal, kızıl, kızıl renk
Carnage:Katliam, kırım, kandökme
Carnal:Şehevi, cinsel, bedeni
Carnality:Şehvet
Carnally:Cinsel bir şekilde
Carnassial:Köpek dişi
Carnation:Karanfil çiçeği
Carnbonado:Izgara et veya balık, ızgara yapmak, genelliklebrezilyada çıkan siyah elmas
Carnelian:Kuyumculkta kullanılan bir çeşit akik taşı
Carnification:Et bağlama
Carnify:Et haline gelmek, et bağlamak, et gibi olmak
Carnival:Karnaval, eğlence, katolik ve ortodoksların büyük perhizden önce gelen eğlence zamanı
Carnivore:Etobur, et yiyen hayvan, sinek kapan bitki
Carnivorous:Et yiyen et oburlara ait
Carnivorously:Et yiyerek
Carnivorousness:Et yeme işi
Carob:Keçi boynuzu, keçi boynuzu ağacı
Carol:Neşeli şarkı, halk şarkısı, neşeyle şarkı söylemek, şarkı söyleyerek kutlamak
Caroler:Neşeli şarkı(noel)söyleyen kimse
Caroline:Bir kadın adı.s.: 1.ve 2.charles ve devirlerine ait
Carolingian:Şarlman hanedanına ait
Carom:Bilardo oyununda karambol, karambol yapmak, çarparak geri tepmek
Carotid:i. arteri, şahdamar
Carotid artery:Tıbda karotis arteri,şah damarı
Carotid gland:Tıbda şahdamar guddesi
Carousal:İçki alemi, eğlenti
Carouse:İçkili ve gürültülü eğlenti alemi, böyle bir toplantıya katılmak, içmek, kafayı bulmak
Carousel:Atlıkarınca, at yarışlarında gösteri turnuvası
Carp:Sazan, kusur bulmak beğenmemek, durmadan şikayet etmek
Carpal:El bileğine ait
Carpale:Bilek kemiklerinden herhangi biri
Carpathianmountains:Karpat dağları, karpatlar
Carpediem:Gününü gün etme, yarını düşünme
Carpel:Meyva yaprağı, karpel
Carpenter:Marangoz, dülger, doğramacı, marangozluk ve doğramacılık yapmak
Carper:Kusur bulan kimse
Carpet:i. güve gibi yün yiyen bir böcek
Carpet-bag:Halı torba
Carpet-bagger:Maceraperest politikacı
Carpet-beetle:Güve gibi yün yiyen bir böcek
Carpet-knight:Salon zabiti
Carpet-sweeper:Halı süpürgesi
Carpet-tack:Halı çivisi
Carpetbag:Heybe, torba
Carpetbagger:Vurguncu, dolandırıcı kimse
Carpetsweeper:Halı süpürgesi
Carpettack:Halı çivisi
Carping:Fazla tenkitçi olan, yersiz tenkit
Carpingly:Devamlı kusur bularak
Carpologist:Meyva bilimi ile uğraşan uzman
Carpology:Meyva bilimi
Carport:Yanları açık garaj
Carpus:El bileği, el bileğini meydana getiren kemikler
Carrel:Kitaplıkta küçük çalışma yeri
Carriage:Binek arabası, top arabası, bir makinanın diğer parçalarını taşıyan kısmı
Carriage and four:Dört atlı araba
Carriage trade:Zengin müşteriler
Carriagetrade:Zengin müşteriler
Carrickbend:Yama bağı
Carrier:Taşıyan şey veya kimse, nakliyeci, nakliye şirketi
Carrier pigeon:Posta güvercini
Carrier wave:Radyoda taşıyıcı dalga
Carrierpigeon:Posta güvercini
Carriole:Tek atlı araba
Carrion:Leş, s.:pis, kokmuş
Carrion crow:Zoolojide leş kargası
Carrioncrow:Leş kargası
Carronade:Eskiden gemilerde kullanılan bir çeşit kısa ve hafif gülle
Carrot:Havuç
Carroty:Havuç renginde olan
Carry:Taşımak, nakletmek, götürmek, çekmek
Carry a motion:Bir teklifi onaylamak
Carry a person off his feet:Kendinden geçmek
Carry a stiff upper lip:Kendine güvenmek,inanmak
Carry arms:Asker olmak
Carry away:Alıp götürmek
Carry coals to newcastle:Mısırda pirinç göstermek
Carry conviction:Doğruluğunu belli etmek
Carry costs:Masrafa girmek
Carry forward:İlerletmek,yeni devre nakletmek
Carry into effect:Tatbik mevkiine koymak
Carry off:Kapıp götürmek,cesurca karşılamak
Carry on:Devam etmek,devam ettirmek
Carry one's point:Maaksadına veya muradına ermek
Carry out:Başarmak,tamamlamak,icra etmek
Carry over:Aktarmak,tehir etmek
Carry the day:Yenmek,galip gelmek
Carry three:Matematikde toplama veya çarpmada elde var üç manasına
Carry through:Bitirmek,sonuçlandırmak
Carry weight:Ağır basmak
Carryall:Kaptıkaçtı, büyük sepet
Carryamotion:Bir teklifi onaylamak
Carryarms:Asker olmak, silah taşımak
Carryaway:Götürmek, büyülemek, meftun kılmak
Carryconviction:İnandırıcı vasıfta olmak
Carryforward:İlerletmek, yeni sayfaya nakletmek
Carrying charge:Taksitli satışda ödenen faiz
Carryingcharge:Taksitli satışlarda ödenen faiz
Carryof:Kapıp götürmek, kaçırmak
Carryon:Devam etmek, devam ettirmek
Carryout:Başarmak, icra etmek, tamamlamak
Carryover:Aktarmak, tehir etmek
Carrythree:Elde var üç, (sayı toplama ve çarpmada)
Carrythrough:Bitirmek, sonuçlandırmak
Carryweight:Ağır basmak
Carsickness:Araba tutması, tren veya araba yolculuğundan hasıl olan mide bulantısı
Cart:Atlı yuk arabası, el arabası, at arabası ile taşımak
Cart about:Taşıyıp durmak
Cartage:Araba ile taşıma
Carte:Yemek listesi
Carte blanche:Kayıtsız şartsız yetki,
Carte de visite:Kartvizit
Carteblanche:Kayıtsız şartsız yetki
Cartedevisite:Kartvizit
Cartel:Kartel, ticaret birlikleri veya sendikalar arasında yapılan anlaşma
Cartesian:Dekart veya onun kuramlarına ait, kartezyen
Carthage:Kartaca şehri adı
Carthusian:1084 yılında fransada kurulmuş olan bir tarikata mensup keşiş veya rahibe
Cartilage:Kıkırdak, kıkırdak kısım
Cartilage bone:Tıbda kıkırdaktan meydana gelen kemik
Cartilagebone:Kıkırdaktan meydana gelen kemik
Cartilaginous:İskeleti daha ziyade kıkırdaktan meydana gelmiş olan
Cartographer:Kartograf
Cartographical:Haritacılığa ait, onunla ilgili
Cartography:Haritacılık, kartografi
Cartomancy:İskambil falcılığı
Carton:Karton kutu, mukavva kutu
Cartoon:Cizgifilm, karikatür
Cartoonist:Seri halde karikatür çizen kimse
Cartouche:Eski abidelerde kral ismini gösteren resim veya şekil, fişeklik, kartuş
Cartridge:Fişek, kaset, kartuş
Cartridge belt:Fişeklik
Cartridge case:Hartuç sandığı
Cartridgebelt:Palaska
Cartridgecase:Hartuç sandığı
Cartulary:Bir çeşit sicil defteri
Cartwhell:El yardımı ile yanlamasına atılan takla
Caruncle:Tohum göbeği tomurcuğu, tohumun hilum kısmının kenarındaki çıkıntı
Caruncular:Sarkık et biçiminde
Carve:Oymak, hakketmek, parçalara bölmek, kesmek
Carver:Oyma sanatını uygulayan kimse
Carving:Oyulmuş sanat eseri
Caryatid:Kadın heykeli şeklinde taş sütun
Caryopsis:Tek tohumlu açılmaz kuru meyva
Casaba:Kavun, kırkağaç kavunu
Cascade:Şelale, çağlayan, görünüşü çağlayanı andıran havai fişek
Cascarasagrada:Akdiken kabuğundan elde edilen mushil
Cascarilla:Amber kabuğu
Case:Durum, vaziyet, hal, mesele, problem, dikizlemek
Case ending:Gramerde hal takısı
Case history:Şahıslar ve aileler hakkında toplanan inceleme ve araştırma bilgileri
Case in point:Konuşma konusu olan mesele
Case knife:Kılıflı büyük bıçak
Case law:Mahkeme içtihadlarına dayanan hukuk sistemi
Case lawyer:Dava vekili avukat
Case shot:Şarapnel
Case system:Mahkeme kararlarına dayanan hukuk sistemi
Case-harden:Demirin dışını çelikleştirmek
Case-hardened:Yüzden sertleştirilmiş
Casedending:Hal takısı
Casehardened:Yüzeyden sertleştirilmiş
Casehistory:Sosyolojil ve psikolojik inceleme sonuçları
Casein:Peynir özü, ceben
Casemate:Savaş gemisinde silahların bulunduğu zırhlı bölüm
Casement:Kanatlı pencere
Caseous:Peynire ait, peynir gibi
Caserne:Kışla
Casework:Topluma uyma güçlüğü çeken fert ve ailelerin incelenmesi ve yönetimi
Cash:Para, nakit para, peşin para, ufak madeni bir para cinsi, paraya çevirmek, tahsil etmek
Cash a bill:Çekin bedelini almak
Cash account:Kasa hesabı
Cash and carry:Peşin para ile alıp götürme
Cash balance:Hesap bakiyesi
Cash carrier:Büyük mağazalarda parayı kasaya götüren büyük tüp
Cash crop:Peşin para ile satılan mülk
Cash dividend:Peşin ödenen kâr
Cash down:Derhal veya önden ödenen peşinat
Cash in:ABD argosunda ölmek
Cash in on:ABD konuşma dilinde bir fayda elde etmek
Cash in on something:....'den kar temin etmek
Cash on delivery:Teslim zamanında tediye
Cash price:Satış fiatı
Cash register:Otomatik kasa
Cash sale:Peşin para ile satış
Cash value:Bir şeyin kıymeti
Cash-book:Kasa defteri
Cash-box:Para kutusu
Cashew:Mahun cevizi
Cashier:Veznedar, kasadar, kasiyer, işine son vermek, kovmak, işten atmak
Cashmere:Keşmir, keşmir yünü, bu yünden dokunmuşkumaş veya şal
Casing:Kaplama, çerçeve, bumbar
Casino:Gazino, kumarhane, bir kağıt oyunu
Cask:Fıçı, varil, bir varil dolusu
Casket:Tabut, küçük kutu, kutuya koymak
Caspiansea:Hazar denizi
Casque:Zırhlı başlık, miğfer
Cassandra:Sözüne inanılmayan kadın peygamber
Cassation:İptal, lağvetme, fesih
Cassava:Manyok kökünden çıkarılan nişasta
Casserole:Kapaklı toprak veya cam tencere
Cassette:Kaset
Cassia:Çin tarçını
Cassimere:Düz veya çapraz dokunmuş yünlü kumaş
Cassiopeia:Koltuk takım yıldızı
Cassis:Frenk üzümü
Cassiterite:Kalay cevheri
Cassock:Papaz cüppesi, papaz din adamı
Cassowary:Devekuşu cinsinden fakat daha ufak boyda bir kuş
Cast:Atma, fırlatma, atılan şey, atmak, fırlatmak, savurmak
Cast a balance:Hesabın muvazenesini bulmak
Cast a ballot:Oyy vermek
Cast a chill over:Soğukluk etmek
Cast a chill over the company:Meclise soğukluk getirmek
Cast a damper on a party:Toplantının tadını tuzunu kaçırmak,neşesini bozmak
Cast a damper on one's life:Birine hayatı zehir etmek
Cast a damper on someone:Birinin ağzından burnundan getirmek,fitil fitil çıkarmak
Cast a horoscope:Yıldız falına bakmak
Cast a shadow:Gölge yapmak
Cast a shoe:At nalını düşürmek
Cast a spell upon:Büyü yapmak
Cast a vote:Rey vermek
Cast about:Fırlatmak,kurmak,düşünmek
Cast about for something:Aranmak,çare aramak
Cast an eye upon:Göz atmak
Cast anchor:Demir atmak
Cast aspersions:Taş atmak,laf sokuşturmak,dokundurmak
Cast away:Issız adada bırakmak
Cast forth:Dışarı atmak
Cast in one's lot with:Birinin mukadderatına bağlanmak
Cast in one's teeth:Azarlamak,yüze vurmak
Cast in the eye:Şaşılık
Cast loose:Çözmek,ayırmak
Cast lots:Zar atarak talihini denemek
Cast of mind:Düşünüş şekli
Cast off !:Denizcilikte alarga
Cast sheep's eyes:Aşıkhane bakmak
Cast stones at:Birine taş atmak
Cast the first stone:Birini kötülemekte önayak olmak
Cast up:Kusmak,karaya vurmak,sayıları toplamak
Cast-down:Devirmek,canını sıkmak
Cast-iron:Dökme demir,pik,font
Cast-iron rules:Şiddetli kanunlar
Cast-net:Serpme balıkçı ağı

Cast-off:Reddetmek,denizcilikte alarga etmek
Castalia:Yunanistanda parnas dağındaki ilham çeşmesi
Castanet:İspanyol çal parası
Castaway:Serseri, akıntıya sürüklenen, kazazede
Caste:Kast, servet, din gibi herhangi bir sınıf
Castellan:Kale kumandanı veya muhafızı
Castellated:Kale tipinde inşa edilmiş mazgallı ve kuleli olarak yapılmış
Caster:Atan kimse, veya atan şey
Caster sugar:İngilterede pudra şekeri
Castigate:Paylamak, kakımak, azarlamak, kınamak
Castile:Zeytinyağı ve sodadan yapılmış bir çeşit sabun
Castile soap:Zeytinyağı ile sodadan yapılmış sabun
Castilian:İspanyada en geçerli olan şive
Casting:Döküm, kalıba dökme, atma, atış
Casting box:Döküm kalıbı
Casting net:Serpme ağ
Casting vote:Başkanın oyu
Castle:Kale, şato, hisar, kaley koymak kapatmak, küçük veya büyük rok yapmak
Castle builder:Rüya gören,hayalperest
Castle in spain:Hülya,hayal
Castoff:Eskiyip bir yana atılmış, kullanılmayan veya istenilmeyen şey
Castor:Kunduzun guddelerinden çıkarılan keskin kokulu ecza ve parfümeride kullanılan bir madde
Castor oil:Hint yağı
Castor oil plant:Botanikde kene otu
Castor sugar:Toz şeker
Castrate:Hadım etmek, iğdiş etmek, burmak
Castration:Hadım etme
Casual:Tesadüfen veya rastgele olan, ihtiyaç oldukça gündelikle tutulan işçi
Casual clothes:Günlük elbiseler
Casually:Dikkat etmeden
Casualness:İlgisizlik, kaygısızlık
Casualty:Kazaya uğrayan kimse, ölü, yaralı, kayıp, kaza
Casuist:Ahlak meseleleriyle uğraşan kimse
Casuistically:Kendi çıkarına göre yorumlayarak
Cat:Kedi, kedigiller familyasından herhangi bir hayvan
Cat burgler:Duvardan içeri giren hırsız
Cat david:Griva metaforası
Cat nap:Çok kısa,hafif uyku
Cat out of the bag:Konuşma dilinde sırrını açıklamak
Cat the anchor:Denizcilikte demiri gravaya vurmak
Cat's cradle:Sicimle oynanan çocuk oyunu
Cat's meow:Argoda caka satan,fiyakalı kimse
Cat-and-dog fight:Kedi köpek kavgası
Cat-block:Kapon makarası
Cat-eyed:Karanlıkta görülebilir
Cat-nap:Şekerleme
Cat-o'-nine tails:Dokuz ipten yapılmış kamçı
Cat-tail:Büyük su kamçısı
Catabasis:Bir hastalığın geçişi
Catabolism:Dokularda maddelerin karışımının bozularak daha basit maddeler haline gelmesi
Catachresis:Kelime ve deyimleri yanlış kullanma
Cataclysm:Dünyanın tamamen yok olması
Catacomb:Yer altında inşa edilmiş ve koridorları olan mezarlık
Catadromous:Tatlı suda yaşayıp denizde yumurta bırakan balıklara ait
Catafalgue:Katafalk, merasimlerde cenazenin saygı için bırakıldığı yer
Catalepsy:Adalelerin donması, irade ve hissin birden bire kaybolması
Catalogist:Katalog şeklinde düzenleyen kimse
Catalogue:Katalog, alfabe sırasına göre yapılmış eşya listesi, kataloğunu hazırlamak
Catalpa:Katalpa ağacı, kurt yemez ağacı
Catalysis:Kataliz, katalizle ilgili
Catalyze:Katalize etmek, kolaylaştırmak
Catamaran:Kütüklerden yapılmış sal
Catamenia:Aybaşı, adetgörme, aybaşına ait
Catamite:İbne, oğlan
Catamount:Kedigiller familyasından jaguar gibi bir hayvan
Cataplasm:Yakı
Catapult:Mancınık, sapan, mancınık veya sapanla atmak
Cataract:Şelale, büyük çağlayan, tıbda göze inen perde
Catarrh:Nezle, grip
Catarrhine:İnce ve dar burunlu
Catarrhous:Nezleyle ilgili, griple ilgili
Catastrophe:Afet, felaket, faciayla sonuçlanan olay, yeryüzü kabuğunda meydana gelen şiddetli değişim
Catastrophic:Felaket gibi, felaket meydana getiren
Catatonia:Dış ortamla ilginin kesildiği bir çeşit şizofreni belirtisi
Catbird:Kuzey amerikaya mahsus kedi gibi ses çıkaran bir kuş
Catboat:Tek direkli küçük yelkenli
Catcall:Tiyatroda memnusuzluk ifade eden ıslık, ıslıklamak, yuhalamak
Catch:Yakalamak, tutmak ele geçirmek, yetişmek, bir partide yakalanan av veya balık
Catch (take) fire:Tutuşmak,ateş almak
Catch a crab:Sandalın dengesini kaybetmesi
Catch a disease:Hastalanmak
Catch a fire:Ateş almak,tutuşmak
Catch a glimpse:Gözüne ilişmek
Catch a person in the act:Bir adamı suçüstü yakalamak
Catch cold:Üşütmek,soğuktan etkilenmek
Catch fire:Tutuşmak
Catch in the voice:Sesin bir an için kısılması
Catch it:Konuşma dilinde azar işitme
Catch napping:Gaflet içinde iken yakalamak hazırlıksız ve lüzumsuz yere tutmak
Catch off guard:Boş bulunmak
Catch on:Konuşma dilinde anlamak,tutulmak
Catch on the hip:Birisini elinde bulundurmak
Catch on the hop:Çocuğu yaramazlık yaparken yakalamak
Catch one's breath:Soluğu kesilmek,soluk almak
Catch one's death of cold:Fena soğuk almak
Catch one's eye:Dikkatini çekmek
Catch scrap of a conversation:Bazı konuşma parçala- rının duyulması
Catch someone a swinging blow:Birine şiddetli bir yumruk salıvermek
Catch take cold:Soğuk almak
Catch the fancy of:Hoşuna gitmek,beğenilmek
Catch up to:Üstüne almak,üstlenmek
Catch-as-catch-can:Serbest güreş
Catch-basin:Bütün suları bir nehre akan bölge
Catch-points:Demiryollarında rayların istikamet değiştirdiği nokta
Catchall:Sepet, çanta, geniş kapsamlı şey
Catcher:Yakalayan şey veya kimse
Catching:Sari, bulaşıcı, cazibeli, çekici
Catchpenny:Fazla satış için yapılan şey ucuz işporta malı
Catchword:Slogan, sözlüklerde sayfada ilk ve son kelimeyi gösteren kelime
Catchy:Hoş, cazip, hatırda kolay kalan şey
Catechism:İlmihal, bir kimsenin fikirlerini anlamak için sorulan sorular
Catechist:İlmihal öğreten, ilmihal öğretmeni
Catechize:İlmihal öğretmek, sıkı sıkıya sorguya çekmek
Catechtetic:Soru cevp metoduyla öğretme usulüne ait
Catechu:Sıcak ülke fidanlarından çıkarılan ve boya sanayiinde kullanılan birkaç çeşit madde
Catechumen:Din eğitimi gören kimse, ilmihal öğrencisi
Categorical:Kategorik
Categorically:Kategorık olarak
Categorize:Sınıflandırmak, vasıflandırmak
Category:Bölüm, sınıf, tabaka, zümre
Catena:Birbirlerine zincirleme bağlı olan şeyler, seri
Catenarian:Aynı dikey çizgi üzerinde olmayan iki noktadan sarkan bir zincir veya kordonun çizdiği eğri, bu eğriyle ilgili
Catenate:Zincir gibi birbirine bağlanmak, zincirlemek
Catenation:Zincir gibi birbirine bağlama
Cater:Yiyecek tedarik etmek, yemeklerin hazırlanması
Cateran:İskoçya dağlık bölgesinde eşkıya
Catercornered:Caprazlık hali, çaprazlama
Catercousin:Yakın dost
Caterer:Yiyecek tedarik eden kimse
Caterfall:Lengeri grivaya kaldırmak için kullanılan zincir veya halat
Caterpillar:Tırtıl, kurt, çelik zincirle işleyen traktör
Caterwaul:Azman halinde kedilerin çıkardığı ses, azgın kedi sesi
Catfish:Yayın balığı
Catgut:Kiriş, bağırsaktan yapılan çalgı teli
Catharsis:Sanatın hisleri dururlaştırmadaki etkisi
Cathartic:MÜSHİL Bağırsakları temizleyici, müshil ilacı
Cathay:Çince şiir
Cathead:Griva mataforası
Cathedra:Piskoposun Bölgesi dahilindeki en büyük klisede bulunan kürsü
Cathedral:Katedral, pisikopsoluk klisesi, büyük klise
Catheter:Sonda, akaç
Cathode:Negatif elektrod
Cathode ray:Katot şuası
Catholic:Liberal açık fikirli, katolik
Catholicism:Katolik, katolik kilisesi
Catholicity:Açık fikirlilik, düşünce özgürlüğü
Catholicize:Katolikleştirmek, evrenselleşmek
Catholicon:Her derde deva olan ilaç
Cation:Elektroliz usulünde katotta hasıl olan madde
Catkin:Söğüt ağacının çiçeği
Catling:Kiriş bağırsaktan yapılan çalgı teli
Catnip:Kdeinanesi, yabansümbülü
Catoninetails:Dokuz kamçılı kırbaç
Catoptrics:Optik ilminin ışınlarının aynalara vurarak kırılması
Cattail:Büyük su kamışı
Cattle:Aşağılama manasında kullanılan sığırlar lafzı
Cattleman:Sığır çobanı veya yetiştiricisi
Catty:Kedi gibi sinsi, kinci
Catwalk:İskele, eğreti asma
Caucasia:Kafkasya
Caucasian:Kafkasyalılara özgü, kafkasyalı, kafkas dili
Caucasus:Kafkas dağları
Caucus:Mahalli parti meclis toplantısı, parti kurulu toplantısı yapmak
Caudal:Kuyrukla ilgili, kuyruğa yakın, kuyruğa benzer
Caudate:Kuyruklu, kuyruğa benzer bir uzvu olan
Caudle:Hastalara içirilen yumurta, ekmek, şeker, ve baharat karışımı sıcak bir şerbet
Caught:Catch fiili 2. ve 3. hali
Caught in the act:Suç işlerken halinde yakalanmış
Caught red-handed:Cürmümeşut olmuş
Caul:Cenin zarı
Cauldron:Kazan
Caulescent:Sapı olan saplı
Cauliflower:Karnıbahar, karbanit
Cauline:Sapa ait, sap ile ilgili
Caulis:Bitki sapı
Caulk:Kalafat etmek, pencere veya kapı kenarlarını tıkamak
Caulking hammer:Kalafat tokmağı
Caulking iron:Kalafat kalemi
Causal:Sebep teşkil eden, nedeni olan
Causality:Nedensellik
Causation:Sebep olma, hasıl etme, meydana getirme, sebep. neden
Causative:Sebep olan, ettirgen, müteaddi
Causatively:Sebep olarak
Cause:Sebep, illet, neden, hakarete sevkedici unsur, sebep olmak, sebebiyet vermek
Cause and effect:İllet ve eser,sebep ve netice
Cause celebre:Fransada meşhur bir dava
Causeless:Sebepsiz, nedensiz, asılsız
Causerie:Sohbet, konuşma, söyleşi, hasbihal
Causeway:Yaya yolu, geçit yapmak
Caustic:Kostik, yakıcı, yakıcı madde, ışınların kırılmasına sebep olan eğri yüzey
Caustic soda:Kimyada sodyum hidroksit
Cauterization:Dağlama
Cauterize:Yakmak, dağlamak
Cautery:Yakma, dağlama, dağlayıcı
Caution:Uyarı, dikkat, ihtar, sakınma
Cautious:İhtiyatlı, tedbirli, sakıngan, dikkatli
Cautiously:İhtiyatla
Cautiousness:İhtiyatlılık
Cavalcade:Süvari alayı, alayın geçit töreni
Cavalier:Atlı şövalye, centilmen, kendini beğenmiş, kibirli
Cavalierly:Önemsemeyerek
Cavally:Büyük uskumru
Cavalry:Süvari sınıfı, süvari
Cavatina:Basit bir melodi
Cave:Mağara
Cave at emptor:Latincede bütün sorumluluk alıcının
Cave canem:Latincede köpekten sakının
Cave in:Konuşma dilinde teslim olmak,çökmek
Cave man:Mağara adamı,konuşma dilinde kaba ve hoyrat tabiyette adam
Caveat:İhtar, ikaz, ifadeyi bekleme, yetki sınırlaması
Cavein:Çökme, göçme
Cavendish:Yumuşatılıp tatlılaştırılmış ve kalıplar halinde sıkıştırılmış tütün
Cavern:Büyük mağara
Cavernous:Mağaraları olan, mağaraya ait
Caviar:Havyar
Cavil:Bahane aramak, yersiz itirazlarda bulunmak, bahane, itiraz, itirazcı kimse
Cavitation:Boşlama, buhar boşluklarının çökmesi
Cavity:Oyuk, boşluk, çukur, çürük
Cavort:Sıçramak, oynamak
Cavy:Güney amerikaya mahsus birkaç çeşit kobay
Caw:Karga sesi, karga gibi ötmek, gaklamak
Cay:Yassı ve kumluk kıyı adası
Cayenne:Çok acı birkaç çeşit kırmızı biber
Cayman:Güney amerikaya ait birkaç cins timsah
Cayuse:Kızılderili midillisi
Cchampaign:Ova, düzlük, arazi, düz ve açık
Cease:Durmak, bitmek, sona ermek, durma
Cease fire:Askerlikte ateşi kesmek
Ceasefire:Ateşkes
Ceaseless:Fasılasız, durmayan
Ceaselessly:Durmaksızın
Cedar:Sedir ağacı
Cedar chest:Sedir ağacı odunundan yapılan sandık
Cedar of lebanon:Botanikde lübnan selvisi
Cede:Bırakmak, terk etmek, devretmek, göçermek
Cedi:Gana'nın para birimi
Cedilla:Çengel işareti, ç ve ş harfinin altındaki işaret
Ceil:Tavan çekmek
Ceiling:Tavan, azami sınır
Ceiling price:Azami fiat,tavan fiat
Ceinture:Kemer
Celandine:Kırlangıç otu
Celebes:Selebes adası
Celebrant:Törene katılan kimse
Celebrate:Kutlamak, ilan etmek, ayin yapmak
Celebrated:Meşhur, ünlü, şöhretli
Celebration:Kutlama
Celebrator:Kutlayan kimse
Celebrity:Şöhret kazanmış kimse
Celeriac:Kereviz
Celerity:Hız, sürat
Celery:Kereviz
Celery root:Kereviz
Celestial:Semavi, göğe ait, kutsal, ilahi, göksel varlık
Celestial empire:Çin imparatorluğu
Celestial equator:Büyük gökkuşağı
Celestial naugation:Yıldızlara göre yön tayini işi
Celestial pole:Gök kutbu
Celestialy:Göksel olarak
Celiac:Karın boşluğunu ait.
Celibacy:Bekarlık, evlenmeme yemini
Celibate:Bekar, özellikle dini sebeplerden evlenmeyen
Cell:Hücre, küçük oda, ünite
Cell fluid:Lenf
Cell wall:Hücre çeperi
Cella:Eski yunan ve roma tapınaklarında mabudun heykelinin bulunduğu iç oda
Cellar:Bodrum, kiler
Cellarage:Bodrum, depo, mahzen yeri
Cellarer:Manastır kilercisi
Cellaret:İçki dolabı
Cellist:Viyolonsel çalan kimse
Cellophone:Selafon
Celluar structure:Hücreli bünye
Cellular:Hücrelerle ilgili, hücreli
Cellulary sap:Hücre özsuyu
Cellule:Hücrecik, gözcük
Celluloid:Selüloıt
Cellulose:Selüloz
Cellulose acetate:Selüloz asetat karışımı sıvı
Cellulose tape:Selüloz bandı
Celsius:Santıgrat termometresi
Celt:Kelt, bugünkü breton, eski devirlere ait balta
Celtic:Keltlere ait, keltçe
Cembalo:Çembalo, piyanoya benzer bir alet
Cement:Çimento, tutkal, zamk, yapıştırmak, beton ile kaplamak
Cement block:Çimento briket
Cement good relations with:....ile dostluk kurmak
Cementation:Çimentolama işi
Cementation box:Tav kutusu
Cementation furnace:Tav fırını
Cementation steel:Tav çeliği
Cemetery:Mezarlık, kabristan
Ceneshesia:Duygulanım
Cenobite:Manastırda yaşayan tarikat mensubu
Cenotaph:Ölmüş bir kimseyi anmak için dikilmiş olan boş mezar
Cenozoic:Dördüncü zamana ait, dördüncü zaman
Cense:Tütsülemek
Censer:Buhurdan, tütsülük
Censor:Sönsürcü kimse, sansür memuru, sansür koymak
Censorial:Sansüre ait
Censorious:Durmadan kusur bulan, tenkitçi
Censoriously:Durmadan kusur bularak
Censorship:Sansür işleri
Censurable:Kusurlu bulunabilir
Censurably:Tenkide yol açan bir şekilde
Censure:Eleştiri, suçlama, kınama, yugun bulmamak, münasip görmemek
Censurer:Kınayan kimse
Census:Nüfus sayımı
Cent:Doların yüzde biri
Centare:Sentiar
Centaur:İnsan başılı at biçimindeki mitolojik yaratık
Centaurus:Kentaurus takımyıldızı
Centaury:Kantaron
Centenarian:Yüz yılyaşamış olan, yüz yıllık, yüz yaşındaki kimse
Centenary:Yüz yıllık, yüzüncü yıl dönümü
Centennial:Yüzüncü yıl dönümüne ait, yüz yıl süren
Centennialy:Yüz yılda bir
Center:Merkez, orta, ortaya almak, bir merkezde toplamak
Center bit:Punta makinası
Center fire:Merkezinden ateş alan fişek
Center forward:Orta muharcim,santrafor
Center half:Orta müdafii,Santrhaf
Center lathe:Punta tornası
Center of attraction:Çekim ve dikkat merkezi
Center of gravity:Ağırlık merkezi
Center of motion:Hareket merkezi
Center of population:Nüfus merkezi
Center of pressure:Tazyik ve itme merkezi
Center on:Toplamak, temerküz etmek
Center punch:Delik yerlerini işaretleyen zımba
Center upon:Üzerinde durmak
Center-back:Merkez muhacim
Center-board:Kontra omurgalı tekne
Center-punch:Merkez noktası,nokta zımbası
Centerboard:İşler omurga
Centerpiece:Herhangi bir şeyin ortasına konulan süsleyici eşya
Centesimal:Yüzüncü, yüzde bir, yüzde bire ait
Centi grade thermometer:Santigrad termometre
Centigrade:Yüz dereceye bölünmüş, santigrat termometreye ait
Centigram:Santigram
Centiliter:Santilitre
Centime:Santim, frank'ın yüzde biri
Centimeter:Santimetre
Centipede:Kırkayak, çiyan
Centner:Elli kilogramlık bir ağırlık birimi
Central:Merkez, merkezi, ortada olan, ana, telefon santralı, santral memuru
Central african republic:Orta Afrika Cumhuriyeti
Central america:Orta Amerika
Central angle:Merkez açı
Central bank:Merkez bankası
Central heating:Kalorifer tesisatı
Centralism:Merkezileştirme, santralizasyon
Centrality:Merkeziyet, merkezde olma
Centralization:Merkezileştirme
Centralize:Merkezileştirmek, merkezde toplamak
Centrally:Merkezi olarak
Centre of flatation:Yüzen cismin ağırlık merkezi
Centre of gravity:Sıklet merkezi
Centric:Merkezi, merkezsel
Centricity:Merkezi oluş
Centrifugal:Merkezkaç, santrifüj, merkez kaç kuvveti ile idare edilen
Centrifugal casting:Savurma döküm
Centrifugal filter:Santrifüj filtresi
Centrifugal force:Merkez kaç kuvveti
Centrifugally:Merkezden uzaklaşarak
Centrifuge:Santrifüj, santrifüj makinası,
Centripetal:Merkezcil, merkeze doğru giden
Centripetally:Merkezcil olarak
Centrum:Merkez, orta, omurgalılarda gövde
Centuple:Yüz misli, yüz katı, yüz ile çarpmak ve çıkarmak
Centuplicate:Yüz ile çarpmak, yüz misli, yüz katına çıkarılmış sayı
Centurial:Yüz yıla ait
Centurion:Eski romada yüzbaşı
Century:Asır, yüz yıl, yüz kişi yada şeyden oluşan topluluk
Century plant:Botanikde agav çiçeği
Cephalic:Başa ait, kafa ile ilgili
Cephalic index:Kafatasının uzun ve geniş noktaları arasındaki oranın yüz ile çarpımı
Cephalonia:Kefalonya
Cephalopod:Kafadan bacaklı
Cephalopoda:Kafadan bacaklılar
Cephalothorax:Kabuklular ve eklem bacaklılarda baş ve göğüs kısmı
Cephalous:Başlı, kafası olan
Cepheus:Cepheus takım yıldızı
Ceraceous:Balmumu gibi, balmumu cinsinden
Ceramic:Kil, porselen, toprak, çini den yapılmış eşyaya ait
Ceramic tile:Çini işi
Ceramics:Seramik sanatı ve tekniği
Cerate:Eczacılıkta balmumu veya yağ ile yapılmış bir merhem
Ceratoid:Boynuz gibi, boynuzlu
Cere:Balmumlu beze sarmak
Cereal:Tahıl, hububat, tahıl veya tahıl bitkilerine ait
Cerebellub:Beyincik, küçük beyin
Cerebral:Beyne ait, ussal
Cerebrate:Beyin faaliyeti göstermek, düşünmek
Cerebration:Beyin faaliyeti, düşünme
Cerebrospinal:Beyne ve omuriliğe ait, beyni ve omuriliği etkileyen
Cerebrum:Asıl beyin
Cerecloth:Çoğunlukla kefen olarak kullanılan mumlu bez
Cerement:Mumlubez, kefen bezi
Ceremonial:Törensel, merasimle ilgili, tören, merasim, ayin
Ceremonialy:Törensel olarak
Ceremonious:Muaşeret kurallarına dikkat eden, törensel olan
Ceremoniously:Remi oluş, resmii
Ceremoniousness:Resmi oluş, resmiyet
Ceremony:Tören, merasim, ayin, resmiyet, protokol, nazik ve uygar bir davranış
Ceres:Bereket tanrıçası
Cerise:Kiraz kırmızısı, bu renkte olan
Cerium:Seryum madeni
Cerography:Balmumu üzerine yazma ve oymacılık
Ceroplastic:Balmumundan heykel yapımına ait madde
Cerotic:Balmumu ile ilgili
Certain:Kati, kesin, emin, kaçınılmaz, belirli olmayan miktar, bir kısım
Certainty:Katiyet, kessinlik
Certes:Eski elbette, tabi, mutlaka
Certificate:Belge, vesika, tasdikname, diploma, belge vermek, belgelemek
Certificate of origin:Menşe belgesi,rapor
Certificate of registry:Gemi tasdiknamesi
Certified:Tasdikli, onaylı, teşvik edilmiş
Certified bill of lading:Tasdikli konşimento
Certified carrier:Yetkili nakliyeci
Certified check:Tasdikli çek,vizeli çek
Certified copy:Tasdikli suret,kopye
Certified public accountant:ABD'de diplomalı hesap uzmanı
Certify:Tasdik etmek, onaylamak, referans vermek
Certiorari:Bir alt derecedeki mahkemenin gördüğü davanın bir üst mahkemede incelemek
Certitude:Kesinlik, katiyet
Cerulean:Gök mavisi, havaii mavi
Cerumen:Kulak kiri
Ceruse:Üstübeç
Cervical:Rahim boynuna ait, rahim boynuyla ilgili
Cervine:Geyik gibi, geyik familyası ile ilgili
Cervix:Boyun, rahim boynu, boyunla ilgili
Cesarean:Sezara ait olan
Cesarean section:Sezeryan ameliyatı
Cesium:Sezyum madeni
Cessation:Durma, kesilme, inkita, fasıla, ara
Cession:Terk, çekilme, verme, devretme
Cessionary:Kendisine bir şey devredilen kimse
Cesspit:Çöp çukuru
Cesspool:Lağım çukuru, pislik yuvası
Cestode:Bağırsak şeridi, parazit, kurt
Cestus:Kuşak, kemer, korse, eski romada boksörlerin giydiği bir çeşit eldiven
Cetacea:Memeli deniz hayvanları takımı
Cetacean:Memeli deniz hayvanları takımına mensup, memeli deniz hayvanı
Cetus:Balina takım yıldızı
Ceylon:Seylan adası
Chaconne:İspanyol asıllı bir eski zaman dansı
Chad:Çad ülke ismi
Chafe:Ovarak ısıtmak, aşıdırmak, yıpratmak, tedirginlik, rahatsızlık
Chafe at the bit:İşlerin geç kalmasından dolayı huzursuz olmak
Chafer:Bir kaç çeşit sert kanatlı böcek
Chaff:Hububat kabuğu, saman, çöp, yem olarak kullanılan ufalanmış saman, şakalaşmak, takılmak
Chaffer:Pazarlık, çekişme, pazarlık etmek, çekişmek
Chaffinch:İspinoz
Chain:Zincir silsile, ölçme zinciri, zincire bağlamak, kayıt altına almak
Chain armour:Zincirden örülmüş zırh
Chain belt:Zincir kayış
Chain down:Zircirleme bağlamak
Chain gang:Prangalı mahkumlar takımı
Chain letter:Zincirleme mektup
Chain lighting:Yılan kavi şeklinde görünen şimşek
Chain lightning:Zikzak çakan şimşek
Chain of command:Komuta zinciri
Chain of trought:Fikir silsilesi
Chain reaction:Zincirleme reaksiyon
Chain reactor:Atom reaktörü
Chain smoker:Sigara tiryakisi
Chain store:Aynı idareye bağlı mağazalardan herbiri
Chain up:Zincirlemek,zaptedmek
Chair:İskemle, sandalye, makam, kürsü, iskemleye oturmak, makama geçirtmek
Chair of state:Taht,kral tahtı
Chair talk:Koltuklu vagon
Chairman:Başkan, tekerlekli iskemle sürücüsü
Chairmanship:Başkanlık
Chairwoman:Kadın başkanlık
Chaise:Hafif gezinti arabası
Chaiselongue:Şezlong
Chalaza:İç göbek
Chalcedon:Kadıköy yakasının eski ismi
Chalcedony:Kadıköytaşı
Chalcographer:Bakır ve pirinç üzerinde çalışan hakkak
Chalcopyrite:Bakırlı pirit
Chalcoraphical:Bakır ve pirinç hakkaklığı ile ilgili
Chaldean:Müneccim, büyücü, kildanilerin ülkesine ait, müneccimlikle ilgili
Chaldron:32 ve 36 kilelik kömür, kireç vb.tartmada kullanılan bir ingiliz ağırlık birimi
Chalet:Alplerde görülen dağ evi
Chalgoraphy:Bakır ve pirinç üzerine hakkaklık sanatı
Chalice:Kadeh, ayin esnasında kullanılan kadeh
Chalk:Tebeşir, tebeşirle konan işaret, veresiye yapılan her satış için atılan çetele
Chalk line:Tebeşirlenmiş iple çizilen çizgi
Chalk talk:Tebeşirle resim çizerek konuşma
Chalk up:Kazanmak,sayı ve puan kaydetmek
Challenge:Meydan okuma, mücadeleye davet, düelloya davet, hakim ve jüriyi davet etmek
Challis:Yün ve sunni ipekten yapılmış desenli kumaş
Chalmeau:Klarnetin en pes perdesi
Chalybeate:Demirli, içinde demir tuzları olan, demirli su veya ilaç
Cham:Kağan, han, hükümdar
Chamber:Oda, yatak odası, özel oda, odata koymak, odaya kapatmak, oda vermek
Chamber music:Oda müziği
Chamber of commerce:Ticaret odası
Chamber-pot:Küvet
Chambered:Odalı olan
Chamberlain:Mabeyinci, teşrifatçı, kahya
Chambermaid:Oda hizmetçisi
Chambray:İki renk iplikle dokunmuş pamuklu kumaş
Chameleon:Bukalemun, sık sık fikir değiştiren kimse
Chamfer:Şev, oluk, kanl, yiv, oluk açmak, pahını almak
Chamfer bit:Havşa
Chamfer plane:Pah rendesi
Chamois:Dağ keçisi, bu hayvanın derisi, güderi
Champ:Isırmak, çiğnemek, gürültülü çiğnemek, şampiyon
Champagne:Şampanya, şamranya rengi, şampanyaya ait bu renkte olan
Champagne cup:Şekerli ve buzlu likör
Champerty:Başkasına ait olan bir dava hakkının satın alınması
Champion:Şampiyon, savunucu kimse, galip, savunmak, müdafaa etmek
Championship:Şampiyonluk
Chance:Talih, şans, kader, şans eseri olan, şans eseriolarak vaki olmak
Chance upon:Tesadüfen bulmak
Chancel:Kilisede mihrabın yanında bulunan din adamlarına ait bölme
Chancellery:Rektörlük, kançılarya, sefaret kançılaryası
Chancellor:Yüksek rütbeli hakim, saray katibi, şansölye, başbakan
Chancellor of the exchequer:İngilterede Maliyeden sorumlu bakan
Chancellorship:Yüksek rütbeli yargıçların görev ve rütbesi
Chancemedley:Meşru müdafaa sırasında adam öldürme, kasıtsız cinayet
Chancery:Adalet ve eşitlik kurallarını uygulayan mahkeme
Chancre:Frengi çıbanı
Chancrous:Frengi çıbanı olan kimse
Chancy:Kesin olmayan rizikolu
Chandelier:Avize
Chandler:Mumcu, mum yapan kimse
Change:Değişim, değişiklik, tahavvül, değiştirmek, tahvil etmek, aktarma yapmak
Change about:Değişip durmak
Change color:Yüzü kızarmak,yüzü solmak
Change front:Askerlikte taarruz yönünü değiştirmek
Change hand:Sahip değiştirmek
Change hands:Başkasının eline geçmek
Change of adress:Adres değişikliği
Change of air:Hava değişimi,tebdili hava
Change of life:Adet kesilmesi menapoz
Change of scene:Seyahatte manzaranın değişmesi
Change of venue:Davanın başka mir mahkemeye nakli
Change one's mind:Caymak,fikri değiştirmek
Change one's tune:Ağız değiştirmek,politikayı çevirmek
Changeable:Değişebilir, kararsız, istikrarsız, dönek
Changeful:Değişken, kararsız, dönek, istikrarsız
Changeless:Değişmeyen, sabit, biteviye
Changelessly:Değişmeyerek
Changeling:Çok küçükken gizlice bir diğeri ile değiştirilen bebek
Changeover:Değiştirme, devralma
Changessness:Değişmezlik
Channel:Yatak, kanal, mecra, bir su yolunun derin kısımları, kanala dökmek, mecraya sevketmek
Channel iron:Oluklu demir,"u"şeklinde demir
Channel islands:Anglo norman adaları
Chant:Şarkı, şarkı söyleme, şarkı söylemek, tilavetle okumak
Chanter:Şarkıcı, tilavetle okuyan
Chanterelle:Sazlarda tiz teli bir mantar
Chanticlleer:Horoz
Chantry:Bir ölünün ruhuna okunan duaya ödenen para
Chanty:Heyamola şarkısı
Chaos:Keşmekeş, karışık, düzensiz
Chaotic:Karmakarışık, düzensiz
Chap:Çatlak, yarık, cildi çatlatmak, kızartmak, adam, çocuk.delikanlı
Chaparral:Gür çalılık
Chapbook:İçinde halk masalları, destanları yazılı olan küçük kitap
Chape:Kın ağızlığı veya dip çamurluğu
Chapel:Özel ibadet yeri, klisenin özel törenlere ayrılmış kısmı, matbaa basımevi
Chaperon:Bir genç kıza veya grununa refakat eden kimse, himaye gayesiyle beraber gitmek
Chapfallen:Kederli, süngüsü düşük
Chapiter:Başlık
Chaplain:Papaz, vaiz
Chaplainship:Vaizlik
Chaplet:Başa takılan çelenk, bir dizi boncuk, tesbihin üçte biri kadar olan tesbih
Chapman:Seyyar satıcı, eski tacir
Chaps:Abd dayanıklı deriden yapılan kovboy pantolonu veya tulumu
Chapter:Bahis, bölüm, fasıl, bölümlere ayırmak, bahisler halinde düzenlemek
Chapter and verse:Tam ve kesin bilgi
Chapter head:Başlığın altına yazılan birkaç söz
Chapter house:Papazlar meclisi binası
Char:Yanarak kömür haline gelmiş madde, yakmak, kavurmak, ateşe tutmak
Charabanc:Karşılıklı uzun kanepeleri olan ve kenarları açık gezinti otobüsü
Character:Karakter, huy, ahlak, tabiat, özellik, hususiyet, oymak
Character actor:Karaktör oyuncusu
Character reference:Bonservis,tavsiyename
Characteristic:Diğerlerinden ayırıcı nitelikte olan, tipik, vasıf, logaritma karakteristiği
Characteristically:Ayırıcı nitelikte olarak
Characterization:Tavsif, tanımlama, tarif, nitelendirme
Characterize:Tanımlamak, tavsif etmek, tanımlayan şey veya kimse
Characterless:Karaktersiz, seciyesiz, zayıf ahlaklı
Charades:Sessiz sinema oyunu, pandomimle bir kimsenin diğerlerine anlatma sanatı
Charcoal:Mangal kömürü, karakalem, karakalem resim
Chard:Pazı
Charge:Yük, hamule, görev, vazife, nezaret, bakım, yüklemek, tahmiletmek, doldurmak, doyurmak
Charge account:Mağazada açık hesap
Charge deffaires:Maslahatgüzar,sefir,sefir vekili
Charge off:Gözden ve elden çıkarmak
Charge plate:Versiye alışverişte gösterilen kağıt
Charge with:Yüklemek,itham etmek,borçlandırmak
Chargeable:İtham edilebilir, suçlanabilir, hesaba geçirilebilir
Charger:Şarjör, dolduran cihaz
Charily:Cimrice
Charing:Üzüntü, keder, iç sıkıntısı, ümidini kırmak, sıkmak, üzmek
Chariot:Eski zamanlarda kullanılan iki tekerlekli savaş veya yarış arabası, araba ile taşımak, araba ile gitmek, araba sürmek
Charioteer:Savaş veya yarış arabası sürücüsü
Charisma:İnayet, ihsan, tanrıvergisi, ruhsal kuvvet, bu çeşit kuvveti olan
Charitable:Hayırsever, yardımsever, cömert, merhametli, şefkatli, hayır işleri, ile meşgul olan kimse
Charitableness:Hayırseverlilik, merhamet, hoşgörürlük, çömertçelik
Charity:Hayırseverlik, yardımseverlik, merhamet, sadaka, hayırişi, hayır cemiyeti
Charity school:İngilterede hayrat okulu
Charivari:Düğünden sonra kap kacak, teneke ile yapılan gürültü, tantana
Charlatan:Sahtekar, şarlatan kimse, şarlatan
Charles's wain:Astronomide büyük ayı takım yıldızı
Charleston:Çarliston dansı
Charley horse:ABD Konuşma dilinde adale kasılması kramp girmesi olayı
Charlock:Yabani hardal
Charlotte russe:Bir çeşit kremalı pasta
Charm:Cazibe, çekicilik, tılsım, cezbetmek, büyülemek, meftunetmek
Charm away:Büyüleyici bir tesirle kovalamak
Charm the ear:Kulağa hoş gelmek
Charmed life:Tehlikeden uzak bir hayat
Charmeuse:Yumuşak bir çeşit saten kumaş
Charming:Cezbedici, çekici, hoş, sevimli, cana yakın
Charmingly:Cana yakın olarak
Charnel house:Cesetlerin veya ölü kemiklerinin konulduğu mahzen,izbe
Charon:Ölümden sonra ruhları styx ırmağındam geçiren kayıkçı, denizci
Charpoy:Hindistanda kullanılan karyola
Chart:Portolon, deniz haritası, plan, grafik, plan yapmak, plançıkarmak
Charter:Patent, imtiyaz, berat, gemi kira konratosu, kiralamak, tutmak, berat, imtiyaz veya patent vermek
Charter colony:Hükümdardan imtiyaz fermanı olan müstemleke,koloni,
Charter member:Derneğin ilk kurucularından biri
Charter plane:Özel olarak kiralanmış ucuz uçak
Chartered accountant:Mesleğinde uzman muhasebeci
Chartered company:İmtiyaz beratı olan şirket
Chartreuse:Kartuziyen rahipleri tarafından fransa veya ispanyada imal edilen kokulu likör, sarımtırak açıkyeşil renk
Charwoman:Kadın hizmetçi
Chary:Dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli, esirgeyici, cimri
Charybdis:Sicilya sahiline yakın ve klasik mitolojide kadın canavar olarak canlandırılan tehlikeli bir girdap
Chase:Kovalama, av, arkasından koşmak, peşine düşmek, hakketmek, oymak, matbaada harfleri korumak için kullanılan demir çerçeve
Chase away:Kovmak
Chase off:Peşinden gitmek
Chase wild goose:Olmayacak bir şeyin peşnden gitmek
Chaser:Avcı, takip topu, sert içkiden sonra içilen su
Chasm:Kanyon, darboğaz, derin yarık, boşluk, fasıla
Chasse:Yana doğru yapılan bir dans figürü, böyle dans etmek
Chassepot:1870 lerde fransız ordusunda kullanılan bir tüfek
Chasseur:Süratle hareket eden süvari kıta mensubu, avcı
Chassis:Şasi, top kızağı, çerçeve
Chaste:İffetli, namuslu, sili, saf, bozulmamış, lekesiz, basit, sade
Chastely:İfetli olrak
Chasten:Islah etmek için cezalandırmak, uslandırmak, dersini vermek
Chastise:Cezalandırmak, dövmek
Chastity:İffet, ismet, saflık, temizlik
Chastity belk:Bekaret kemeri
Chasuble:Ayin sırasında katolik papazların giydiği kolsuz cübbe
Chat:Teklifsizce konuşmak, samimi konuşmak, sohbet, teklifsiz konuşma, hoşbeş bir kaç cins ötücü kuş
Chatea:Kıl, diken
Chateau:Şato, fransız tipi büyük köşk
Chatelaine:Şato sahibi kadın, anahtar zinciri, yaka süsü
Chatoyant:Renk değiştiren, bu şekilde parlayan taş
Chattel:Menkul mal, taşınır mal, köle
Chattel mort gage:Rehin bırakılan menkul mal,eşya
Chatter:Gevezelik etmek, çatıdamak, alelacele söylemek, boş laf, diş çatırdaması, düzensiz çizikler
Chatter marks:Bir aletin titreşimiyle kağıt üzerinde meuydana gelen düzensiz çizgiler
Chatterbox:Çok geveze kimse
Chattily:Konuşkanlıkla
Chattiness:Konuşkanlık
Chatty:Konuşkan, konuşma şeklinde, sohbet tarzında
Chaucerian:İngiliz yazarı, uzmanı
Chauffeur:Maaşlı hususi arab şöförü, özel şöferlik yapmak
Chaulmoogra:Doğu hindistana mahsus ve meyvasından deri hastalık tedavisinde kullanılan bir ilacın yapıldığı ağaç
Chaussure:Kundura, ayakkabı, çizme
Chautaugua:A.b.d. eğitici toplantı serisi
Chauvinism:Aşırı milliyetçilik
Chauvinistic:Aşırı milliyetçi
Chauvinistically:Aşırı derecede milliyetçi olarak
Chaw:Çiğnemek, ağız dolusu
Cheap:Ucuz, ehven, az zahmetle elde edilebilen
Cheap jack:Sokak satıcısı
Cheap john:Ucuz mal satan seyyar satıcı
Cheapen:Ucuzlatmak, değerini düşürmek, itibarını bozdurmak, ucuzlamak
Cheapskate:Abd.argoda cimri kimse
Cheat:Hile, dolandırıcılık, hile yapmak, dalavere yapmak
Check:Engel, mania, kontrol, teşhis, çek defteri, çek hesabı, durdurmak, birden bire durdurmak, kontrol altına almak, emanet odasına vermek.
Check by jowl:Yan yana
Check in:Uçak yada otel defterine kaydolmak
Check list:Liste
Check nut:Kontra somunu
Check off:Bozmak,işaret koymak
Check out:Otelden hesabı ödeyip ayrılmak
Check point:Trafik kontrol noktası
Check up on:Soruşturmak,araştırmak
Check valve:Kontrol valfı
Check-taker:Tiyatroda bilet toplayan görevli
Checker:Dama, kare, ekose deseni, damalı yapmak, ekose deseni ile kaplamak
Checkerberry:Kekik üzümü
Checkerboard:Dama tahtası
Checkered:Kareli, ekose, değişik olaylarla dolu
Checkers:Dama oyunu
Checking account:Çek hesabı
Checklist:Kontrol listesi
Checkmate:Tam yenilgi, mat etmak, hünerle yenmek
Checkoff:İşveren tarafından işçilerin aylıklarından kesilen sendika aidatı
Checkout:İşleyiş konrolü, mağazada kasaya ödeme işlemi
Checkout time:Ayrılmayı gerektiren saat
Checkpoint:Trafik kontrol yeri
Checkrein:Ucu yere bağlanan dizgin
Checkroom:Vestiyer, emanet odası
Checkup:Tepeden tırnağa tıbbi muayene
Cheddar:Yumuşak bir cins ingiliz peyniri
Cheek:Yanak, avurt, cüret, yüzsüzlük, arsızlık
Cheek by jowl:Yanak yanağa,baş başa
Cheekbone:Yanak kemiği
Cheekiness:Küstahlık
Cheeky:Yüzsüz, arsız, küstah, küstahlıkla, yüzsüzlükle
Cheep:Cıvıldamak, ötüşmek, cıvıltı
Cheer:Teşvik, alkış tutma, ruh haleti, tempo ile bağırarak, taraf tutarak
Cheer up:Moralini düzeltmek,keyfine bak
Cheerful:Neşeli, şen, hoş, neşe saçan, içten gelen
Cheerfully:Neşeyle, hoşça
Cheerfulness:Neşelilik
Cheerily:Neşeli bir tarzda
Cheeriness:Neşeli oluş
Cheering:Alkış, taraf tutma, memnun edici, neşelendirici
Cheerio:Allaha ısmarladık, merhaba
Cheerleader:Spor karşılaşmalarında tezahürat yapan gurubun lideri
Cheerless:Neşesiz, keyifsiz, içkapayıcı, kasvetli
Cheerlessly:Neşesiz olarak
Cheerlessness:Neşesizlik
Cheery:Neşeli, keyifli, şen, neşe verici
Cheese:Peynir, peynir kalıbı, bu şekilde, herhangi bir şey
Cheese it:Argoda kaç manasına
Cheese monger:Peynirci
Cheese straw:Baton,peynirli baton
Cheese-paring:Hesapçılık,habislik
Cheeseburger:Petnirli köfte
Cheesecake:Peynirli kek
Cheesecloth:Tülbent
Cheeseparing:Cimri, peynir kabuğu
Cheesiness:Peynirli veya peynir gibi oluş
Cheesy:Peynir gibi, peynir neviinden
Cheetah:Geyik avında kullanılan parsa benzer bir hayvan
Chef:Şef, ahçıbaşı, ahçı
Chefdoeuvre:Şaheser
Chela:Hidistanda mürit, yengeç veya ıstakoz gibi deniz hayvanlarının kıskacı
Chelonia:Kaplumbağa cinsinden hayvanlar, kaplumbağa
Chemical:Kimyasal, kimya ile ilgili, kimyasal madde, kimyasal etki
Chemical action:Kimyasal etki
Chemical analysis:Kimyasal tahlil
Chemical compound:Kimyasal bileşim
Chemical engineer:Kimya mühendisi
Chemical fire extinguisher:Eczalı yangın söndürücü
Chemical reaction:Kimyasal reaksiyon
Chemical warfare:Kimyasal harp,kimyasal savaş
Chemise:Kadın iç gömleği, kombinezon, pelerin, kadın elbisesi
Chemisette:Kadın buluzu, bolero
Chemist:Eczacı, kimyager
Chemistry:Kimya
Chemotherapy:Kimya ile tedavi
Chemotropism:Hücrelerin bazı kimyasal maddelere karşı gösterdikleri tavır
Chemurgy:Orgganik maddelerin endüstriyel kullanılışları
Chenille:İpek veya pamuktan dokunmuş tüylü kordon veya saçak
Cherish:Aziz tutmak, bağrına basmak
Cherisher:Aziz tutan kimse
Cherishingly:Aziz tutarak
Cheroot:Uçları açık olan puro
Cherry:Kiraz ağacı, bu ağacın kerestesi, parlak kırmızı, kiraz ağacından
Chersonese:Yarım ada
Chert:Bir çeşit kuvarslı kaya
Cherub:Melek kanatlı çocuk başlı olarak resmedilen melek
Cherubic:Melek gibi
Cherubically:Melek olarak
Chervil:Frenkmaydanozu
Chess:Satranç, köprü tahtası
Chest:Göğüs, sandık.kutu, bir kurumda para alınıp verilen yer
Chest foundered:Göğüs romatizması olan at
Chest of drawers:Çekmeceli dolap,konsol
Chest register:Müzikde göğüsten çıkan pes sesler
Chest trouble:Göğüs hastalığı
Chest-protector:Göğüslük
Chesterfield:İçten düğmeli palto, pardesü, kanepe
Chestnut:Kestane, kestane rengi, kızıl kahverengi, maron
Chesty:Bedeninin göğüs kısmı büyük olan
Cheval glas:Endam ve boy aynası
Chevalier:Şövalye, atlı süvari, lejyon
Cheviot:Sık yünü ile meşhur bir cins koyun
Chevron:Assubay ve erlerin rütbelerini gösteren kol işareti
Chevrotain:Asya ülkelerina mahsus geyik benzeri bir hayvan
Chevy:Avlamak, avlanmak, av, av narası
Chew:Çiğnemek, düşünmek, çiğneme, lokma
Chew the cud:Geviş getirmek,derin derin düşünmek
Chew the fat:Argoda konuşmak
Chew the rag:Çene çalmak,laklak etmek
Chew up:Hezimete uğratmak,yok etmek
Chewing gum:Sakız,ciklet
Chiaroscuo:Resim ve tabiatta ışık ve gölge oyunu
Chiaroscurist:Resimde sadece ışık ve gölge kullanan ressam
Chiasm:Kıyasma
Chiblain:Soğuk ve rutubetten el vev ayaklarda hasıl olan kızarıklık
Chibouk:Çubuk
Chic:Şıklık, şık, modaya uygun
Chicago:Şikago şehri
Chicane:Hile, oyun, şike, hile yapmak, aldatmak, şike yapmak
Chicanery:Hile, şike
Chick:Civciv, piliç, çocuk, yavru
Chickadee:Kuzey amerikaya mahsus bircins baştankara
Chicken:Piliç, tavuk, korkak, ödlek, korkudan çekinmek
Chicken farm:Tavuk çiftliği
Chicken-breasted:Tavuk göğsü gibi göğsü olan
Chicken-hearted:Korkak,tabansız
Chicken-pox:Su çiçeği hastalığı
Chickenhearted:Korkak
Chickpea:Nohut, leblebi
Chickweed:Kuş otu, sıçan kulağı
Chicory:Hindiba, frenk salatası
Chid:Chıde fiili 2.hali
Chidden:Chıde fiili 3.hali
Chide:Azarlamak, kusur bulmak
Chief:Şef, amir, reis, en yüksek rütbede olan
Chief air-raid-warden:Pasif koruma reisi,kumandan
Chief constable:Polis komiseri
Chief cook and bottle washer:Her türlü ev işi yapan kimse
Chief engineer:Çarkçı başı
Chief justie:Baş hakim,baş yargıç
Chief of (general) staff:Genel kurmay başkanı
Chiefly:Başlıca en çok
Chieftain:Kabile reisi, başkan, iradeci
Chieftainship:Kabile reisliği, başkanlık
Chiffon:Şifon kadın elbisesi, hafif çırpılmış yumurta akı gibi
Chiffonier:Şifonyer, çekmeceleri aynalı dolap
Chignon:Topuz, saçın arkada toplanması
Child:Bebek, çocuk, çocuksu kimse
Child bearing:Kadınlarda doğum
Child favours his father:Çocuk babasına çeker
Child study:Çocuk tavır ve hareketlerini müteala
Child welfare:Çocuk esirgeme
Child's play:Çok kolay iş
Child's-play:Çocuk oyuncağı
Child-bed:Kadınlarda loğusalık
Childbed:Kadının doğum yapma hali
Childbirth:Doğum
Childermas:İsanın doğumundan üç gün sonra öldürülen masum çocuklar günü
Childern's blocks:Mezada çıkmak,idama gitmek
Childhood:Çocukluk devresi
Childish:Çocuksu, çocuğumsu
Childishly:Çocukca
Childishness:Çocuksuluk
Childless:Çocuksuz, çocuğu olmayan
Childlessness:Çocuksuzluk
Childlike:Çocuk ruhlu, masum, içten, samimi
Chile:Şili ülkesi
Chili:Kırmızı biber
Chiliad:Bin, bin yıllık devre
Chiliasm:İsanın yeryüzünde bin yıl hüküm süreceği doktrini
Chill:Soğuk, titreme, üşüme, ürperme, üşütücü, soğuk, üşümek, ürpermek
Chill to the bone:İlikleri dondurmak
Chillcast:Soğuk kalıba dökülmüş
Chilled meat:Dondurulmuş et
Chilled steel:Soğutma usulü ile sertleşen çelik
Chiller:Soğutucu, korkunç hikaye
Chillignly:Üşütücü bir şekilde
Chillily:Soğuk bir şekilde
Chilliness:Soğuk davranış
Chillness:Soğuk davranış
Chills and fever:Sıtma hastalığı
Chilly:Serin, soğuk, soğuk bir şekilde
Chime:Fıçının iki ucundaki şevli kenar, ahenkli zil veya çan sesi, ahenkle çalmak, şarkı söyler gibi konuşmak
Chime in:Ahenge iştirak etmek,söze karışmak
Chime in with:Uymak,uygun gitmek
Chimera:Ağzından ateş püsküren mitolojik canavar
Chimerical:Hayali gerçek olmayan
Chimerically:Hayali olarak
Chimney:Baca, lamba şişesi, krater, yanardağ ağzı
Chimney board:Şömine kapağı
Chimney corner:Ocak başı,ateş başı
Chimney crane:Yemek v.s'yi ısıtmak için ocak içinde demir kol
Chimney piece:Ocak rafı
Chimney pot:Ocak külahı
Chimney pot hat:Silindir şapka
Chimney swallow:Bacalara yuva yapan kırlangıç türü
Chimney sweep:Baca temizleyicisi
Chimpanzee:Şempanze maymun
Chin:Çene, jimnastikte çeneyi çubuk hizasına getirmek
Chin strap:Çene kayışı
Chin up:Cesaretle
China:Çin
China aster:Saray patı
China-closet:Tabak dolabı
Chinaberry:Tesbih ağacı
Chinaman:Çinli
Chinatown:Çin ülkesi dışındaki ülkelerde çinlilerin oturduğu mahalle
Chinaware:Çanak, çömlek
Chinch:Tahta kurusu
Chinchilla:Sincaba benzer bir hayvan
Chincough:Boğmaca
Chine:Omurga kemiği, belkemiği
Chinese:Çince, çinde konuşulan dil, çine, çinceye, çinlilere ait
Chinese calendar:Gün ve ayları altmışlık devrelere ayrılan ve on iki aydan oluşan eski bir takvim
Chinese lantern:Kağıt fener
Chinese puzzle:Dolaşık mesele veya muamma
Chink:Yarık, çatlak, yarıkları doldurmak, abd argosunda çinli
Chinook:Abd esen sıcak bir rüzgar
Chintz:Basma, perdelik kreton
Chintzy:Adi iyi olmayan
Chios:Sakız adası
Chios almond:Sakız bademi,diş bademi
Chip:Yonga, çentik, yontmak, çentmek
Chipmunk:Üstü çizgili bir çeşit sincap
Chippendale:18.yzy. yaşamış bir ingiliz marangozu
Chipper:Canlı, neşeli, şık iyi giyinmiş
Chipping:Arasıra uyuşturucu ilaç içmek
Chippy:Serçe, ufak sincap, orospu kız
Chirograph:Kendi el yazısı ile yazılmış vesika
Chirographer:El yazısı yazan ve bu sanatla uğraşan
Chiromancy:El falı
Chiropactor:Masajla tedavi eden kimse
Chiropodist:Ayak bakımı mütehassısı
Chiropody:Ayak bakımı, nasır gibi basit hastalıkların tedavisi
Chiropractic:Masajla tedavi usulü, omurga masajı ile tedavi
Chiroptera:Uçan memeliler, yarasalar
Chirp:Cıvıldamak, cıvıldar gibi ses çıkarmak
Chirpy:Cıvıltılı, neşeli
Chirr:Tiz ses çıkarmak, bu şekilde ötmek, çekirge ve benzeri hayvan ötüşü
Chirrup:Neşe ile cıvıldamak, cıvıltı
Chirurgery:Cerrahlık
Chirurgical:Cerrahi
Chisel:Keski kalem, kalemle kesmek, hile ile elde etmek
Chiseled:Keski ile şekil verilmiş keskin hatlı
Chit:Yiyecek içecek masrafları için ödenen para makbuzu, mektup
Chitchat:Laf, havadan sudan konuşma, dedikodu
Chitin:Kitin
Chitinous:Kitinli
Chitterlings:Hayvam bağırsağı, bumbar
Chivalrous:Şövalye gibi, nazik.cömert
Chivalrously:Şövalyelere has bir şekilde
Chivalrousness:Şövalye gibi oluş
Chivalry:Şövalyelik, cömertlik, şövalyelik makamı
Chive:Yemeğe tat vermek için kullanılan frenk soğanı
Chlamys:Yunan erkeklerinin giydiği kısa pelerin
Chloral:Kloralhıdrat
Chlorate:Klorik asit tuzu
Chloride:Klorid
Chloride of calcium:Kalsiyum klorid
Chloride of gold:Altın klorid
Chloride of lime:Kalsiyum klorid
Chloride of zinc:Çinko klorid
Chlorinate:Klorlamak
Chlorine:Klor
Chloroform:Kloroform, kloroformla uyutmak
Chlorophyll:Klorofil
Chloroplast:İçinde klorofil bulunan protplazma, kloroplast
Chlorosis:Sarıcalık, genç kızlarda demir eksikliğinden meydana gelen hastalık
Chlorousacid:Kloröz asit
Chock:Odun parçası, takoz, kızak, takozla desteklemek, kızağa çekmek
Chock full:Ağzına kadar dolu
Chock up:Sıkı tutmak
Chock-a-block:Palanga makaralarının birbirine karışması
Chock-full:Dopdolu
Chockblock:Palanga makaraları birbirine kavuşmuş, dopdolu, sıkışık
Chockfull:Dopdolu olan
Chocolate:Çikolata, koyu kahverengi, çikolata ile yapılmış, çikolata renginde
Choice:Seçme ayırma tercih hakkı, seçkin, güzide, mükemmel, üstün
Choicely:Seçkin bir şekilde olan
Choiceness:Seçkin oluş
Choir:Koro, kilise korosu, koroda şarkı söylemek
Choir loft:Kilise balkonunda koro yeri
Choir music:Koro müziği
Choir organ:Koroya mahsus org
Choir service:İbadetin koroya mahsus kısmı
Choke:Boğmak, nefesini kesmek, tıkamak, önünü kesmek, kısıcı, boğucu, ağzını kapatma
Choke back:Tutmak,yutmak,menetmek
Choke off:Durdurmak,defetmek
Choke to death:Boğarak öldürmek
Choke with rage:Dili tutulmak,tıkanmak
Choke-bore:Boğumlu tüfek
Choke-damp:Maden ocaklarında hasıl olan boğucu gaz
Chokecherry:Yabani acı kiraz
Chokedamp:Maden ocağının içindeki oksijeni ve karbondioksiti fazla olan öksürtücü hava, boğucu gaz
Choker:Boğan şey veya kimse, boyuna sımsıkı takılan gerdanlık, dik yaka
Choky:Hapishane, boğucu
Choler:Öfke, kızgınlık asabiyet
Cholera:Kolera
Choleric:Çabuk kızan
Cholesterol:Kolestrol, safra yağı
Chondroid:Kıkırdak gibi
Choose:Seçmek, ayırmak, tercih etmek, arzu etmek, istemek, tercih yapmak
Choose one horn of a dilemma:İki şıktan daha az olan kötüyü seçmek
Chooser:Kıymak, doğramak
Choosy:Müşkülpesent, zor memnun edilebilen
Chop:Çene, çene boşluğu
Chop about:Mütemadiyyen değişmek
Chop and change:Dönek olmak,bir kararda durmamak
Chop down:Kesmek
Chop in:Söze karışmak
Chop logic:Münakaşa etmek,bilgiçlik taslamak
Chop round about:Rüzgarın mütemadiyen değişmesi
Chop sticks:Çinlilerin çatal gibi kullandıkları çöp
Chop suey:Et ve sebze ile yapılan bir çin yemeği
Chop up:Doğramak,kıymak
Choper:Kısa saplı balta, satır, elektrik akımını kesen alet
Chophouse:Pirzola servisi yapan lokanta
Chopping:Kesiş, vuruş
Chopping block:Kütük,et kütüğü
Chopping knife:Satır
Choppy:Değişken, yön değiştiren, çırpıntılı deniz suyu
Choppy sea:Çırpıntılı deniz
Chops and changes:Mütemadi değişmeler
Chopsticks:Çinlilerin yemek yemek için çift olarak kullandıkları çubuk
Chopsuey:Çin lokantalarında sebzeli yemek çeşidi
Choragic:Koro şefiyle ilgili, ona ait olan
Choragus:Eski yunan korolarının şefi
Choral:Koro tarafından söylenmiş, koro için yazılmış
Chorale:İlahi beste, koral
Chord:Çalgı teli, his, duygu, bir arada çalınan ahenkli bir kaç nota
Chord of an arc:Kavis veteri
Chordate:Omurgalı hayvan
Chore:Abd küçük bir iş, evin veya çiftliğin günlük işleri
Chorea:Yüzde ve kollarda tikler meydana getiren bir çocuk hastalığı, kore hastalığı
Choreographer:Kareograf, bale direktörü
Choreography:Koreografi, eser yazma sanatı, bale sanatı
Choriamb:Dört heceli bir ölçü
Choric:Koroya ait, koro için
Chorion:Ceninin dış zarı, koryon
Chorister:Koro üyesi, kilise korosunda şarkı söyleyen erkek çocuk
Chorographer:Harita yapan, haritacı
Chorographical:Haritacılıkla ilgili veya ona ait
Chorographically:Haritacılıkla ilgili olarak
Chorography:Bir bölgenin haritasını çıkarma ve arazi karakter inceleme ilmi
Choroid:Gözün damar tabakasının arka parçası, buna benzer
Choronical age:Kronolojik olarak
Chortle:Kıkırdamak, kahkahaları zaptedmek, kıkırdama
Chorus:Koro, koro parçası, koro halinde şarkı söylemek
Chorus girl:Müzikhol dansözü
Chorus of laughter:Hep birden gülüş
Chorus of praise:Bitmeyen ve tükenmeyen sitayiş
Chose:Şey, mal, şahsi eşya, mal
Chose in action:Bir şeye malik olma hakkı
Chose in possesion:Elde olan mal
Chose local:Fabrika v.s gibi yerlere ait olan
Chosen:Choose fiili 3.hali
Chough:Kırmızı gagalı dağ kargası, kızılca karga
Chouse:Aldatmak, hile yapmak, dolandırmak, hile oyun
Chow:Kahverengi veya siyah tüylü
Chowchow:Hardalla yapılan karışık turşu
Chowder:Balıklı sebze çorbası
Chowmein:Kızartılmış erişte ile servis yapılan çinli türlü yemeği
Chrestomathy:Yabancı bir dilden seçilmiş okuma parçaları
Chrisom:Kutsal mesh yağı, vaftiz sırasında çocuklara giydirilen beyaz elbise
Christ:Mesih, isa
Christen:Vaftiz etmek, vaftiz ederken isism koymak
Christendom:Hırıstyan alemi, hırıstyanlar
Christening:Vaftiz
Christian:Hiristiyan, isa peygambere inanan, hiristyan olan kimse, hayatında isanın yolunu takip eden, temiz ahlaklı kimse
Christian burial:Hiristyan ayini ile yapılan cenaze töreni
Christian era:Miladi tarih
Christian name:Vaftizle verilen isim
Christian science:Hastalık,fenalık ve ölü gibi şeylerin yalnız insan kafasında mevcut olduğuna inanan itikat
Christianity:Hırıstyanlık, hırstyanlıkla ilgili
Christianize:Etkisine uğratmak
Christlike:İsa gibi
Christmas:Noel, isanın doğumu yortusu, (25 aralık)
Christmas box:Noelde sütçüye verilen bahşiş
Christmas card:Noelde tebrik kartı
Christmas carol:Noel ilahisi
Christmas day:Noel günü(25 aralık)
Christmas eve:Noel arefesi
Christmas number:Risale veya mecmuanın yılbaşı eki
Christmas podding:Noel pastası
Christmas rose:Botanikde çöpleme
Christmas tide:Noel mevsimi zamanı
Christmas tree:Noel için süslenen ağaç
Christmas-box:Yılbaşı veya noel hediyesi
Chroma:Renk berraklığı
Chromatic:Renklerle ilgili, kromatik, seslerin yarımşar ton ara ile bir birlerini takip etmeleri ile ilgili
Chromatically:Kromatik olarak
Chromatin:Kromatın
Chromatography:Renkli fotoğraf
Chromatology:Renkler ilmi
Chrome:Krom madeni
Chromic:Kromdan veya kromla ilgili
Chromium:Kimyada krom
Chromogen:Renkli madde öncüsü, krokojen
Chromolithograph:Renkli taş basma
Chromoplast:Kromoplast
Chromosome:Kromozom
Chromosphere:Renkküre
Chronaxy:Kronaksi
Chronic:Müzmin kronik, süreğen
Chronically:Müzmin bir şekilde
Chronicle:Tarih, kayıt, vakayiname, ünlem, kaydetmek, tarihe geçirmek
Chronicle small beer:Kıymetsiz meselelerden ehemniyetle bahsetmek
Chronicler:Tarihe kaydeden kimse
Chronogram:Ebced hesabıyla tarih
Chronograph:Olayların tam oluş anını tesbit eden alet, çok kısa zaman bölümlerini ölçen alet
Chronographic:Bu alet ile ilgili
Chronological:Tarih sırasına göre düzenlenmiş olan
Chronologically:Tarih sırasına göre
Chronology:Kronoloji olayları, tarih sırasına göre düzenleme ilimi
Chronometer:Kronometre
Chronometry:Vakti tam olarak ölçme ilmi
Chrysalis:Krizalit, böceğin kelebek olmadan evvel koza içindeki hali
Chrysanthemum:Kasım patı çiçeği
Chryselephantine:Altın ve fildişinden yapılmış
Chrysoberyl:Sarı veya yeşil renkte olan ve bazen kuyumculukta kull, mineral
Chrysolite:Zbercet, sarı yakut
Chrysoprase:Bir çeşit yeşilimsi kuvars taşı
Chthonian:Ölüler diyarının ilahları ve ruhlarına ait
Chub:Sazan cinsinden birkaç çeşit balık, kefal balığı
Chubby:Tombul, dolgun
Chuck:Çenesini okşamak, atmak, okşama, kısa mesafeye atma, sığırın boynu ile kürek kemiği arasındaki kısım, takoz olarak kullanılan odun ve kalas parçası
Chuck about:Saçmak,savurmak
Chuck away:Kovmak,uzağa atmak,fırlatmak
Chuck one's weight about:Azamet satmak
Chuck out:Kapı dışarı etmek
Chuck someone under the chin:Çenesini okşamak
Chuck up:Vaz geçmek,işini bırakmak
Chuckhole:Yoldaki çamur çukuru
Chuckle:Kıkırdamak, kıkır gülmek, anne tavuğun civcivleri çağırmak için çıkardığı ses
Chucklehead:Budala, kalın kafalı kimse
Chuckler:Kıkırdayan kimse
Chug:Bir makinanın işlerken çıkardığı ekzos sesi, bu sesi çıkarmak
Chukker:Polo oyununun devrelerinden biri
Chum:Arkadaş, yakın arkadaş, samimi dost, yakın dost olmak, aynı odayı paylaşmak
Chum up with someone:Biriyle ahbap olmak
Chummy:Samimi olmak
Chump:Çiğnemek, kalınkafalı budala kimse
Chumpish:Budala
Chunk:Külçe, yığın, toprak, bodur ve güçlü at
Chunkiness:Bodurluk
Church:Kilise, kilise ayini, hırstyan mezhebi, kilise disiplinine tabi tutmak
Church attire:Kilise kıyafeti
Church founder:Kilise müvezzisi
Church goer:Kiliseye devamlı giden kimse
Church going:Kiliseye gitmek ihtiyadı
Church history:Kilise tarihi
Church invisible:Hakiki iman ehlinin hepsi
Church time:İbadet vakti
Church triumphant:Fenalığa galip gelen iman ehlinin hepsi
Church warden:Kilise mütevellisi
Church worker:Kilise hayır işlerine yardım eden
Church yard cough:Ölüm hırıltısı
Church-man:Papaz,vaiz,kilse azası,klise adamı
Churchgoer:Kiliseye muntazam giden kimse
Churchman:Kilise azası
Churchyard:Kilise bahçesi, mezarlık
Churcwarden:Kilise mütevellisi
Churl:Tamahkar, hasis kimse
Churlish:Kaba ve vahşi şahsiyette olan
Churlishly:Kaba bir şekilde
Churlishness:Kabalık
Churn:Yayık, yayıkta çalkalamak, devamlı olarak dövmek, karıştırmak
Churning:Çalkalama
Churr:Uçarken kuşun çıkardığı kanat sesi
Chute:Paraşüt, çağlayan, akıntı, kanal, oluk, şelale
Chutney:Bir çeşit doğu hindistan turşusu
Chutzpah:Abd.cüret, küstahlık
Chuvash:Çuvaş cumhuriyeti
Chyle:Bağırsaklarda bulunan beyaz bir sıvı
Chyme:Midede yarı hazmedilmiş halde bulunan yiyecekler
Chymous:Kimüsle ilgili veya onun gibi
Ciborium:Büyük kiliselerde mihrabın üstüne çekilen sayvan
Cicada:Ağustos böceği
Cicatrice:Yaranın üstünü kapatan yeni zar
Cicatrization:Kabuk bağlama
Cicatrize:Kabuk bağlamak
Cicely:Güzel kokulu bir mayadanozgillerden bitki
Cicerone:Turist rehberi
Cichoriaceous:Hindibaya benzeyen
Cicisbeo:Evlibir kadının aşığı
Ciculating medium:Para
Cid:11.yzyl.da yaşamış ispanyol destan kahramanı
Cider:Elma suyu, elma şarabı
Cidevant:Sabık, eski
Cigar:Puro, kalın sarılmış sigara
Cigarette:Sigara
Cilia:Kirpikler, hareket sağlayan hayvan tüyleri
Ciliary:Kirpiksi
Ciliate:Kirpikli
Ciliation:Kirpikli oluş
Cilice:Yapağından dokunmuş kumaş
Cilicia:Adana civarının romalılar devrindeki ismi
Cilician gates:Gülek boğazı
Cimex:Bit
Cimmerian:Kasvetli, iç kapayıcı
Cinch:At kolanı, kolan takmak, sağlam kazığa bağlamak
Cinchona:Kınakına ağacı
Cincture:Kemer, kuşak, kuşak dolamak, etrafını çevirmek
Cinder:Curuf, yanmış kömür artığı
Cinder path:Kömür curufundan yapılmış yarış pisti
Cinderella:Güzel ve değeri anlaşılmayan kız
Cindery:Curuf gibi onunla ilgili
Cinema:Sinema, sinema dünyası
Cinemascope:Sinemaskop
Cinematograph:Sinema makinası, film makinası
Cinematographer:Film çeken kimse
Cinematographic:Sinema makinasıyla ilgili ve ona ait
Cinematography:Film çekme sanatı
Cineraria:Bileşikgiller ait bir bitki
Cinerarium:Yakılan ölünün küllerinin muhafaza edildiği yer
Cinereous:Kül haline gelmiş kül gibi
Cingulum:Kuşak, kuşak gibi olan kısım
Cinnabar:Zincifre, süleğen
Cinnamon:Tarçın, tarçın ağacı
Cinque:İskambilde beşli
Cinquecinto:16. yzyl.italyan sanat edebiyatı
Cinquefoil:Beşparmak otu
Cinqueports:Güneydoğu ingilteredeki beş liman
Cipher:Şifre, sıfır, şifreli yazmak, hesap yapmak
Cipolin:Yeşilli beyazlı hareleri olan mermer
Circa:Dolaylarında, takriben
Circassia:Çerkezistan
Circassian:Çerkezce, çerkezce ile ilgili
Circe:Tehilkeli büyücü kadın
Circean:Büyücü kadın gibi ve ona ait
Circinate:Halka şeklinde olan
Circle:Daire, çember, halka, etrafını çevirmek, kuşatmak, devretmek, dönmek
Circle in:Muhasara etmek
Circlet:Küçük daire, halkacık
Circuit:Ring seferi, turne, devretmek, dolaşmak, turneye çıkmak
Circuit breaker:Elektrikede devre yapan
Circuit breaking:Elektrikde ınkıta,kesilme
Circuit changer:Elektrikde tahvil kolu
Circuit court:Şehir şehir dolaşan mahkeme
Circuit diagram:Elektrikde devre şeması
Circuit judge:Seyyar mahkeme hakimi
Circuit rider:Atla gezen protestan rahibi
Circuitous:Dolaylı, dolambaçlı
Circuitously:Dolaylı olarak
Circuitousness:Dolaylılık
Circuity:Dolaylı
Circular:Daireye ait, daire şeklinde, sirküler, tamim, genelge
Circular arc:Daire kavsi,daire yayı
Circular area:Daire sathı ölçüsü,yüzölçümü
Circular constant:Muhit ve kutur arasındaki nisbet
Circular letter:Yazı ile muhabere,proğram
Circular lines:Geometride münhaniler
Circular measure:Dairevi ölçü
Circular note:Tamim,ticari kredi mektubu
Circular savo:Daire testeresi,yuvarlak testere
Circular saw:Yuvarlak testere
Circular storm:Tayfun,şiddetli kasırga
Circular ticket:Gidiş dönüş bileti
Circular tour:Gidiş dönüş seyahati
Circularization:Sirküler yollama
Circularize:Sirküler yollamak, sirküler halinde kaleme almak
Circularizer:Sirküler yollayan kimse
Circularly:Direvi olarak
Circulate:Deveran etmek, dolaşmak, dağıtmak
Circulating:Devir, dolaşım, devreden, dolaşan
Circulating decimals:Aşari müsellesi
Circulating library:Kira ile kitap veren kitabevi
Circulating medium:Para veya nakit
Circulation:Devir, deveran, cereyan, tedavül
Circulation of atmodphere:Hava cereyanı
Circulation of news:Haber yayılması
Circulation of water:Su cereyanı
Circulation on pump:Devir tulumbası
Circulator:Devir ettirici
Circulatory:Kan dolaşımına ait, dolaşıma ait
Circumambient:Etrafını kuşatan, ihata eden, çeviren
Circumambulate:Etrafını dolaşmak, tavaf etmek
Circumambulation:Etrafını dolaşma
Circumambulatory:Etrafını dolaşan
Circumbendibus:Şaka, dolambçlı yol
Circumcise:Sünnet etmek
Circumcision:Sünnet
Circumctances alter the cases:Ahval,ahkamı değiştirir
Circumference:Daire çevresi
Circumferential:Daire çevresine ait, onunla ilgili
Circumflex:Uzatma işareti, işaretle ilgili, uzatarak telaffuz etmek
Circumfluent:Birbirinin etrafında akan, etrafı su ile çevrilmiş
Circumfusion:Etrafına dökme
Circumfuze:Etrafına dökmek
Circumjacent:Civarda olan, etraftaki
Circumlacution:Dolambaçlı yoldan gereksiz konuşma
Circumlacutory:Dolambaçlı söz gibi
Circumnavigate:Denizden etrafını dolaşmak
Circumnavigation:Denizden etrafını dolaşma
Circumnavigator:Denizden etrafını dolaşan kimse
Circumnutate:Çeşitli yönlere dönmek ve kıvrılmak
Circumnutation:Kıvrılarak dönme
Circumscribe:Etrafına çizgi çizmek
Circumscription:Etrafını çizme daire içine alma
Circumsolar:Güneşin etrafında olan veya dönen
Circumspect:Dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli
Circumspective:Dikkatli
Circumsppection:Dikkatlilik
Circumstance:Hal, durum, şart, keyfiyet, vaziyet, vaka, olay
Circumstantial:Durumla ilgili, teferruata dair, ikinci derecede önemli
Circumstantial evidence:Emare,delil
Circumstantially:Durumla ilgili oluş
Circumstantiate:Tafsilatlı olarak izah etmek
Circumvallate:Etrafına siper çekili, etrafına siper çekmek
Circumvent:Tuzağa düşürmek, hile ile önüne geçmek
Circumvention:Tuzağa düşürme, atlatma
Circumventive:Tuzağa düşürücü, atlatıcı
Circumventor:Tuzağa düşüren kimse
Circumvolve:Dönmek.deveran
Circunspecktly:Dikkatle
Circus:Sirk, sirk pisti, ve gösterileri
Cirque:Daire şeklindeki alan
Cirrhosis:Siroz hastalığı
Cirrhotic:Sirozla ilgili olan
Cirriped:Muhtelif cisimlere yapışarak denizde yaşayan hayvan
Cirrus:Saçakbulut, sülük, sürgün
Cisalpine:Alpdağlarının güneyinde bulunan
Cisatlantic:Atlantik okyanusunun bu tarafında olan
Cispadane:Po nehrinin güneyinde bulunan
Cissoid:Sarmaşık eğrisi
Cist:Tarih öncesi devirlere ait taş veya ağaç lahit
Cistern:Sarnıç, mahzen, su deposu
Citadel:Kale, hisar, harp gemisinde zırhlı bölme
Citation:Bir esrden diğerine aktarma, celp mahkemeye çağırı
Citatory:Aktarma ile ilgili
Cite:Delil olarak iktibas etmek, çağırmak, davet etmek
Citeable:Aktarılabilir
Cithara:Eski zamanlarda kullanılan bir çeşit kitara
Citied:Şehri veya şehirleir kapsayan
Citified:Şehir hayatına uymuş
Citizen:Vatandaş, teba, hemşeri, şehirli kimse, sivil kimse
Citizenry:Bütün vatandaşlar
Citizenship:Vatandaşlık, tabiyet
Citrate:Asit sitrik tuzu
Citric:Sitrik asit
Citrine:Açık sarı, sarı renkli bir kumaş
Citron:Ağaç kavunu ve ağacı
Citronella:Merhem, sabun ve parfüm yapımında kullanılan bir ottan çıkan yağ
Citrus:Turunçgiller familyasına ait
City:Şehir, kent, büyük kasaba
City block:Kesişen sokaklarla ayrılan arsa
City dump:Çöplük
City editor:Gazete mahalli muhabirleri müdürü
City father:Şehri yöneten kimse
City manager:Belediye başkanı
City of refuge:Arzı Mukaddesdeki 6 şehirden biri
City planner:Şehir mimarı
Citybred:Şehirde büyümüş
Citystate:Şehir devleti, site
Civet:Bir çeşit misk
Civet cat:Zoolojide misk kedisi
Civic:Şehre ait, belediye ile ilgili
Civic center:Hükümet binası ve mahkemelerinin bulunduğu markez
Civics:Yurt bilgisi, yurttaşlık bilgisi
Civil:Vatandaşlarla ilgili, hükümete ait
Civil court:Siyaset divanı
Civil day:Gece yarısında başlayan gün
Civil death:Manevi ölüm
Civil defense:Sivil savunma
Civil disobedience:Haksız kanuna karşı itaatsizlik
Civil engineer:Bayındırlık mühendisi
Civil engineering:İnşaat mühendisliği
Civil law:Medeni hukuk,roma hukuku
Civil liberty:İnsan hakları
Civil marriage:Medeni hakim
Civil rights:Vatandaşlık hakları
Civil service:Devlet hizmeti
Civil war:İç savaş
Civilian:Sivil kimse, roma hukuku öğrencisi veya bilgini
Civility:Nezaket, kibarlık, terbiye, kibar söz veya hareket
Civilization:Medeniyet, uygarlık
Civilize:Medenileştirmek, uygar seviyeye çıkarmak
Civilized:Medeni, uygar, kibar, nazik, ince
Civism:İyi vatandaş olma
Civvies:Sivil elbise
Clabber:Kesilip koyulaşmış süt, kesilip koyulaşmak
Clack:Çatırdamak.takırdamak, gevezelik, patırtı, takırtı
Clacker:Takırtı yapan şey veya kimse
Clad:Clothe fiili 2. ve 3. hali
Claim:Talep, iddia, hak, talepetmek, iddia etmek, hak istemek
Claim for damages:Tazminat davası veya talebi
Claim jumper:ABD'de başkasının madenini işgal eden kimse veya grup
Claimable:Hak talep edilebilir
Claimant:Hak talep eden kimse
Clairvolance:Gözle görülmeyen şeyleri görme kuvveti
Clairvoyant:Gaipten haber veren, bu hassaları haiz kimse
Clam:Mengene, deniz tarağı, deniz tarağı toplamak
Clam up:ABD Argosunda sessizleşmek
Clamant:Gürültülü, ısrarlı, yapışkan
Clamber:Tırmanmak, güçlükle tırmanmak, tırmanma
Clamberer:El ve ayakla tırmanan kimse
Clammy:Soğuk ve ıslak, yapışkan
Clamorous:Gürültülü, patırtılı, yaygaracı, şirret
Clamour:Haykırma, feryat, yaygara, yaygara ile istemek, feryat etmek
Clamp:Mengene, kıskaç, kenet, kelepçe, ve bu aletlerle sıkıştırmak
Clamp coupling:Kenetli kavrama,sıkma
Clamp down on:Daha titiz olmak,menetmek
Clamp screw:Sıkma vidası
Clan:Kabile, grup, parti, zümre
Clandestine:Gizli, el altında
Clandestinely:Gizlice
Clandestiness:Gizlilik
Clang:Çınlamak, yüksek sesle çalmak
Clangor:Şakırtı, çınlama, gürültülü ses çıkarmak
Clangorous:Gürültülü ses çıkaran
Clangorously:Gürültüyle, çınlayarak
Clank:Madeni ses, bu sesi çıkarmak, çıkarttırmak
Clannish:Tanımadıkları ile iyi geçinmeyen
Clannishness:Kendi aralarında grup kurarak başkaları ile konuşmama eylemi
Clansman:Klana mensup kimse
Clap:Şaklama, gürleme, patlama, tokat, alkışlamak, tokatlamak, el çırpmak
Clap eyes on:Gözü olmak,göz dikmek
Clap in jail:Hemen hapse atmak
Clap on a fine:Para cezasına çarptırmak
Clapboard:İnşaatlarda kullanılkan diş kaplama tahtası
Clapper:Çan dili, alkışlayıcı şey veya kimse
Clapperclaw:Tırmalamak, küfretmek.sövmek
Claptrap:Göze girmek için yapılan sahte iltifat, yağcılık, yapmacıklı sözler
Claque:Tiyatroda alkışlamak için tutulmş kiseler
Clarence:Ön kısmı cam dört kişilik at arabası
Clarendon:Kalın bir çeşit matbaa harfi
Claret:Kırmızı bordo şarabı
Clarification:Aydınlatma, açıklama, vuzuha kavuşturma
Clarify:Süzmek, açıklamak, aydınlatmak
Clarinet:Klarnet çalgı aleti
Clarinetist:Klarneti çalan kimse
Clarion:Açık, temiz, boru, zurna
Clarity:Açıklık, vuzuh, berraklık
Clary:Ada çayı, yılan kökü
Clash:Çarpma, çarpışma, çarpma neticesinde çıkan ses
Clash into:Çarpmak
Clash upon:Şakırdamak
Clash with:....le münakaşa etmek
Clasp:Toka, kucaklama, kavrama, sıkma, toka veya kopça ile tutturmak, kavramak
Clasp knife:Büyük çakı,sustalı bıçak
Clasp one's hands:El kavuşturmak
Clasper:Dişiyi tutmak için erkek balık veya böcekte bulunan uzuv
Class:Sınıf, tabaka, zümre, tür, takım, grup, sınıflara ayırmak, tasnif etmek
Class consciousness:Sosyal sınıfın özellik,birlik isteklerinin farkında olma
Class day:ABD'de sene sonunda mezun sınıfın kutlama günü olarak kutladıkları gün
Class struggle:Sınıf mücadelesi
Classic:Edebi ve tarihi değeri olan, klasik eser
Classical:Klasik değerde olan
Classical education:Latin ve yunan edebiyatı tahsili
Classical latin:Milattan 75 sene önceden miladın 175 nci yılına kadar devam eden latin edebiyatının parlak devri
Classicality:Klasiklik
Classically:Klasik olarak eski usullere göre
Classicism:Klasizm, kalsiklere tabii olma, veya uyma, klasik öğrenim
Classicist:Klasik uslup taraftarı olan
Classicize:Kalsik hale koymak
Classifiable:Sınıflandırılabilir
Classification:Sınıflandırma, sınıf
Classified advertisements:Küçük ilanlar
Classify:Sınıflara ayırmak
Classmate:Sınıf arkadaşı
Classroom:Sınıf, dershane
Classtic:Kırırlır, parçalanır
Classy:Harikulade, şık, kibar
Clatter:Takırdamak, çatırdamak, ses çıkarmak, patırtı, takırtı.ses.gürültü
Clatter down stairs:Merdivenden gürültülü inmek
Claudication:Topallama
Clausal:Cümlecikle ilgili
Clause:Madde, kontrat, bent, hüküm, cümle , cümlecik, fıkra, şart
Claustral:Manastır ile ilgili
Claustrophobia:Kapalı yerlerde bulunma fobisi
Clavate:Başı kalın çomak gibi
Clavey:Killi, kil gibi
Clavichord:Klavsen
Clavicle:Köprücük kemiği
Clavicular:Köprücük kemiği gibi onunla ilgili
Clavier:Bir çalgı aletinin tuşları
Claviform:Çomak şeklinde
Claw:Pençe, hayvan pençesindeki tırnak, yırtmak, tırmalamak, pençe atmak
Claw away:Volta ederek karadan kurtulmak
Claw coat:Frak ceketi
Claw coupling:Tırnaklı kavrama
Claw hammer:Domuz tırnağı çekici
Claw up:Birden durmak,aniden yapıştırmak
Clax:Madenin yanması sonucunda meydana gelen oksit veya küf
Claxon:Klaksiyon
Clay:Çamur, balçık, kil
Clay clinder:Toprak silindir
Clay cold:Toprak kadar soğuk
Clay land:Balçıklı arazi
Clay pigeon:Havaya fırlatılan nişangah
Clay pit:Balçık ocağı
Clay soil:Balçık toprak
Clay stone:Kuru balçığa benzer bir çeşit taş
Claymore:İki ağızlı iskoç kılıcı
Clean:Temiz, pak, halis, temizlemek, yıkamak, arıtmak, tamamen, bütünüyle
Clean as a new pin:Tertemiz,pırıl pırıl
Clean bill of health:Sağlık raporu,temyiz kağıdı
Clean down:Fırçalamak,süpürmek
Clean fingered:Rüşvet almayan kimse
Clean gone:İz bırakmadan gitmiş
Clean hands:Temiz eller,suçsuz
Clean house:Ev temizlemek
Clean kam:Maksada tamamen aykırı
Clean limbed:Biçimli,endamlı
Clean mad:Tam deli,zır deli
Clean the slate:Maziyi unutmak
Clean the table:Sofrayı kaldırmak
Clean through:Tamamen
Clean timber:Düğümsüz kereste
Clean up:Tam temizlemek,bitirmek,galip gelmek
Cleance:Temizlemek
Cleancer:Temizleyici
Cleancut:İyi yontulmuş, temiz, kesin
Cleaner:Temizleyici
Cleanly:Temiz, temiz tutmaya meraklı, temizbir şekilde, temizce
Cleanshven:Sakalı bıyığı traş olunmuş
Clear:Açık, aydınlık, vazıh, parlak, berrak, net, kafi, açkıça, açık olarak, temizlemek, kurtarmak, aydınlığa kavuşturmak
Clear a fence:Bir çiti aşmak
Clear a ship:Gemiyi tahliye etmek
Clear as mud:Anlaşılmaz şey
Clear away:Kaldırıp götürmek
Clear conscience:Vicdan rahatlığı
Clear consience:Temiz ve rahat vicdan
Clear evidence:Açık ve kesin delil
Clear eyed:Temiz yüzlü
Clear land:Tarlayı temizleyip ekime hazırlamak
Clear out:Çekilip gitmek,"çek arabanı"demek
Clear sighted:Basiretli
Clear soup:Süzme etsuyu
Clear the air:Havayı temizlemek
Clear the deck:Gemiyi harbe hazırlamak
Clear the decks:Güverteyi boşaltmak
Clear the table:Sofrayı ve üzerindekileri kaldırmak
Clear toned:Berrak sesli
Clear-cut:Düzgün,biçimli,keskin hatlı,kati
Clear-headed:Anlayışlı,açık kafalı
Clearance papers:Geminin limandan ayrılma belgesi
Clearcut:Keskin, açık ve seçik
Cleareyed:Zeki, bakışlı, akıllı
Clearheaded:İyi düşünen
Clearing:Temizleme işi, açığa ve aydınlığa çıkarma işi
Clearinghouse:Kiliring odası
Clearly:Açık bir şekilde
Clearsighted:Basiretli
Clearstarch:Kolalamak, kolalayıp ütülemek
Clearstarcher:Kolacı
Cleat:Mesnet takozu, takoz vurmak
Cleavable:Yarılabilir
Cleavage:Yarık, yarılma, çatlama, ayrılma
Cleave:Yarmak, çatlamak, yapışmak.iktisat etmek
Cleave to:Yapışmak
Cleaver:Satır, balta
Cleavers:Yoğurtotu
Cledonism:Uğursuz sayılan kelimelerden kaçınma
Cleek:Demir topuzlu bir çeşit golf değneği
Clef:Anahtar
Cleft:Yarık, çatlak, ayrık, çit tırnaklı ayak
Cleft foot:Çift tırnaklı ayak
Cleft graft:Botanikde kalem aşısı
Cleft palate:Yarık damak
Cleistogamic:Gonca halinde kalan ve bu halde kendi kendine döllenen
Clematis:Yaban asması, akasma
Clemency:Şefkat, yumuşaklık
Clement:Merhametli, şefkatli, yumuşakbaşlı
Clench:Sıkmak, sıkıca yakalamak, kavrama, sıkma, mandal
Clepe:Eski adlandırma
Clepsydra:Eski bir su veya cıva saati
Clerance:Temizleme, gümrük muayene belgesi
Clerestory:Bir bina, vagon vb.epncereli üst kısmı
Clergy:Rahipler zümresi, ruhban sınıfı
Clergyman:Rahip, papaz, vaiz
Cleric:Rahip, papaz, vaiz, veya bunlara ait
Clerical:Katip veya yazıcıya ait, rahip, papaz, vaiz
Clerical error:Yazı tahtası
Clericalism:Politikada kilisenin nufuzu
Clerk:Katip, yazıcı, tezgahtar, ve bunları yapmak
Clerk in holy orders:Rahip
Clerk of the course:Yarışlarda hakem katibi
Clerk of the peace:Sulh hakimi
Clerk of the weather:Havayı yumuşatan aracı şahıs
Clerk of the works:Murakıp,müfettiş
Clever:Akıllı, becerikli, zeki, kabiliyetli
Clever about:Zeka eseri olan
Cleverly:Akıllıca, zekice
Cleverness:Akıllılık, beceriklilik
Clevis:Kenet demiri
Clew cline:Kontra,uskota
Clew down a sail:Yelkenin serenini aşağı çekmek
Clew garnet:Punya
Clew up a sail:Yelkeni serene hisa etmek
Clewclue:Yumak, ipucu, yumakyapmak, sarmak, ipucu vasıtasıyla yol göstermek
Cliche:Klışe, basmakalıp
Click:Çıt, sert ve kesik ses, çıtırdamak.kıkırdamak, uymak, uyşmak
Client:Müvekkil, müşteri, alıcı
Clientele:Müşteriler, müvekkiller, hastalar
Cliff:Uçurum, sarp kayalık
Cliff dweller:Kanyonlarda yaşayan ilkel amerikalı
Clifhanger:En heyecanlı yerinde kesilen heyecanlı film
Cliguish:Gpur dışındakilere yüz vermeyen
Cliguishly:Belirli kimseler dışındakilere yüz vermeyerek
Cliguishness:İkilik mneydana getirme ayrıcalık gösterme
Climacteric:s. buhranlı yaş devresi, bauhranlı devreye ait
Climacterical:Buhranlı, buhranlı devreye ait
Climactic:Zirve ile ilgili, en kritik devreye ait
Climate:İklim, hava
Climatic:İklimle ilgili
Climatic variety:İklim değişiklikleri ile meydana gelen tesir çeşitleri
Climatology:İklimler ilmi
Climax:Şahika, zirve, doruk, zirveye erişmek, eriştirmek
Climb:Tırmanmak, tırmanma, tedricen yükselmek, çıkmak
Climb a board the band wagon:Kazanan tarafa geçmek
Climb down:Konuşma dilinde tutumdan vaz geçmek
Climb out of the car:Otomobilden tren veya otobüs den inmek
Climber:Tırmanan sarmaşık
Clime:İklim, diyar, ülke
Clinch:Perçinlemek, sağlama bağlamak, perçinleme
Clinch an agrument:Tırmanarak inmek
Clincher:Perçinleme, perçinleme çivisi
Cling:Yapışmak, sıkıcs sarılmak, tutunmak
Cling about:Kalmak,çökmek
Cling to:Bağlamak
Cling together:Yapışmak,sarılmak
Clinging garments:Dar elbise
Clinging vine:Konuşma dilinde erkeğe fazla dayanan güvensiz kadın
Clingstone:Et şeftalisi, çekirdeği etine yapışık olan
Clingy:Yapışan, sarılan, yapışkan
Clinic:Klinik, klinik dersi
Clinical:Klinik ile ilgili
Clinical thermometer:Kliniklerde kullanılan derece
Clinically:Klinik ile ilgili olarak
Clinician:Klinik tedavi uzmanı
Clink:Şagırdamak, tıkırdamak, tıkırtı, şangırtı, kodes, hücre
Clinker:Ocakta kalmış sert tuğla curufu
Clinker bult:Kaplama parçaları birbirine bindirilmiş gemi gövdesi
Clinometer:Meyil ölçen alet
Clinometric:Klınometre ile ilgili
Clinometrical:Klınometre ile ilgili olarak
Clio:Mitolojide müzü
Clip:Kırmak, kırpmak, kırkma, kesme, klips, evrak tutucusu
Clip joint:ABD argosunda vicdansızca fiat alan büfe lokanta ve içkili eğlence yerleri
Clip one's g's:G harflerini yutmak
Clip one's wings:Kanatları kıpmak
Clip someones claws:Birinin tırnaklarını sökmek
Clip the king's english:Sarhoş gibi konuşmak
Clip the wings of:İmkanlarını kısıtlamak,engel olmak
Clipper:Kırpma makası, saç kesme makinası
Clipping:Kesme, kırpma, kırkma, abd gazete küpürü
Clipping agency:Hususi mevzulara ait gazete küpürünü kesip satan acenta bürosu
Clipping time:Koyun kırkma mevsimi
Clique:Grup, komite, hizip
Clitoris:Fercin dili, klitoris, bızır, dılak
Cloaca:Abdeshane, lağım
Cloacal:Gödene ait
Cloak:Manto, pelerin, perde, paravana, pelerin veya manto ile örtmek
Cloak in silence:Sükuta bürünmek
Cloak-room:Sanat gibi,muntazam
Cloakroom:Vestiyer
Clobber:Kıyasıya dövmek, yenmek
Cloche:Bitki muhafazası
Clock:Çorabın iki tarafında bilekten yukarı çıkan ajur
Clock in:İşe gelme saatini kaydetme
Clock out:İşten çıkma saatini kaydetme
Clock spring:Saat zembereği
Clock-like:Sanat gibi muntazam
Clock-wise:Yelkovanların işlediği istikamete göre
Clocked:Ajurlu, süslü
Clockmaker:Saatçi
Clockwise:Saat yelkovanı yönünde
Clockwork:Saatin içindeki parçalar
Clod:Toprak veya çamur yada kesek parçası
Cloddishness:Aptallık
Clodhopper:Hantal kimse
Clodish:Aptal
Clog:Mania, engel, köstek, tahta ayakkabı ve bununla yapılan dams, tıkamak, tıkanmak, köstek vurmak
Clog dance:Tahta ayakkabı ile oynanan dans
Clog with:Mani olmak,kösteklemek
Cloisonne:Renkli kısımların madeni şeritlerle ayrıldığı emaye işi
Cloister:Manastır, manastıra kapatmak
Cloistered:Manastırda oturan
Cloistral:Manastır ile ilgili
Clone:Bölünen bitkiden meydana gelen bitkiler
Clonic:Klonüse ait olan
Clonus:Klonüs, ihtilaç
Clop:Atın ayaklarının çıkardığı ses, böyle ses çıkarmak
Close:Yakın, birbirine yakın, kapamak, kapatmak, sonuç, nihayet, avlu, kilise avlusu, etrafı çevrili arazi
Close about:Etrafını çevirmek
Close against:....ye karşı kapamak
Close by:Yakında,yanında civarda
Close call:Dar kurtulma
Close co operation:Cemiyeti münhasıra
Close combat:Göğüs göğüse çarpışma
Close connections:Sıkı ilişkiler,yolculukta aktarma
Close contest:İki tarafın müsavi geldiği müsabaka
Close down:Büsbütün kapatmak veya kapanmak
Close fisted:Cimri
Close friend:Samimi,sıkı fıkı dost
Close grained:Damarı sık
Close in:Kapanmak,çökmek
Close in on the enemy:Düşmanın etrafını sarmak
Close observation:İnceden inceye tetkik
Close one's days:Ömrü nihayete gelmek,tükenmek
Close order:Sıkı sıralar halinde
Close order drill:Askerlikte talim
Close port:Nehir boyunca olan liman
Close quartes:Kalabalık
Close the books:Sene sonunda hesap kapatmak
Close the wind:Hemen hemen rüzgara karşı
Close to:Yakınında,bitişik durumda
Close to the wind:Rüzgar istikametine yakın
Close up:Sıra doldurmak
Close up a business:Bir ticareti tasfiye etmek
Close upon:Kapanmak
Close upon a hunderd:Hemen hemen yüze yakın
Close with a bargain:Pazarlığı uydurmak
Close with an offer:Bir teklifi kabul etmek
Close with someone:Biriyle anlaşmaya varmak
Close-boided:Vücuda sıkı sıkı dar olan esvap
Close-cropped:Kısa kesilmiş
Close-fisted:Cimri eli sıkı
Close-fitting:Cimri,eli sıkı
Close-grained:Çizgileri sık kereste
Close-hauled:Orsasına
Close-mouthed:Ağzı sıkı,sır saklar
Close-reefed:Camadanlara bağlı
Close-set:Birbirine çok yakın olma
Close-up:Çok yakından çekilen resim
Closed circuit:Elektrikde kapalı devre
Closed sea:İç deniz,ağzı dar deniz
Closed season:Av yasağı mevsimi
Closed shop:Birlik üyesi olmayanın çalışamadığı müessese
Closefisted:Cimri
Closefitting:Dar
Closegrained:İnce, damarlı ağaç
Closehauled:Orsasına
Closelipped:Sıkı ağızlı
Closemouthed:Sıkı ağızlı, konuşmaz
Closet:Küçük oda, bölme, hücre, tuvalet, hela, gizli, mahrem, özel, özel bir yere kapatmak, mülakat için bir yere çekilmek
Closet drama:Okunmak için yazılmış piyes
Closet strategist:Nazari sevkülçeyşçi
Closure:Kapama, kapanma, tartışmaları keserek oylamaya geçmek
Clot:Pıhtı, toptop olan şey, pıhtılaşmak, toptop olmak, kesilmek
Cloth:Kumaş, bez, örtü, rahiplik mesleği
Cloth measure:Eski bir kumaş ölçü birimi
Cloth of gold or of silver:Altın veya gümüş telli kumaş
Cloth-binding:Bez cilt
Clothe:Giydirmek, üstünü örtmek
Clothe face in smiles:Gülümsemek
Clothe ideas in words:Fikirlerini söz ile ifade etme
Clothes:Elbise, esvap, giysi
Clothes basket:Çamaşır sepeti
Clothes made to measure:Ismarlama elbise
Clothes moth:Güve
Clothes peg:Elbise askısı
Clothes pole:Çamaşır ipi tutan direk
Clothier:Yün kumaş vey elbise imalatçısı veya satıcısı
Clothing:Giyim eşyası, elbise
Clotted cream:Bir çeşit ingiliz kaymağı
Clotted hair:Karışık veya yapışık saç
Clotted nonsense:Tamaıyla saçma söz
Cloture:Oylamaya geçiş, bu işi gerçekleştirmek
Cloud:Bulut, duman veya toz bulutu, bulutla kapatmak, karartmak
Cloud castle:Hayal,mali hülya
Cloud clings to the hill:Bulut tepeyi sarıyor
Cloud-capped:Tepesi bulutlu
Cloud-chamber:Fizikde buhar hücresi
Cloud-compeller:Bulutların amiri
Cloudily:Bulutlu olarak
Cloudiness:Bulutlu olma
Cloudy:Bulutlu, bulutlarla ilgili
Clough:Dar bir vadi
Clout:Tıkat, darbe, hedef, toakt atmak, vurmak
Clove:Karanfil, akarnfil ağacı
Clove hitch:Denizcilikte kazık bağı
Cloven:Cleave fiili 3.hali
Clover:Yonca
Cloverleaf:Yonca yaprağı, kavşağı
Clown:Soytarı, palyaço, soytarılık etmek
Clownishness:Soytarılık, kabalık, budalalık
Cloy:Bıktırmak, usandırmak, gına getirmek
Cltoh measure:İngilterede kullanılan bir kumaş ölçüsü
Club:Sopa, golf sopası, kulüp, sopa ile vurmak, dövmek, biraraya toplamak
Club a musket:Tüfeği tersine topuz gibi kullanma
Club fees:Kulüp ücreti
Club man:Kulüp azası,kulüpçü
Club sandwich:İçine muhtelif aparatif ve peynir konan üç dilim ekmek
Club steak:Ufak fileto
Club together:Bir araya gelmek,toplanmak
Club-car:Tren katarında büfeli vagon
Club-foot:Yumru ayak
Club-house:Spor kulübü binası
Club-law:Kuvvetin hak olduğu kanaati
Club-moss:Botanikde kurt ayağı oyu
Club-room:Kulüp odası
Clubable:Kulüp üyeliğine layık
Clubfoot:Yumru, ayak
Clubhaul:Tehlike anında geçici olarak demir atmak
Clubhouse:Kulüp binası
Cluck:Gıdaklamak, gıdaklama
Clue:İpucu, iz anahtar, bilgi vermek, aydınlatmak
Clump:Yığın, küme, yığmak, kümelemek
Clumsy:Hantal, biçimsiz, beceriksiz, sakar
Cluster:Salkım, hevenk, tutam, salkım haline getirmek, bir araya toplamak
Cluster around:Toplanmak
Cluster rose:Çardak gülü
Clutch:Kavrama, sıskca tutma, kavramak, yakalamak, kuluçkaya yatırılan yumurta
Clutch at:Sıkı sıkıya bağlamak
Clutch pedal:Otomobilde debriyaj pedalı
Clutter:Yığmak, düzensizce atmak, yığın, karışıklık, kargaşa
Clyster:Tenkıye, lavman
Cnosubstantial:Özleri bir olan, aynı tabiattan
Coach:Fayton, spor antrenörü, anrenörlük etmek, özel ders vermek
Coach and six:Altı atlı araba
Coachman:Arabacı, arabayı kullanan kimse
Coaction:Zorlama, mecbur tutma, engelleme, birbirini etkileme
Coadjutor:Yardımcı
Coadunate:Birleşmiş
Coagulant:Pıhtılaştıran
Coagulate:Pıhtılaşmak
Coagulator:Pıhtılaştıran madde
Coagulum:Pıhtı
Coal:Maden kömürü, kömür haline gelinceye kadar yakmak
Coal basket:Denizcilikte kömür çavalyesi
Coal bed:Maden kömürü yatağı
Coal breaker:Madende kömür kırıcı
Coal bunker:Gemi kömürlüğü
Coal gas:Kömürden elde edilen havagazı
Coal measures:Maden kömürü bulunan yerküre tabakası
Coal oil:Gaz yağı
Coal scuttle:Kömür kovası
Coal tar:Kömür katranı
Coal yard:Kömür deposu
Coal-bearing:Kömür ihtiva eden
Coal-black:Sİmsiyah,kuzguni siyah
Coal-field:Maden kömürü havzası
Coal-gas:Hava gazı
Coal-heaver:Kömür hamalı
Coal-hole:Kömürlükten sokağa açılan delik
Coal-pit:Kömür ocağı
Coal-scuttle:Kömür kabı
Coalbain:Kömürlük
Coalesce:Birleşmek, yekvücut
Coaling station:Kömür ikmal limanı
Coalition:Koalisyon, birleşme
Coalsack:Samanyolundaki karanlık yer
Coalyard:Kömür deposu
Coaming:Kuyu bileziği, çatı deliği
Coarse:Kaba, adi, bayağı
Coarse grained:İri taneli,damarı kaba
Coarse stories:Açık saçık hikayeler
Coarse-grained:İri taneli,damarı kaba
Coarsegrained:Kaba damarlı, kaba
Coarsen:Kabalaşmak, kabalaştırmak
Coarseness:Kabalık, terbiyesizlik
Coast:Sahilideniz kıyısı, yokuş aşağı inmek, kıyı boyunca gitmek
Coast artillery:Askeriyede sahil topçusu
Coast defence:Kıyıların korunması işi
Coast guard:Sahil muhafazası
Coast is clear:Meydan boştur
Coast line:Kıyı veya sahil boyu
Coaster:Bardak altı, sahil boyunca işleyen deniz gemisi
Coaster brake:Bisiklette pedal freni
Coasting:Uyuşturucu ilaç tesirinde
Coat:Palto, ceket, kaplamak, geçmek
Coat and skirt:Kostüm,tayyör
Coat of paint:Bir kat boya
Coat pocket:Ceket cebi
Coat-hanger:Elbise askısı,askı
Coat-of-arms:Hanedan arması
Coat-of-mail:Zırh
Coated tongue:Paslı dil,konuşmayan dil
Coati:Kedi büyüklüğünde bir cins memeli hayvan
Coating:Tabaka kat, paltoluk kumaş
Coattails:Frakın kuyrukları
Coax:Tatlı sözlerle kandırmak
Coax a fire to light:Yavaş yavaş tutuşturarak ateş yakmak
Coax a thing out of a person:Tatlı sözlerle kandırıp bir şeyler elde etmek
Coaxial:Ortak eksenli
Coaxsial cable:Elektrikede frekanslı sinyal sistemde kullanmak için imal edilen kablo
Cob:Mısır koçanı, erkek kuğu, bir cins martı
Cobalt:Kobalt madeni
Cobalt blue:Kobalt mavisi
Cobble:Kaldırım taşı, kaldırım taşı döşemek
Cobblestone:Parke taşı
Cobelligerent:Birlikte harbeden devletlerden biri
Coble:İngiltere ve iskoçyaya mahsus dibi derin sandal
Cobnut:Fındık, fındık ağacı
Cobra:Kobra yılanı
Cobweb:Örümcek ağı
Coca:Yaprakları kokainli bitki.
Cocaine:Kokain bitkisi
Cocainism:Kokain kullanma alışkanlığı bulunan
Coccus:İçli çekirdek
Coccyx:Kuyruksokumu kemiği
Cochelar duct:Anatomide kulak salyangoz kanalı
Cochin:Bacakları tüylü tavuk cinsi
Cochin fowl:Çin tavuğu
Cochineal:Kırmız
Cochineal insect:Zoolojide kırmız böceği
Cochlea:Kulak salyangozu
Cock:Horoz, tüfek horozu, erkek, samanyığını, ot yığını, saman yığmak
Cock of the north:Dağ bülbülü
Cock of the walk:Önder,lider,gururlu,umursamaz
Cock of the wood:Yaban tavuğu horozu
Cock one's hat:Şapkayı yan giymek
Cock sure:Kendinden fazla emin
Cock the ears:Kulaklarını dikmek
Cock-a-doodle-doo!:Horoz ötmesi,kukuriko
Cock-a-hoop:Çok sevinen veya övünen
Cock-a-leekie:Tavuk veya pırasa ile yapılmış çorba
Cock-and-bull story:Uydurma masalı,kurt masalı
Cock-eyed:Şaşı,eğri
Cock-fight:Horoz döğüşü
Cock-horse:Süvari,kendini beğenmiş
Cock-sure:Kendinden fazla emin
Cockade:Şapkaya takılan rozet
Cockadoodledoo:Horoz ötmesi
Cockahoop:Çok neşeli, çarpık, bozuk, övüngen
Cockaigne:Hayali bir tembellik ve lüks diyarı
Cockaleekle:Pırasalı tavuk çorbası
Cockalorum:Küçük horoz
Cockatoo:İbikli ve rengarenk tüylü bir papağan
Cockatrice:Horoz yumurtasından
Cockbill:Lengeri fondaya alesta etmek
Cockboat:Küçük sandal
Cockchafer:Mayıs böceği
Cockcrow:Sabah, karga bokunu yemeden
Cocked hat:Yankları kalkık bir çeşit resmi şapka
Cocker:Horoz döğüştüren kimse
Cocker spainel:Bir cins spanyel köpeği
Cockerel:Yavru horoz
Cockeyed:Şaşı gözlü, çarpık eğri, budala, küfelik
Cockfight:Horoz döğüşü
Cockhorse:Tahta at
Cockiness:Kendine aşırı güvenme
Cockle:Tarak, buruşturmak, buruşmak, delice, buğdaygiller arasında yetişen zararlı ot
Cockle-shell:Küçük hafif sandal
Cocklebur:Dulavratotu, kazıkotu
Cockloft:Çatı arası
Cockney:Londralı, londralıya ait
Cockpit:Pilot kabini, açık güverte
Cockroach:Hamamböceği, karafatma
Cockscomb:Horoz ibiği, züppe kimse
Cockshy:Nişan tahtası, hedefe atmak
Cocksure:Kendinden fazla emin
Cocktail:Kokteyl, karides ve meyva kokteyli, güdük kuyruklu at
Cocky:Kendini beğenmiş kimse
Coco:Hindistan cevizi ağacı ve meyvası, bu meyva liflerinden yapılmış
Cocoa:Kakao, kakao rengi
Cocoa-bean:Kakao çekirdeği
Cocoa-butter:Kakao yağı
Coconscious:Bilinç beraberliğindeki zihni süreçler
Coconut:Büyük hindistan cevizi
Cocoon:Koza, ipek kozası
Coctail party:Kokteyl partisi
Cod:Morına
Cod as a cucumber:Kendine hakim,soğukkanlı
Cod liver oil:Balık yağı
Coda:Bir parçanın sonundaki bitiş bölümü
Codbank:Morina bulunan sığlık
Coddle:Yavaş yavaş kaynatmak
Code:Şifre, kanunlar, kanun haline getirmek
Code napoleon:Napolyon kanunnamesi
Code of honour:Düello edenlerin usul ve nizamları
Codefedant:Ortak savunucu
Codeine:Kodein
Codex:El yazması kitap
Codfish:Morina
Codger:Tuhaf adam, antika kimse
Codicil:Ek vasiyetname
Codification:Kanun halinde toplama
Codify:Kanun halinde toplamak
Codling:Morina yavrusu
Codling moth:Zoolojide bir çeşit meyva kurdu
Coed:Karma yüksek okullarda kız talebe
Coeducation:Karma öğretim
Coeducational:Karma öğretimi uygulayan
Coefficient:Katsayı, emsal, beraber çalışan
Coefficient of expansion:Genişleme kat sayısı
Coefficient of friction:Sürtünme katsayısı
Coelenterate:Torba vücutlu hayvan
Coeliac:Karın boşluğu ile ilgili
Coempt:Bütün malları kontrol altına almak
Coemption:Piyasadaki malları kapatma
Coequal:Eşit, müsavi, akran, denk
Coerce:Zorlamak, mecbur etmek, baskı altında tutmak
Coercion:Tazyik, zorlama, baskı
Coercionist:Baskı politikası taraftarı
Coercive:Cebri, zorla yapılan
Coessential:Aslı bir olan
Coetaneous:Yaşıt, akran, muasır, çağdaş
Coeternal:Ezeli ve ebedi olarak bir arada bulunan
Coeval:Yaşıt, akran, muasır, çağdaş şey
Coexist:Bir arada var olmak
Coexistence:Bir arada var oluş
Coextend:Aynı yer veya zamanda var olmak
Coextension:Aynı yer veya zamanda bitme
Coextensive:Aynı yer veya zamanda biten
Cofession of faith:İman ikrarı
Coffee:Kahve, kahve ağacı, kahverengi
Coffee beans:Çekirdek kahve
Coffee cake:Kahvaltı için bir çeşit kahve
Coffee colorued:Sütlü kahve renginde
Coffee cup:Kahve fincanı
Coffee grounds:Kahve telvesi
Coffee house:Kahvehane,kırathane
Coffee mill:Kahve değirmeni
Coffee pot:Kahve ibriği
Coffee room:Otelde kahve salonu
Coffee spoon:Tatlı kaşığı
Coffee-mill:Kahve değirmeni
Coffee-stall:Köşebaşlarındaki seyyar kahveci dükkanı
Coffer:Sandık, kasa, kutu, sandığa veya kutuya koymak
Cofferdam:Batardo, koferdam
Coffin:Tabut, atın toynağı içinde kalan kısım, tabuta koymak
Coffin bone:At toynağının içindeki ayak kemiği
Coffin nail:Argoda sigara
Coffin plate:Tabut üstüne konulan levha
Coffle:İnsan veya hayvan kafilesi
Cog:Çark dişi, dişli çark, sağ kol, zar tutmak, hile yapmak
Cog rail:Dişli ray
Cog railway:Dişli raylı demiryolu
Cogency:İkna kuvveti, inandırıcılık
Cogent:İnandırıcı, ikna edici
Cogently:İkna ederek
Cogitable:Akla gelebilir, idrak olunur
Cogitate:Düşünmek, taşınmak
Cogitation:Düşünme, düşünüp taşınma
Cogitative:Fikir sahibi olan düşünceli
Cognag:Kanyak
Cognate:Kan bağı ile bağlı olan, akraba aynı soydan
Cognation:Aynı soydan veya kökten gelme
Cognition:Bilme, vukuf, idrak, kavrama, idrak kabiliyeti
Cognitive:Bilmeye veya kavramaya ait
Cognizable:İdrak olunur, tanınabilir
Cognizance:İdrak, kavrama, farkına varma, bilgi, malumat
Cognizant of:Haberdar,farkında olan
Cognize:Bilmek, idrak etmek
Cognomen:Soyadı, lakap
Cognoscente:Erbap, ehil, işe vakıf olan
Cognoscible:Bilinir, idrak olunur, anlaşılır
Cognovit:İtirafname, ikrar, davalının kabulu
Cogwheel:Dişli çark
Cohabit:Karı koca olarak bir arada oturmak
Cohabitant:Aynı yerde oturan kimse
Cohabitation:Bir arada yaşama
Coheir:Müşterek varis
Coheiress:Ortak kadın mirasçı
Cohere:Mantıken birbirine bağlı olmak
Coherence:Tutarlık, uygunluk, yapışma, iltisak
Coherer:Eski tip dalga reseptörü
Cohesion:Bağlılık
Cohesive:Bağlı, yapışık
Cohesively:Bağlılıkla
Cohesiveness:Bağlılık, yapışıklık
Cohobate:İkinci defa damıtmak
Cohort:Romada piyade taburu
Coif:Takke, bone, külah, takke giydirmek, saç tuvaleti yapmak
Coiffer:Kuaför, kadın berberi
Coiffure:Saç biçimi, saç tuvaleti
Coign:Çıkıntılı köşe
Coign of vantage:Hareket veya gözleme elverişli nokta
Coil:Kangal, kangal etmek
Coin:Madenı para, sikke, para birimi, madeni para bastırmak, icat etmek
Coin a phrase:Bir söz icat etmek
Coin money:Kısa zamanda servet yapmak
Coinage:Para basma, meskütat
Coincide:Rastlaşmak, aynı zamanda meydana gelmek
Coincide with:Uymak,uyum sağlamak
Coincidence:Tesadüf, raslantı
Coincident:Mütesadif
Coincidental:Raslantı eseri olan
Coincidentally:Tesadüfen, şans eseri olarak
Coincurance:Ortak sigorta poliçesi
Coiner:Para basan kimse
Coinheritance:Müşterek miras
Coinstantaneous:Aynı dakikada vaki olan
Coinsure:Ortak sigorta yapmak
Coir:Büyük hindistancevizinin lifi
Coir mat:Hindistan cevizi lifinden yapılan hasır
Coir rope:Hindistan cevizi lifinden yapılan ip,gomba
Coition:Cinsi münasebet, cinsellik
Coke:Kok kömürü, kola cinsinden içecekler
Cokie:Kokain tiryakisi
Col:Geçit, alçak basınç alanı
Cola:Kola, kola cevizi
Colander:Süzgeç, kevgir
Cold:Soğuk, üşümüş, kesin olarak, hazırlıksız olarak, soğukluk, üşüme, nezle
Cold blast:Soğuk hava cereyanı
Cold blood:Soğuk kanlı,yürekli
Cold blooded:SOğukkanlıimerhametsiz,cesur
Cold chisel:Soğuk keski
Cold colours:Parlak olmayan renkler
Cold comfort:Züğürt tesellisi
Cold cream:Kold krem,yağlı krem
Cold deck:ABD argosunda dağıtanın çıkarına göre sıraladığı iskambil kağıtları
Cold feet:Konuşma dilinde cesaretsizlik,korkaklık
Cold frame:Limonluk
Cold front:Meteorolojide soğuk hava kütlesi
Cold hearted:Merhametsiz,duygusuz
Cold is the privation of heat:Soğuk sıcaklığın etkisinde
Cold light:Isısız ışık
Cold meat:Söğüş veya kızarmış et
Cold pack:Tıbda ıslak sargılarla tedavi usulü
Cold short:SOğuk iken kırılabilir
Cold shoulder:Konuşma dilinde soğuk davranış
Cold snap:Ani hava soğuması
Cold sore:Uçuklama
Cold steel:Kesici aletler veya silahlar
Cold store:Soğutma tertibatlı dolap
Cold sweat:Soğuk ter
Cold turkey:ABD argoda uyuşturucudan ani mahrumiyet
Cold war:Soğuk harp
Cold wave:Soğuk dalgası
Coldblooded:Duygusuz, merhametsiz
Coldchisel:Soğuk keski, demir kalemi
Coldcream:Yüz kremi
Colddeck:Abd iskambil kağıtlarını hileli bir şekilde sıralıyarak aldatmak
Coldhearted:Katı kalpli, merhametsiz
Coldlight:Isısız ışık
Coldly:Soğuk olarak
Coldness:Soğukluk
Coldshort:Soğuk iken kırılabilir
Cole:Lahana cinsinden sebze
Colectomy:Kolonu çıkarma ameliyatı
Coleoptera:Kınkanatlılar
Coleopterous:Kınkanatlı takımına ait
Coleslaw:Lahana salatası
Colewort:Göbeksiz bir lahana
Colic:Karın ağrısı, ani nöbet şeklinde gelen ağrılar
Coliky:Karın ağrısı çeken, bağırsak iltihabına benzer
Coliseum:Açık hava tiyatrosu
Colitis:Kalın bağırsak iltihabı, kolit
Collaborate:Beraber çalışmak, işbirliği yapmak
Collaboration:Beraber çalışma, iş birliği
Collaborationist:İşgal edilen ülkenin düşmanla işbirliği yapan vatandaşı
Collaborator:Beraber çalışan veya işbirliği yapan kimse
Collage:Kolej
Collapse:Çökmek, göçmek, göçme, çökme
Collapsible:Portatif açılır, kapanır
Collar:Yaka, gerdanlık, halka, kuşak, yaka takmak, tasma takmak, eti sarmak
Collar band:Gömleğin yaka şeridi
Collar beam:Mimaride çatının kuşaklık krişi
Collarbone:Köprücük kemiği
Collaret:Dantel veya kürkten yapılmış küçük yaka
Collate:Karşılaştırarak okumak
Collateral:Yan yan olan, maddi teminat(abd)
Collateral evidence:Müekkit şehadet
Collateral security:Karşılıklı teminat
Collaterally:Yan yana durarak
Collation:Karşılaştırma, nüsha tavsifi
Colleague:Meslektaş, mesai arkadaşı
Collect:Toplamak, koleksiyon yapmak, ödemeli, tahsil edilebilir, batıkiliselerinde okunan dua
Collect call:Ödemeli telefon konuşması
Collect onself:Kendini toplamak
Collected:Toplanmış, kendine, hakim, aklı başında
Collection:Kolleksiyon, toplama, toplanmış şeyler
Collective:Toplanan, biriktirilen, ortaklaşma, topluluk ismi
Collective agreement:Toplu sözleşme
Collective bargaining:İşçi ve işveren temsilcileri arasında yapılan pazarlık
Collective behavior:Toplu davranış
Collective note:Devletler arasında imzalanan nota
Collective noun:Topluluk ismi
Collective ownership:Ortak mükiyet hakkı
Collective security:Saldırgan tarafa karşı birleşme politikası
Collectivist:Kollektivizm taraftarı
Collector:Koleksiyoncu, alımcı, tahsildar
Colleen:Kız
College:Yüksek okul, fakülte, üniversite
College campus:Üniversite meydanı
College living:Fakültece tayin edilen maaşlı memur
College of cardinals:Kardinaller heyeti
College of music:Musiki fakültesi
College setlement:Fakir semtlerde kurulan içtimai yardım kuruluşu
College widow:Üniversite şehrinde yaşayıp yıllarca talebelerle gezip bekar kalan kadın
Collegian:Üniversite talebesi veya mezunu
Collegiate:Üniversite ile ilgili, üniversite öğrencilerine ait
Collegtanea:Seçmeler, derlemeler
Collet:Halka, tasma, yuva, yuvaya oturmak
Collide:Çarpışmak, çarpmak
Collie:İskoç çoban köpeği
Collier:Kömür gemisi, kömür maden işçisi
Colliery:Maden kömürü ocağı
Colligate:Birbirine bağlamak, bir araya getirmek
Collimate:Bir hizaya getirmek
Collimator:Paralel ışınları husule getirilen ayar aleti
Collinear:Aynı doğru çizgi üstünde olan
Collision:Çarpışma, ihtilaf, fikir ayrılığı
Collision mat:Denizcilikte yarığı kapamak için kullanılan palet
Collocation:Sıraya koyma, düzenleme, sözdizimi
Collodion:Kolodyum
Collogate:Yan yan koymak veya oturtmak
Collogue:Gizlice konuşmak, entrika hazırlamak
Colloid:Koloit, koloidal
Colloidal:Koloıdal, kolodimsi
Collop:Küçük bi et dilimi, parça, dilim
Colloquial:Konuşma diline ait
Colloquialism:Konuşma dilinde kullanılan deyim
Colloquially:Konuşma diliyle
Colloquium:Konferans serisi
Colloquy:Karşılıklı konuşma, mukaleme, diyalog
Collotype:Özel bir işlemden sonra jelatinli filimden fotoğraf basma tekniği
Collude:Hileli bir işe ortak olma
Collusion:Hile, tuzak, danışıklı dövüş
Collusive:Hileli bir ortaklık ile ilgili
Collyrium:Göz damlası
Colocynth:Acıelma, acıhıyar, ebucehilkarpuzu
Cologne:Kolomya şehri, köln
Colombia:Kolombiya ülkesi
Colombo:Kolombo
Colon:İki nokta üstüste, kolon
Colonel:Albay
Colonelship:Albaylık makamı

Colonial:Koloniye ait, sömürge ile ilgili
Colonialism:Kolonicilik, sömürgecilik
Colonic:Kolona ait, kolik
Colonist:Sömürgede oturan kimse, koloni kurucularından
Colonixal secretary:Müstemlekede bulunan ana vatan bakanı
Colonization:Sömürge kurma
Colonize:Sömürge kurmak, grup halinde toplanıp yerleşmek
Colonnade:Genellikle üstü kapalı sütunlar, sıra sıra sütunlar
Colony:Bir başka memlekette yerleşip ana vatana bağlı bir sömürge kurmak
Colophon:Eskiden kitabın sonuna konan ve başlığı;
Colophony:Siyah çam sakızı ve reçine
Color:Renk, boya, canlılık, yüz kızarması, boyamak, renk vermek, olduğundan başka göstermek
Color blindness:Tıbda renk körlüğü,dalton hastalığı
Color filter:Renk filtresi
Color photography:Renkli fotoğrafcılık
Color sergeant:Sancak taşıyan çavuş
Color wash:Renkli badana
Coloration:Bir bitki veya hayvanda görülen renk
Coloratura:Koloratür parçaları içine alan ses müziği
Coloratura soprano:Koloratür soprano
Colorblind:Renk körü
Colorcast:Renkli televizyon, ve bu yayını yapmak
Colored:Renkli, beyaz dışında bir ırka mensup, melez güney afrikalı
Colorfast:Solmaz
Colorful:Renkli, canlı
Colorific:Renk veren, renk meydana getiren, renkle ilgili
Colorimeter:Renkölçer aletin adı
Coloring:Boya, boyama, boyayış tarzı
Colorist:Renkleri ustalıkla kullanan sanatçı
Colorless:Renksiz, soluk, solgun
Colossal:Muazzam, kocaman, çok büyük
Colossus:Çok büyük herhangi bir heykel
Colostomi:Kolonda açılan bir yarıkla sunı anüs teşekkülü
Colostrum:Memeli hayvanların doğumdan sonraki ilk sütü
Coloured glass:Renkli cam veya billur
Colportage:Bilhassa dini kitap satan gezici kitaplık
Colt:Tay, sıpa, toy kimse, taylık devresi, abd malı bir tabanca markası
Colt's tooth:Şehvet,atlarda köpek dişi
Coltsfoot:Öksürük otu
Colubrine:Yılana ait, yılan gibi
Columba:Güvercin takım yıldızı
Columbarium:Güvercinlik, eski romada ölü küllerinin saklandığı mahsen
Columbine:Hasekiküpesi, kumru gibi, kumru ile ilgili
Column:Kolon, sütun, direk
Columnar:Sütunlar halinde olan, sütun veya direk şeklinde
Columniation:Bir yaıpda sütun kullanma, kullanılan sütunlar
Columnist:Fıkra yazarı, köşe yazarı
Colza:Kolza, colza oıl; colza yağı
Colza oil:Kolza yağı
Coma:Koma kuyruklu yıldızının başı etrafındaki ışık
Comate:Püsküllü, eş arkadaş
Comb:Tarak, ıbık, tepe, taramak, taranmak, tümselip kırılmak
Comb brush:Tarak temizleyen fırça
Comb out:Taramak,ayırmak
Combat:Döğüş, mücadele, çarpışma, savaş
Combat fatigue:Harp tesiriyle meydana gelen bozukluk
Combatant:Savaşçı, kavgacı
Combative:Kavgacı, hırçın
Combination:Karıştırma, birleştirme, terkip
Combination lock:Şifreli kilit
Combine:Uzlaşma, birlik, birleştirmek, karıştırmak
Combings:Tarantı
Combo:Dans orkestrası
Combustible:Yanabilir, tutuşabilir, kolay tutuşan şey
Combustion:Yanma, tutuşma, ısı ve ışık veren oksitlenme
Combustion chamber:Yanma yeri,yanma odası
Combustion furnace:Yanma fırını ve yakma ocağı
Combustion gases:Yakım gazları
Combustion motor:Yakımlı motor
Combustion period:Yanma süresi
Combustion turbine:İç yakımlı türbün
Come:Gelmek, yaklaşmak, varmak, olmak, vaki olmak, sonuçlanmak, ulaşmak, vasıl olmak, akla gelmek
Come a cropper:Baş aşağı gitmek
Come a mucker:Fena hale düşmek
Come about:Olmak,vuku bulmak
Come across:Rast gelmek,tesadüf etmek,konuşma dilinde görünmek
Come across with:Konuşma dilinde istemiyerek vermek
Come after:Arkasından aramaya gelmek
Come against:Karşı gelmek,çarpmak
Come along:Hadi canım
Come along with:Beraber gelmek
Come alongside:Bordaya gelmek,yanaşmak
Come amiss:Zarar vermek
Come and go:Görünüp tekrar kaybolmak
Come around:Dolaşıp gelmek,uğramak,razı olmak
Come at:Yetişmek,üstüne varmak
Come away:Bırakıp gelmek
Come back:Dönmek,avdet etmek
Come back to earth:Hayalden vazgeçmek
Come back to our muttons:Mevzumuza gelelim
Come behind:Arkasından çıkmak
Come between:Araya girmek,ayırmak
Come by:İlave etmek,arttırmak
Come clattering down:Paldır küldür düşmek
Come clean:Argoda itiraf etmek
Come close:Yaklaşmak,yakınlaşmak
Come come:Haydi canım,amma yaptın ha
Come forth:Meydana gelmek
Come full circle:Dolaşıp aynı yere gelmek
Come get into contact with:Temas edip irtibat sağlamak
Come home to someone:Birine derin tesir etmek
Come in for:Almak
Come in into:Cinsi münasebette bulunmak
Come in strong:Mübalağa etmek,atıp tutmak
Come into:Varmak,ulaşmak
Come into being:Meydana çıkmak
Come into collision with:....ile çarpışmak
Come into familly:Aile içine karışmak,aileye karışma
Come into force:Yürürlükte olmak
Come into head:Akla gelmek,akıl etmek
Come into line with:Anlaşmak,uyuşmak
Come into market:Satışa çıkarılmak
Come into one's own:Kendi malına sahip olmak
Come into play:Kendini göstermek,gösteriş yapmak
Come into power:İktidar mevkiine geçmek
Come into sight:Ortaya çıkıvermek
Come into use:Kullanılır hale gelmek
Come january:Gelecek ocak ayına kadar
Come near:İdrak eder gibi olup,yaklaşmak
Come no near:Rotasını değiştirmemek
Come of:Bir ırk veya aileden gelmek
Come off:Açılmak,kurtulmak
Come off second:Altta kalmak,yenilmek
Come off with a whole skin:Sağ kurtulmak,postu kurtarmak
Come off your perch:Kendini dev aynasında görme
Come on:İlerlemek,ileri gitmek
Come on!:Haydi,gel bakalım,yapma yav,etme canım
Come one's way:Başına gelmek
Come or else you will be sory:Geliniz,yoksa pişman olursunuz
Come out:Çıkmak,grev yapmak,hallolmak
Come out of one's shell:Sıkılganlığı bırakmak
Come out on strike:Grev yapmak
Come out with:Söylemek,satılığa çıkarmak
Come over:Faik olmak,galebe çalmak,yanına gelmek
Come round:Uğramak,kendine gelmek
Come round a person:Hile ile istifade etmek
Come short:Muvaffak olmak
Come through:Geçmek,işlemek,geçirmek
Come to:Ayılmak,kendine gelmek
Come to a close:Bitmek,nihayet bulmak
Come to a dead stop:Tamamen durmak
Come to a decision:Karara varmak
Come to a head:Olgunlaşmak
Come to a stand:Duraklamak
Come to a stop:Bir durağa gelmek,durmak,kesilmek
Come to aid:Yardıma koşmak
Come to an agreement:Bir karara varmak
Come to an end:Sona ermek,ölmek
Come to an understanding:Anlaşmak,uyuşmak
Come to blows:Kavgaya tutuşmak
Come to close quarters:Birbirine çok yakın gelmek
Come to grief:Belaya tutulmak,iflas etmek
Come to hand:Gelmek,alınmak
Come to heel:Peşinden gelmek
Come to hte fore:Başa veya ileri geçmek
Come to life:Canlanmak,meydana gelmek
Come to light:Herkesce bilinmek,tanınmak
Come to making:Yapmaya gelince
Come to naught:Başaramamak,boşa çıkmak
Come to nothing:Boşa çıkmak,bir netice vermemek
Come to one's senses:Aklı başına gelmek
Come to oneself:Kendine gelmek
Come to pass:Vukua gelmek
Come to poverty:Yoksulluğa düşmek
Come to stay:Kendisini teşhir etmek,göstermek
Come to strange pass:Bir dönüm noktasına varmak
Come to tea:Çay ziyafetine gelmek
Come to terms:Anlaşmak,mutabık kalmak,rıza göstermek
Come to the front:Ön sıraya gelmek,meşhur olmak
Come to the point:Sadede gelmek
Come to time:Vaktinde mücadeleye başlamak
Come to years of discretion:Akıl baliğ olmak kemale ermek
Come true:Doğru çıkmak,olmak,vaki olmak
Come under:Tabi olmak
Come under shell fire:Bombardımana tutulmak
Come under the hammer:Haraç mezat satılmak
Come under the sway:Emrine girmek
Come unglued:Açılmak,argoda işin bozulması
Come unstuck:Kopmak,açılmak,argoda boşa çıkmak
Come up:Yukarı gelmek,ortaya çıkmak
Come up against:Çatmak,....le karşılaşmak
Come up to:.....doğru gelmek
Come up to expectations:Beklediği gibi çıkmak
Come up to the scratch:İstediği zaman hazır bulunmak
Come up with:Yetişmek,ulaşmak
Come upon:Hücum etmek,bulmak,vaki olmak
Come what may:Ne olursa olsun
Come your way (ways):Haydi gel!,yole gel!
Come your ways:Gel bunun yakasını bırak
Comeback:Eski formunu bulma
Comedian:Komedi artisti, komedyen, komedi yazarı
Comedienne:Kadın komedi artisti
Comedown:Hayal kırıklığı, düşüş, suküt
Comedy:Komedi, güldürücü piyes veya film
Comehither:Abd. argo çekici, davet edici
Comely:Sevimli, güzel, yakışıklı, zarif, uygun, yakışan
Comeon:Abd. argoda tuzak kuran kimse, davet edici bakış
Comer:Gelen kimse, katılan kimse
Comestible:Yenilebilir, yiyecek şey gıda maddesi
Comet:Kuyruklu yıldız
Cometary:Kuyruklu yıldız gibi veya ona ait
Comeuppance:Abd. hak edilen ceza
Comfit:Bonbon, bir çeşit meyvalı şekerleme
Comfort:Konfor, rahat, rahat ettirmek, yatıştırmak, teselli etmek
Comfort station:Umumi hela
Comfortable:Rahat, müreffeh, teselli edici, rahatlatıcı
Comfortably:Rahatça
Comforter:Rahatlatıcı şey, teselli edici kimse
Comfortless:Kasvetli, konforsuz
Comfrey:Karakafes
Comfy:Rahat
Comic:Güldürücü, gülünç, komik, komedi oyuncusu
Comic book:Miki tipli çocuk kitapları
Comic opera:Opera komik
Comic relief:Komik muharebe veya sahne
Comic strip:Karikatür şeklinde hikaye serisi
Comical:Komik
Comically:Gülünçlü olarak
Coming:Geliş, yaklaşma, varış, gelen, gelecek, yaklaşan, istikbal vaadeden
Comingout:Sosyeteye takdim ediliş
Comity:Nezaket, medeni davranış, karşılıklı iyi muamele
Comity of nations:Milletlerin karşılıklı olarak hukuk,örf ve adetlerini tanımaları
Comma:Vırgül, virgül şeklinde mikrop, kolera mikrobu
Comma bacillus:Kolera mikrobu
Command:Emir, kumanda, komut, emretmek, hakim olmak, kumanda etmek
Command performance:Komutan emriyle yapılan tiyatro ve müzik gösterisi
Commandant:Kumandan, komutan, amir
Commandeer:Askeri hizmete mecburi tutmak, müsadere etmek
Commander:Kumandan, komutan, önder, baş, denizbinbaşı
Commander in chief:Başkumandan
Commandery:Tımar, zeamet, kumandanlık, masonluk gibi cmiyetler loncası
Commanding:Emreden, etkili, hakim
Commandment:Emir
Commando:Komando birliği
Commeasurable:Aynı ölçülere sahip olan eşit
Commemorate:Anmak, zikretmek, hatırasını yadetmek
Commemoration:Anma, hatırasını yadetme
Commemorative:Anma vesilesi olan, hatıra serisi olarak basılmış
Commen measure:Müşterek mikyas
Commence:Başlamak
Commencement:Başlama, başlangıç, diploma töreni
Commend:Tavsiye etmek, salık vermek
Commendable:Övülmeye layık, beğenilir
Commendably:Övülmeye layık şekilde
Commendation:Tavsiye salık verme, övme
Commendatory:Salık veren, tavsiye eden
Commensal:Aynı sofrada yemek yiyen, sofra arkadaşı
Commensurable:Aynı brim ile ölçülebilen, orantılı
Commensurably:Orantılı olarak
Commensurate:Orantılı, eşit, yeterli, uygun
Commensurately:Uygun bir ölçü ile
Comment:Yorumlama, tefsir, açıklama, açıklamak, fikrini söylemek, beyan
Comment on:Şerhetmek,izah etmek,tenkid etmek
Comment to:Mütalaa beyan etmek
Commentary:Tefsir, şerh, açımlama
Commentator:Eleştirici, yorumcu, tefsirci
Commerce:Ticaret, iş, alım satım;toplumsal ilişkiler, alışveriş etmek, ilişkide bulunmak
Commercial:Ticari, radyo ve televizyon ilanı
Commercial college:Ticari öğrenim yapan yüksek okul
Commercial education:Ticaret tahsili
Commercial geography:Ticari coğrafya
Commercial industry:Ticaret sanayii
Commercial law:Ticaret hukuku
Commercial marine:Bir milletin ticaret gemileri
Commercial note:14-21 cm lik mektup kağıdı
Commercial paper:Kıymetli ticari vesika,poliçe,çek
Commercial room:Otellerde bulunan ticaret acenta- larına mahsus oda
Commercial traveler:Seyyar ticaret acentası
Commercialism:Ticari gelenekler, ticari tutum, ticari terim
Commercialize:Ticarileştirmek
Commersial agent:Ticaret ataşesi
Commie:Komünist
Commingle:Karıştırmak, katıştırmak
Comminute:Ezmek, ufalamak, toz haline getirmek
Commiserate:Kederini paylaşmak, dert ortağı olmak
Commiseration:Teselli, rikkat, acıma
Commissar:Komiser, eski sscb de siyasi örgüt lideri
Commissariat:Askeri levazım sınıfı
Commissary:Askeri iaşe ve levazım mağazası, vekil, mümessil, komiser
Commission:Görev, vazife, iş, işleme, tayin etmek, atamak, vazifelendirmek
Commission agent:Komisyoncu
Commission day:Mahkemede hakimin selahiyetnamesini okuduğu açılış günü merasimi
Commission merchant:Komisyonculuk yapan kimse
Commission of the peace:Sulh mahkemesi hakimine verilen selahiyetname
Commissionaire:Avrupa hükümet veya otellerde uşak veya haberci
Commissioned officer:Subay
Commissioner:Mühim bir işe tayin edilen memur
Commissure:Birleşme noktası, ek yeri
Commit:İşlemek, yapmak, emanet etmek, teslim etmek
Commit a body to the deep:Ölüyü denize gömmek
Commit an error:Hata işlemek
Commit an offence:Sokakda aptes bozmak
Commit follies:Çılgınlık yapmak
Commit fully:Muvakkaten hapsetmek
Commit oneself:Bir karara varıp ilan etmek
Commit oneself to:Kendini adamak,hasretmek
Commit oneself to an action:Va'detmek,itimat telkin etmek,itibarı sayılır olmak
Commit the body to the grave:Gömmek,defetmek
Commit to memory:Ezberlemek
Commit to paper:Yazmak,kaleme almak
Commit to prison:Hapsetmek
Commit to writing:Yazmak
Commitment:Vaat, taahhüt, kesin karar, teslim etme, teslim olma, bağlantı
Committee:Komite, kurul, komisyon
Committee of the whole:Meclisin komisyon olarak toplanması
Committee of ways and means:Avam kamarasında teklif olunan vergileri takdir komisyonu
Commix:Birbirine karıştırmak veya karışmak
Commode:Çekmeceli dolap, konsol, komodin, lavabo, lazımlık, oturak
Commodious:Geniş kullanışlı, ehven, rahat, ferah
Commodity:Mal, emtia, eşya, yararlı şey
Commodore:Komodor, yat klubü reisi
Common:Genel, yaygın, umumi, umuma ait, ortak, genel park veya otlak, meydan
Common carrier:Ücretle taşımacılık yapan firma
Common consent:Umumun rızası
Common council:Belediye meclisi
Common divisor:Ortak tam bölen
Common fraction:Bayağı kesir
Common gender:Gramerde hem eril hem dişil olan
Common good:Kamu yararı
Common knowledge:Bilinen gerçek
Common law:Örf ve adete dayanan hukuk
Common law marriage:Nikahsız beraber yaşama
Common looking:Bayağı,adi
Common man:Alalede bir kimse
Common market:Ortak pazar
Common meter:İbadet bestelerinde kullanılan vezin
Common multiple:Ortak katsayı
Common noun:Cins isim
Common or garden:Ekseriya,maruf,bilinen
Common or garden variety:Bayağı alaelade cinsten
Common pleas:Medeni hukuka bakan mahkeme
Common prayer:Anglikan klisesina mahsus dua kitabı
Common room:Umuma mahsus salon
Common saying:Meşhur tabir
Common school:Amerikada ilkokul
Common scold:Şirret ve acuze kadın
Common sense:Aklıselim,sağlam kafa
Common stock:Alelade hisse senetleri
Common thief:Adi hırsız
Common time:Müzikde 4/4'lük ölçü
Common to:Yaygın,müşterek
Common touch:Sempatik olma kabiliyeti
Common with:....ile ortak olarak
Commonage:Umuma ait olan otlağı kullanma hakkı
Commoner:Halk tabakasından olan kimse, kendi hesabına okuyan talebe
Commonplace:Adi, sıradan, bayağı, beylik laf, klişe, çık söylenmiş söz
Commons:Avam, halk tabakası, yemekhane
Commonweal:Kamu yararı, amme menfaati
Commonwealth:Ulus, cumhuriyet, abd eyalet
Commonwealth of letters:Edebiyat alemi,yazarlar birliği
Commotion:Gürültü, karışıklık, ayaklanma
Communal:Toplumla ilgili, toplumsal, halka ait, umumun malı olan
Communal marriage:Bir kabile kadınlarının bütün erkekle evlenmesi usulü
Communalism:Her eyaletin ayrı devlet gibi idare edildiği sistem
Communalize:Bir şeyi mahalli halka mal ettirmek
Commune:Bazı memleketlerde mahalli idare, avam, sohbet etmek, söyleşmek
Communicable:Bulaşıcı, sari, ifade edilmesi mümkün, söylenebilir
Communicant:Bilgi veren kimse, konuşan kimse, kilise üyesi
Communicate:İfade etmek, anlatmak, nakletmek, meramını anlatmak, haberleşmek
Communication:Haberleşme, ulaşım, bağlantı, irtibat, haber, mektup
Communicative:Konuşkan, duygularını serbestçe dile getiren
Communion:Paylaşma, katılma, arkadaşlık, sohbet
Communique:Resmi tebliğ, bildiri
Communism:Kominizm
Communist:Komünist, komünistlere veya komünizme ait
Communistic:Komünizm taraftarı olan
Community:Aynı yer ve şartlarda yaşayan insan topluluğu
Community center:ABD'de şehir kulübü
Community chest:Genel yardım sandığı
Communize:Müşterek tasarrufa tabi kılmak, umumun malı haline getirmek
Commutable:Değiştirilebilir, devletçe değiştirilmesi caiz ceza
Commutaion ticket:Abone kartı veya bileti
Commutate:Cereyanın yönünü değiştirmek
Commutation:Değiştirme, değiş, mubadele
Commutative:Değiş, tokuş veya yer değiştirme
Commutator:Çevirgeç, komütatör
Commute:Değiş tokuş etmek, mubadele etmek, hafifletmek(cezayı)
Commuter:Her gün işi ile evi arasında gidip gelen kimse
Commutual:Müşterek, ortak, karşılıklı
Comose:Püsksllü
Compact:Yoğun, kesif, sıkı, tazyikle yoğunlaştırmak, pudralık, sözlü anlaşma, sözleşmek
Companion:Arkadaş, yoldaş, ahpap, eş, arkadaşlık etmek
Companion hatch:Kamaranın kapı ağzı
Companion in arms:Silah arkadaşı
Companion ladder:Kamara iskelesi
Companion piece:Eş
Companion volume:Kitabın eşi
Companion way:Güverteye açılan kapı ağzı ve koridor
Companionable:Kolayca arkadaş olabilir
Companionate:Arkadaş gibi, müşterek
Companionate marriage:Bir çiftin evlenmeden önce tecrübe niteliğinde bir müddet beraber yaşamaları
Companionship:Arkadaşlık, refakat, eşlik
Companionway:Kamara iskelesi
Company:Grup, misafir grubu, şirket, campanya, ortaklık, beraberindekiler
Company manners:Görgü kurallarına uygun davranış
Company store:Müessesenin kendi çalışanlarına ait satış mağazası
Company union:ABD'de işverene bğlı olan sendika
Comparable:Karşılaştırılması mümkün olan
Comparative:Mukayeseli, nispi, orantılı, üstünlük derecesi
Comparative anatomy:Karşılaştırmalı anatomi
Comparative linguistic:Karşılaştırmalı dil bilim
Compare:Kıyas, mukayese, karşılaştırmak, kıyas kabul etmek
Compare notes:Fikir teati etmek
Compare with (to):Mukayese etmek
Compare with to:Mukayese etmek,karşılaştırmak
Comparison:Kıyaslama, karşılaştırma
Comparison with to:....'le mukayese
Compartment:Kompartıman, bölme
Compartmentalize:Bölmelere ayırmak
Compass:Pusula, pergel, sınır, saha, alan, etrafını dolaşmak, şamil olmak
Compass card:Pusula cartı
Compass case:Pusula kutusu
Compass needle:Pusula ibre ve iğnesi
Compass one's end:Muvaffak olmak
Compass plane:Muhaddep rende
Compass rose:Pusula gülü
Compassion:Şefkat, merhamet, acıma, sevecenlik
Compassionate:Şefkatli, merhametli, sevecen
Compatibility:Uygun düşme, uyma, uygunluk
Compatibles.:Birbirini tutan, münasip, geçimli
Compatriot:Vatandaş, yurttaş
Compeer:Akran, arkadaş, eş
Compel:Zorlamak, icbar etmek, mecbur etmek
Compellation:Hitap
Compendious:Özet halinde, kısa, özlü, muhtasar, kısaltılmış
Compendium:Hülasa, özet
Compensate:Tazmin etmek, bedelini ödemek
Compensate one for:....in bedelini birine ödemek
Compensation:Tazmin, telafi, karşılık, ücret, maaş, bedel, takas, karşılama
Compensator:Telafi eden şey veya kimse
Compensator coil:Elektrikde dengeleme bobini
Compensator spring:Saatte dengeleme yayı
Compensatory:Telafi etmeye yarayan
Comperative degree:Gramerde mukayese derecesi
Compete:Rekabet etmek, yarışmak, müsabakaya girmek
Competence:Yeterlık, kifayet, yetenek, ehliyet, iktidar, güç, hak, yetki, salahiyet
Competent:Yeterli, işinin ehli olan, kabiliyetli
Competition:Rekabet, yarışma
Competition examination:Müsabaka imtihanı
Competition price:Rekabet edilecek fiat
Competitive:Rakip olan, rekabet ile ilgili
Competitor:Rakip, yarışmacı, yarışcı
Compilation:Derleme, derleme eser, çeşitli kaynaklardan toplanan bilgi
Compile:Toplayıp liste haline getirmek
Complacency:Kendi kendinden memnun olma hali
Complain:Şikayet etmek, şikayet etmek, yakınmak
Complain about:Sızlanmak,şikayet etmek
Complain about to:Sızlanmak,şikayet etmek
Complain to:Birisine şikayet etmek
Complainant:Şikayetçi, davacı
Complaint:Şikayet, feryat, dert, keder, hastalık, keyifsizlik
Complaisance:Hoşgörü, müsamaha, göz yumma
Complaisant:Müsamahakar, hoşgörü sahibi
Complement:Tamamlayıcı herhangi bir şey, tamamlamak, tamamlar olmak
Complementary:Tamamlayan, tamamlayıcı
Complementary angler:Tümler açı
Complementary color:Beyaz ve gri renk meydana getiren karışım boya
Complete:Tamam, tam, bütün, tamamlamak, bütünlemek, yetkinleştirmek
Complete the circle:Daireyi tamamlamak
Completely floored:Tamamen şaşırmış
Complex:Birleşik veya karışık herhabgi bir şey, karmaşık, çapraşık, muğlak
Complex fraction:Mürekkep kesir
Complex number:Mürekkep adet,karmaşık adet
Complex sentence:Mürekkep cümle,karışık cümle
Complex unit:Mürekkep cüzütam
Complex variable:Mürekkep,mütehavil
Complex verb:Yunanca ve latincede sıyga itibarıyle meçhul fakat mana itibarıyle malüm fiil
Complexion:Cilt, ten, sima, görünüş, veçhe
Complexioned:Belirli bir ten rengi olan
Complexty:Müşkülat, güçlük
Compliable:Uysal, yumuşak başlı
Compliance:Uyma, itaat, baş eğme, razı olma
Compliant:Uysal, itaatkar, yumuşak başlı
Complicate:Karıştırmak, zorlaştırmak, karmaşık
Complicated:Karmaşık, muğlak, çapraşık, anlaşılması ve çözülmesi güç
Complicity:Karmaşık hale getirme, meydana çıkan engel, zorluk, karışıklık
Compliment:Kompliman yapmak, iltifat etmek, övmek, iltifat, kompliman
Complimentary:Hediye olarak, parasız, övme kabilinden
Compliments:Selamlar
Compliments of the season:İngilizcede tebrikler
Complot:Komplo, sükast, gizli tertip
Comply:Uymak, itaat etmek
Component:Cüz, unsur, eleman, bileşimde bulunan
Component parts:Mürekkep cüzüler
Comport:Davranmak, uymak, uygun olmak
Comportment:Davranış, hal ve gidiş
Compose:Meydana getirmek, oluşturmak, düzenlemek, tertip etmek, bestelemek
Composed:Sakin, kendi halinde
Composed of:-den ibaret
Composer:Besteci, bestekar, kompozitor
Composing machine:Matbaada dizgi makinası
Composing stick:Kompas denilen tertip cetveli
Composite:Bileşik, mürekkep, alaşım, halita, bileşim
Composite number:Asal olmayan sayı
Composite photograph:Birkaç fotoğraftan oluşan
Composition:Tümleme, derleme, bir araya getirme, tertip, terkip, nitelik
Compositor:Matbaada mürettip, dizgici, dizici
Compost:Çürümüş yaprak v.b. karışık gübre
Composure:Sukünet, huzur, dinginlik
Compote:Komposto
Compound:İçinde binalar bulunan etrafı çevrili arazi, bileşik mürekkep, alaşım, halita, bileşim, birleştirmek
Compound (composite) verb:Bileşik fiil
Compound a difference:Karşılıklı anlaşmaya varmak
Compound a felony:Menfaaten birini takipten vazgeçmek
Compound curve:Sepet kulpu münhanisi
Compound debts:Borç için alacaklı ile anlaşmak
Compound division:Karışık taksim,bileşik bölme
Compound dynamo:Karışık dinamo
Compound eye:Karışık göz
Compound flower:Karışık çeşitli çiçek
Compound for a claim:Bir şey için uzlaşmak
Compound fraction:Kesri muhtelif
Compound fracture:Açık yara ile kemik kırığı
Compound interest:Karışık faiz
Compound larceny:Toplu hırsızlık
Compound lokomotive:Kampavund lokomotif
Compound microscope:Çift adeseli mikroskop
Compound motor:Muhtelif teyakkuzlu motor
Compound number:Muhtelif sayı
Compound ratio:Terkip nisbeti
Compound sentence:Bileşik cümle
Compound stress:Bileşik tazyik ve çekme
Compound time:Karışık tempo
Compound turbine:Kampavund türbün
Compound verb:Bileşik fiil
Compound with a person:Uzlaşmak,mutabık kalmak
Comprador:Uzakdoğuda yabancı firmalar hesabına çalışan yerli acenta
Comprehend:Anlamak, kavramak, kapsamak, içine almak, idrak etmek, ihtiva etmek
Comprehensible:Anlaşılabilir, idrak edilebilir, makul
Comprehension:Anlayış, idrak, kapsam, şümul
Comprehensive:Geniş, şümullü, etraflı, idraklı, anlama yeteneği olan
Comprehensive examinations:Şumüllü imtihanlar
Comprehensive faculty:İdrak kuvveti
Comprehensive proposition:Şumüllü teklif
Comprehensive term:Şumüllü tabir
Compremise with:....ile uzlaşmak,uyuşmak
Compress:Pamuk vb.balyalarını sıkıştıran makina, sıkmak.basmak.tazyik etmek
Compressed air:Sıkıştırılmış hava
Compressible:Sıkıştırılabilir
Compression:Sıkıştırma, tazyik, kompresyon
Compression stroke:Otomotivde sıkıştıran vuruş
Compressive:Tazyik edici, sıkıştırıcı
Compressor:Kompresör, sıkıştırıcı
Comprise:Kapsamak, ihtiva etmek
Compromise:Uzlaşma, uyuşma, varılan anlaşma zemini, uzlaştırmak, aralarını bulmak
Comptroller:Hesap kontrol memuru, murakıp, denetleyici, kontrolör
Compulsion:Zorlama, cebir, icbar, mecburiyet, içten gelici
Compulsive:Zorlayıcı, içten gelen yenilmesi
Compulsorily:Zorla, mecburi olarak, zorunlu olarak
Compulsory:Mecburu yükümlü, zorunlu
Compurgation:Eskiden bir sanığın suçsuzluğunun tanık şahadeti ile kabulü
Computation:Hesap, hesaplama
Compute:Hesap etmek, hesaplamak
Computer:Kompüter, hesap eden kimse, elektronik hesap makinası
Computer hand ware:Kompütürün esas kısımları
Computer software:İşe göre değişen kompütür aksamı
Computerize:Komputer ile hesaplamak
Comrade:Arkadaş, yoldaş
Comradeship:Arkadaşlık
Comsummate a marriage:Nikahtan sonra zifafla izdivacı tamamlamak
Con:Suçlu, dolandırıcı, canlı olarak, karşı, aleyhte, atlatmak, yutturmak, tetkik etmek, gemiyi yöneltmek
Con spirito:Canlı olarak
Con thanks:Minnettar olmak
Conation:Teşvik edici kuvvet
Conative:Meram ve arzu ile ilgili
Concatenate:Sıralamak, raptetmek
Concatenation:Neticelerin sıralanması
Concave:İç bükey, obruk, konkav, içbükey yüzey
Concavex:Bir tarafı iç bükey, diğer tarafı dış bükey olan
Concavity:İçbükeylik
Concavo:Çift taraflı iç bükey
Conceal:Gizlemek, gizli tutmak, saklamak, örtmek
Concealable:Gizlenilebilir, saklanılabilir
Concealment:Gizleme, saklama
Concede:Teslim etmek, kabul etmek
Conceit:Kendini beğenmişlik, kibir, gurur
Conceit of oneself:Kendini beğenme
Conceited:Kibirli
Conceivable:Akla uygun, havsalaya sığar
Conceivably:Belki, muhtemelen
Conceive idea:Bir fikir edinmek
Conceive of:Kavramak,tasarlamak
Conceived a dislike for him:Ona karşı içimde nefret uyandı
Concentrate:Toplamak, yoğunlaştırmak, özünü çıkarmak
Concentration:Toplanma, toplama, zihni bir noktaya toplama
Concentration camp:Temerküz kampı,toplama kampı
Concentric:Merkezleri bir, ortak merkezli
Concentricity:Merkezlerin bir olması
Concept:Kavram
Conceptual:Mefhumlarla ilgili, kavramsal, fikirlerin doğmasına ait
Conceptualism:Felsefede kavramcılık
Concern:İlgi, alaka, iş, endişe, tasa, kaygı, alakadar etmek, ucu dokunmak
Concerned:İlgili, alakalı, endişeli
Concerning:İlgili olarak, dair, hakkında
Concert:Bir araya gelerek karar almak, konser, ahenk, uyum, birleşme, ittifak
Concert grand:Kuyruklu piyano
Concert of europe:1815'de avrupa devletleri arasında yapılan anlaşma
Concert pitch:Konserde kullanılan ton standardı
Concertina:Benzer körüklü ufak bir çalgı
Concerto:Müzik aleti konçerto
Concession:Kabul, teslim, itiraf, imtiyaz, bayilik, mümessillik, ayrıcalık
Concessionaire:İmtiyaz sahibi, fuarda bir satış yeri sahibi
Concessive:Teslim veya kabul mahiyetinde
Concevie:Gebe kalmak, anlamak, kavramak, idrak etmek
Conch:Helezoni sedef kabuk, kabuk çalgı boru
Concha:Yarım kubbe, boynuzcuk, konka
Conchifera:Midye gibi kabuk hasıl eden deniz hayvanları
Conchiferous:Kabuklu, kabuk hasıl eden
Conchoid:Sedef eğrisi
Conchologist:Konkoloji bilgini
Conchology:Yumuşakçalarla uğraşan zooloji dalı
Concierge:Kapıcı, odabaşı
Conciliate:Gönlünü almak, uzlaştırmak, yatıştırmak, aralarını bulmak
Conciliation:Uzlaştırma, barıştırma, yatıştırma
Conciliatory:Yatıştırıcı
Concinnity:Ahenk, uyum, tutarlılık, insicam
Concise:Az ve öz, kısa, muhtasar, veciz, özlü
Concisely:Az ve öz olarak, kısaca, muhtasaran
Concision:Özetleme, az sözle çok şey anlatma
Conclave:Özel toplantı
Conclude:Bitirmek, son vermek, neticelendirmek, sonuçlandırmak, bir karara varma
Conclusion:Son, nihayet, sonuç, netice, karar, son kısım
Conclusive:Kesin, kti, son, nihai, ikna edici
Concoct:Birbirine karıştırarak hazırlamak, tertip etmek, yapmak, uydurmak
Concomitant:Bir arada vuku bulan, tabii sonuç
Concomitantly:Aynı zamanda olarak
Concord:Bağdaşma, imtizaç, uygunluk, ahenk, barış, geçim, anlaşma, ittifak, ittihat
Concord grape:İri kuzey amerika üzümü
Concordance:Uygunluk, ahenk, uyum, uyuşma, bir kitaptaki bütün kelimelerin dizni
Concordant:Uygun, mutabık
Concordat:Antlaşma, muahede, papa ile hükümet arasında akdolunan antlaşma
Concourse:Toplantı, bir araya gelme, kalabalık, izdiham, bir park içinden geçen araba veya gezinti yolu
Concrescence:Beraber büyüme, birleşme
Concrete:Maddi, somut, müşahhas, beton, betona benzer, bir bütün haline getirmek, beton dökmek
Concrete beam:Beton kiriş
Concrete column:Beton direk
Concrete construction:Beton yapı
Concrete foundation:Beton temel
Concrete mixer:Betonyer,beton karıştırıcısı
Concrete road:Beton yol
Concretion:Donmuş madde, tıbda şiş, taş
Concubinage:Odalık olarak yaşam hali
Concubine:Kapatma, odalık, cariye
Concupiscence:Şehvet, cinsel arzu
Concupiscent:Şehevi, nefsani
Concur:Aynı fikirde olmak, mutabık olmak, uyuşmak, uymak, razı olmak
Concurence:Uygun görme, muvafakat, aynı anda vaki oluş, aynı noktaya ilerleyiş
Concurrently:Aynı zamanda
Concuss:Darbe vuruşu ile beyne vurmak, sarsmak
Concussion:Sarsma, darbe vurma, çarpışma neticesi olan şiddetli sarsıntı
Condemn:Kınamak, ayıplamak, suçlu çıkarmak, mahkum etmek
Condemnable:Müsadere olunabilir, kınanmaya layık
Condemnation:Kınama, ayıplama, kabahatli bulma, suçlu çıkarma, mahkumiyet
Condemnatory:Kınayıcı
Condemnto death:İdama mahkum etmek
Condensable:Yoğunlaştırılabilir
Condensation:Kısaltma, özet, kimya ve fizikde;yoğunlaştırma, sıklaştırma
Condense:Kimya ve fizikde; koyulaştırmak, özetlemek, kısaltmak
Condensed milk:Teksif edilmiş süt
Condenser:Kondensatör, buhar sıkıştırma makinası
Condescend:Tenezzül etmek, sözde alçak gönüllülük
Condescending:Tenezzül eden
Condescension:Tenezzül
Condiment:Yemeğe çeşni veren(tuz, biber, hardal, vb) şeyler
Conding:Layık, müstehak(cezaya)
Condition:Hal, durum, vaziyet, sağlık, uygun bir duruma getirmek, şartt koşmak
Conditional:Şarta bağlı, kayıtlı, ikmal imtihanı
Conditional clause:Gramerde şat cümlesi
Conditional mood:Gramerde şart sıygası
Conditional sale:Şarta bağlı satış
Conditional surrender:Şarta bağlı teslim olma
Conditionally:Şartlı olarak
Conditioned:Uygun bir duruma getirilmiş, şarta bağlı
Conditioned reflex:Psikolojide şartlı refleks
Conditioning machine:Tavlama ve ıslah sanatı
Condolatory:Taziye ifade eden
Condole:Taziyede bulunmak, kedere ortak olmak
Condolence:Taziye, baş sağlığı
Condom:Prezarvatif
Condominium:Kat mülkiyeti, bir binanın kat sahiplerinin ayrı olması hali
Condone:Göz yummak, kusura bakmamak
Condor:Güney amerikaya mahsus bir çeşit büyük akbaba
Condottiere:Avrupada özellikle 14. ve 15. yzy, paralı askerlerin kumandanı
Conduce:Sebep olmak, vesile olmak
Conducive:Yardım eden, sebep veya vesile olan
Conduct:Davranış, tavır, hareket, idare, davranmak, idare etmek, yürütmek
Conduct a concert:Orkestra şefi olmak
Conduct a siege:Muhasara etmek
Conduct oneself:Davranmak
Conductance:İletkenlik, nakil kabiliyeti, isal
Conducting power:Nakil kabiliyeti
Conduction:Taşıma, nakletme, isal
Conductive:İletici, geçirici, iletken, isal edici
Conductivity:İletkenlik
Conductor:Klavuz, önder, lider, şef, abd kondoktör, biletçi, orkestra veya koro şefi
Conductor ducts:Botanikde iletken damarlar
Conductsafe:Yolculukta emniyet vesikası
Conduit:Oluk, su yolu, kanal
Conduplicate:Uzunluğuna ortadan bükülmüş
Condyle:Anatomide kondil, kemiğin ucunda olan yumru
Condyloid:Anatomıde kondıloıd, lokmamsı, lokma şeklinde
Condyloid process:Alt çenenin arka tarafında olan yumru tepe gibi ur
Cone:Geometride koni, koni biçiminde olan makara; koza, kozalak
Cone coupling:Makina şaftlarını bağlayan cihaz
Cone gear:Mahruti dişler
Cone pulley:Mahruti makara
Cone tube:Konik kağıt kovan
Conerald:Radyo dalgalarını casuslara karşı korumak için kullanılan sistem
Confabulate:Sohbet etmek, başbaşa vermek, konuşmak
Confabulation:Sohbet
Confarreation:Romada erkeğin kadın üzerindeki hakimiyeti
Confect:İmal etmek, hazırlamak
Confection:İmalat, hazırlama
Confectionary:Şekerleme imalathanesi
Confectioner:Şekerci
Confectioner's sugar:Pudra şekeri
Confederacy:Çeşitli bağımsız devletlerin konfederasyon haline gelmeleri
Confederate:Müttefik, müttehit, suç ortağı, ittifak etmek, birleşmek
Confederated:Birleşik
Confederation:Konfederasyon, birleşik devletler
Confer:Bağışta bulunmak, ihsan etmek, vermek
Conference:Görüş ve fikir teatisi için toplantı
Confess:İtiraf etmek, ikrar etmek, teyit etmek
Confessedly:İtiraf kabilinden, teslim ederek
Confession:İtiraf, ikrar, doğrulama, teslim, günah çıkartma
Confessional:Günah çıkartma hücresi, itirafla ilgili
Confessor:Günah çıkartan papaz
Confetti:Konfeti
Conficate:Müsadere etmek, haczetmek, istimlak etmek
Confidant:Sırdaş, dert ortağı
Confide:Mahrem olarak söylemek, sır vermek
Confide in:İtimad edip güvenmek
Confide to:Teslim etmek,emanet vermek
Confidence:Güven, emniyet, itimat, mahremiyet, gizlilik
Confidence game:Dolandırıcılık
Confident:Emin, inanmış, kani, cüretli, atılgan
Confidential:Mahrem, gizli, güvenilir
Confidentially:Güvenerek, sır olarak
Confidently:Güvenle, tereddüt etmeden
Confiding:Güvenen, şüphe etmeyen
Configuration:Şekil, suret, görünüş, yıldız kümesi
Confilation:Bir metinde iki, varyantın bir arada bulunması
Confine:Kuşatmak, hapsetmek, sınırlamak
Confined:Sınırlanmış, loğusa halinde
Confined to bed:Yatağa düşmüş
Confinement:Kapanış, hapsedilme, loğusalık
Confines:Sınırlar, hudutlar
Confirm:Onaylamak, teyit etmek
Confirmable:Teyit olunur, tasdik olunur
Confirmation:Tasdik, teyit, belgeleme, doğrulama
Confirmative:Tasdik anlamında, teyit edici
Confirmed bachelor:Müzmin bekar
Confiscation:Müsadere, haciz
Confiscatory:Müsadere ve haciz kabilinden
Conflagration:Büyük yangın, yangın felaketi
Conflict:Anlaşmazlık, ihtilaf, fikir ayrılığı, çekişmek, mücadele etmek
Conflict of interests:Menfaat çatışması
Conflict of laws:Kanuni ihtilaf
Confluence:Kavşak, iki akarsuyun birbirlerine karıştıkları nokta
Confluent:Birlikte akarak birleşen
Conform:Uydurmak, umuma tabi olmak
Conformable:Uygun, yerinde, muvafık
Conformation:Parçaları bir araya getirme düzeni
Conformist:Toplum kurallarını çiğnemeyen kimse
Conformity:Uygunluk, benzeyiş, biteviye
Confound:Şaşırtmak, zihnini karıştırmak
Confounded:Şaşırmış
Confraternity:Kardeşlik cemiyeti
Confree:Konferansa katılan kimse
Confrere:Meslektaş, aynı kurumda çalışan kimse
Confront:Karşı gelmek, göğüs germek, yüzleştirmek, karşılaştırmak
Confrontation:Yüzleştirme
Confucius:Konfiçyüs
Confuse:Karıştırmak, karmakarışık etmek, ayırt edememek, şaşırtmak
Confusion:Şaşkınlık, bozulma, karışıklık, düzensizlik
Confutation:Tekzip, çürütme, fikir, iddia
Confute:Tekzip etmek, yalanlamak, aksini ispat etmek
Conga:Kanga dansı ve müziği
Conge:Ayrılma, ayrılma izni
Congeal:Dondurmak, donmak, pıhtılaşmak
Congener:Aynı cins, sınıf veya familya üyesi
Congenial:Uygun, cana yakın, hoş
Congenital:Doğuştan olan, fıtri
Conger:Mığrı, bir yılan balığı
Conger eel:Zoolojide yılan balığı,mığrı
Congeries:Topluluk ismi, yığın, küme, top
Congest:Kalabalık etmek, doldurmak, tıkamak
Congested:Tıkanık, şişkin, tıkanık yollar
Congestion:Tıkanıklık, izdiham, kalabalık
Congestive:Kan veya su toplanması ile ilgili
Conglobate:Küre şekline sokmak, süre şeklinde
Conglomerate:Küme halinde toplanmış, küme, holding, yığışım, konglomera
Conglomeration:Karışık birikinti, birbirinden ayrı unsurlardan oluşan olay
Conglutinate:Yapıştırmak, kaynaştırmak
Congo:Kongo nehri, kongonun başşehri
Congo red:Renk değiştiren bir laboratuar boyası
Congo sanke:Zoolojide yılan balığı şeklindeki semender
Congratulate:Tebrık etmek
Congratulation:Kutlama
Congratulations:Tebrikler, tebrik ederim
Congratulatory:Tebrik mahiyetinde
Congregate:Toplamak, birleştirmek, toplantı ile ilgili
Congregation:Tolplantı, cemaat
Congregational:Cemaate ait, idaresi cemaatin elinde olan
Congregationalism:Her cemaati bağımsız sayan kilise idare sistemi
Congress:Kongre, toplantı, meclis, abd millet meclisi
Congressional:Abd millet meclisine ait
Congressman:Abd millet meclisi üyesi, özellikle temsilciler meclisi üyesi
Congrous:Uygun, münasip, yerinde, benzer
Congruence:Uyma, uygunluk, ahenk
Congruent:Uygun, muvafık, ahenkli, benzer
Congruity:Uygunluk, uyum, benzeşim
Conic:Konik şekil
Conic section:Konik kesit eğrisi,konik
Conical:Konik şekil
Conical valve:Mahruti valf
Conifer:Kızalaklılar familyasından ağaç, kozalaklı
Coniferae:Kozalaklılar
Coniferous:Kozalak veren, kozalaklı
Coniine:Ağılı baldıran ruhu
Conjectural:Tahmini, varsayılı, farazi
Conjekturally:Farazi olarak, tahminen
Conjekture:Varsayı, tahmin, zan, farz, tahmin etmek, zannetmek, farzetmek
Conjoin:Birleştirmek, birleşmek
Conjoint:Birleşmiş ortak
Conjointly:Birleşmiş olarak
Conjucal affection:Karı koca sevgisi
Conjucal rights:Eşlerin birbirlerine karşı haiz oldukları haklar
Conjugal:Evlilik ile ilgili, karı kocalığa ait
Conjugate:Çift olan, birleşmiş, birleşik çiftin herbiri, tasrif etmek
Conjugation:Gramerde fiil çekimi
Conjunct:Birleşmiş, bitişik, ortak, müşterek
Conjunction:Birleşme, aynı zamanda vakı olma
Conjunctiva:Konjonktıv, göz küresini göz kapaklarıyla birleştiren ince zar
Conjunctive:Bitiştiren, birleşik, bağlaç, atıf edatı
Conjunctivitis:Konjonktıvıt, konjonktıv iltihabı
Conjuncture:Çeşitli olay veya işlaerin bir araya gelmesi
Conjuration:Büyü, sihir, sihirbazlık
Conjure:Büyü yoluyla çağırmak, yalvarmak, rica etmek, bir yolunu bulmak
Conjure up:Hatıra getirmek,canlandırmak
Conjurorer:Sihirbaz, hokkabaz kimse, rica eden kimse, ortak bir ant ile bağlı olan kimse
Conk:Kafa, burun, başına vurmak, aniden çökmek
Conk man:ABD Argosunda dolandırıcı
Conk out:Konuşma dilinde birden stop etmek
Connate:Doğuştan olan, fıtri, aynı asıldan, bir soydan gelen, aynı tabiatta olan
Connatural:Doğuştan fıtrı
Connect:Bağlamak, raptedmek, birleştirmek, bitiştirmek, aralarında ilgi kurmak
Connecting link:Halka,bağlantı,ilgi
Connecting rod:Piston kolu
Connection:Bağlantı, irtibat, ilgi, alaka, ilişki, münasebet, çevre, muhit, rabıta
Connection my marriage:Hısımlık,dünürlük,
Connective:Rapteden, bağlayan
Connective tissue:Anatomide bağ doku
Conniption:İsteri nöbeti
Connivance:Göz yumma, suç ortaklığı
Connive:Suç işlenmesine göz yummak, görmezlikten gelmek, gizlice anlaşmak
Connivent:Birbirine yaklaşmış, yaklaşan
Connoid:Konik şekil
Connoisseur:Ehil, erbap, bir işten anlayan kimse, mütehassıs, uzman
Connotation:Bir şeyin sözlük anlamının yanı sıra akla getirdiği kavram
Connotative:Çağrışım meydana getiren
Connote:Akla getirmek, anlamına gelmek, demeye gelmek, göstermek, ifade etmek
Connubial:Evlilikle ilgili, karı kocalığa ait
Conquer:Fethetmek, zaptetmek, galip gelmek, zafer kazanmak, yenmek
Conqueror:Fatih
Conquest:Fetih, zapt, zafer, kazanılmış şey veya kimse
Conquistador:16.yzy, meksika ve peru fatihlerinden her biri
Consanguineous:Aynı soydan, aynı kandan, akraba
Consanguinity:Kan akrabalığı, aynı soydan gelme
Conscience:Vicdan, vicdanlılık
Conscience clause:Riayet maddesi olarak kanuna ilave edilen madde veya maddeler
Conscience money:Vicdan rahatlaması için verilen para
Conscientious:Vicdanlı, vicdan sahibi, dürüst, insaflı, dikkatli, çalışkan
Conscientyously:Vicdani olarak dikkatle
Conscionanle:Vicdana uygun, dürüst, adil
Conscious:Bilinçli, şuurlu, vukuflu, müdrik, farkında olan, uyanık
Consciously:Bile, bile, bilinçle, şuurla
Consciousness:Bilinç, şuur, idrak, anlayış, akıl, his, vukuf
Conscript:Askere alınmış, askere alınmış nefer, kura neferi, kura neferi, kaydetmek, askere çağırmak
Conscript fathers:Roma senatörleri
Conscription:Askere çağırma, mecburi askerlik
Consecrate:Takdis etmek, tanrıya adamak, vakfetmek, hasretmek, tahsis etmek
Consecrated ground:Kilise gibi takdis edilmiş yer
Consecration:Takdis ve tahsis merasimi, kendini adama, vakfetme, ithaf
Consecution:Birbirini takip etme, peşpeş olma, dizi
Consecutive:Birbirini takip eden, ardışık
Consensual:Tarafların rızasıyla gayri remi surette akdedilmiş
Consensus:Fikir veya oy birliği, umumun fikri, uzuvların ahenkle işlemesi
Consent:Muvaffakat etmek, razı olmak, kabul etmek
Consentaneous:Aynı fikirde, mutabık
Consentient:Razı, muvaffık, birbirine uygun
Consequence:Sonuç, netice, akıbet, eser, semere, ehemniyet, önem
Consequent:Neticesi olan, bağlı, tabi, istidlal, netice, istintaç
Consequential:Önemli, ehemniyetli, kibirli, azametli
Consequentially:Netice itibarıyle
Consequently:Netice olarak, binanaleyh, bu sebeple
Conservancy:Koruma, ingilterede doğal kaynakları koruma cemiyeti
Conservatinist:Doğal kaynakları koruma taraflısı olan kimse
Conservation:Koruma, muhafaza, himaye, korumacılık
Conservation of energy:Fizikde kudretin baki kalması
Conservation of matter:Fizikde maddenin baki kalması
Conservative:Muhafazakar, tutcu, ılımlı, tutucu kimse, muhafazakar parti üyesi
Conservatoire:Konservatuar ve müzik okulu
Conservatory:Limonluk
Conserve:Korumak, saklamak, reçel, konserve
Consider:Düşünmek, göz önünde tutmak, üzerinde düşünmek, mütalaa etmek
Considerable:Önemli, hatırı sayılır, abd fazla miktar
Considerably:Epeyce, oldukça
Considerate:Düşünceli, saygılı, hürmetkar, nazik
Consideration:Saygı, düşünce, göz önüne alma, karışık, bedel, önem, ehemniyet
Considering:Hasebiyle, göz önünde tutulursa
Consignor:Mal gönderen kimse
Consing:Göndermek, tahsis etmek, vermek, teslim etmek, tevdi etmek, emanet etmek
Consingment:Gönderme.sevkiyat, gönderilen mal
Consist:İbaret olmak, meydana gelmek, mürekkep olmak, içine almak, havi olmak
Consistency:Bağlılık, tutarlılık, uyum, ahenk, yoğunluk, kesafet, kıvam, koyuluk
Consistent:Tutarlı, aralarında mutabakat olan, birbirini tutan
Consistory:Kilise idare heyeti
Consociate:Ortak, müşterek, ortak, arkadaş, refik
Consociation:Beraber çalışma
Consocicate:Ortak olmak
Consolable:Tesellisi mümkün
Consolation:Teselli, avunç, teselli vesilesi veya sebebi
Consolation prize:Teselli mükafatı
Consolatory:Teselli edici
Console:Teselli etmek, avundurmak, konsol, radyo kasası, balkon desteği
Console mirror:Konsol aynası
Console table:Konsol
Consolidate:Birleşmek, birleştirmek, pekişmek, pekiştirmek
Consolidate fund:Milli servet
Consolidated debts:Ticaretde konsolide borçlar
Consolidated school:ABD ve Kanadada bazı mahalleler den çocukların gittiği okul
Consolidation:Birlik, birleşme, sağlamlaştırma, takviye
Consols:Devlet tahvilatı
Consomme:Konsome, et suyu
Consonance:Uygunluk, uyum
Consonant:Konson, sessiz harf, uygun, aynı seslere sahip olan
Consort:Arkadaş, eş, karıkoca, yoldaş, arkadaşlık etmek, muvafakat etmek
Consortium:Konsorsyum, erkek veya kadının evlilikteki hakları
Conspectus:Taslak, umumi plan, özet, hülasa
Conspicuous:Göze çarpan, aşikar, bariz, dikkat çeken
Conspiracy:Fesat maksadı ile yapılan gizli anlaşma
Conspirator:Suikastçı
Conspire:Fesat maksadı ile gizli
Consrictive:Sıkıcı, büzücü
Consruction drawing:Proje çizimi
Constabulary:Polise ait, polis teşkilatı, zabıta kuvveti
Constancy:Sadakat, değişmezlik, sabitlik
Constant:Daimi, sabit, değişmez, sürekli, sabit olan şey veya şeyler
Constant current:Sabit cereyan
Constantinople:İstanbul un eski ismi
Constantsa:Romanya nın köstence şehri
Constellation:Takım yıldız, burç
Consternation:Şaşkınlık, hayret, korku, dehşet
Constipate:Kabzetmek, inkıbaz vermek, sıkmak
Constipation:İnkıbaz, peklik
Constitiency:Bir seçim bölgesindeki seçmenler
Constituent:Bileşiği meydana getiren, seçme hakkı olan, değiştirme yetkisi
Constitute:Teşkil etmek, meydana getirmek, kurmak, tesis etmek, terkip etmek
Constitution:Anayasa, tüzük, nizamname, beden yapısı, bünye, huy, yaradılış
Constitutional:Anayasa ile ilgili, sağlık için yapılan jimnastik
Constitutionalism:Meşrutiyet taraftarlığı, meşrutiyet
Constitutionality:Anayasaya uygunluk
Constitutionally:Anayasaya göre
Constitutive:Kuran, teşkil eden, esas, anayasayı hazırlamaya yetkili
Constrain:Zorlamak, mecbur etmek, mecbut tutmak, zorla yaptırmak
Constrained:Zorlanmış, yapmacık, sunni
Constraint:Sınırlama, tahdit, sıkıntı
Constrictor:Sıkıcı adale
Constrition:Sıkma, büzme, boğaz, dar geçit
Construct:İnşa etmek, yapmak, bina etmek, yapılan şey, bina edilen şey
Construction:Yapı, inşa tarzı, yorumlama, tefsir
Constructionist:Kanun yapıcı
Constructive:Yapıcı, müspet, olumlu, yapısal
Constructor:İnşaat müteahhidi
Construe:Mana vermek, yorumlama, tefsiretmek
Consubstantiality:Cevher birliği
Consubstantiate:Aynı cevherle birleştirmek
Consubstantiation:Aşai rabbani ayininde hazreti isanın ekmek ve şarapla var olması doktrını
Consuetude:Örf adet, alışkanlık, itiyat
Consuetudinary:Mutat, alışıla gelmiş
Consul:Konsolos
Consul general:Başkonsolos
Consular agent:Fahri konsolos
Consult:Danışmak, baş vurmak, müracaat etmek
Consult liraries:Kütüphanelere müraccat etmek
Consult one's own interest:Kendi menfaatini düşünmek
Consult one's pleasure:Arzusunun ne olduğunu sormak
Consult one's wishes:Birinin arzularını hesaba katmak
Consult together:Birbirine danışmak
Consult with a friend:İstişare etmek,danışmak
Consultation:Danışma, müzakere, istişare
Consultative:İstişari, müşavirlikle ilgili
Consulting:Müşavirlik eden, danışma
Consulting room:Muayene odası
Consumable:Tüketilir, yanması mümkün olur
Consume:Tüketmek, istihlak etmek, yakıp yok etmek
Consume the midnight oil:Geç vakte kadar çalışmak
Consumedly:Çok fazla yanarcasına
Consumer:Tüketici, müstehlik, sarfeden kimse
Consumer goods:Tüketim malları
Consumer's coopertive:Tüketim kooperatifi
Consummate:Tam mükemmel, tamamlamak, ikmal etmek
Consummately:Mükemmelen
Consummation:İkmal, itmam, yerine getirme, iyi sonuç
Consumption:Tüketim, istihlak, yok etme
Consumptive:Tüketilecek, vereme tutulmuş, veremli kimse
Contact:Temas, değme, münasebet, temas etmek, dokunmak
Contact breaker:Elektrikde otomatik şalter
Contact button:Elektrikde kontak düğmesi
Contact force:Elektrikde karşı ve mukabil kuvvet
Contact lens:Göz camı çesidi,lens
Contact lever:Elektrikde kontak kolu,temas kolu
Contact plug:Elektrikde kontak temas tapası
Contact point:Elektrikde temas noktası
Contact screw:Elektrikde kontak vidası
Contact surface:Temas yüzü,temas sathı
Contact with:Temas etmek
Contagion:Sirayet, bulaşma, geçme, bulaşıcı hastalık
Contagious:Bulaşıcı, bulaşkan, sari, mikroplu, zehirli
Contain:Kapsamak, içine almak, ihtiva etmek, havi olmak
Container:Yük gemisine yüklenecek iri kap veya sandık
Container ship:Sandık veya mavnalarla yük taşıyan
Contaminate:Bulaştırmak, geçirmek, lekelemek
Contamination:Bulaştırma, pislik
Contemn:Hor görmek, küçük görmek, adam yerine koymamak
Contemplate:Düşünmek, düşünüp taşınmak, tasarlamak
Contemplation:Tefekkür, düşünme, tasarlama, dalgınlık
Contemplative:Dalgın, düşünceye dalmış
Contemporaneous:Çağdaş, muasır, aynı zamanda vaki olan
Contemporary:Aynı yaşta olan, günümüze ait
Contemporary with:İle çağdaş
Contempt:Küçük görme, hor görme, hakir görme
Contempt of court:Hukukda mahkemeye itaatsizlik
Contemptible:Aşağılık, alçak, rezil
Contemptuous:Hakir gören, hor gören, kibirli
Content:Muhteva, içerik, hoşnut, memnun, razı, rahatlık, rıza, memnun etmek, hoşnut etmek
Content oneself with:....'le iktifa etmek
Contention:Kavga, çekişme, mücadele, münakaşa, rekabet
Contentious:Kavgacı, daima çekişen, ihtilaflı, çekişmeli
Contentment:Memnuniyet, kanaat, rahatlık, gönül hoşluğu
Contest:Karşı koymak, muhalefet etmek, itiraz etmek, müsabaka, mücadele, tartışma, münakaşa, iddia
Contest against:Mücadele etmek,çekişmek
Contestant:Yarışmacı, bir seçimin sonucuna itiraz eden kimse
Contested election:ABD'de itiraz edilen seçim
Context:Sözün gelişi, şartlar ve çevre
Contextual:Sözün gelişine ait
Contexture:Yapı, iç yapı, bünye, düzen, tertip
Contiguity:Hemhudutluk, yekpare bir saha veya kütle
Contiguous:Bitişik, hemhudut
Continence:İtidal, ılımlılık, ölçülülük, kendini tutma
Continent:Ilımlı, mutedil, ölçülü, kendine hakim, kıta, anakara
Continental:Kıtasal, ihtilalcilere ait
Continental climate:Kara iklimi
Continental divide:Kıtayı taksim eden su bölümü hattı
Continental shelf:Kıtanın sular altında kalan kısmı
Contingence:Bitişme, temas, değme
Contingency:İhtimal, beklenmedik olay
Contingency fund:Bütçede karşılıksız ayrılan para
Contingent:Henüz belli olmayan sebeplere dayanan, şarta bağlı, ihtimal olay
Contingent annuity:Şarta bağlı yıllık maaş
Contingent on:Dayanarak,bağlı
Continual:Sürekli, ardı arkası kesilmez, daimi, mütemadi, sık sık
Continually:Mütemadiyen
Continuance:Devam, süreklilik, talik, erteleme
Continuant:Uzatılabilen ünsüz
Continuation:Devam etmek, sürmek, dayanmak, kalmak, üstünde durmak, ısrar etmek
Continuation school:Yardımcı okul
Continue:Devam etmek, temdit etmek, tehir etmek
Continuity:Devamlılık, süreklilik, ardı arkası kesilmeyiş, program metni
Continuous:Devamlı, sürekli
Continuously:Mütemadiyyen
Continuum:Değişmez veya arası kesilmez şey
Contort:Burmak, bükmek, eğmek, çarpıtmak
Contorted:Buruşuk, bükük
Contortion:Burulma, bükülme, eğilme
Contortionist:Vücudunu türlüğ şekillere sokan akrobat
Contour:Dış hatlar, çevre, şekil, şeklini meydana getirmek, düzenini takip etmek
Contour line:Eş yükselti çizgisi
Contour map:Düzey haritası
Contraband:İthal veya ihracı yasaklanmış, kaçak mal, kaçak harp malzemesi
Contraband of war:Bir ülkenin harpte taraflardan birine kaçak olarak sattığı silah
Contraception:Gebelikten korunma
Contraceptive:Gebeliği önleyici hap veya alet
Contract:Anlaşma, mukavele, akit, kasmak, kasılmak, daraltmak, büzmek, çatmak
Contract a debt:Borca girmek
Contract an illness:Hastalanmak
Contract bridge:Kontrakt briç oyunu
Contract for:Mukavele yapmak
Contract friend ship:Arkadaşlık tesis etmek
Contract marriage:Nikah etmek,nikahlamak
Contract on:Kısaltarak üstüne geçirmek
Contract out of:Hüküm harici kalmaya kontrol yapmak
Contract rust:Paslanmak
Contract system:Taahhüt sistemi
Contract tablet:Mukavele levhası
Contracted:Kasılmış, çekilmiş, büzülmüş
Contractile:Kasılabilir, büzülür, kısalır
Contraction:Çekilme, büzülme, kısalma, doğum esnasında rahim adale gerilmesi
Contractive:Kasılabilir, büzülür, kısalır, çeker, büzer
Contractor:Müteahhit, mukavele yapan kimse
Contractual:Mukaveleden doğan, mukavele kabilinden
Contradict:Yalanlamak, tekzip etmek
Contradiction:Ayrılık, çelişme, yalanlama
Contradictory:İnkar ve tekzip manasında, aykırı
Contradistinction:Fark, zıt oluş, aksi
Contradistinguish:Zıddı ile tefrik etmek, ayırmak
Contrail:Jet uçaklarının yüksek irtifada uçuş esnasında bıraktığı çizgi
Contraindicate:Mutat tedaviyi tatbik etmenin münasip olmadığına delalet
Contraindication:Kontraendikasyon
Contralto:Kontralto, kontralto ile ilgili veya ona ait
Contraposition:Karşı koyma, zıtlık
Contraption:Belirli bir iş için kurulan mekanizma, tertibat, şey
Contrapuntal:Kontrpuana ait iki veya daha çok sayıda melodinin çalınması
Contrariety:Aksilik, zıtlık, tezat
Contrarily:Aksine, bilakis
Contrariness:İnatçılık
Contrariwise:Bilakis, aksine, ters istikamette
Contrary:Karşı, muhalif, aksi, ters, aksine
Contrary child:İnatçı çocuk
Contrary to my expectation:Beklediğimin aksine
Contrary to the best usage:En uygun kullanıma aykırı
Contrast:Tezat, zıtlık, fark, tefrik, aradaki farkı göstermek, mukabele etmek
Contrast in colours:Renklerle tezat
Contrast to:Zıt,ters,aksi
Contrast to my action:Hareketime zıt
Contravallation:Kuşatan ordu tarafından kazılan hendekler

Contravene:Karşı gelmek, muhalefet etmek, itiraz etmek, bozmak, ihlal etmek
Contravention:Kanuna ve nizama karşı koyma, ihlal, mani olma
Contredanse:Halk oyunu
Contretemps:Gaf, pot, insanı mahcub eden veya zor duruma düşüren olay
Contribute:Bağışlamak, teberru etmek, iane vermek, katkıda bulunmak
Contribute to:Yardım edip iştirak etmek
Contribution:Yardım, bağış, muavenet, iane, makale, yazı, vergi, aidat, prim
Contributor:Veren kimse, yardım eden kimse, katkıda bulunan kimse
Contributory:Yardımcı iştirakçi
Contributory negligence:Hukukda kazazedenin kısmen suçlu olması
Contrite:Pişman, nadim, tövbekar
Contrition:Pişmanlık, nedamet
Contrivance:Tertip, tertibat, icat, mekanizma, gizli olan, entrika
Contrive:Kurmak, tertip etmek, düşünmek, icat etmek
Contrive to do:Uydurmak,becermek,başarmak
Contrived:Yapmacık, suni
Control:İdare, idare etme, hakim olma, egemenlik, idare etmek, hakim olmak
Control cables:Kumanda telleri
Control clock:Kontrol saati
Control column:Levye
Control experiment:Kontrol tecrübesi
Control stick:Kumanda kolu
Control tower:Kumanda kulesi
Control yourself:Kendini kaybetme,aklını topla
Controllable:İdare edilebilir
Controller:İdare eden kimse veya alet, regülatör, muhasebeci, murakıp
Controversial:İhtilaflı, çekişmeli, münakaşa edilebilir
Controversy:Tartışma, münakaşa, münazara, ihtilaf, çekişme, mücadele
Controvert:Tekzip etmek, yalanlamak, itiraz etmek, aksini ispat etmek
Contructive criticism:Yapıcı tenkit,fikir verme
Contumacious:İnatçı, asi, itaatsiz
Contumacy:Hor görürcesine itaatsizlik, serkeşlik, inat, inatçılık
Contumely:Hakaret, tahkir, küfür
Contuse:Berelemek, ezmek
Contusion:Ezik, bere, çürük
Conundrum:Cevabı kelime oyununa dayanan bir çeşit bilmece
Conurbation:Şehirlerin genişleyip birleşmesi
Convalesce:Nekahet devresinde olmak, iyileşmek
Convalescence:Nekahet
Convalescent:Nekahet devresi ile ilgili, nekahet halindeki kimse
Convection:Bir gaz veya sıvının ısınarak hafifleyip yükselmesi
Convenance:Geleneğe uygunluk, yakışıklık, adap
Convene:Toplamak, mahkemeye celbetmek, bir araya gelmek
Convener:Grubu toplantıya çağırıp oturumu açan kimse
Convenience:Uygunluk, rahatlık, kolaylık, münasip oluş, elverişli oluş
Convenient:Elverişli, uygun, münasip, müsait, rahat
Convent:Rahibelerin bulunduğu manastır
Conventicle:Gizli tarikati dini toplantı
Convention:Kongre, toplantı, mukavele, anlaşma, kabul edilen düzen
Conventional:Adetlere uygun geleneksel, beylik, basma kalıp, konvensiyonel
Conventional usage:Kabul edilen düzen
Conventional warfare:Nükleer silahsız harp
Conventionalism:Adetlere bağlılık
Conventionality:Toplumsal adetlere bağlılık, resmiyet
Conventionalize:Konvensiyonel hale getirmek
Conventioneer:Delege
Conventual:Rahibe manastırına ait, manastıra bağlı rahip veya rahibe
Converge:Bir noktada birleşmeye yüz tutmak
Convergence:Birbirine yaklaşma
Convergent:Birbirine yaklaşan
Conversable:Hakkında konuşulabilir
Conversant:Aşina olan, erbap, yakından bilen
Conversation:Konuşma, sohbet, muhavere
Conversation piece:Kendinden bahsettiren şey
Conversational:Konuşmaya ait, konuşmaya hazır
Converse:Konuşmak, zıt, aksi, karşıt olan şey, önerme
Conversion:Dönme, değişme, tebdil
Conversion of equations:Sürgün
Conversion table:Eş değerleri gösteren cetvel
Convert:Din veya inanç değiştiren kimse, döndürmek, çevirmek, tahvil etmek
Converter:Değiştiren şey veya kimse
Convertible:Değiştirilebilen herhangi bir şey, tahvili mümkün olan şey
Convertible bonds:Tahvili kabil bondar
Convertible money:Madeni paraya değişen kağıt para
Convex:Dışbükey, konvex
Convexity:Dışbükeylik
Convey:Taşımak, nakletmek, anlatmak, götürmek, ifade etmek, devretmek
Conveyance:Nakletme, araba, feragatname, temlik
Conveyer:Nakledici şey veya kimse
Conveyer belt:Taşıyıcı kayış
Convict:Mahkum kimse, mahkum etmek, suçlu bulmak
Conviction:Kanaat, inanç, katiyet, ikna, mahkumiyet
Convince:İkna etmek, inandırmak
Convinced:Emin, kani
Convincing:İnandırıcı
Convinvial:Şen, keyifli, şenlik
Convinviality:Şenlik ve ziyafet ve eğlence
Convocation:Toplantı, meclis, toplantıya davet, kilise temsilcileri
Convoke:Toplantıya davet etmek, çağrıda bulunmak
Convolute:Sarılmış, bükülmüş, dürülmüş, helezoni, helisel
Convolution:Büklüm, sarılış, dürülüş
Convolvulus:Kahkaha çiçeği, sarmaşık gibi sarılan birkaç çeşit fidan
Convoy:Konvoy, konvoyu korumak, rehberlik etmek
Convulse:Şiddetle sarsmak
Convulsion:İhtilaç, katılma, ıspazmoz
Convulsive:İhtilaç neviinden, ihtilaç gibi
Cony:Tavşan, tavşan kürkü, ada tavşanı
Coo:Ötmek, kumru gibi sesler çıkarmak, kumru ötüşü
Coobler:Ayakkabı tamircisi
Cook:Aşçı, pişirmek, pişmek, tahrif etmek, üzerinde oynamak
Cook accounts:Hesabı tahrif etmek
Cook book:Yemek kitabı
Cook house:Aşhane,mutfak
Cook one's goose:Birinin hakkından gelmek
Cook up:Hazırlamak,tertibat almak
Cook up a story:Masal uydurmak
Cooked to rags:Çok fazla pişmiş
Cookery:Aşçılık, mutfak işleri, mutfak
Cookie:Tatlı bisküvi, çörek
Cooking:Pişirme, yemek pişirme, yemeklik, yemek pişirmede kullanılan
Cooking range:Yemek pişirme ocağı
Cooking soda:Karbonat
Cooking utensils:Mutfak aletleri
Cookout:Abd;piknik, açık havada pişirilen yemek
Cool:Serin, oldukça soğuk, serinlik, sükunet, serinletmek, serinlemek, soğutmak, teskin etmek
Cool as a cucumber:Soğuk,antiseptik
Cool down:Öfkesi yatışmak
Cool headed:Heyecana kapılmayan
Cool million:Mübalağasız bir milyon
Cool off:Öfkesi geçmek,serinlemek
Cool one's heels:Birini beklemek
Cool reception:Soğuk karşılama veya karşılanma
Cool the temperature:Havayı sakinleştirmek
Cool-blooded:Soğukkanlı
Coolant:Soğutucu, soğutma tertibatında kullanılan gaz veya sıvı
Coolectivism:Kollektivizm, ortaklaşacalık
Cooler:Soğutma cihazı, soğutucu, buzlu içki
Coolie:Uzakdoğuda özellikle hindistan veya çinde hammal veya rençber
Coolish:Serince
Cooly:Kayıtsızca, tasalanmaksızın
Coomonalty:Avam, halk tabakası, topluluk, tüzel kişiliği olan tic.şrk.üyesi
Coon:Zenci, abd, çok zaman
Coon's age:ABD konuşma dilinde çok zaman
Coop:Kümes, hapishane, kodes, kümese sokmak, tıkmak, kapamak, kodesten kaçmak
Coop up:Tıkmak,kapamak
Cooper:Fıçıcı
Cooperage:Fıçıcılık, fıçı imalathanesi
Cooperate:Beraber çalışmak, işbirliği yapmak
Cooperation:Birlikte çalışma, işbirliği
Cooperative:İşbirliğine ait, kooperatif, katları ayrı ayrı satılabilen ap
Cooplacent:Kendi halinden memnun, rahat
Coopt:Üyelerin oyu ile teşkilat üyeliğine seçmek
Coordinate:Aynı derecede eşit, musavi, düzenli, koordınat, birbirine göre ayarlamak, ahenk kazandırmak
Coordination:Tanzim, ahenk verme, düzenleme, tertip, tutarlılık, insicam
Coot:Sakarmeki, su tavuğu
Cootie:Argoda bit manasına
Cootonseed:Çiğit
Cop:Konuşma dilinde polis, argoda aşırmak, yakalamak, konik iplik yumağı
Copaiba:Pelesenk yağı
Copal:Vernik imalatında kullanılan bir reçine
Coparcenary:Müşterek varislik, ortaklık, müşterek mülk sahipliği
Coparcener:Müşterek varis
Copartner:Ortak, şerik
Copceprion:Gebe kalma, ana rahmine düşme, başlangıç, kavram, mefhum, fikir
Cope:Başa çıkmak, papaz cüppesi, cüppe giymek, marangozlukta iki kirişibirbirine birleştirmek
Copenhagen:Kopenhag, danimarkanın başşehri
Copery:Bakır gibi, bakırımsı, bakırlı
Copesetic:Abd; argoda güzel
Copied from nature:Taibattan alınmış
Copier:Kopya makinası
Copilot:İkinci pilot
Coping:Duvar tepeliği veya üstlüğü
Copious:Bol, mezbul, çok, velut, bereketli
Copout:Abd;mesuliyetten kaçınma
Copper:Bakır, ufak para, bakırdan yapılmış, bakıra benzer, bakır kaplamak
Copper bath:Bakır tuzu mahlülü
Copper battomed:Karinesi bakır taşlı
Copper colorued:Bakır renkli
Copper sheath:Bakır kaplamalı
Copper vitriol:Bakır sülfadı
Copper works:Bakır fabrikası
Copper writing:Basım kadar güzel el yazısı
Copperas:Demir sulfat, zaç
Copperbottomed:Bakır dipli, karinası bakır kaplı
Coppercolored:Bakır renkli olan
Copperhead:Amerikada bulunan bir çeşit yılan
Copperplate:Bir nevi ince el yazısı
Coppersmith:Bakırcı, kazancı
Coppice:Küçük koru, ağaçlık, çalılık
Copra:Kurutulmuş hindistan cevizi içi
Copt:Kıpti, mısır asıllı hiristyan
Coptic:Kıpti, kıpti dili
Copula:Rabıta, rabıta türünden kısa pasaj
Copulate:Bağlı, rabtedilmiş, cinsi münasebette bulunmak, çiftleşmek
Copulation:Bağlama, rabtedme, cinsi yaklaşma
Copulative:Rabteden, birleştiren, bağlayıcı önerme
Copulative conjuction:Atıf edatı
Copulative proposition:Bağlayıcı önerme
Copulatory:Bağlayıcı
Copy:Kopya, nüsha, suret, numune, kopya etmek, suretini çıkarmak
Copy-book:Meşk defteri
Copy-book maxim:Atasözü,deyiş
Copy-cats:Taklitçi,mukallit
Copybook:Yazı defteri, not defteri
Copyboy:Gazete idarehanesinde çalışan çocuk
Copycat:Başkalarının davranışlarını taklit eden kimse
Copyedit:Gazetecilikte bir metni baskıya vermeden tashih etmek
Copyright:Telif hakkı, bu hakkı muhafaza etmek, telif hakkı mahfuz olan
Copywriter:Reklam ilanlarını hazırlayan kimse
Coquet:Civeli hareket etmek
Coquetry:İşvebazlık, işve, cilve
Coquette:İşvebaz.cilveli, oynak kadın, koket
Coracle:Bez veya deri ile kaplı sepet işi bir çeşit kayık
Coral:Mercan, mercandan, mercana benzer
Coral creeper:Botanikde mercan çiçeği
Coral reef:Mercan kayalığı
Coral snake:Zoolojide mercan yılanı
Coralline:Koralina, bir deniz yosunu, mercandan, mercana benzer
Corallite:Jeolojide mercanın tek polipi
Coralloid:Mercan şeklinde
Corbeil:Mimarlıkta heykeltraş işi çiçek veya meyva dolu sepet
Corbel:Dirsek
Corbel block:Kısa direk tahtası
Corbel out:Dirseğe dayanıp çıkmak
Corbel table:Dirseğe dayanan çıkma
Corbiestep:Mimarlıkta yanları basamak şeklindeki tepelik
Cord:İp, sicim, kaytan, şerit, yay kirişi, iple bağlamak, iple süslemek
Cord maker:İpçi,kaytancı,kirişçi
Cordage:Geminin halat takımı, ipler, kütük ölçüsü
Cordate:Yürek şeklinde
Corded:İple bağlanmış, kabarık çizgili
Cordial:Samimi, yürekten, candan, likör
Cordiality:Samimiyet
Cordially:Candan, samimiyetle
Cordiform:Yürek şeklinde
Cordite:Dumansız barut
Cordon:Kordon
Cordon bleu:Derece ve selahiyeti yüksek kimse
Cordovan:Sahtiyan gibi ince ve renkli deri
Corduroy:Fitilli kadife, çizgili kadife, bu kadifelerden yapılmış olan
Corduroy road:Bataklık geçmeye yarayan kütükden yapılan yol
Cordwood:İstif edilmiş odun
Core:Elma gibi meyvaların çekirdek yeri, göbek, iç, nüve, öz, esas, zıvana
Core piece:Maça parçası
Core sand:Maça kumu
Coreligionist:Dindaş
Coreopsis:Yıldız çiçeğine benzeyen bir çiçek
Corespondent:Hukukta zina davasında maznunun suç ortağı olan üçüncü kişi
Corf:Madencilikte kullanılan küçük vagon
Corfu:Korfu adası
Coriaceous:Kösele gibi sert deriden yapılmış
Coriander:Kişniş otu, kişniş
Corinth:Yunanistandaki korint şehri
Corinthian:Korint uslubu
Coriously:Merakla, tuhaf bir tarzda, garip bir şekilde
Corium:Anatomide koryum, derma, alt deri
Cork:Mantar tıpa, mantarla kapamak, tıpalamak, mantardan yapılmış
Cork oak:Botanikde sezü meşesi
Corked:Tıpalanmış, mantar kokusu ile bozulmuş
Corker:Tıpalayan kimse veya şey
Corking:Argoda fevkalade
Corkscrew:Şişe açacağı, tirbuşon
Corky:Mantara benzer, kuru, hafif
Corm:Botanikte bazı bitkilerin altındaki soğanımsı kısım
Cormorant:Karabatak kuşu, açgözlü, yırtıcı
Corn:Abd mısır, ingiltere buğday, hububat, tahıl, nasır
Corn belt:Mısır yetiştiren mıntıka
Corn blade:Mısır ve ekin
Corn bread:Mısır ekmeği
Corn cockle:Botanikde karamuk
Corn crop:Mısır mahsulü
Corn crops:Hububat
Corn cutter:Mısır saplarını kesen makina
Corn dealer:Zahire tüccarı
Corn drill:Ekin ekmeğe mahsus çark
Corn exchange:Zahire borsası
Corn field:Mısır tarlası,ekin tarlası
Corn flag:Botanikde bir çeşit mavi zambak
Corn flakes:Mısırdan kahvaltılık için özel hazırlanan gevretilmiş yemek
Corn flower:Botanikde peygamber çiçeği
Corn husk:Mısır kabuğu
Corn land:Mısır yetiştirmek için ayrılan toprak
Corn laws:İngiliz tarihinde zahire kanunları
Corn loft:Zahire ambarı
Corn meal:Mısır unu
Corn plaster:Nasır yakısı,nasır ilacı
Corn salad:Botanikde valerianella
Corn stalt:Mısır sapı veya uzun boylu adam
Corn-chandler:Hububat taciri
Corn-cob:Mısır koçanı
Corn-cob pipe:Mısır koçanından pipo
Corncob:Mısır koçanı
Corncrib:Mısır anbarı
Cornea:Anatomide gözdeki saydam tabaka
Corned:Salamura edilmiş
Corned beef:Konserve sığır eti
Cornel:Kanarya
Cornel cherry:Botanikde kızılcık
Cornelian:Akik taşı
Cornelian cherry:Botanikde kızılcık
Corneous:Boynuzdan yapılmış, boynuz gibi
Corner:Köşe, köşe başı, dönüm yeri, çıkmaz sokak, bir köşeye sıkıştırmak
Corner chisel:Domuz tırnağı
Corner closet:Köşe dolabı
Corner file:Üç köşeli eğe
Corner stone:Köşe taşı,köşe başı
Corner wise:Çapraz
Cornerstone:Temel taşı üzerinde binanın inşaa edilme tarihi bulunan taş
Cornerwise:Çapraz olma durumu
Cornet:Kornet
Cornettist:Kornet çalan kimse
Cornfed:Mısırla beslenmiş, besili, gürbüz, taşralı
Cornfield:Mısır tarlası
Cornhusk:Mısır koçanı kabuğu
Cornice:Korniş, geniş silme
Cornstalk:Mısır sapı
Cornstarch:Mısır nişastası
Cornucopia:Mitolojide amaltheanın boynuzu, boynuz şekli
Cornuted:Boynuzlu, boynuz şeklinde
Corny:Argoda aşırı romantik
Corolla:Taçyapraklar, korol
Corollary:Mantıkda bir önermenin tabii sonucu
Corona:Hale, ağıl, ayla, anatomide kafatasının üst düzeyi
Corona australis:Güneysel taç takım yıldızı
Corona borealis:Kuzeysel taç takım yıldızı
Corona discharge:Fizikde korona akımı
Coronach:İskoçyada cenaze havası
Coronal:Taç veya koronaya ait
Coronary:Taç ile ilgili, kalp damarlarının kan pıhtısı ile tıkanması
Coronation:Taç giyme töreni
Coroner:Şüpheli ölüm vakalarının sebebini tahkik eden memur
Coroner's in quest:Ölüm tahkik memurunun tahkikatı
Coroner's jury:Tahkikat memurunun tahkikatına hüküm veren jüri
Coronet:Asillerin giydiği taç, küçük taç
Coroniform:Taç şeklinde
Corporal:Askeriyede onbaşı, bedeni, cismani
Corporal punishment:Bedeni ceza,dayak
Corporally:Bedenen, cismen
Corporate:Anonim şirkete ait, birlik olmuş, birlik, toplu
Corporate image:Şirketin kamu oyundaki intibası
Corporation:Anonim şirket, tüzel kişi, konuşma dilinde şişko göbek
Corporeal:Cismani, bedeni, maddi
Corporeity:Bedenen varoluş
Corposant:Bazen gemilerde görülen korona akımı
Corps:Kolordu, müfreze, kıta, topluluk
Corps de ballet:Bale topluluğu
Corpse:Ceset, ölü, cenaze
Corpulence:Şişmanlık, etlilik
Corpulent:Şişman, etli
Corpus:Külliyat, mecmua
Corpus delicti:Esas ve cismani delil
Corpus juris:Kanun külliyatı
Corpuscle:Anatomide hücre, yuvar, kan küreciği, zerre
Corrade:Jeolojide yıpranmak, aşınmak
Corral:Ağıl, ağıla kapamak, kuşatmak
Correct:Düzeltmek, doğrultmak, tashih etmek, doğru, yanlışsız, tam, dürüst, uygun
Correct etiquette:Münasip tavır veya hareket
Correct in his statement:İfadesi doğru
Correct taste:Zeki selim
Correct usage:Yerinde kullanma
Correctional:Düzeltici, tashihkar
Corrective:Düzeltici, islah edici, çare, ıslah eden veay düzelten şey
Correctly:Tam tamamına, doğru olarak
Correctness:Dürüstlük, doğruluk, uygunluk
Corrector:Düzenleyici, tashih eden kimse
Correlate:Karşılıklı ilişkisi olmak, birbiri ile ilgisi olan şeylerin herbiri
Correlation:Karşılıklı ilişki, değişkenlerin birbiri ile bağlantısı
Correlative:Karşılıklı, mütekabil, karşılıklı ilişkisi olan şeyler
Correspodent:Muhabir, tekabül edenşey, karşılıklı
Correspoding:Yerini tutan, mektuplaşan, muhabere eden
Correspodingly:Mukabil olarak
Correspond:Uymak, uygun gelmek, tekabül etmek, karşılamak, benzemek
Correspond to:Tekabül etmek,bozmak
Correspond with:Mektuplaşmak,haberleşmek
Correspondence:Tekabül, uygunluk, mektuplar, mektuplaşma, yazışma, muhabere
Corridor:Koridor, geçit, dehliz
Corrigendum:Hata, yanlış, baskı hatası, hata sevap cetveli, düzeltmeler
Corrigible:Düzeltilebilir, tashihi mümkün, ıslahı kabil(kimse)
Corroborant:Destekleyici, kuvvetlendirici şey
Corroborate:Bir fikri destsklemek, doğrulamak, teyit etmek
Corroboration:Doğrulma, onaylama, teyit
Corroborative:Doğrulayan, teyit edici
Corroboratively:Doğrulayarak
Corrode:Çürütmek, aşındırmak, yemek, paslanmak, yanmak
Corrosible:Aşınır, paslanır, çürür
Corrosion:Paslanma, aşınma, çürüme, çürüklük, korozyon
Corrosive:Çürütücü, aşındırıcı, kemirici
Corrugate:Kırıştırmak, buruşturmak, , kırıştırılmış
Corrugated iron:Oluklu demir levha
Corrugated paper:Oluklu karton
Corrugation:Kırışık, buruşuk
Corrupt:Namussuz, fırsatçıirüşvet almaya alışmış, bozmak, ifsat etmek
Corrupt text:Düzeltmelerle kıymeti azaltılmış yazı
Corruptible:Rüşvet kabul etmeye hazır
Corruption:İrtikap, rüşvet yeme, fesat, kötü yol, çürüklük, küf
Corsac:Vulpes corsac
Corsage:Göğüse takılan çiçek buketi
Corsair:Korsan, korsan gemisi
Corset:Korse
Cortege:Kortej, merasim alayı, maiyet
Cortex:Kabuk, kışır, kabuk, korteks
Cortical:Kabuğa ait, bir uzvun dış zarına ait
Corticated:Kabuklu, kışri
Cortisone:Kortizon, böbreküstü bezlerinin salgısı olan bir hormon
Corundum:Korindon, zımpara
Coruscant:Işıldayan
Coruscate:Parıldamak, ışıldamak
Coruscation:Parıltı
Corvee:Angarya, ücretsiz iş
Corvette:Korvet, ufak torpido muhribi
Corvine:Karga gibi, kargaya ait
Corybant:Mitolojide sibel tanrıçasına refakat eden ruh veya ilah
Corymb:Salkım, demet
Coryphee:Balerin veya dansör
Coryza:Tıbda burun nezlesi
Cos:İstanköy adası
Cosecant:Matematikte kosekant
Coseismal:Depremin hissedildiği noktaların birleştiği çizgi ile ilgili
Cosh:f. argoda cop, cop ile vurmak
Cosignatory:Birlikte imzalayan, müşterek imza atanlardan biri
Cosigner:Müşterek imza atan kimse
Cosine:Matematikte kosinüs
Cosmetic:Kozmetik, güzelleştirici, plastik cerrahi, hertürlü makyaj malzemesi
Cosmic:Evrensel, kainata ait, geniş, şumüllü
Cosmic dust:Gökten düşen ince toz
Cosmic rays:Kozmik ışınlar
Cosmic wind:Uzayda kozmik cereyan
Cosmical geology:Topoğrafyanın jeolojik tetkiki
Cosmogony:Kozmogoni, evrenin yaradılışı teorisi
Cosmology:Kozmoloji, evren bilimi
Cosmonaut:Kozmonot
Cosmopolis:Kosmopolit bir şehir
Cosmopolitan:Kozmopolit, kozmopolit kimse
Cosmopolite:Kozmopolit kimse, dünya vatandaşı
Cosmos:Acun, kozmos, kainat, evren, düzen, sistem, kosmoz çiçeği
Cossack:Kazak
Cosset:Çok sevmek, şımartmak, annesiz büyütülen kuzu, evde zevk için beslenen hayvan
Cost:Fiat, paha, değer, mal olmak, pahası olmak, kıymette olmak
Cost a pretty penny:Çok pahalıya mal olmak
Cost insurance and freight:Fiyat,sigorta navlum
Cost nothing:Bedavaya gelmek
Cost of living:Geçim masrafı
Cost of production:İstihsal fiatı
Cost price:Maliyet fiyatı
Costal:Kaburgalara ait
Costar:Piyes veya filimde baş oyunculardan biri, baş rollerde oynamak
Costard:İri bir cins ingiliz elması
Costate:Kaburgalı
Costive:Kabızlık, peklik çeken
Costly:Pahalı, kıymetli, mükellef, muhteşem
Costume:Kıyafet, elbise, kostüm, kıyafete sokmak
Costume jevelry:Taklit ziynet eşyası
Costumer:Kostümleri hazırlayan kimse
Cosurety:Ticarette müteselsil kefil
Cot:Bez karyola, portatif karyola, kulübe, sığınacak yer, örtü
Cotangent:Matematikte tümey teğet
Cote:Ağıl, kümes, mandıra gibi hayvanların sığınacağı yer
Coterie:Zümre, heyet
Coterminous:Hem hudut, sınırdaş, bitişik
Cothurnus:Eski yunan ve romalılarda trajedi aktörlerinin giydiği sandalet
Cotidal:Coğrafyada gelgit düzeyi aynı olan yerlere ait
Cotillion:Kardil tipinde dans
Cotopaxi:Ekvatorda bir yanardağ adı
Cottage:Küçük ev, kulube, yazlık ev, sayfiye evi
Cottage cheese:Süzme peynir
Cottage pudding:Üzerine meyvalı şurup dökülen bir kek
Cottager:İngilterede reçber, makinacılıkta anahtar, kama
Cotter pin:Çivi,kopilya
Cotton:Pamuk, pamuklu bez, pamuklu, tabaka halinde pamuk, eski pamuğa sarma
Cotton batting:Tabaka halinde pamuk
Cotton belt:Pamuk üretim bölgesi
Cotton cake:Hayvan yemi pamuk küspesi
Cotton cloth:Pamuk bezi
Cotton district:Pamuk yetiştirme mıntıkası
Cotton fabric:Pamuklu kumaş
Cotton factory:Pamuklu bez fabrikası
Cotton flannel:Pazen,içi pamuklu basma türü
Cotton mill:Pamuklu bez fabrikası
Cotton packing:Pamuk salmastrası
Cotton seed oil:Pamuk yağı
Cotton spinner:Pamuk fabrikatörü
Cotton thread:Pamuk ipliği
Cotton tree:Pamuk ağacı
Cotton waste:Temizleme maddesi pamuk ipliği
Cotton wool:Ham pamuk
Cotton yarn:Az bükülmüş pamuk ipliği
Cottony:Pamuk gibi, pamuğa ait, pamuklu
Cotyledon:Tohumdan ilk çıkan tek veya çift çenekli yaprak
Cotyloid:Anatomide, zoolojide hokka gibi olan
Cotyloid cavity:Hokka şeklinde kalça çıkığı kemiği
Couch:Sedir, kanepe, divan, yatacak yer, ifade etmek, beyan etmek, ima etmek
Couch grass:Botanikde ayrık otu
Couchant:Yatar vaziyette olan
Couching:Tıbta katarakt ameliyatı
Cougar:Puma, zoolojide felis concolor, panter
Cough:Öksürük, öksürmek, argoda zorla çıkarmak
Cough down:Bir hatibi öksürerek durdurmak
Cough drop:Öksürük şekeri ve pastili
Cough up:Öksürüp çıkarmak,teslim etmek
Could:Can yardımcı fiili geçmiş hali
Coulee:Abd derin sel çukuru, jeolojide donmuş lav tabakası
Coulisse:Tiyatroda kulis, oluk, kanal
Couloir:Dağ yamacında sel sularının oyduğu yatak ve vadi
Coulomb:Elektrikte kulomb, amper, saniye
Coumarin:Eczacılıkta tat veya koku veren ve kan pıhtılaşmasını önleyen bir bileşim
Council:Meclis, konsey, encümen, danışma kurulu, divan, şüra
Council board:İstişare meclisi
Council chamber:İstişare meclisi toplantı odası
Council fire:Etrafında meclis toplanan ateş
Council house:Meclis binası,toplantı evi
Council of ministers:Bakanlar kurulu
Council of state:Danıştay,şurayı devlet
Council of war:Erkanı harp meclisi
Councilman:Encümen veya meclis üyesi
Councilor:Encümen üyesi
Counsel:Danışma, müşavere, istişare, dava vekili, nasihat vermek, öğüt vermek
Counsel for the defence:Müdafaa vekili,avukat
Counselor:Danışman, müşavir, öğüt veren kimse
Count:Kont, saymak, hesap etmek, hesaba katmak, sayma, hesap, hukukda dava ve şikayet fıkrası
Count (tell) noses:Hazır bulunan kimselerin adedini sayma
Count for:Değeri olmak
Count in:Dahil etmek
Count off by twos:İkişer ikişer sayma
Count one's beads:Tesbih çekmek,dua etmek
Count out:Nakavt olduğunu ilan etmek
Count time:Müzikde tempo tutmak
Count up:Saymak,hesap etmek
Countdawn:Geriye doğru sayma, hazırlık devresi
Countenance:Çehre, yüz, sima, teveccüh göstermek, yüz vermek, desteklemek
Counter:Tezgah, fiş, marka, karşıt şey, ters, zıt, aksi, aksi yolda, karşıkoymak, mukavemet etmek
Counter check:Bankada müşteriye imzalatılan zimmet çeki
Counter current:Anafor
Counter reformation:16ncı yzy'da katoliklerde reform
Counter to:Aksine,rağmen
Counter vailing duty:Ticarette munzam gümrük resmi
Counter word:Anlamsız yaygın bir kelime
Counter-attack:Mukabil hucum
Counter-clockwise:Saat akrebinin dönüş cihetine aykırı olarak
Counteract:Karşı koymak, önlemek, tesirsiz hale getirmek
Counteraction:Karşı hareket
Counteractive:Karşı harekette bulunan, aksi tesir meydana getiren
Counterattack:Mukabil hücum
Counterbalance:Eşit kuvvetle karşı koymak, karşılık, eş, ağırlık
Counterblast:Şiddetli cevap
Countercharge:Karşı suçlama
Countercheck:Karşı koymak, engel, tekrar kontrol etme
Counterclaim:Hukukda karşı dava, karşı dava açmak
Counterclockwise:Saat yelkovanının ters yönünde, sola doğru
Countercurrent:Anafor, ters akıntı, ters eğilim
Counterdemonstration:Karşı gösteri
Counterespionage:Karşı casusluk, casusluk faaliyetlerini meydana çıkarma
Counterfeit:Sahte, kalp, taklit, kalp para basmak, taklit etmek
Counterfeiter:Kalpazan(sahte para basan kimse)
Counterfoil:İngilterede makbuz koçanı
Counterinsurgent:Polonyada gerillacılarla savaşmak için yetiştirilen asker, komando
Counterirritant:Tıbda taharrüşe mani olan ilaç
Counterman:Tezgahın arkasından servis yapan garson
Countermand:Yeni emirle eskiyi iptal etmek, iptal emri
Countermeasure:Karşı tedbir
Counteroffensive:Askeriyede mukabil hücum, karşı saldırı
Counterpane:Yatak örtüsü
Counterpart:Taydaş, karşılık, tamamlayıcı herhangi bir şey, kopya, ikinci nüsha
Counterplea:Hukukda davada mukabil cevap
Counterplot:Mukabil entrika, karşı tedbir, karşı tedbir almak
Counterpoint:Müzikde kontrpuan
Counterpoise:Mukabil ağırlık, denge, mukabil ağırlık veya kuvvet ile muvazene meydana getirmek
Counterproductive:Amaca zararı dokunan
Counterproposal:Mukabil teklif, karşı öneri
Counterrevolution:Karşı devrim
Counterrevolutionary:Karşı devrimci, karşı devrimle ilgili
Countershaft:Makinacılıkta ana şaft ile makinaları işleten şaft arasındaki vasıta şaft
Countersign:Askerlikte parola, tasdik için ikinci olarak imza etmek
Countersignature:İkinci imza tasdik imzası
Countersink:Havşa, havşa açmaya yarayan kalem, havşa açmak
Counterspy:Karşı casus
Countertenor:Müzikde kontenor
Countervail:Aynı kuvvetle karşı koymak, karşılamak
Counterweigh:Denge sağlamak için ağırlık koymak
Counterweight:Denge için kullanılan ağırlık
Counterwork:Zıt gitmek, engellemek, mani olmak
Countess:Kontes
Counting house:İngilterede ticarethane muhasebecisi
Countless:Sayısız, hesapsız, pek çok
Countrified:Köylümsü
Country:Memleket, ulus, millet, taşra veya sayfiyeye ait, temiz, taze, yeni
Country box:Ufak köşke benzer köy evi
Country centleman:Malikane sahibi
Country club:Kırlık yerlerde olan golf kulübü
Country cousin:Köylü tavırlı akraba
Country dance:Çerkez dansı
Country house:Sayfiye evi,yazlık köşk
Country seat:Köyde zenginlerin kaldığı sayfiye yeri
Countryman:Vatandaş, hemşehri, taşralı
Countryseat:Sayfiye evi
Countryside:Kır, kırlık, sayfiye
County:Abd ilçe, ingilterede kontluk
County borough:Ellibin kişiden fazla nüfuslu kasaba
County clerk:ABD'de ilçe sekreteri,vilayet sekreteri
County corporate:Müstakil kontluk
County council:Vilayet meclisi
County court:Vilayet mahkemesi
County family:Kontluğun kibar ailelerinden biri
County farm:Darülaceze,ihtiyaarların bakımevi
County seat:İlçe merkezi
County town:Kontluk hükümet merkezi şehir
Coup:Darbe, askeri darbe, hükümet darbesi
Coup de grace:Askeriyede acıya son verici darbe
Coup de main:Askeriyede ani hücum ve darbe
Coup de theatre:Başarılı bir piyes
Coup detat:Hükümet darbesi
Coupe:Kupa
Couple:Çift, iki eş, karı koca, bağlamak, bitiştirmek, birleştirmek
Coupler:Bağlayan şey veya kimse
Couplet:Beyit, çift mısra
Coupling:Bağlama, kavrama
Coupon:Kupon, faiz koçanı, müraccat kuponu
Courage:Cesaret, yiğitlik, yüreklilik, mertlik
Courageous:Cesur, yiğit, yürekli
Courageously:Cesaretle, mertçe
Course:Yön, cihet, istikamet, ders, kurs, akmak, hızla akmak, koşmak, hızla ilerlemek, av peşinden koşturmak
Course of exchange:Kambiyo fiatı,poliçe değeri
Courser:Av köpeği, koşan su kuşu
Court:Avlu, iç bahçe, saha, meydan, davet etmek, aramak, kur yapmak
Court baron:Lordluk divanı
Court danger:Tehlike peşinde koşmak
Court dress:Saray elbisesi
Court favor:Kralın gösterdiği iltifat
Court fool:Saray soytarısı
Court house:Mahkeme binası
Court manners:Saray merasimleri
Court martial:Divanı harp
Court of appeal:Yargıtay
Court of assize:Ceza divanı
Court of cassation:Avrupada temyiz mahkemesi
Court of faculties:Dini ahkam mahkemesi
Court of lord:Kudsi mahal
Court plaster:İngiliz yakısı
Court room:Mahkeme salonu
Courteous:Nazik, kibar, ince, hürmetkar, saygılı
Courteously:Nazikane
Courtesan:Zenginlerle düşüp kalkan fahişe
Courtesy:Nezaket, kibarlık, saygı, hürmet, iltifat, teveccüh, lutuf
Courtesy title:Resmi olmayan ünvan
Courtier:Saray mensubu, padişahın nedimi
Courtly:Sarayla ilgili, zarif, nazik, azametli
Cousin:Kuzen, amcaoğlu, amcakızı, hala oğlu, hala kızı
Cousin bety:Fahişe
Couturier:Erkek terzi
Couturiere:Kadın terzi
Covalence:Kimyada kovalent bağ
Cove:Koy, küçük körfez, kemer duvarın tavan veya yerle içbükey şekilde bileşimi
Covenant:Akit, ahit, söz, sözleşme, akdetmek, ahdetmek, anlaşmaya girmek
Coventry:İngilterede bir şehir
Cover:Kapamak, örtmek, kaplamak, kapsamak, kapak, örtü, battaniye, bahane
Cover a deficit:Açığı kapatmak
Cover a distance:Bir mesafe almak
Cover charge:Lokantada garsona verilen bahşiş
Cover crop:Kışın ekilen ekin
Cover glass:Lamel,mikroskop camı
Cover in:Doldurmak,kapatmak
Cover much ground:Birçok mevzulara temas etmek
Cover piece:Kapak parçası
Cover point:Mevkiini muhafaza eden oyuncu
Cover up:Örtmek,gizlemek
Coverage:Sigorta miktarı ve cinsi
Coveralls:İş tulumu
Covered way:Gizli yol
Covering:Kaplama, muhafaza, kat, tabaka, perde örtü
Covering board:Yalı kütüğü astarı
Covering letter:Tafsilat veren mektup
Covering note:Poliçeye muvakkat teskere
Covering party:Muhafaza için asker müfrezesi
Coverlet:Yatak örtüsü, örtü
Covert:Gizli, örtülü, zevcin himayesi altında, kaplama, avlak, kuşlak, kalın kumaş
Covertly:Gizli olarak
Coverture:Örtü, saklanma, kadının kocasının himayesi altında olması(hukuk)
Coverup:Gizleme, örtme, saklama
Covet:İmrenmek, gıpta etmek, tamah etmek
Covetous:Hırslı, aç gözlü, tamahkar
Covetousness:Açgözlülük
Covey:Aynı kuluçkadan çıkan yavruların hepsi
Cow:İnek, dişi fil, dişi balina, yıldırmak, gözünü korkutmak
Cow bell:İnek çıngırağı
Cow dung:Gübre
Cow house:Ahır
Cow puncher:Kovboy
Cow shark:Zoolojide boz cam göz
Cow-catcher:Lokomotif önündeki engel teçhizatı
Cow-heel:Sığır parçası
Coward:Korkak kimse
Cowardliness:Korkaklık, alçaklık, namertlik
Cowardly:Korkak, ödlek, alçak, yüreksiz
Cowbane:Sığır baldıranı
Cowbell:İneklerin boynuna asılan çıngırak
Cowberry:Kırmızı yaban mersini
Cowboy:Kovboy, sığırtmaç
Cowcatcher:Lokomotif mahmuzu
Cowcollege:Abd, yüksek ziraat okulu
Cowed look:Dayak yemiş gibi
Cower:Çömelmek, korkudan yere çökmek, korkup çekilmek
Cowhand:Kovboy
Cowhide:İnek derisi, dövmek
Cowl:Manastır rahiplerinin giydikleri cüppe
Cowled:Başlık şeklinde, kukuletalı
Cowlick:Bilhassa alnın üstünde diğer saçların aksi yönünde çıkan bir tutam saç
Cowling:Uçak motorunun kapağı
Coworker:Aynı müessesede çalışanlardan herbiri, meslektaş
Cowpox:Tıbda ineklerde çiçek hastalığı
Cowry:Asya ve afrika nın bazı yerlerinde para yerine kullanılan birkaççeşit ufak deniz slayangozu kabuğu
Cowslip:Çuhaçiçeği
Coxa:Anatomide kalça, kalça kemiği
Coxcomb:Züppe adam, horoz ibiği çiçeği
Coxswain:Denizcilikte filika veya kik serdümeni
Coy:Cilveli, nazlı, çekingen, mahcup, utangaç
Coyly:Civeli olarak, mahcubane
Coyness:Mahcubiyet, çekingenlik, cilve
Coyote:Abd nde bulunan bir çeşit çakal
Cozen:Aldatmak, dolandırmak, kandırmak
Cozenage:Dolandırıcılık
Cozy:Rahat, sıcak, samimi, hoş, çaydanlık örtüsü
Cra-full:Ağzına kadar dolu
Crab:Yengeç, pavurya, aksi ve huysuz kimse, yengeç avlamak, azarlamak
Crab apple:Yaban elması
Crab cactus:Botanikde subayra
Crab grass:Bir nevi yabani çimen
Crab louse:Kasık biti
Crab-apple:Pek küçük yabani elma
Crabbed:Ters, aksi, huysuz, sert, haşin
Crack:Çatlak, yarık, çatırtı.şaklama, çatlamak, yarılmak, kırılmak, çatlatmak
Crack a bottle:Bir şişe içkiyi içp bitirmek
Crack a crib:Ev açmak,bir eve girmek
Crack a joke:Şaka yapmak,takılmak
Crack a smile:Gülümsemek
Crack down:Sıkı tedbir almak
Crack of day:Şafak sökmek
Crack of doom:Kıyamet kopması
Crack on:Çatlamak,patlamak,kırılmak
Crack on sail:Tam yelken açmak
Crack shot:Tam nişancı
Crack speaker:Yaman hatip
Crack the brain:Aklını kaçırmak
Crack the whip:Kamçıyı şaklatmak
Crack up:Sinir krizi geçirmek
Crack-brained:Çatlak kafalı,kaçık deli
Crack-jaw:Telaffuzu güç,dil dönmez
Cracked:Çatlak, konuşma dilinde kaçık, delice
Cracker:Kraker, bir çeşit bisküvi, abd de barut, kıran şey veya kimse
Cracker jack:Üstü kremalı patlamış mısır
Cracking:Kraking
Crackle:Çatrıdamak, sırlamak, çatırtı, çıtırtı, hışırtı
Crackling:Çatırdama, jambon rostosunun gevrek ve kızarmış kısmı
Crackpot:Argoda acayip, deli, akılsız, ayrıksı kimse
Crackup:Kaza, sinir krizi
Cradle:Beşik, beşiğe benzer iskele, ihtimamla muhafaza etmek
Craft:Zanaat, el sanatı, esnaf, hüner, meleke, marifet, meslek, desise, hile
Craft union:Çalışanların kurdukları sendika
Craftily:Şeytanca, kurnazca
Craftiness:Kurnazlık
Craftsman:Esnaf, zanaatçı
Crafty:Hilekar, şeytan, kurnaz
Crag:Sarp ve kayalık uçurum
Cragged:Sarp
Crake:Su yelvesi
Cram:Tıkamak, tıkayarak sokmak, sıkıca doldurmak, kalabalık, izdiham
Cramfull:Dopdolu, ağzına kadar dolu
Cramp:Adale kasılması, kramp, karın ağrısı, adalenin kasılmasına sebep vermek
Cramp one's style:Davramışlarını kısıtlamak
Cramp the wheel:Direksiyonu tam kırmak
Cramped:Okunması zor, kasılmış
Crampon:Makınacılıkta mangene, kenet, kanca, perçin, krampon
Crane:Turna, vinç, maçuna, kollu ocak çengeli, vinç ile kaldırmak
Crane arm:Vinç kolu
Crane at:Dik dik bakmak
Crane chain:Vinç zinciri
Crane forward:Başını ileri uzatmak
Crane post:Vinç altı gövdesi
Crane up:Vinç ile kaldırmak
Crane's bill:Itır,sardunya çiçeği
Cranial:Anatomide kafatasına ait
Craniology:Anatomide kafabilim
Cranium:Anatomide kafa tası, kafa kemiği
Crank:Dirsek, kırank, kol, manivela, krankla hareket ettirmek
Crank up:Hareket ettirmek
Cranky:Ters, huysuz, asabi, yan yatma ihtimali olan
Crannied:Yarık
Cranny:Yarık, çatlak, rahne
Crap:Argoda saçma, çöp, işe yaramaz, yediye atmak
Crape:Krepon, krep, bürümcük, yaş belirtmek için takılan siyah tül
Crape myrtle:Botanikde çin asıllı renkli bir çiçek
Crape paper:Krepon kağıdı
Crapehanger:Abd konuşma dili kötümser kimse
Craps:Zarla oynanan oyun
Crapshooter:Zar oyununu oynayan kimse
Crapulence:Fazla içki veya yemekten ileri gelen hastalık
Crapulent:Boğazlı, ayyaş, mide fesadına uğramış
Crash:Kaba bez, şiddetli ses, kaza, gürültü ile kırılmak, kaza geçirmek
Crash dive:Denizaltı gemisinin birden dalması
Crash of thunder:Şiddetli gök gürültüsü
Crash program:Çok acele olarak bitirilen bir proje
Crash the dance:Argoda biletsiz veya davetsiz girmek
Crashland:Uçaklarda mecburi iniş
Crass:Kaba, galiz, dangalak
Crate:Sandık, küfe, sandıklamak
Crater:Bombanın açtığı çukur
Cravat:Kıravat, boyunbağı
Crave:Şiddetle arzu etmek, hasret çekmek, yalvarmak, rica etmek
Craven:Korkak, namert, alçak kimse
Craving:Şiddetli arzu, özlem
Craw:Kursak, hayvan midesi
Crawl:Sürünmek, emeklemek, dalkavukluk etmek, yavaş gitme, sürünme
Crawl into one's hole:Deliğine çekilmek,kabına çekilmek
Crawl out:Gizliden gizliye sıyrılmak
Crawl stroke:Kulaçlama yüzüş
Crawl to:Sürünmek
Crawl with:.....ile kaynaşmak
Crayon:Mum boya, renkli kalem, mum boya ile resim yapmak
Craze:Çömlekçilikte ufak çatlak ve çizgiler yapmak, geçici moda, geçici aşk
Crazily:Delice, çılgınca
Craziness:Delilik, çılgınlık, salaklık
Crazy:Deli, kaçık.çılgın, salak
Crazy man:Argoda yaşasın manasına
Crazy over:Düşkün,müptela
Crazy quilt:ABD'de gelişi güzel desen
Creak:Gıcırtı, gıcırdamak
Creaky:Gıcırtılı, zayıf, düşme üzere olan, yıkılmak üzere olan
Cream:Kaymak, krema, kremalı tatlı, cilt kremi, kaymak bağlamak, köpüklenmek
Cream and debit:Matlup ve zimmet,alacak ve verecek
Cream balance:Matlup bakiyesi
Cream cake:Kremalı kek
Cream card:Kredi kartı
Cream cheese:Kremalı bir peynir
Cream coloured:Krem renginde
Cream entry:Matlup bakiyesi
Cream laid:Krem renkli kağıt
Cream line:Borçlanma hakkı ve haddi
Cream manager:Kredi işlerini düzenleyen memur
Cream of a joke:Tatlı şaka,hoş şaka
Cream of seciaty:Kalbur üstü tabaka,seçkin tabaka
Cream of tartar:Krem tartar
Cream of time:Kreç kaymağı
Cream paper:Krem renkli kağıt
Cream puff:İçki kremalı pasta
Cream rating:Kredi değerlendirmesi
Cream union:Kredi kooperatifi
Creamer:Sütlük, kaymağı ayıran makina
Creamery:Süt hane, sütçü dükkanı
Creamy:Kaymaklı, kaymak gibi
Crease:Kırma, pli, pasta, kat, kırma yapmak, buruşturmak, katlanmak, buruşmak
Create:Yaratmak, vucüda getirmek, ihdas etmek, husule getirmek, atamak, tayin etmek
Creation:Yaradılış, hilkat, yaratma, acun, alem, evren, kainat, kozmos
Creation supposes a creator:Halikin varlığını gösterir
Creative:Yaratıcı
Creatively:Yaratıcı bir şekilde
Creativity:Yaratıcılık
Creator:Yaratıcı kimse, mucit, meydana getiren kimse, yapan kimse
Creature:Yaratık, varlık, mahluk, insan, hayvan, bende, köle, kukla, itaat eden kimse
Creature comforts:Bedeni rahatı sağlayan konfor
Creaturely:Yaratıklarla ilgili
Creche:Kreş, çocuk bakımevi, yetimhane, noel için hazırlanan küçük tablo
Credence:Güven, itimat
Credential:İtimat sebebi, delil
Credible:İnanılır, güvenilir, itimada şayan
Credibly:Güvenilir şekilde
Credit:Kredi, güven, itimat, itibar, emniyet, itimat etmek, inanmak, ticarette matluba geçmek
Credit agency:Mali durum hakkında istihbarat kurumu
Credit balance:Alacak bakiyesi,matlup bakiyesi
Creditable:Şeref kazandıran, beğenilir, takdir edilir, övülmeye değer
Creditor:Alacaklı
Credo:İman ikrarı, amentü
Credulity:Safdillik, her şeye inanma
Credulous:Saf, her şeye inanan
Credulously:Safiyane, saf dillilikle
Credulousness:Safiyet, safdillilik
Creed:İman ikrarı, amentü, itikad, akide
Creek:Çay, dere, ingilizcede küçük körfez
Creel:Balık sepeti
Creep:Sürünmek, emeklemek, ağır ve ihtiyatlı, yerin yavaş yavaş kayması, hoşa gitmeyen kimse
Creep up on:Hissettirmeyerek yaklaşmak
Creeper:Sürünen şey veya kimse, emekleyen kimse
Creeping dog's tooth gross:Botanikde büyük ayrık otu
Cremate:Ölüyü yakmak
Cremation:Ölüyü yakma
Crematory:Krematoryum
Creme:Kaymak, kremalı sos, krem, likör
Crenated:Kenarı diş diş olan tırtıllı
Crenelation:Mazgallı siper
Crenellated:Mazgallı
Creole:Louısıanada konuşulan fransızca, biber ile domates ve soğanlı sosla pişirilmiş
Creosote:Katran ruhu
Crepe:Krepon kağıdı, ayakkabı tabanı için tırtıllı lastik
Crepe de chine:Krep döşemesi
Crepe paper:Krepon kağıdı
Crepe rubber:Krepsol,Kauçuk ayakkabı tabanı
Crepes suzette:Ahçılıkta krep süzet
Crepitate:Çatırdamak
Crept:Creep fiili 2. ve 3. hali
Crepuscular:Alaca karanlığa ait, alaca karanlıkta uçan
Crescendo:Kreşendo, kreşendo yapmak
Crescent:Hilal, yarımay, hilal şeklinde, gelişen, büyümekte olan
Cress:Tere
Cresset:Demir kandil, meşale, fener
Crest:İbik, taç, tepe, başlık, sorguç, zirve teşkil etmek, üstünden aşmak
Crested lark:Zoolojide tepeli toygar
Cretaceous:Tebeşirli, tebeşirle dolu
Cretan:Giritli
Crete:Girit adası
Cretin:Tıbda kreten
Cretinism:Kretenizim
Cretonne:Kreton, çiçekli kalın pamuklu kumaş
Crevasse:Büyük yarık, buzulda veya seddin üzerinde açılan yarık
Crevice:Yarık, çatlak, rahne
Crew:Tayfa, mürettebat, takım, güruh, sürü, kitle
Crew cut:ABD'de asker traşı
Crew neck:Yakasız ve boynu saran gömlek
Crewel:Gevşek bükülmüş iplik
Crib:Çocuk karyolası, yemlik, ambar, kapamak.sıkmak, intihal etmek
Cribbage:Bir çeşit iskambil oyunu
Cribriform tubes:Botanikde kalbur damarlılar
Crick:Adale kasılması, boyun tutulması
Cricket:Cırcırböceği, küçük çekirge
Cricoid:Gırtlak kıkırdağı, gırtlak kıkırdağına ait
Crier:Tellal, seyyar satıcı
Crime:Cürüm, suç, cinayet, kabahat, günah, konuşma dilinde ayıp
Crimea:Kırım
Criminal:Cani, suçlu, mücrim, suç işlemiş kimse
Criminal action:Cürüm ve cinayet davası
Criminal code:Ceza hukuku
Criminal conversation:Hukukda zina
Criminal court:Ağır ceza mahkemesi
Criminal law:Ceza hukuku
Criminal office:Cinayet masası
Criminal process:Cinayet mahkemesi
Criminal tribunal:Cinayet mahkemesi
Criminality:Suçluluk, mücrimlik, suç
Criminally:Canicesine, kanuna karşı olarak
Criminate:İtham etmek, suçlamak
Criminologist:Kriminoloji uzmanı
Criminology:Kriminoloji, kıya
Crimp:Kıvrım, dalga, kıvırmak, dalgalandırmak, kenarlarını içiçe kıvırmak, zoraki asker toplayan acente, zoraki askere almak
Crimping iron:Saç maşası
Crimping machine:Plise ütüsü
Crimson:Koyu kırmızı, kırmızı boya, koyu kırmızıya boyamak, kıpkırmızı olmak
Cringe:Korkuyla çömelmek, sinmek, yaltaklanmak
Cringle:Halat matafyon
Crinkle:Buruşturmak, kırıştırmak, kırışık
Crinoid:Zambak şeklinde birkaç çeşit deniz hayvanı
Crinoline:Sert kumaştan yapılmış kabarık etekli kadın elbisesi
Cripple:Sakat insan, sakat etmek, bozmak
Crippled:Kötürüm, arızalı
Crisis:Kriz, dönüm noktası, ekonomik veya toplumsal buhran, tıbda kriz, nöbet
Crisp:Gevrek, kesin, kati, uyanık, gevremek, kısmen yakmak
Crispate:Kıvrımlı, bukleli, dalgalı
Crispy:Kıvırcık gevrek
Crisscross:Çapraz, çapraz vari, çapraz doğrular, çapraz hatlar çizmek
Cristate:İbikli, horozlu, tepelikli
Criterion:Ölçüt, krıter, tenkitçinin kullandığı ölçü, mikyas, denektaşı, mihenk
Critic:Bir şeyin değerini ölçen kimse
Critical:Çözümsel, tahlili, tenkit eğilimli, eleştiren, buhranlı, vahim, nazik
Critical age:Hayatın nazik devresi
Critical angle:Havacılıkta zor iniş açısı
Critical condition:Buhranlı kriz hali
Critical density:Bir maddenin tahavvül kesafeti
Critical duty:En yüksek takat
Critical load:En fazla yük
Critical moment:Buhranlı dakika
Critical operation:Tehlikeli ve kritik ameliyat
Critical point:Tahavvül noktası
Critical pressure:En yüksek tazyikli isim
Critical shaft speed:Milin had sureti
Critical situation:Müşkül vaziyet
Critical speed:Son sürat
Critical stage:Nazik ve tehlikeli safha
Critical writer:Tenkidi muharrir
Criticism:Eleştirme, tenkit, yerme, kınama
Criticize:Eleştirmek, tenkit etmek, yermek, kınamak
Critique:Eleştiri, tenkit, etüt, travay
Critter:Abd lehçesinde hayvan, mahluk, yaratık
Croak:Kurbağa veya karga sesi, kurbağa veya karga gibi ses çıkarmak
Croaker:Kurbağa gibi ses çıkaran balık veya diğer bir hayvan cinsi
Croat:Hırvat asıllı kimse
Croatia:Hırvatistan
Croatian:Hırvat, hırvatça
Crochet:Kroşe, tığla işlenen dantel, tığ ile iş işlemek
Crochet hook:Tığ,ucu sivri mil
Crochet needle:Dantel iğnesi,mil
Crocidolite:Jeolojide maviye veya yeşile çalan silikattan mürekkep maden
Crock:Çanak, çömlek, toprak tencere, kap, argoda yaşlı, aciz, beceriksiz kimse
Crock up:Çökmek
Crockery:Çanak, çömlek
Crocodile:Timsah, zoolojide krokodil, bu hayvanın derisi
Crocus:Safran, çiğdem, demir peroksit, maden parlatma tozu
Croesus:Serveti ile meşhur lidya kralı krezüs, çok zengin adam, karun
Croft:İngilterede eve bitişik etrafı duvarla çevrili ufak tarla
Crofter:Bir tarla veyz çiftliği işleten veya kiralayan adam
Croissant:Ayçöreği
Croket:Damın çıkıntılı yerlerine konulan süs oyma yaprak motifi
Cromagnon:Tarihten evvel fransada yaşayan bir kavim
Cromlech:Eskiden kalma etrafı daire şeklinde büyük taşlarla çevrili abide
Crone:İhtiyar kadın, kocakarı, acuze
Crony:Eski ve samimi arkadaş, yakın dost, kafadar
Crook:Dirsek, dönemeç, kıvrılma, çoban değneği, iğmek, kıvırmak, bükmek
Crook the elbow:Çakıştırmak,içmek
Crooked:Eğri, çarpık, kancalı, namussuz, kanuna karşı, hileli, dalavereli
Crooked dealings:Dolandırıcılık işleri
Crooked foot:İğri at tırnağı
Crooked generation:İğri ve sapık bir nesil
Crooked paths:İğri ve sapa yollar
Crooked stick:Başı kırık değnek
Crooked-back ed:Kambur
Croon:Mırıldanmak, alçak sesle şarkı söylemek
Crop:Ürün, mahsul, ekin, rekolte, kırmak, kırpmak, kesmek, kesip kısaltmak
Crop and root:Tepe ve kök
Crop of lies:Yalan yığını
Crop rotation:Değişik ekin ekerek toprağı korumak
Crop up:Birden meydana çıkmak
Crop-ear:Kesik kulaklı köpek
Crop-end:Kesik uç
Cropper:Kırkma aleti veya makinası, abd de başkasının toprağında çalışan ve ekine ortak olan kimse
Croquet:Tahta topla oynanan bir oyun, kroke
Croquette:Köfte, kokteyl köftesi, yağda pişirilmiş et veya balık köftesi
Croscut saw:Enine kesen bıçkı
Crosier:Piskopos asası
Cross:Haç, put, çarmıh, istavroz, çaprazlamak, karşıdan karşıya geçirmek, darılmış, öfkeli, huysuz, ters, titiz, aksi
Cross action:Mukabil dava
Cross and pile:Yazı tura oyunu
Cross beam:Kiriş
Cross bearer:Haç taşıyan
Cross bun:Üzerinde haç işareti olan kek veya çörek
Cross by air:Hava yolu ile geçmek
Cross country race:Kır koşusu
Cross entry:Meblağı bir başkasının hesabına geçmek
Cross in love:Aşkta bedbahtlık
Cross my heart:Yemin ederimki
Cross one's arms:Kollarını kavuşturmak
Cross one's fingers:İyi şans dilemek
Cross one's mind:Hatıra gelip aklından geçmek
Cross oneself:İstavroz çıkarmak
Cross out:Karalamak,bozmak,yazı silmek
Cross reference:Aynı kitapta başka yere müracaat
Cross street:Yolu kateden ikinci yol
Cross swords:Harbe tutuşmak,düello etmek
Cross talk:Telefon veya radyoda parazit
Cross the line:Ekvatoru geçmek
Cross the rubicon:Dönülmez bir karar vermek
Cross-bench:Parlemento veya meclis
Cross-bones:Kafatası ve ince kemikler
Cross-bow:Tatar veya mancınık oku
Cross-country race:Kır koşusu,seyahat uçuşu
Cross-examination:Şaşırtmaca,kandırmaca
Cross-eyed:Şaşı
Cross-fertilization:Ayrı cinslerden çiçekleri çiftleştirme işi
Cross-fire:Askeriyede çatal ateşi
Cross-fire of questions:Sual sağanağı
Cross-grained:Damarı ters ve kırışık olan
Cross-hatch:Resim vv.s çapraz taramak
Cross-legged:Bağdaş kurmuş,bacak bacak üzerine atmış
Cross-lots:Kese yoldan
Cross-patch:Huysuz ve densiz çocuk
Cross-plow:Evvelce sürülen yeri çapraz vari sürmek
Cross-pollinate:Ayrı cinsten olan çiçekleri çiftleştirmek işi
Cross-section:Baştan başa,profil
Cross-section of seciety:Cemiyetin her sınıfının mümessilleri grubu
Cross-stitch:Kanaviçe işi,kruvaze dikiş
Cross-talk:Karşılıklı münakaşa
Cross-wind:Yandan gelen rüzgar
Crossbar:Sürgü, kol demiri(kapılar için)
Crossbeam:Kiriş, kolon, sütun
Crossbill:Çapraz gagalı ispinoz kuşu
Crossbones:Korsan bayrağındaki çapraz kemikler, elektrik veya zehir işareti
Crossbow:Tatar yayı, arbalet
Crossbreed:Melez, melez elde etmek
Crosscheck:Sağlamasını yapmak
Crosscud saw:Kütük kesen bıçkı
Crosscurrents:Zıt akımlar
Crosscut:Enine kesmek
Crosscutsaw:Testere, tahta testeresi, kütük kesmeye yarayan iki saplı testere
Crossed in lave:Aşkta bedbaht olmuş
Crossed-out:Çizilmiş,silinmiş,atılmış
Crossexamine:Sorguya çekmek, sıkıştırmak, hukukda dava esnasında bir avukatın sual sorması
Crosseyed:Şaşı
Crossfertilization:Ayrı cinsten olan çiçekleri çaprazlama yoluyla dölleme
Crossfire:Askeriyede iki veya fazla noktadan çaprazlama ateş
Crossgrained:Damarları ters veya kırışık olan tahta, ters, huysuz
Crosshatch:Mimarlıkta paralel çapraz çizgilerle gölgelemek, taramak
Crosshatching:Paralel çapraz çizgiler, tarama
Crossing:Geçiş, geçiş yeri
Crosslegged:Bağdaş kurmuş, ayak ayak üstüne atmış
Crossover:Köprü, geçiş yeri
Crossstitch:Kanaviçe işi
Crossword puzzle:Bulmaca
Crotch:Çatal, ağaçta dal ile gövdenin birleştiği nokta
Crotchet:Ufak çengel, garip bir merak, tutku, delilik
Crotchety:Ters, tuhaf, acayip, meraklı, deli
Croton oil:Eczacılkıta kullanılan kroton yağı
Crotonoil:Eczacılıkta kroton yağı, kuvvetli bir çeşit müshil
Crouch:Çömelmek, yere çökmek, çömelmiş vaziyet
Croup:Tıbda krup hastalığı
Croupier:Kuripiyer(kumarhanelerde), kumar masası görevlisi,
Croupy:Krup hastalığına tutulmuş
Crouton:Çorbaya konulan küçük kızarmış ekmek parçası
Crow:Karga, ötmek, horoz ötmesi, horoz gibi ötmek, seniçle haykırmak, övünmek
Crowbar:Makinacılıkta manivela, domuz tırnağı, kol demiri, kazayağı
Crowd:Kalabalık, izdiham, doluşmak, toplanmak, birikmek, doldurmak, sıkıştırmak
Crowd in:Kalabalık halinde girmek
Crowd into:Doluşmak
Crowd on sail:Bütün yelkenleri açmak
Crowd out:Sıkıştırarak çıkartmak
Crowd round:Etrafına toplanmak
Crowfoot:Düğün çiçeği, kazaayğı
Crown:Taç, hükümdarlık, şeref ve itibar veren şey, taç giydirmek, başlık koymak
Crown all:Üstelik en fenası veya en iyisi
Crown bearing:Dişli yatağı
Crown class:Daire şeklinde ortası kalın cam
Crown colony:İngiliz müstemlekesi
Crown imperial:İmparator tacı
Crown jewels:Hükümdarlığa ait mücevherat
Crown land:Hükümdarlığa ait arazi veya emlak
Crown lawyer:Hükümetin müdafaa vekili
Crown office:Yüksek adli mahkemenin bir şubesi
Crown piece:Bir şeyin başlığı olan parça
Crown prince:Veliaht,prens,tahtın vekili
Crown wheel:Dişleri zaviye halinde takılı çark
Crown work:Bir çeşit jandarma bölüğü
Crowned crane:Zoolojide tuğlu turna
Crowsfoot:Karga ayağına benzer şey
Crowsnest:Denizcilikte direk üzerindeki gözcü yeri
Crucial:Çok emniyetli, can alıcı, dönüm noktası olabilen
Crucian carp:Zoolojide havuz balığı
Crucible:Pota, maden eritme kabı
Cruciferous:Haç taşıyan, turpgillere özgü
Crucifix:Haç üstünde isa resmi ve heykeli
Crucifly:Çarmıha germek, cefa etmek
Cruciform:Haç şeklinde
Crud:Argoda çöp, değersiz şey, çerçöp
Crude:Ham, rafine edilmemiş, ham petrol
Crude sap:Ham besi suyu
Crudely:Kabaca, edepsizce
Crudeness:Kalabalık
Crudity:Edepsizlik, kabalık
Cruel:Zalim, gaddar, insafsız, merhametsiz, çekilmez, dayanılmaz, çetin, müşkül
Cruelly:Zalimane, insafsızca
Cruelty:Zulüm, zulmetme, gaddarlık
Cruet:Şişe, sofraya konan sirke şişesi
Crufixion:Çarmıha gerilme, haç üstünde ölüm, bunu gösteren resim
Cruise:Denizcilikte seyrüsefer etmek, kol gezmek, vapur seyahati
Cruiser:Kuruvazör
Cruising speed:Araba ve uçakda normal sürat
Cruller:Yağda kızartılmış halka şeklinde veya burmalı hamur tatlısı
Crumb:Kırıntı, ekmek kırıntısı, parça, zerre, ufalamak, kırıntılarla süslemek
Crumb clot:Kırıntılar için serilen sofra altı bezi
Crumble:Harap olmak, çökmek, parçalanmak, ufalamak, ufalanmak
Crumbly:Kolaylıkla ufalanan
Crummy:Abd argosunda pis, köhne, bakımsız, adi, kötü, ikinci kalite
Crumpet:Ekmek kadayıfına benzer kızarmış bir hamur tatlısı
Crumple:Buruşturmak, buruşmak, örselemek, örselenmek, çökmek
Crumple up:Çökmek
Crunch:Çatır çatır çiğnemek, çatırtı ile ezmek, çatırtı ses
Crupper:At sağrısı, kuskun
Crural:Anatomide ve zoolojide bacağa ait olan
Crus:Tıbda incik kemiği
Crusade:Haçlı seferi, din uğruna yapılan savaş, bu gibi bir mücadeleye katılım
Crusader:Haçlı seferlerine katılan asker, hararetli dava taraftarı olan
Cruse:Testi, küp
Crush:Ezmek, baskı yapmak, tazyik etmek, ezme, baskı, sıkma, kalabalık, izdiham
Crush grapers:Üzüm sıkmak
Crush hat:Körüklü silindir şapka
Crush out:Bastırmak,ezmek,söndürmek
Crush room:Tiyatroda teneffüs salonu
Crust:Ekmek kabuğu, kabuk, dış tabaka, kabukla kaplamak, kabuk tutturmak
Crust of the earth:Yer kabuğu
Crustacea:Zoolojide eklembacaklılar, kolundan kabuklular
Crustacean:Kabuklulara ait, kabuklular sınıfından bir hayvan
Crustaceous:Kabuklu, zoolojide kabuklular sınıfına ait
Crusty:Kabuk gibi, kabuklu, aksi, huysuz
Crutch:Destek, koltuk değneği, çatal destek, denizcilikte bumba üç ayağı
Crux:Dönüm noktası, krıtik an, çözülmesi zor mesele veya durum, çapraşık
Cry:i. ağlamak, feryat etmek, bağırmak, ses, nida, bağırma, ağlama, feryat, nara
Cry against:Yüzüne karşı bağırıp çağırmak
Cry at:Ağlamak
Cry cut:İhtiyacı olmak,bağırmak
Cry down:Kötülemek,yasak etmek,menetmek
Cry for:Çok istemek,dilemek
Cry for the moon:İmkansız şeyi istemek
Cry halves:Hakkını istemek,hisse istemek
Cry in church:İzdivacı ilan etmek
Cry mercy:Özür,taziye ve af dileme
Cry off:Vazgeçmek,caymak,inkar etmek
Cry one's heart out:Kendini yemek,hasret çekmek
Cry oneself to sleep:Uyuyuncaya kadar ağlamak
Cry out:Bağırmak,haykırmak
Cry quarter:Merhamet ve aman dilemek
Cry quits:Yeter artık demek,pes demek,yalvarmak
Cry shame upon:Şikayet ve itirazda bulunmak
Cry stinking fish:Birinin aleyhinde bulunmak
Cry to:Haykırmak,çağırmak
Cry up:Methiye ve sitayişte bulunmak
Cry with joy:Sevinçten ağlamak
Cry wolf:Sebepsiz imdat çağırmak
Crybaby:Çocuk gibi çabuk ağlayan kimse
Crying:Ağlayan, çok yazık dururmda olan
Crying over spilt milk:Faydasız pişmanlık,telafi edilemez bir zarar için ağlama
Cryogenics:Fizikte ssoğukla ve özellikle sonderece soğukla ilgili ilim dalı
Cryolite:Madencilikte flüor sodyum ve alimünyumdan mürekkep bir madde
Cryotherapy:Tıbda soğukla tedavi
Crypt:Mimaride kilise ve benzeri binaların temelleri arasındaki yeraltı kemerleri
Cryptanalysis:Şifre çözme ilmi
Cryptic:Örtülü, gizli, kapalı, hafi, mestur, şifreli
Cryptically:Tam manasını belirtmeden
Cryptococcosis:Tıbda güvercin gübresi ile yayılan mantardan gelen bir akciğer hastalığı
Cryptogam:Botanikte cryptogamia bölümünden çiçeksiz bitki
Cryptogram:Şifre ile yazılan yazı
Cryptographer:Şifre ile yazı yazan
Cryptographic:Şifreli yazıya ait
Cryptography:Şifre ile yazı yazma
Cryptology:Şifre bilimi
Crystal:Kristal, billur, şeffaf şey, billur gibi, şeffaf, berrak
Crystal ball:Billur küre
Crystal gazing:Billur küre ile fal bakmak
Crystal glass:Parlak ve şeffaf cam
Crystal set:Kristal ile çalışan alıcı radyo
Crystal system:Billur sistemi
Crystalline:Kristal gibi parlak, temiz, şeffaf, billurdan yapılmış
Crystalline aggregate:Jeolojide karışık kristaller
Crystalline lens:Anatomide göz merceği,lens
Crystallization:Billurlaşma
Crystallize:Billurlaştırmak, billurlaşmak, kristal şekline koymak
Crystallography:Kristallerin şekillerini veya yapılışını tetkik eden bilim
Ctenoid:Zoolojide kenarı tarak şeklinde olan
Ctenophore:Zoolojide taraklıların bir kolu
Cub:Yavru(ayı, aslan, kaplan), budala çocuk, yavrulamak
Cub reporter:Genç ve tecrübesiz muhabir
Cub scout:Yavru kurt
Cuba:Küba adası
Cubbyhole:Göz, kapalı ufak yer, gizlenecek yer
Cube:Küp, altı eşit yüzeyli cisim, küçük parçalara kesmek, küç çıkarmak
Cube root:Matematikte küp kök
Cube sugar:Kesme şeker
Cubeb:Kübabe, hint biberi tohumu
Cubic:Kübik, cubıc meter:metre küp
Cubic contents:Kübik hacim
Cubic equation:Üçüncü derece denklem
Cubic foot:Ayak küp(.028 m3)
Cubic inch:İnç küp (16.4 cm3)
Cubic meter:Metre küp
Cubical:Küp şeklinde
Cubicle:Odacık
Cubism:Kübizim
Cubit:Gez, dirsekten ortaparmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü
Cuckold:Karısı tarafından aldatılmış erkek, boynuzlu erkek, aldatmak
Cuckoldry:Boynuz taktırma
Cuckoo:Guguk kuşu, bu kuşun ötüşü, argoda budala, deli, kaçık
Cuckoo clock:Guguklu saat
Cuckoopint:Dana ayağı
Cucullate:Külahlı
Cucumber:Salatalık, hıyar, cool as a cucumber:soğuk kanlı
Cucurbit:Kabakgillerden bir bitki, kimyada kabak şeklinde bir kap
Cud:Geviş, geviş getirmek, derinderin düşünmek
Cuddle:Kucaklamak, bağrına basmak, sarılmak, sarılıp yatmak
Cuddy:Denizcilikte küçük kamara veya kiler
Cudgel:Kısa kalın sopa, çomak, sopa ile dövmek, dayak atmak
Cudgel one's brain:Hatırlamaya çalışmak
Cue:Kuyruk şeklinde saç örgüsü, bilardo sopası, aktörün son söz veya hareketisufle etmek
Cue up:Kuyruk yapmak,sıraya girmek
Cuff:Kol ağzı, kolluk, manşet, sille, tokat, yumruk, yumruk vurmak, tokat atmak
Cuff links:Kol düğmesi
Cufic:Kufi yazı şekli
Cuisine:Yemek pişirme usulü, mutfak, yemek servisi
Culdesac:Çıkmaz, çıkmaz sokak, tuzak
Culinary:Yemek pişirme ile ilgili
Cull:Koparmak, toplamak, ayırmak, seçmek, kötü ve değersiz oluşundan bir kenara ayrılmış şey
Cullet:Cam fabrikasında tekrar eritilip kullanılmak için bekleyen cam kırıntıları
Culm:Kömür tozu, kalitesiz antrasit, eklemli ot sapı, skap
Culminate:Neticelenmek, bitmek, sona ermek, en yüksek noktaya varmak
Culmination:Netice, son, bitme, en yüksek nokta
Culottes:Eteği andıran geniş ve kısa pantolon
Culpability:Kabahat, kusur, suçluluk
Culpable:Kusurlu, kabahatli
Culprit:Sanık, mücrim, suçlu
Cult:Mezhep, çığır, inanç, tapınma
Cultivatable:Ekilebilir, yetiştirilebilir
Cultivate:Tarlayı sürüp ekmek, terbiye etmek, beslemek, kendine bağlamaya çalışmak
Cultivated:Ekili, zarif, ince, münevver
Cultivation:Tarım, yetiştirme, kibarlık, incelik, münevverlik
Cultivator:Bahçecilikte kullanılan tırmık veya tırmık makinası
Cultrate:Sivri ve keskin kenarlı
Cultural:İrfana ait
Cultural anthropology:Sosyo antropoloji
Culture trait:Kültür hususiyeti
Cultured:Kibar, münevver
Cultured pearl:Üretilmiş ve kültive inci
Culure:Kültür, terbiye, irfan, münevverlik
Culvert:Mecra, ark, yolun altından geçen su yolu
Cum laude:Diplomada iftihar derecesi
Cumber:Yük olmak, ağırlık vermek, sıkıntı vermek, engel olmak
Cumin:Kimyon bitkisi
Cummerbund:Kemer, kuşak
Cumquat:Fortunella türünde erik büyüklüğünde bir çeşit portakal
Cumulate:Birikmek, biriktirmek
Cumulative:Birikerek çoğalan veya ilavelerle genişleyen
Cumulative action:Birkaç dozda ilacın tesir etmesi
Cumulative evidence:İspat etmeye yarayan şehadet
Cumulative sentence:İlk hükmün hitamından sonraki hüküm
Cumulus:Bulut yığını, yığın
Cunctation:Tereddüt, tehir
Cuneate:Kama şeklinde
Cuneiform:Çivi, çivi yazısı
Cunning:Kurnaz, şeytan, hilekar, marifetli, kurnazlık, şeytanlık, marifet
Cup:Fincan, bardak, kase, kadeh, spor kupa, litrenin dörtte biri, şişe çekmek, vantuz çekmek, hacamat yapmak
Cup cake:Ufak kek,çörek
Cup joint:Diz kapağı mafsalı
Cup-and-ball:Bir çeşit çomaklı top oyunu
Cup-bearer:Saki(içki sunucu)
Cup-final:Futbol şampiyona finali
Cup-tie:Futbol şampiyona eleme maçı
Cupbearer:Saki, içki sunan kadın veya erkek, meyhanede garson, barmen
Cupboard:Dolap, yüklük, raf
Cupboard love:Menfaat için sevgi
Cupel:Ufak pota, potada tasfiye etmek
Cupful:Bir bardak veya fincan dolusu miktar
Cupid:Eski romada aşk tanrısı
Cupid's bow:Yay şeklindeki üst dudak çizgisi
Cupidity:Hırs, tamah, açgözlülük
Cupola:Ufak kubbe, döküm ocağı
Cupola crane:Döküm ocağı vinci
Cupreous:Bakırlı, bakır gibi, bakır karışık
Cupric:Kimyada iki değerlikli bakır ile meydana gelmiş bileşik
Cupule:Yüksük şeklindeki palamut kupulası
Cur:Sokak köpeği, alçak adam, it
Curable:Tedavisi mümkün, geçici hastalık, şifa bulur
Curare:Ok zehiri, kürar bitkisi, kürar
Curate:İngilterede papaz veya vaiz
Curative:Şifa veren, ilaç, çare, derman
Curator:Müze veya kütüphane müdürü
Curb:Sokak kaldırımının kenar taşı, kuyu ağzı bileziği, tutmak, mani olmak
Curb bit:Zincirli gem
Curb market:Kayıt dışı hisseleri satan borsa
Curb one's desire:Esir etmek,tahdit etmek
Curb roof:İki yanı çifte meyilli çatı
Curb serv,ce:Yemeklerin arabalara getirilmesi
Curb stone:Yaya kaldırımı,kenar taşı
Curb your dog:Köpeğin kirletmemesi için terbiye edilmesi
Curbstone:Yaya kaldırımının kenar taşı
Curculio:Meyvalara zarar veren bir cins böcek
Curcuma:Zerdecap, zerdeçal, hint safranı
Curd:Kesilmiş sütün katı kısmı
Curdle:Pıhtılaştırmak, pıhtılaşmak
Curdle the blood:Kanını dondurmak
Cure:Tedavi etmek, çare, ilaç, derman, şifa, şifa vermek, iyi etmek, tedavi etmek, çare bulmak
Cure a skin:Deriyi işleyerek kösele yapmak
Cure of souls:Rahiplik vazifesi
Cure-all:Her derde deva
Curettage:Tıbda kürtaj
Curette:Tıbda küret
Curfew:( bilhassa geceleri )sokağa çıkma yasağı
Curia:Mahkeme, papaz hükümeti, idare heyeti
Curie:Radyoaktivite birimi, kürü
Curio:Biblo, dikkat çeken şey
Curiosity:Merak, tecessüs, garabet, nadir şey, tuhaf şey, dikkat çeken şey
Curiosity shop:Hediyelik eşya dükkanı
Curious:Meraklı, mütecessis, herşeyi öğrenmek isteyen
Curl:Kıvrım, bukle, saç lülesi, kıvırmak, bukle yapmak, bükmek, kıvrılmak
Curl around:Çökmek,dolanmak
Curl of the lip:İstihzalı tebessüm
Curl one's hair:Teskin etmek yatıştırmak
Curl one's lip:Senden hürmet beklerim
Curl oneself up:Dertop olmak
Curl out:Kıvrılmak
Curl papers:Saç kıvırma kağıtları
Curl up:Ayakları altında oturmak
Curl up with:Kıvırmak,bükmek
Curler:Büken, bigudi
Curlew:Çulluk
Curlicue:Süslü kıvrım, kıvrımlı çizgi
Curling:Kıvırma, kıvrılma
Curling irons:Saç maşası
Curly:Kıvırcık, kıvrımlı
Curmudgeon:Tamahkar, huysuz adam
Curmudgeonly:Tamahkar
Currant:Ribent türünden frenk üzümü, kuşüzümü
Currency:Nakit para, revaç, geçerlilik
Current:Cereyan, akım, akıntı, tedavülde olan, geçerli olan, hali hazırdaki
Current account:Cari hesap,şahıs adına açılan hesap
Current coin:Geçer akçe
Current collector:Cereyan taşıyıcı
Current converter:Cereyan değiştirici
Current events:Cari vakalar
Current generator:Jeneratör
Current history:Bugünkü tarihi
Current money:Mütedavil para
Current number:Son çıkan mecmua nüshası
Current of air:Hava cereyanı
Current of events:Hadisatın cereyanı
Current of water:Su akıntısı
Current opinion:Efkarı umumiye
Current price:Bugünkü fiat
Current regulator:Cereyan regülatörü
Current report:Dolaşan şayia
Currently:Halen, bu anda, bu günlerde, devamlı olarak
Curriculum:Müfredat proğramı
Currish:İt gibi
Curry:Hint mutfağında kullanılan biberli baharat, tımar etmek, kaşağılamak
Curry favour:Yaltaklanarak kendini sevdirmeğe çalışmak
Curry fawor with:Yaltaklanarak gözüne girmek
Curry powder:Karışık hint baharatı
Currycomb:Kaşağı, kaşağılamak
Curse:Lanet etmek, beddua etmek, lanet, beddua, inkisar, bela, felaket, gazap
Curse down:Lanet yağdırmak
Curse one's fate:Bahtına küsmek
Curse someone up and down:Tepeden tırnağa birini giydirip donatmak
Curse with:Çeken,.....den mustarip
Cursed:Lanetli, talihsiz, hırçın
Cursive:El yazısı gibi, el yazısını andıran baskı
Cursorial:Zoolijede koşmaya uygun yapıda
Cursorrily:Gelişi güzel olarak, bir bakışta çarçabuk
Cursory:Aceleye gelen, gelişi güzel, dikkatsizce yapılan
Curt:Ters veya kısa söz
Curtail:Kesmek, kısaltmak, azaltmak
Curtailment:Azaltma, kısaltma, azalma, kısalma
Curtain:Perde, tiyatro perdesi, perdelemek
Curtain call:Perde kapandıkdan sonra alkış için bütün oyuncuları sahneye geri çağırma
Curtain lecture:Kadının kocasını azarlaması kurt masalı
Curtain raiser:Aslından önce oynanan piyes
Curtain ring:Perde halkası
Curtain rod:Perde çubuğu
Curtly:Tersçe
Curtness:Terslik, kısa ve yetersiz cevaplar vermek
Curtsy:Reverans, eğilerek ve dizleri bükerek selam verme şekli
Curvaceous:Abd konuşma dilinde biçimli, mevzun vücuda sahip kadın
Curvature:Kavislenme, bükülme, eğrilme, eğrilik, eğiliş
Curvature of the spine:Tıbda bel kemiği kayması eğriliği
Curve:Eğri, kavis, kıvrım, eğmek, eğilmek, bükmek, bükülmek, kavisleştirmek
Curvet:Şaha kalkıp hafif şıçrama, bu hareketi yapmak
Curvilinear:Eğrilerden meydana gelen
Curvy:Eğrili, biçimli
Cushion:Yastık, minder, yastığa benzer şey, yastık veyya minder koymak, veya dayamak
Cushy:Argoda rahat kolay manasına
Cusp:Zirve, uç, astronomide yeni ayın sivri uçlarından herbiri
Cuspate:Sivri uçları olan
Cuspid:Anatomide köpekdişi
Cuspidate:Dilimli, ucu eğri ve sivri
Cuspidor:Tükürük hokkası
Cuss:Abd konuşma dilinde küfretmek, sövmek, lanet, türkçe konuşma dilinde herif manasında
Cussword:Küfür
Custard:Yoğurt koyuluğunda süt ve yumurtadan yapılmış bir tatlı krema
Custard apple:Kişta
Custodial:Nezaret ve emanete ait
Custodian:Nezaret eden kimse, koruyan kimse, muhafızlık eden kimse
Custody:Muhafaza, nezaret, hapsetme
Custom:Gelenek, adet, alışkanlık, ısmarlama, ısmarlama üzerine çalışan esnaf
Custom ary usage:Adet
Custom house:Gümrük
Custom made:Ismarlamak
Custom tailor:ısmarlama yapan terzi
Custom union:Gümrük anlaşması
Custom work:Ismarlama iş
Customarily:Adete göre, alışıldığı şekilde
Customary:Mutad, alışılmış, adet hükmünde
Customer:Müşteri, konuşma dilinde çetin kimse
Customhouse:Gümrük
Custommade:Ismarlama yapılmış
Cut:Kesme, kesiş, biçki, biçim, şekil, kesmek, dilimlemek, biçmek, yontmak, kesilmiş, kesik, biçilmiş
Cut a brillant figure:Parlak şöhreti olmak
Cut a caper:Sıçrayıp oynamak
Cut a coat:Çeket dikmek
Cut a corner:Kestirmeden gitmek
Cut a dash:Komik hareketler yapmak
Cut a feather:Geminin hızla giderken suyu yarması
Cut a figure:Boy göstermek
Cut a lecture:Konferans vermek
Cut a person:Görmemezlikten gelmek
Cut a poor figure:Yerinde saymak, ahmaklık etmek
Cut a tooth:Diş çıkarmak
Cut across:İçinden geçerek doğru gitmek
Cut across country:Kırdan kestirme gitmek
Cut across the grain:Ağaç damarlarından kesmek
Cut and come again:Et yemeğinden tekrar almak
Cut and dired:Evvelden hazırlanmış
Cut and long tail:Her nevi köpek
Cut and run:Süratle sıvışmak,uzaklaşmak
Cut and thrust:Göğüs,göğse savaş
Cut at:Vurmak,darbelemek
Cut away:Kesmek,kesip atmak
Cut away from:Alakasını kesmek
Cut back:Yontmak,kısaltmak
Cut bring pull up short:Söz veya yazıyı kısa kesmek
Cut by one half:Yarı yarıya indirilmiş
Cut diamond:İşlenmiş elmas
Cut down:Kesmek,kısmak,biçmek
Cut from:Kesilmek
Cut glass:Elmas traş,billur,kristal
Cut ice:Aldatmak,şaka yapmak
Cut in:Söze karışmak
Cut in half:Yarıya bölmek
Cut into:Yarmak,bir parça kesmek
Cut it fine:İnce doğramak
Cut it short:Lafı veya meseleyi uzatmak
Cut loose:Münasebetini kesmek,kaçmak,kurtulmak
Cut no ice:İşe yaramamak,akim kalmak
Cut of beef:Bir dilim sığır eti
Cut off:İnce doğramak
Cut off a corner:Kısa yoldan gitmek
Cut off point:Sona erme noktası
Cut off the entail:Miras şartlarını kaldırmak
Cut off the supplies:Malzemesini kesmek
Cut off with a shilling:Miras bırakmamak
Cut one another's throats:İflasa vardıracak rekabete girişmek
Cut one's lucky:Sıvışmak,kaçmak
Cut one's own throat:İntihar siyaseti takibetmek
Cut one's stick:Tabanları yağlamak
Cut out:Bir rakibin yerini almak,kesip çıkarmak
Cut out for:Uygun,yakışır,layık
Cut price:Tenzilatlı fiat
Cut prices:İskonto etmek
Cut someone off a shilling:Mirastan mahrum etmek
Cut someone out:Varis olmak
Cut someone short:Sözünü kesmek
Cut stone:Yontma taş
Cut sugar:Kesme ve küp şeker
Cut the comb of:Mahçup etmek,küçük düşürmek,bozmak
Cut the connection:Bağlantıyı kesmek,irtibatı kesmek
Cut the gordian knot:Zorluğu kolaylıkla yenmek
Cut the knot:Meseleyi cebren halletmek
Cut the qutlay for:Masrafını kısmak
Cut to pieces:Parça parça etmek
Cut to the bone:Kökünden kesmek
Cut to the heart:Kalbine yara açmak
Cut under:Ucuzlatmak,tenzil etmek
Cut up:Parçalamak
Cut up nasty:Hiddete kapılmak
Cut up rough:Öfkelenmek
Cut up well:Çok para bırakmak
Cut-purse:Yankesici
Cut-throat:Katil,cani,insafsız
Cutaneous:Biyolojide deriye ait, cilde ait, cildi
Cutaway:Caketatay, bonjur
Cute:Cana yakın, şirin, sevimli, civeli, zeki, kurnaz
Cuticle:Anatomide tırnakların etrafını çevreleyen ölü deri
Cutie:Cici kız
Cutin:Botanikte kutin
Cutis:Biyolojide cildin ikinci tabakası
Cutlass:Bahriye kılıcı
Cutler:Bıçakcı
Cutlery:Çatal bıçak takımı
Cutlet:Pirzola, kotlet, külbastı
Cutoff:Kestirme yol, sona erme tarihi
Cutout:Kesilerek şekil verilmiş şey
Cutpurse:Yankesici
Cutter:Kesici, denizcilikte kotra, beş çifte filika, hafif tek atlı kızak
Cutthroat:Amansız, katil, katil tipli adam
Cutting:Kesme, kesiş, keskin, acı, içe işleyen
Cutting angle:Kesme açısı
Cutting diamond:Camcı elması
Cutting in short:Velhasıl,sözün kısası
Cuttlebone:Mürekkep balığının cilacılıkta kullanılan iç kabuğu
Cuttlefish:Mürekkep balığı
Cutup:Konuşma dilinde maskara kimse
Cutwater:Denizcilikte talimar, kayak tığı
Cutwork:Fisto
Cutworm:Danaburnuna benzeyen ve otsu bitkileri yiyen bir kurt
Cyanic:Siyanüre ait
Cyanic acid:Siyanik asit
Cyanide:Siyanür
Cyanogen:Kimyada siyanür iyonu
Cybernetics:Ayarlama, yönleme bilgisi
Cyclades:Siklat adaları
Cyclamen:Tavşankulağı, buhuru meryem çiçeği
Cycle:Dönem, devre, dönme, dönüş, devir, bir devir yapmak, bir devreden geçmek
Cycle of the moon:19 senelik ay devri
Cyclic:Devirli
Cyclist:Bisikletçi, motosikletçi
Cycloid:Geometride yuvarlama eğrisi
Cyclometer:Mesafe saati
Cyclone:Kasırga, siklon, hortum
Cyclone cellar:Kasırga sığınağı
Cyclonic storm:Kasırga
Cyclopean:İri, büyük taşlarla harç kullanılmadan yapılmış yapı
Cyclopedia:Ansiklopedi
Cyclopedic:Geniş bilgi, malumat
Cyclops:Eski yunan efsanelerinde tek gözlü dev
Cyclorama:Silindir şeklindeki bir odanın duvarlarına yapılan resim
Cyclotron:Siklotron
Cydnus:Tarsus çayı(eski ismi)
Cygnet:Kuğu yavrusu
Cylinder:Silindir
Cylindrical:Silindir şeklinde olan
Cyma:Mimaride tepe silmesi, pervaz
Cymbal:Müzikde büyük zil
Cymbalist:Zil çalan kimse
Cyme:Talkım
Cymi:Sömbeki, simi
Cymoid:Talkıma benzer
Cymose:Talkımlı
Cymric:Galler ülkesinde konuşulan dil, kelt kabilelerine ait
Cynic:İnsanlardan hoşlanmayan kimse, alaycı kimse
Cynical:Alaycı, müstehzi, insanın iyiliğine inanmayan
Cynically:Alay ederek, istihza ile, menfaatperestçe
Cynicism:Ahlakı hor görme
Cynosure:Dikkati çeken şey
Cypress:Selvi, selvi ağacı
Cyprian:Kıbrıslı kimse, kıbrısa ait, şehvetli
Cyprinoid:Havuz balığı, havuz balığına ait
Cypriote:Kıbrıslı, kıbrısa ait, kıbrıs lehçesi
Cyprus:Kıbrıs
Cyrillic:Eski islav alfabesi, bu alfabeye ait veya bu alfabe ile yazılı
Cyst:Tıbda kist, botanikte yağ cebi
Cystectomy:Tıbda kist ameliyatı
Cystic:Kiste ait, safra kesesine veya mesaneye ait
Cystine:Biyolojide beyaz billurumsu bir madde, sistin
Cystitis:Tıbda mesane iltihabı, sistit
Cystoscope:Tıbda mesane muayenesine mahsus alet, sistoskop
Cytology:Sistoloji, hücreleri inceleyen bilim
Czar:Çar, rus çarı
Czarevitch:Çareviç
Czarina:Çariçe
Czarism:Çarlık
Czechoslovak:Çekoslavakyalı, çek dili, çek
Czechoslovakia:Çekoslavakya, .
Czeh:Çek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder