C:İngiliz alfabesinin 3.harfi
Cab:Taksi, tek atlı binek arabası, kabin
Cabal:Fitne, komplo, gizlice çalışan küçük gurup
Cabala:Özellikle musevilerce kitabı mukaddesin batıni tefsiri
Caballero:İspanyol efendisi, abd atlı süvari, kavalye
Cabana:Cabine
Cabaret:Kabare, gece kulubü, show programı
Cabbage:Lahana
Cabbage rose:Sadberk gülü,van gülü
Cabby:Sürücü, şöför
Caber:İskoçlara has bir oyunda kullanılan bir çeşit değnek
Cabin:Kamara, kulübe, kabin veya kamarada yaşamak
Cabin boy:Kamarot,erkek kamara görevlisi
Cabin class:İkinci sınıf kamara veya kabin
Cabinclass:İkinci sınıf kamara veya kulube
Cabined crisis:Kabine buhranı
Cabinet:Dolap, bakanlar kurulu
Cabinet council:Bakanlar kurulu
Cabinet-maker:İnce iş yapan marangoz
Cabinet-work:İnce marangozluk
Cable:Halat, kablo, telgraf
Cable car:Teleferik,kablo ile çekilen araba
Cablegram:Sualtı kablosu ile çekilen telgraf
Cablet:Hafif gomone, ince gomone, palamar
Cabman:Arabacı, arabayı kullanan kimse
Cabob:Şiş kebabı
Caboodle:Takım, güruh, hepsi
Caboose:Abd tren katar sisteminde memurların kullandığı en sona takılan vagon
Cabrilolet:Tek atlı ve körüklü hafi araba
Cacanny:Hafif tempoda koşmak
Cacao:Kakao ağacı
Cacao bean:Kakao tanesi
Cacao butter:Kakao yağı
Cacaobean:Kakao tanesi
Cacaobutter:Kakao yağı
Cachalot:Bir çeşit balina, kadırga balığı
Cache:Erzak hazine, benzeri eşyaların saklandığı yer
Cachet:Mühür, damga, alameti farika, marka, kapsül, kaşe
Cachexia:Beden zayıflığı, kaşeksi
Cachinate:Yüksek sesle gülmek
Cachou:Ağıza hoş bir koku veren pastil
Cachucha:Canlı ve neşeli bir dans
Cacique:Meksika ve batı hint adalarında kızıl derili kabile reisi
Cackle:Gıdaklamak, gürültülü bir şekilde konuşmak, gevezelik etmek, gevezelik
Cackler:Geveze kimse
Cacodemon:Kötü ruh, şeytan, iblis
Cacodyl:Pis kokulu ve zehirli bir kimyasal karışım, kakodil
Cacoethes:Kötü alışkanlık
Cacography:Kötü el yazısı
Cacophonous:Ahenksiz bozuk(ses)
Cacophony:Ahenjsiz ses
Cactus:Kaktüs
Cactus pear:Mısır inciri
Cad:Aşağılık adam
Cadaster:Kadastro, çap
Cadastral:Kadastroya ait
Cadastral map:Kadastro haritası
Cadastral survey:Kadastronun arazi ölçmesi
Cadaver:Ceset, kadavra
Cadaverous:Kadavra gibi soğuk
Caddie:Golf oyununda oyuncunun takımlarını taşıyan kimse, bu işi yapmak
Caddis fly:Zoolojide dört kanatlı bir böcek
Caddy:Çay kutusu
Cade:Yabani ardıç, annesi tarafından terkedilmiş elde büyütülmüş yavru
Cadence:Ritim, ahenk, sesin yavaşlaması
Cadenza:Bir solo kısmın sonunda sesin gösteşli bir şekilde yükselmesi
Cadet:Harp okulu talebesi, küçük erkek kardeş veya oğul
Cadet corps:Harp okulu taburu
Cadge:Dilenmek
Cadi:Kadı
Cadmean:Yunan efsanalerinde adı geçen fenikeli kahraman
Cadmean victory:Yenilen kadar yenen tarafında zarar gördüğü savaş
Cadmium:Kadmiyum
Cadmium yellow:Limon sarısı
Cadre:Kadro, yeni yetişen subayları eğitecek subaylar heyeti
Caduceus:Tıp ilminin sembolü olarak kullanılan yılanlı asa
Caducity:Bunaklık
Caesar:Sezar
Caesarea:Kayseri
Caesarism:Mutlakiyet idaresi
Caesura:Bir mısrayı okurken hafifçe durulacak yer, durgu
Cafe:Çayhane
Cafe curtain:Pencerenin yalnız alt tarafını örten perde çeşidi
Cafe society:Bar ve kulüpleri durmadan dolaşan yüksek sosyete grubu
Cafeteria:Kafeterya
Caffeine:Kafein, kahve ve çayda bulunan uyarıcı madde
Caftan:Kaftan
Cage:Kafes, hapishane, asansör, iskele, hapsetmek
Cageling:Kafese kapanmış kuş
Cagey:Kurnaz
Cahier:Bir demek kağıt, muhtıra, rapor
Cahoots:Ortaklık
Cain:Kabil, adem ile havvanın kardeş katili olan ilk oğulları, katil
Caique:Kayık, sandal
Cairn:Taş yığını halinde abide, mezar veya işaret noktası
Cairo:Kahire
Caisson:Cephane sandığı, cephane arabası
Caitiff:Alçak, zelil adam, bayağı, aşağılık
Cajole:Aldatmak, yüzüne gülerek kandırmak
Cake:Pasta, kek, kalıplaşmak
Cakes and ale:Hayatın neşesi,rahat içinde yaşama
Cakewalk:Amerikan zencilerinin oynadığı bir çeşit oyun, çalımla dolaşmak
Calabash:Sukabağı, su kabağından oyulmuş su kabı, kevkir
Calaboose:Hapishane
Calamanco:Eskiden kullanılan parlak kumaş
Calamander:Oymacılıkta kullanılan sert bir hint ağacı
Calamine:Tutya taşı
Calamine lotion:Kalamin losyonu
Calamitously:Felaket ve bela getirerek
Calamity:Felaket, afet, bela
Calamus:Hint kamışı
Calaneus:Topuk kemiği
Calash:Bir çeşit atlı araba
Calcareous:Kalsiyumlu, kireçli
Calceolaria:Çanta çiçeği
Calcic:Kalsiyumlu, kireçli
Calciferous:Kalsiyumlu, kalsiyum hasıl eden
Calcification:Kireçleşme, kireç haline gelme
Calcify:Kireçlenmek, taş haline getirmek
Calcimine:Badana, badana etmek
Calcine:Yakarak toz haline getirmek
Calcite:Kalsiyum karbonattan meydana gelen taş
Calcium:Kalsiyum
Calcium carbide:Karpit
Calcium chloride:Kireç kaymağı
Calcium hydroxide:Kireç
Calculable:Hesap edilebilir, sağlam
Calculate:Hesaplamak
Calculating machine:Hesap makinası
Calculator:Hesap makinası
Calculous:Böbrek taşı cinsinden
Calculus:Safra kesesi veya böbrek taşı
Calcutta:Kalküta
Caldarium:Roma hamamlarında sıcak oda
Caldera:Volkanik patlama sonucu meydana gelen büyük çöküntü
Caldron:Kazan
Caledonia:İskoçya
Caledonian:İskoçyalı
Calefacient:Isıtıcı, yakıcı ilaç, ısıtan yakan
Calefaction:Isıtma, ısınma
Calendar:Takvim, moslem calendar: hicri takvim, zaman sırasıyla kaydetmek
Calendar year:Takvim senesi
Calender:Perdah makinası, silindir, perdahlamak, kalenderiye tarikat mensubu
Calends:Ayın ilk günü
Calendula:Aynısafa çiçeği
Calenture:Tropikal humma
Calescence:Sıcaklığın artması
Calf:Dana, baldır, buzağı
Calf love:Konuşma dilinde çocukluk aşkı
Calfskin:Vidala, vaketa
Caliban:Tempest adlı oyundaki hayvana benzeyen köle
Caliber:Kalibre, kabiliyet, yetenek, kapasite
Calibrate:Ayar etmek
Calibration:Ayarlama, ölçü işareti
Calicle:Bazı çiçeklerde küçük kese, kesecik
Calico:Pamuklu bez, basma, patıska, patıskadan yapılmış benekli
Calico cat:Beyaz,siyah ve turuncu renkli dişi kedi
Calicocat:Beyaz siyah ve turuncu renkli dişi kedi
Californium:Kimyasal bir element
Caliginous:Karanlık, loş
Calipash:Kaplumbağanın üst kabuğundan çıkan et
Calipee:Kaplumbağanın alt kabuğundan çıkan et
Caliper:Çap pergeli ile ölçmek, çap pergeli
Caliph:Halife
Caliphate:Halifelik, hilafet
Calisthenics:Beden eğitimi, jimnastik
Calk:Buz mıhı, kaymayı önleyen çivi
Call:Davet etmek, ilan etmek, ilgi çekerek çağırıda bulunmak
Call aside:Bir tarafa çağırmak
Call at:Uğramak
Call attention to:Dikkatini çekmek
Call back:Arayan kimseye telefon etmek
Call cousins:Akrabaları saymak
Call down:Niyaz etmek,konuşma dilinde azarlamak
Call for:İstemek,gerekli olmak
Call forth:Ortaya çıkmasına sebep olmak
Call girl:Fahişe
Call in:Borç para toplamak
Call in question:İtirazda bulunmak,teslim etmemek
Call into being:Yaratmak,halketmek
Call into question:Yalancı çıkarmak
Call it a day:O günlük işe nihayet vermek
Call letters:Radyo istasyonunu belirten harfler
Call names:Küfretmek,sövüp saymak
Call number:Kitaplıkta kitapları sınıflandıran sıra numarası
Call off:Çevirmek iptal etmek
Call on the carpet:Azarlamak,terslemek,paylamak
Call one's bluff:Blöfe meydan okuma
Call out:Yüksek sesle konuşmak
Call the roll:İsim yoklaması yapmak
Call to account:Cevap istemek,sorgulamak
Call to mind:Hatırlamak,hatırlatmak
Call to order:Münazara kurallarını uygulatmak
Call up:Hatırlatmak,telefon etmek
Calla:Kalla zambağı
Callat:Uğramak
Callattentionto:Dikkatini çekmek
Callback:Geri çağırmak, arayan kimseye telefon etmek
Callboard:İlan tahtası
Callboy:Otel uşağı, komi
Calldown:Niyaz etmek
Caller:Misafir çağıran, oyunu idare eden kimse
Callfor:İstemek gerekli olmak
Callforth:Ortaya çıkarmasına sebep olmak
Callgrill:Kötü huylu ahlaksız kadın, fahişe
Calligraphist:Hattat
Calligraphy:El yazısı, hüsnühat, hattatlık
Callin:Toplamak, para borç
Calling card:Kartvizit
Callingcard:Kartvizit, adres kartı
Callintoquestion:Yalancı çıkarmak
Calliope:Çoğunlukla sirklerde kullanılan ve buhar ile çalınan org
Callletters:Radyo istasyonlarını belirten harfler
Callnumber:Kitaplıklarda kitapları sınıflandıran numara
Calloff:Çevirmek yüksek sesle okumak iptal etmek
Callosity:Nasır tutma, nasırlı bir halde olma, nasır, hissizlik
Callous:Katı, hissiz, nasırlanmak
Callousness:Hissizlik, aldırış etmeyiş
Callout:Yüksek sesle konuşmak işbaşına çağırmak, greve çağırmak
Callow:Toy, tecrübesiz, basık arazi
Callowness:Toyluk tecrübesizlik
Calltomind:Hatırlamak, hatırlatmak
Calltoorder:Münazara kurallarını uygulamak
Callup:Hatırlamak, askeri vazifeye çağırmak, telefon etmek
Callus:Nasır, kırık kemiğin etrafında hasıl olup kaynamasına yardım eden madda
Calm:Sakin, durgun, sükünet, durgunluk, yatıştırmak, sakinleşmek
Calmative:Müsekkin, yatıştırıcı ilaç
Calmly:Sakince heyecan göstermeden
Calomel:Ecza, tatlı sülümen, kalomel
Caloric:Isı, hararet, eski fizik kurumlarına göre ısıs maddesi, ısıyls ilgili
Calorific:Isı meydana getiren ısıtıcı
Calorification:Isıtma
Calorimeter:Isı ölçer, kalorimetre
Calory:Isı birimi
Calotte:Katolik papazlarınınkine benzer başın tepekısmını örten takkacik
Calpac:Kalpak, eski türk beylerinin taktığı başlık
Caltrop:Boğa dikeni, çoban kalkıtan
Calumet:Kuzey amerika kızılderililerin kullandığı nakışlı pipo
Calumniate:İftira etmek, çamur atmak, kara sürmek
Calumniation:İftira, karacılık
Calumniator:İftira eden kimse
Calumnious:İftira kabilinden iftira şeklinde
Calumniousness:İftira etmek, iftiracılık
Calumny:İftira
Calvary:Hz.isanın çarmıha gerildiği yer
Calve:Buzağı doğurmak, buzağılamak
Calvinism:Kalvinizim
Calvinist:Kalvin doktrinine inanan kimse
Calvities:Başın tepesindeki kellik
Calycle:İkinci çanak
Calypso:Günlük olayları karikatürize eden bir şarkı çeşidi
Calyptra:Yosun tohumunun zarfı, çiçek zarfı
Calyx:Kase şeklinde uzuv
Cam:Dirsekli kurs, mil dirseği, mil çivisi
Camaraderie:Dostluk, arkadaşlık
Camarilla:İspanya krallarının danışmanlar gurubu
Camber:Kavis meydana getirmek, kavis, bükümlülük
Cambist:Eski kambiyocu, kambiyo uzmanı
Cambium:Katman doku
Cambodia:Kamboç
Cambrian:Paleozoik devrin ilk bölümü
Cambric:İnce beyaz pamuklu veya keten kumaş
Cambric tea:Sıcak su ile süt şeker karışımı içecek
Cambridge:Kembiriç üniversitesi
Came:Come fiili 2.hali renkli pencere camlarını birbirine tutturmak için kullanılanince çubuk
Camel:Deve, sığ yerlerden gemi yüzdürmek için kullanılan tombaz
Cameleer:Deveci, deve süren kimse
Camelhair:Deve tüyü, bu tüyden dokunmuş kumaş
Camellia:Kamelya çin gülü, oturmak için düzenlenen bahçe içi sığınak
Camelopard:Eski zürafa
Camelopardalis:Zürafa takım yıldızı
Camelot:Kral artür'un efsanevi sarayı
Camembert:Sarımsı yumuşak peynir cinsi
Cameo:Kabartma hakkedilmiş kıymetli taş, işlenmiş hakik taşı
Camera:Fotograf makinası, hakimin özel odası
Cameraman:Kamerayı kullanan kimse
Cameroon:Ülke adı
Camion:Askeri kamyon, ağır yük taşıyan at arabası
Camisole:Kadın iç gömleği, kaşkorse
Camlet:Su geçirmez dayanıklı bir kumaş
Camomile:Sarı papatya
Camorra:Şantaj ve soygun ile uğraşan 1820de napolide kurulan örgüt
Camouflage:Gizlemek, kamufle etmek, askeri kamuflaj
Camp:Kamp, kamp yapmak
Camp cahir:Portatif sandalye
Camp fire girls:ABD'de kız izci teşkilatlarına benzeyen örgüt
Camp follower:Orduyu takip eden sivil veya fahişe yardakçı kimse
Camp meeting:Büyük çadırda dini toplantı
Campaign:Sefer, seferberlik, f.mücadele etmek, kampanyaya katılmak
Campanile:Çan kulesi
Campanology:Çan bilgisi, çan imal veya çalma usul ve tekniği
Campanula:Çan çiçeği
Campanulate:Çan şeklinde, çan biçiminde
Campcraft:Açık havada kamp yapmak
Camper:Kamp yapan kimse, içinde kamp yapılan araba
Campfire:Kamp ateşi
Campground:Kamp sahası
Camphene:Kamfen
Camphor:Kafur, kafuru, kafurun ruhu, kafur ağacı ile ilgili
Camphor tree:Kâfur ağacı
Camping:Kamp yapma işlemi
Campion:Bir çeşit karanfil
Campsite:Kamp yeri manasında
Campus:Kampüs
Camshaft:Dirsekli makara mili
Can:-ebilmek, muktedir olmak, he can swım:yüzebilir ; kutu, konserve kutusu
Can i choose but smile:Gülmemek elindemi
Can i go:Gideyimmi
Can it:Yeter be
Can you do this work:Bu işi yapabilirmisin
Can you drop by tonıght:Bu gece bize uğrarmısın
Can you spare it?:Bunu verebilirmisiniz,size lazım değilmi
Canaan:Kenan diyarı, vaadedilmiş ülke
Canada:Kanada
Canadian:Kanadalı, s.kanada ile ilgili
Canaille:Ayak takımı, aşağı tabaka, sefiller
Canal:Kanal, su yolu, içinden damar, sinir, veya su geçen kanal
Canal zone:Panama kanalı mıntıkası
Canaliculus:Kanalcık
Canalzone:Panama kanalı mıntıkası
Canary:Kanarya
Canary flower:Botanikde kanarya çiçeği
Canary grass:Botanikde kanarya otu
Canary islands:Kanarya adaları
Canary seed:Kuş yemi
Canary yellow:Kanarya sarısı
Canaryflower:Kanarya çiçeği
Canarygrass:Kanarya otu
Canaryislands:Kanarya adaları
Canaryseed:Kanarya kuş yemi
Canaryyellow:Kanarya sarısı
Canasta:İskandil kanasta
Canberra:Kanberra, avustralyanın başkenti
Canbuoy:Koni biçiminde şamandıra
Cancan:Hareketli bir fransız dansı
Cancel:Üstüne çizgi çekmek, iptal etmek, çizgi çekme, silme, iptal, çıkarma
Cancellate:Bünyesi sünger gibi olan
Cancer:Kanser, yengeç burcu
Canceration:Kanserleşme
Cancerous:Kanser gibi, kanserli
Candelabrum:Üstü işlemeli kollu şamdan
Candent:Eski ısıdan parlayan, hararetten beyazlaşmış
Candid:Samimi, içten, dürüst, tarafsız, riyasız
Candid camera photographs:Kusurları gizlemeyen fotoğraflar
Candidacy:Adaylık
Candidate:Namzet, aday
Candidness:Samimiyet, dürüstlük
Candied:Şekerlenmiş, şekerleme haline konmuş, tatlı
Candle:Mum, ışığa tutarak muayene etmek
Candlelight:Mum ışığı
Candlepower:Mum ışığı ölçü birimi
Candlestick:Mum şamdanı
Candlewick:Mum fitili
Candour:Samimiyet, açık kalplilik, tarafsızlık
Candy:Şeker, bonbon, şekerleme, şekerleme yapmak, şerbette kaynatmak
Candy pull:Akide şekerine benzer şekerin yapılışı nedeniyle gençlerin toplanması
Candytuft:Hardal çiçeğine benzeyen bir çiçek
Cane:Baston, değnek, bambu, şekerkamışı, baston ile dövmek, kamışla kaplamak
Cane mill:Şeker kamışı değirmeni
Cane sugar:Şeker kamışından yapılan şeker
Canea:Girit adasının merkezi olan hanya şehri
Canephora:Yunan ayinlerinde başında sepet taşıyan kız
Cangue:Çinde eskiden mahkumların boynuna takılan boyunduruk
Canicular:Köpek burcuna ait olan
Canine:Köpek ve kurt gibi, köpek cinsine ait, köpekgillerden bir hayvan
Canine rose:Yabani gül
Canine tooth:Köpek dişi
Caninetooth:Köpek dişi
Canismajor:Büyük köpek takım yıldızı
Canister:Madenden çay, kahve kutusu
Canker:Ağızda meydana gelen yara, hasıl etmek, çürütmek
Cankerous:Yer yer çürümekte olan
Canna:Kana
Cannabin:Kannabin
Cannabis:Kendir kenevir, haşhaş, edilmiş
Canned:Konserve halinde muhafaza edilmiş
Cannelcoal:Linyit kömürü
Canner:Konserveci, konserve yapan kimse
Cannery:Konserve imalathanesi
Cannibal:Yamyam, kendi cinsinin ettini yiyen hayvan, yamyamlıkla ilgili
Cannibalize:Diğerini tamir etmek için bozulmuş araba
Cannikin:Ufak teneke kutu, küçük su kabı
Canning:Konserve yapmak
Cannon:Bir şaft üzerinde serbestçe hareket eden mil
Cannon ball:Gülle,top güllesi
Cannon bone:İncik kemiği
Cannon-fodder:Savaşa giden askerler
Cannon-shot:Top ateşi,top menzili
Cannonade:Top ateşi, topa tutmak
Cannoneer:Topçu, topu kullanan kimse
Cannot:Amaz, amam, amazsın amayız, amazlar ekleri manasında
Cannula:Vücuttan tahmil ve tahliye işlemine yarayan tüp veya boru
Canny:Dikkatli, uyanık, tedbirli, ihtiyatlı, açıkgöz
Canoe:Kano, hafif sandal
Canon:Kilise kanunu, kanun, nizam, yasa
Canon law:Fıkıh,ahkamı diniyye
Canonical:Kilise kanununa göre, dini esaslara ait olan
Canonicals:Din adamlarının görev esnasında giydikleri kıyafet
Canonicity:Bir yazının kilise tarafından kıtab bölümü olarak kabul edilip edilmemesi
Canonist:Fıkıh bilgini olan kimse
Canonize:Ölmüş kimseyi kilisece azizler listesine kabul etmek
Canonry:Bir katedral veya kilisenin özel heyet üyeliği
Canopener:Teneke açacağı, konserve açacağı
Canopy:Gölgelik, sayeban, sayvan, gölgelemek, kaplamak
Canorous:Ahenkli, uyumlu
Canst:Can yardımcı fiilinin ikinci tekil şahıs şekli
Cant:Meyil, şiv, yatay kesit, eğmek, şivlendirmek, meylettirmek
Cantabile:Nağmeli
Cantabirigian:Kembiriçle ilgili, kembiriç ünv.ait
Cantaloupe:Kantalup kavunu
Cantanjerously:Huysuzluk yaparak
Cantankerous:Huysuz aksi geçimsiz
Cantankerousness:Huysuzluk, aksilik
Cantata:Kısa bir oratoryoyu andıran beste
Cantatrice:Kadın şarkıcı, şantör
Canteen:Kantin, matara, ordu satış kooperatifi
Canter:Eşkin gidiş, eşkin gitmek, eşkin sürmek
Canterburybell:Bir çeşit çançiçeği
Cantharis:Kuduzböceğinden yapılan bir ilaç
Canthook:Kütükleri devirmeye yarayan ucunda madeni kancası olan tahta kaldıraç
Canticle:İlahilerin bestelenmiş şekli
Cantilate:Tilavet etmek, kuran okumak
Cantilever:Dirsek, yalnız bir ucu destekli olan kol
Cantilever bridge:Bir ayak üzerinde dengeli oturan iki parçadan ibaret köprü
Cantle:Eyerin arka kaşı, köşe, parça, bölüm
Cantoc crepe:İnce ve hafif cins krep ipekli kumaş
Cantoment:Askerlerin sevk edildiği büyük kamp
Canton:İdari bölümlere ayırmak
Canton flannel:Bir yüzü tüylü pamuklu kumaş
Cantoncrepe:İnce ve hafif ipekli bir kumaş
Cantonese:Güney çinli, güney çin dili
Cantonflannel:Bir yüzü tüylü pamuklu kumaş
Cantor:Sinagog ayinlerinde taganni edenlerin lideri
Cantus:Dini musiki, şarkı, melodi
Cantus firmus:Esas müzik parçası
Canuk:Argoda kanadalı kanadalı fransız
Canvas:Keten bezi, tuval, tuval üzerine yapılmış resim
Canvass:Kapı kapı dolaşarak oy veya sipariş toplamak, tetkik, inceleme
Canvasser:Sipariş veya oy toplayan kimse
Canyon:Sarp kenarları ve dik olan vadi
Canzone:İtalyan tarzı bir çeşit lirik şiir, beste
Canzonet:Kısa, hafif, neşeli şarkı
Caoutchouc:Kauçuk, lastik
Cap:Bells i. saray soytarısının giydiği kukuleta
Cap a joke:Bir şakayı bastırmak
Cap a story:Bir hikaye v.s'yi bastırmak
Cap and bells:Soytarının giydiği çıngıraklı kukulete
Cap and gown:Üniversite talebesi veya hocasının giydiği şapka
Cap in hand:Hürmetkarane
Cap of liberty:Azat edilen esirlerin giydikleri serpuş
Cap the clima:Beklenileni
Capability:Kabiliyet, yetenek, iktidar, güç, ehliyet
Capacious:Geniş büyük içi çok şey alan
Capaciously:Geniş bir şekilde
Capaciousness:Genişlik, büyüklük
Capacitance:Kapasitans
Capacitate:Muktedir hale koymak, selahiyet vermek, yetkilendirmek
Capacitor:Kondensatör
Capacity:Kapasite, yetenek, hacim, oylum, istiap haddi, güç
Capadocia:Kapadokya, eski roma devletinin bulunduğu yer
Capapie:Tepeden tırnağa, baştan ayağa kadar
Capaple:Muktedir, ehliyetli, yetenekli
Caparison:Eyerin veya dizginin üzerine örtülen süslü örtü, haşe örtmek
Cape:Burun
Cape dutch:Afrikada kullanılan Hollanda dilinin ismi
Cape of good hope:Ümit Burnu
Cape town:Kap şehri
Caper:Sıçramak, zıplamak.hoplamak, şıçrama, hoplama, zıplama
Capercaillie:Çalıhorozu
Caperer:Sıçrayıp, hoplayan kimse
Capeskin:Eldiven yapımında kullanılan kuzu veya koyun derisi
Capias:Tevkif emirnamesi
Capillaceous:Lifleri olan, saç gibi, kılcal damarlı
Capillary:Kılcal damar;çok ince boru, kılcal damarlara ait, doku itibarıyle ince olan
Capillary attraction:Kapiler çekme
Capillary repulsion:Kapiler itme
Capillary vessel:Anatomide kılcal damar
Capinhand:Hürmetkarane davranış
Capital:Başkent, sermaye, büyük harf, belli başlı sermayeye ait olan
Capital account:Sermaye hesabı
Capital assets:Sabit sermaye
Capital crime:Cezası ölüm olan suç
Capital dividend:Sermaye karı
Capital expenditure:Sabit sermayeye yapılan ilaveler
Capital levy:Sermaye vergisi
Capital punishment:Ölüm cezası
Capital stock:Esas sermaye hisse senedi
Capitalism:Kapitalizim, anamalcılık
Capitalist:Kapitalist, anamalcı
Capitalistic:Kapitalistliğe ait olan, anamalcılıkla ilgili
Capitalization:Sermaye miktarı, faiz vb.gelirleri sermayeye katma
Capitalize:Sermayeye katmak, kapitalize etmek, büyük harf ile yazmak
Capitalize on:Kendi menfaatine faydalanmak
Capitation:Baş vergisi, adam başına eşit olarak tahsil edilen vergi
Capitol:Waşhington da abd kongresinin toplandığı bina
Capitular:Bir katedral veya kilisenin danışma kururl üyesi
Capitulary:Kilise kurulu ile ilgili
Capitulate:Teslim olmak silahlsrı bırakmak
Capitulation:Şartlı olarak teslim olmak
Capitulum:Kömeç, anatomide kemik başı
Capodastro:Ses tonunu yükseltmek için gitar tellerine takılan kelepçe
Capon:Semizleşmesi için kısırlaştırılan horoz
Caporal:Bir çeşit tütün
Capote:Pelerin, kukuleteli pelerin, kadın veya çocukların giydiği başlık
Capric:Keçiye benzer, keçi gibi kokan tereyağında bulunan asit
Capriccio:Şıçrayış, atlayış, kapris
Caprice:Yersiz istek ve davranış
Capricious:Kaprisli, havai, keyfince davranan
Capriciousness:Havaililik
Capricorn:Oğlak burcu
Caprification:İncirlerin bir arı tarafından döllenmesi
Caprifig:Yaban inciri
Capriole:Sıçrayış, atlama, atın durduğu yerde dört ayağı üzerine sıçraması
Caprisioussly:Kaprisli davranarak
Caproicacid:Kaproik asid
Caps:Büyük harflerle yazmak
Capsicum:Kırmızı biber
Capsize:Devrilmek, devirmek, alabora olmak
Capstan:Irgat, bocurgat
Capstan bar:Irgat kolu
Capstone:Üstte olan taş kapak taşı
Capsule:Kapsül, kaşe, kapsüle benzer, kapsül içinde
Captain:Kaptan, reis, kaptanlık etmek, kumanda etmek
Caption:Başlık, manşet, altyazı
Captious:Tenkitci kusur bulmaya çalışan
Captiousness:Tenkitçilik, tenkit etmek
Captivate:Büyülemek, cezbetmek
Captivation:Büyüleme, cezbetme
Captivator:Büyleten şey veya kimse
Captive:Esir tutmak, mahpus tutkun kimse, esir düşmş baskı altında
Captive audience:ABD'de zoraki dinleyiciler
Captivity:Tutsaklık, esaret, sürgün
Captor:Esir eden veya ele geçirilen kimse
Capture:Esir almak, zaptetmek, zaptetme, ele geçirme, ganimet
Capturer:Ele geçirilen kimse
Capuchin:Fransiskan rahibi
Capucino:Az sütlü kahve
Caput:Madde üzerinde baş şeklindeki kısım
Capybara:Güney amerikaya mahsus kobaya benzer bir kemirgen
Car:Otomobil, araba, vagon
Car barn:Taşıt deposu
Carabinier:Karabina denilen tüfeği kullanan asker
Carabiniere:İtalyan polisi
Caracal:Bir cins vaşak
Caracas:Venezuellanın baş şehri
Caracole:Binicilikte yarım çark hareketi, harekete uygun at sürmek
Carafe:Cam surahi
Caramel:Tatlılara renk ve lezzet vermede kullanılan yanmış şeker
Caramelize:Yanmış şeker haline gelmek veya koymak
Carapace:Kaplumbağa gibi hayvanların üst kabuğu
Carat:Değerli taşların ağırlığı, ölçü birimi, 1 carat: 200 mg.
Caravan:Üstü kapalı büyüyk yolcu veya yük taşıyan araba, kamyon
Caravansary:Kervansaray, yolcu hanı veya otel, motel
Caravel:Karavela
Caraway:Karaman kimyonu
Carbally:Cinsel bir şekilde
Carbide:Karbit
Carbine:Karabina, kısa tüfek, suvari tüfeği
Carbohydrate:Karbonhidrat
Carbolated:Asit fenikli
Carbolic:Fenollu carbolic asit
Carbolize:Carbol asidi katmak
Carbon:Karbon, kopye kağıdı
Carbon copy:Karbon kopyası
Carbon cycle:Biyolojide karbon devresi
Carbon dioxide:Kimyada karbondioksit
Carbon hack:İs,lamba isi
Carbon monoxide:Kimyada karbon monoksit
Carbonaceous:Karbona ait, karbonlu
Carbonaro:19.asırda avrupada faal olan siyasi örgüt üyesi
Carbonate:Karbonat, kömür haline koymak
Carbonation:Karbon dioksitle kireç çökeltme
Carbonic:Karbonata ait
Carbonic acid:Kimyada karbonik acid
Carboniferous:Kömür hasıl eden, kömürlü karbonlu
Carbonization:Kömürleşme
Carbonize:Kömürleştirmek, kömür haline koymak
Carborundum:Mark, zımpara, korindon
Carboy:Damacana etrafında sepet
Carbuncle:Çıban, şirpençe, bururn sivilcesi
Carburet:Karbon ile birleştirmek veya doldurmak
Carburetor:Karbürator
Carburetor nozzle:Karbüratör memesi
Carburization:Karbon ile birleştirme
Carburize:Karbon ile birleştirmek
Carcass:Leş, ceset, vücut, gövde
Carcinogen:Kansere sebep olan madde
Carcinoma:Habis ur, kanser
Carcinomatosis:Kanser tümörlerinin vucuda yayılması
Card:Kart, posta, tebbrik, üye, giriş kartları, kart koymak, masaya fişlemek
Card catalogue:Kart kataloğu
Card index:Kart fihristi
Card-table:Kumar masası
Cardamine:Hardal familyasından bir çeşit bitki
Cardamom:Kakule, hemame
Cardboard:Karton, mukavva
Cardiac:Kalple ilgili, kalp hastası
Cardiac dilatation:Kalp büyümesi,
Cardiac insufficiency:Kalp kifayetsizliği
Cardiac murmur:Kalp hırıltısı
Cardiac valve:Kalp kapağı
Cardialgia:Kalp ağrısı
Cardigan:Hırka, ceket
Cardinal:Belli başlı, ana, önemli, kardinal, parlak kırmızı renkli
Cardinal numbers:Esas sayılar
Cardinal point:Dört esas yönden her biri
Cardinal points:Pusulanın ana yönleri
Cardinalite:Kardinallik makamı
Carding:Yün ve pamuk taramak
Carding machine:YÜn ve pamuk tarama makinası
Cardingmachine:Yün ve pamuk tarama makinası
Cardiogram:Kardiyogram
Cardiograph:Kardiograf
Cardiographic:Kardiyografi ile ilgili
Cardiography:Kardiyografi
Cardioid:Yürek şeklinde eğri olan
Cardiology:Kalpten ve kalbin görevlerinden bahseden ilim
Cardiopneumatic:Kalbe ve akciğerlere ait
Cardiosclerosis:Kalp zarlarının katılaşması
Carditis:Kalp iltihabı
Cardoon:Kenger, kengel, yaban enginarı
Cardsharp:Hileci kimse
Care:Endişe, merak, gaile, dikkat, ihtimam, ilgi, f.merak etmek endişe etmek ilgilenmek
Care about:İlgilenmek
Care for:Bakmak,ilgilenmek,arzulamak
Care of:Eliyle
Careen:Gemiyi yan yatırmak, i.yan yatma işi
Career:Hızla gitmek veya koşmak
Career about:Delice ve başıboş olmak
Career woman:Meslek sahibi kadın
Careerist:Meslek bakımından ilerlemeye meraklı olan kimse
Careerwoman:Meslek sahibi kadın
Carefree:Keyfi yerinde, kaygısız, dertsiz
Careful:Dikkatli, itinalı, tedbirli
Careful about:Dikkatli
Carefully:Dikkatle
Carefulness:Dikkat, dikkatli olma
Careless:Dikkatsiz, ilgisiz, kayıtsız
Carelessy:İhmalkar bir şekilde dikkat etmeden
Carelssness:Dikkatsizlik, ihmal
Caress:Okşama, kucaklamak, okşamak, sevmek, kucaklamak
Caressingly:Kucaklayarak
Caret:Yazıda çıkma işareti
Caretaker:Bir yerin hizmet işini gören kimse
Caretaker goverment:Geçici hükümet
Caretakergovernment:Geçici hükümet
Careworn:Endişeden bitkin
Carfare:Otobüste bilet parası
Cargo:Gemiş, uçak, karayolu taşınacak yük
Carhop:Arabalı açık hava lokantasında çalışan garson
Carib:Karayib denizi sahillerinde yaşayan kızılderili
Caribbeansea:Karayib denizi
Caribou:Kuzey amerikaya mahsus bir çeşit ren geyiği
Caricature:Karikatürkarikatür sanatı, kötü taklit, karikatürü yapmak, çizgilerle alaya almak
Caricaturist:Karikatürcü, karikatürü yapan kimse
Carierwave:Radyo taşıyıcı dalga, ana dalga
Caries:Diş veya kemik çürümesi, bir bitki hastalığı
Carillon:Muhtelif tonlarda ses çıkaran çanlar
Carina:Omurga, omurilik
Cariole:Küçük açık araba, köpek için çekilen kızak
Carious:Çürük, çürümüş(diş veya kemik)
Carl:İskoçyada iri yarı eski köylü adam
Carlism:İspanya prenslerinden don karlos veya x.şarl tarafını tutma işi
Carlist:Don karlos veya x.şarl taraftarı olan kimse
Carload:Araba dolusu
Carload lot:Yük vagonunu dolduracak miktar
Carloadlot:Yük vagonunu dolduracak miktar
Carlovingian:Şarlman hanedanından olan kimse
Carmagnole:Fransız ihtilalindev revaçta olan bir dans
Carmelite:12.yz.y.da filistideki karmel dağında kurulmuş olan tarikata mensupderviş
Carminative:Yel çıkarıcı, karın ağrısı geçiren ilaç
Carmine:Lal, kızıl, kızıl renk
Carnage:Katliam, kırım, kandökme
Carnal:Şehevi, cinsel, bedeni
Carnality:Şehvet
Carnally:Cinsel bir şekilde
Carnassial:Köpek dişi
Carnation:Karanfil çiçeği
Carnbonado:Izgara et veya balık, ızgara yapmak, genelliklebrezilyada çıkan siyah elmas
Carnelian:Kuyumculkta kullanılan bir çeşit akik taşı
Carnification:Et bağlama
Carnify:Et haline gelmek, et bağlamak, et gibi olmak
Carnival:Karnaval, eğlence, katolik ve ortodoksların büyük perhizden önce gelen eğlence zamanı
Carnivore:Etobur, et yiyen hayvan, sinek kapan bitki
Carnivorous:Et yiyen et oburlara ait
Carnivorously:Et yiyerek
Carnivorousness:Et yeme işi
Carob:Keçi boynuzu, keçi boynuzu ağacı
Carol:Neşeli şarkı, halk şarkısı, neşeyle şarkı söylemek, şarkı söyleyerek kutlamak
Caroler:Neşeli şarkı(noel)söyleyen kimse
Caroline:Bir kadın adı.s.: 1.ve 2.charles ve devirlerine ait
Carolingian:Şarlman hanedanına ait
Carom:Bilardo oyununda karambol, karambol yapmak, çarparak geri tepmek
Carotid:i. arteri, şahdamar
Carotid artery:Tıbda karotis arteri,şah damarı
Carotid gland:Tıbda şahdamar guddesi
Carousal:İçki alemi, eğlenti
Carouse:İçkili ve gürültülü eğlenti alemi, böyle bir toplantıya katılmak, içmek, kafayı bulmak
Carousel:Atlıkarınca, at yarışlarında gösteri turnuvası
Carp:Sazan, kusur bulmak beğenmemek, durmadan şikayet etmek
Carpal:El bileğine ait
Carpale:Bilek kemiklerinden herhangi biri
Carpathianmountains:Karpat dağları, karpatlar
Carpediem:Gününü gün etme, yarını düşünme
Carpel:Meyva yaprağı, karpel
Carpenter:Marangoz, dülger, doğramacı, marangozluk ve doğramacılık yapmak
Carper:Kusur bulan kimse
Carpet:i. güve gibi yün yiyen bir böcek
Carpet-bag:Halı torba
Carpet-bagger:Maceraperest politikacı
Carpet-beetle:Güve gibi yün yiyen bir böcek
Carpet-knight:Salon zabiti
Carpet-sweeper:Halı süpürgesi
Carpet-tack:Halı çivisi
Carpetbag:Heybe, torba
Carpetbagger:Vurguncu, dolandırıcı kimse
Carpetsweeper:Halı süpürgesi
Carpettack:Halı çivisi
Carping:Fazla tenkitçi olan, yersiz tenkit
Carpingly:Devamlı kusur bularak
Carpologist:Meyva bilimi ile uğraşan uzman
Carpology:Meyva bilimi
Carport:Yanları açık garaj
Carpus:El bileği, el bileğini meydana getiren kemikler
Carrel:Kitaplıkta küçük çalışma yeri
Carriage:Binek arabası, top arabası, bir makinanın diğer parçalarını taşıyan kısmı
Carriage and four:Dört atlı araba
Carriage trade:Zengin müşteriler
Carriagetrade:Zengin müşteriler
Carrickbend:Yama bağı
Carrier:Taşıyan şey veya kimse, nakliyeci, nakliye şirketi
Carrier pigeon:Posta güvercini
Carrier wave:Radyoda taşıyıcı dalga
Carrierpigeon:Posta güvercini
Carriole:Tek atlı araba
Carrion:Leş, s.:pis, kokmuş
Carrion crow:Zoolojide leş kargası
Carrioncrow:Leş kargası
Carronade:Eskiden gemilerde kullanılan bir çeşit kısa ve hafif gülle
Carrot:Havuç
Carroty:Havuç renginde olan
Carry:Taşımak, nakletmek, götürmek, çekmek
Carry a motion:Bir teklifi onaylamak
Carry a person off his feet:Kendinden geçmek
Carry a stiff upper lip:Kendine güvenmek,inanmak
Carry arms:Asker olmak
Carry away:Alıp götürmek
Carry coals to newcastle:Mısırda pirinç göstermek
Carry conviction:Doğruluğunu belli etmek
Carry costs:Masrafa girmek
Carry forward:İlerletmek,yeni devre nakletmek
Carry into effect:Tatbik mevkiine koymak
Carry off:Kapıp götürmek,cesurca karşılamak
Carry on:Devam etmek,devam ettirmek
Carry one's point:Maaksadına veya muradına ermek
Carry out:Başarmak,tamamlamak,icra etmek
Carry over:Aktarmak,tehir etmek
Carry the day:Yenmek,galip gelmek
Carry three:Matematikde toplama veya çarpmada elde var üç manasına
Carry through:Bitirmek,sonuçlandırmak
Carry weight:Ağır basmak
Carryall:Kaptıkaçtı, büyük sepet
Carryamotion:Bir teklifi onaylamak
Carryarms:Asker olmak, silah taşımak
Carryaway:Götürmek, büyülemek, meftun kılmak
Carryconviction:İnandırıcı vasıfta olmak
Carryforward:İlerletmek, yeni sayfaya nakletmek
Carrying charge:Taksitli satışda ödenen faiz
Carryingcharge:Taksitli satışlarda ödenen faiz
Carryof:Kapıp götürmek, kaçırmak
Carryon:Devam etmek, devam ettirmek
Carryout:Başarmak, icra etmek, tamamlamak
Carryover:Aktarmak, tehir etmek
Carrythree:Elde var üç, (sayı toplama ve çarpmada)
Carrythrough:Bitirmek, sonuçlandırmak
Carryweight:Ağır basmak
Carsickness:Araba tutması, tren veya araba yolculuğundan hasıl olan mide bulantısı
Cart:Atlı yuk arabası, el arabası, at arabası ile taşımak
Cart about:Taşıyıp durmak
Cartage:Araba ile taşıma
Carte:Yemek listesi
Carte blanche:Kayıtsız şartsız yetki,
Carte de visite:Kartvizit
Carteblanche:Kayıtsız şartsız yetki
Cartedevisite:Kartvizit
Cartel:Kartel, ticaret birlikleri veya sendikalar arasında yapılan anlaşma
Cartesian:Dekart veya onun kuramlarına ait, kartezyen
Carthage:Kartaca şehri adı
Carthusian:1084 yılında fransada kurulmuş olan bir tarikata mensup keşiş veya rahibe
Cartilage:Kıkırdak, kıkırdak kısım
Cartilage bone:Tıbda kıkırdaktan meydana gelen kemik
Cartilagebone:Kıkırdaktan meydana gelen kemik
Cartilaginous:İskeleti daha ziyade kıkırdaktan meydana gelmiş olan
Cartographer:Kartograf
Cartographical:Haritacılığa ait, onunla ilgili
Cartography:Haritacılık, kartografi
Cartomancy:İskambil falcılığı
Carton:Karton kutu, mukavva kutu
Cartoon:Cizgifilm, karikatür
Cartoonist:Seri halde karikatür çizen kimse
Cartouche:Eski abidelerde kral ismini gösteren resim veya şekil, fişeklik, kartuş
Cartridge:Fişek, kaset, kartuş
Cartridge belt:Fişeklik
Cartridge case:Hartuç sandığı
Cartridgebelt:Palaska
Cartridgecase:Hartuç sandığı
Cartulary:Bir çeşit sicil defteri
Cartwhell:El yardımı ile yanlamasına atılan takla
Caruncle:Tohum göbeği tomurcuğu, tohumun hilum kısmının kenarındaki çıkıntı
Caruncular:Sarkık et biçiminde
Carve:Oymak, hakketmek, parçalara bölmek, kesmek
Carver:Oyma sanatını uygulayan kimse
Carving:Oyulmuş sanat eseri
Caryatid:Kadın heykeli şeklinde taş sütun
Caryopsis:Tek tohumlu açılmaz kuru meyva
Casaba:Kavun, kırkağaç kavunu
Cascade:Şelale, çağlayan, görünüşü çağlayanı andıran havai fişek
Cascarasagrada:Akdiken kabuğundan elde edilen mushil
Cascarilla:Amber kabuğu
Case:Durum, vaziyet, hal, mesele, problem, dikizlemek
Case ending:Gramerde hal takısı
Case history:Şahıslar ve aileler hakkında toplanan inceleme ve araştırma bilgileri
Case in point:Konuşma konusu olan mesele
Case knife:Kılıflı büyük bıçak
Case law:Mahkeme içtihadlarına dayanan hukuk sistemi
Case lawyer:Dava vekili avukat
Case shot:Şarapnel
Case system:Mahkeme kararlarına dayanan hukuk sistemi
Case-harden:Demirin dışını çelikleştirmek
Case-hardened:Yüzden sertleştirilmiş
Casedending:Hal takısı
Casehardened:Yüzeyden sertleştirilmiş
Casehistory:Sosyolojil ve psikolojik inceleme sonuçları
Casein:Peynir özü, ceben
Casemate:Savaş gemisinde silahların bulunduğu zırhlı bölüm
Casement:Kanatlı pencere
Caseous:Peynire ait, peynir gibi
Caserne:Kışla
Casework:Topluma uyma güçlüğü çeken fert ve ailelerin incelenmesi ve yönetimi
Cash:Para, nakit para, peşin para, ufak madeni bir para cinsi, paraya çevirmek, tahsil etmek
Cash a bill:Çekin bedelini almak
Cash account:Kasa hesabı
Cash and carry:Peşin para ile alıp götürme
Cash balance:Hesap bakiyesi
Cash carrier:Büyük mağazalarda parayı kasaya götüren büyük tüp
Cash crop:Peşin para ile satılan mülk
Cash dividend:Peşin ödenen kâr
Cash down:Derhal veya önden ödenen peşinat
Cash in:ABD argosunda ölmek
Cash in on:ABD konuşma dilinde bir fayda elde etmek
Cash in on something:....'den kar temin etmek
Cash on delivery:Teslim zamanında tediye
Cash price:Satış fiatı
Cash register:Otomatik kasa
Cash sale:Peşin para ile satış
Cash value:Bir şeyin kıymeti
Cash-book:Kasa defteri
Cash-box:Para kutusu
Cashew:Mahun cevizi
Cashier:Veznedar, kasadar, kasiyer, işine son vermek, kovmak, işten atmak
Cashmere:Keşmir, keşmir yünü, bu yünden dokunmuşkumaş veya şal
Casing:Kaplama, çerçeve, bumbar
Casino:Gazino, kumarhane, bir kağıt oyunu
Cask:Fıçı, varil, bir varil dolusu
Casket:Tabut, küçük kutu, kutuya koymak
Caspiansea:Hazar denizi
Casque:Zırhlı başlık, miğfer
Cassandra:Sözüne inanılmayan kadın peygamber
Cassation:İptal, lağvetme, fesih
Cassava:Manyok kökünden çıkarılan nişasta
Casserole:Kapaklı toprak veya cam tencere
Cassette:Kaset
Cassia:Çin tarçını
Cassimere:Düz veya çapraz dokunmuş yünlü kumaş
Cassiopeia:Koltuk takım yıldızı
Cassis:Frenk üzümü
Cassiterite:Kalay cevheri
Cassock:Papaz cüppesi, papaz din adamı
Cassowary:Devekuşu cinsinden fakat daha ufak boyda bir kuş
Cast:Atma, fırlatma, atılan şey, atmak, fırlatmak, savurmak
Cast a balance:Hesabın muvazenesini bulmak
Cast a ballot:Oyy vermek
Cast a chill over:Soğukluk etmek
Cast a chill over the company:Meclise soğukluk getirmek
Cast a damper on a party:Toplantının tadını tuzunu kaçırmak,neşesini bozmak
Cast a damper on one's life:Birine hayatı zehir etmek
Cast a damper on someone:Birinin ağzından burnundan getirmek,fitil fitil çıkarmak
Cast a horoscope:Yıldız falına bakmak
Cast a shadow:Gölge yapmak
Cast a shoe:At nalını düşürmek
Cast a spell upon:Büyü yapmak
Cast a vote:Rey vermek
Cast about:Fırlatmak,kurmak,düşünmek
Cast about for something:Aranmak,çare aramak
Cast an eye upon:Göz atmak
Cast anchor:Demir atmak
Cast aspersions:Taş atmak,laf sokuşturmak,dokundurmak
Cast away:Issız adada bırakmak
Cast forth:Dışarı atmak
Cast in one's lot with:Birinin mukadderatına bağlanmak
Cast in one's teeth:Azarlamak,yüze vurmak
Cast in the eye:Şaşılık
Cast loose:Çözmek,ayırmak
Cast lots:Zar atarak talihini denemek
Cast of mind:Düşünüş şekli
Cast off !:Denizcilikte alarga
Cast sheep's eyes:Aşıkhane bakmak
Cast stones at:Birine taş atmak
Cast the first stone:Birini kötülemekte önayak olmak
Cast up:Kusmak,karaya vurmak,sayıları toplamak
Cast-down:Devirmek,canını sıkmak
Cast-iron:Dökme demir,pik,font
Cast-iron rules:Şiddetli kanunlar
Cast-net:Serpme balıkçı ağı
Cast-off:Reddetmek,denizcilikte alarga etmek
Castalia:Yunanistanda parnas dağındaki ilham çeşmesi
Castanet:İspanyol çal parası
Castaway:Serseri, akıntıya sürüklenen, kazazede
Caste:Kast, servet, din gibi herhangi bir sınıf
Castellan:Kale kumandanı veya muhafızı
Castellated:Kale tipinde inşa edilmiş mazgallı ve kuleli olarak yapılmış
Caster:Atan kimse, veya atan şey
Caster sugar:İngilterede pudra şekeri
Castigate:Paylamak, kakımak, azarlamak, kınamak
Castile:Zeytinyağı ve sodadan yapılmış bir çeşit sabun
Castile soap:Zeytinyağı ile sodadan yapılmış sabun
Castilian:İspanyada en geçerli olan şive
Casting:Döküm, kalıba dökme, atma, atış
Casting box:Döküm kalıbı
Casting net:Serpme ağ
Casting vote:Başkanın oyu
Castle:Kale, şato, hisar, kaley koymak kapatmak, küçük veya büyük rok yapmak
Castle builder:Rüya gören,hayalperest
Castle in spain:Hülya,hayal
Castoff:Eskiyip bir yana atılmış, kullanılmayan veya istenilmeyen şey
Castor:Kunduzun guddelerinden çıkarılan keskin kokulu ecza ve parfümeride kullanılan bir madde
Castor oil:Hint yağı
Castor oil plant:Botanikde kene otu
Castor sugar:Toz şeker
Castrate:Hadım etmek, iğdiş etmek, burmak
Castration:Hadım etme
Casual:Tesadüfen veya rastgele olan, ihtiyaç oldukça gündelikle tutulan işçi
Casual clothes:Günlük elbiseler
Casually:Dikkat etmeden
Casualness:İlgisizlik, kaygısızlık
Casualty:Kazaya uğrayan kimse, ölü, yaralı, kayıp, kaza
Casuist:Ahlak meseleleriyle uğraşan kimse
Casuistically:Kendi çıkarına göre yorumlayarak
Cat:Kedi, kedigiller familyasından herhangi bir hayvan
Cat burgler:Duvardan içeri giren hırsız
Cat david:Griva metaforası
Cat nap:Çok kısa,hafif uyku
Cat out of the bag:Konuşma dilinde sırrını açıklamak
Cat the anchor:Denizcilikte demiri gravaya vurmak
Cat's cradle:Sicimle oynanan çocuk oyunu
Cat's meow:Argoda caka satan,fiyakalı kimse
Cat-and-dog fight:Kedi köpek kavgası
Cat-block:Kapon makarası
Cat-eyed:Karanlıkta görülebilir
Cat-nap:Şekerleme
Cat-o'-nine tails:Dokuz ipten yapılmış kamçı
Cat-tail:Büyük su kamçısı
Catabasis:Bir hastalığın geçişi
Catabolism:Dokularda maddelerin karışımının bozularak daha basit maddeler haline gelmesi
Catachresis:Kelime ve deyimleri yanlış kullanma
Cataclysm:Dünyanın tamamen yok olması
Catacomb:Yer altında inşa edilmiş ve koridorları olan mezarlık
Catadromous:Tatlı suda yaşayıp denizde yumurta bırakan balıklara ait
Catafalgue:Katafalk, merasimlerde cenazenin saygı için bırakıldığı yer
Catalepsy:Adalelerin donması, irade ve hissin birden bire kaybolması
Catalogist:Katalog şeklinde düzenleyen kimse
Catalogue:Katalog, alfabe sırasına göre yapılmış eşya listesi, kataloğunu hazırlamak
Catalpa:Katalpa ağacı, kurt yemez ağacı
Catalysis:Kataliz, katalizle ilgili
Catalyze:Katalize etmek, kolaylaştırmak
Catamaran:Kütüklerden yapılmış sal
Catamenia:Aybaşı, adetgörme, aybaşına ait
Catamite:İbne, oğlan
Catamount:Kedigiller familyasından jaguar gibi bir hayvan
Cataplasm:Yakı
Catapult:Mancınık, sapan, mancınık veya sapanla atmak
Cataract:Şelale, büyük çağlayan, tıbda göze inen perde
Catarrh:Nezle, grip
Catarrhine:İnce ve dar burunlu
Catarrhous:Nezleyle ilgili, griple ilgili
Catastrophe:Afet, felaket, faciayla sonuçlanan olay, yeryüzü kabuğunda meydana gelen şiddetli değişim
Catastrophic:Felaket gibi, felaket meydana getiren
Catatonia:Dış ortamla ilginin kesildiği bir çeşit şizofreni belirtisi
Catbird:Kuzey amerikaya mahsus kedi gibi ses çıkaran bir kuş
Catboat:Tek direkli küçük yelkenli
Catcall:Tiyatroda memnusuzluk ifade eden ıslık, ıslıklamak, yuhalamak
Catch:Yakalamak, tutmak ele geçirmek, yetişmek, bir partide yakalanan av veya balık
Catch (take) fire:Tutuşmak,ateş almak
Catch a crab:Sandalın dengesini kaybetmesi
Catch a disease:Hastalanmak
Catch a fire:Ateş almak,tutuşmak
Catch a glimpse:Gözüne ilişmek
Catch a person in the act:Bir adamı suçüstü yakalamak
Catch cold:Üşütmek,soğuktan etkilenmek
Catch fire:Tutuşmak
Catch in the voice:Sesin bir an için kısılması
Catch it:Konuşma dilinde azar işitme
Catch napping:Gaflet içinde iken yakalamak hazırlıksız ve lüzumsuz yere tutmak
Catch off guard:Boş bulunmak
Catch on:Konuşma dilinde anlamak,tutulmak
Catch on the hip:Birisini elinde bulundurmak
Catch on the hop:Çocuğu yaramazlık yaparken yakalamak
Catch one's breath:Soluğu kesilmek,soluk almak
Catch one's death of cold:Fena soğuk almak
Catch one's eye:Dikkatini çekmek
Catch scrap of a conversation:Bazı konuşma parçala- rının duyulması
Catch someone a swinging blow:Birine şiddetli bir yumruk salıvermek
Catch take cold:Soğuk almak
Catch the fancy of:Hoşuna gitmek,beğenilmek
Catch up to:Üstüne almak,üstlenmek
Catch-as-catch-can:Serbest güreş
Catch-basin:Bütün suları bir nehre akan bölge
Catch-points:Demiryollarında rayların istikamet değiştirdiği nokta
Catchall:Sepet, çanta, geniş kapsamlı şey
Catcher:Yakalayan şey veya kimse
Catching:Sari, bulaşıcı, cazibeli, çekici
Catchpenny:Fazla satış için yapılan şey ucuz işporta malı
Catchword:Slogan, sözlüklerde sayfada ilk ve son kelimeyi gösteren kelime
Catchy:Hoş, cazip, hatırda kolay kalan şey
Catechism:İlmihal, bir kimsenin fikirlerini anlamak için sorulan sorular
Catechist:İlmihal öğreten, ilmihal öğretmeni
Catechize:İlmihal öğretmek, sıkı sıkıya sorguya çekmek
Catechtetic:Soru cevp metoduyla öğretme usulüne ait
Catechu:Sıcak ülke fidanlarından çıkarılan ve boya sanayiinde kullanılan birkaç çeşit madde
Catechumen:Din eğitimi gören kimse, ilmihal öğrencisi
Categorical:Kategorik
Categorically:Kategorık olarak
Categorize:Sınıflandırmak, vasıflandırmak
Category:Bölüm, sınıf, tabaka, zümre
Catena:Birbirlerine zincirleme bağlı olan şeyler, seri
Catenarian:Aynı dikey çizgi üzerinde olmayan iki noktadan sarkan bir zincir veya kordonun çizdiği eğri, bu eğriyle ilgili
Catenate:Zincir gibi birbirine bağlanmak, zincirlemek
Catenation:Zincir gibi birbirine bağlama
Cater:Yiyecek tedarik etmek, yemeklerin hazırlanması
Cateran:İskoçya dağlık bölgesinde eşkıya
Catercornered:Caprazlık hali, çaprazlama
Catercousin:Yakın dost
Caterer:Yiyecek tedarik eden kimse
Caterfall:Lengeri grivaya kaldırmak için kullanılan zincir veya halat
Caterpillar:Tırtıl, kurt, çelik zincirle işleyen traktör
Caterwaul:Azman halinde kedilerin çıkardığı ses, azgın kedi sesi
Catfish:Yayın balığı
Catgut:Kiriş, bağırsaktan yapılan çalgı teli
Catharsis:Sanatın hisleri dururlaştırmadaki etkisi
Cathartic:MÜSHİL Bağırsakları temizleyici, müshil ilacı
Cathay:Çince şiir
Cathead:Griva mataforası
Cathedra:Piskoposun Bölgesi dahilindeki en büyük klisede bulunan kürsü
Cathedral:Katedral, pisikopsoluk klisesi, büyük klise
Catheter:Sonda, akaç
Cathode:Negatif elektrod
Cathode ray:Katot şuası
Catholic:Liberal açık fikirli, katolik
Catholicism:Katolik, katolik kilisesi
Catholicity:Açık fikirlilik, düşünce özgürlüğü
Catholicize:Katolikleştirmek, evrenselleşmek
Catholicon:Her derde deva olan ilaç
Cation:Elektroliz usulünde katotta hasıl olan madde
Catkin:Söğüt ağacının çiçeği
Catling:Kiriş bağırsaktan yapılan çalgı teli
Catnip:Kdeinanesi, yabansümbülü
Catoninetails:Dokuz kamçılı kırbaç
Catoptrics:Optik ilminin ışınlarının aynalara vurarak kırılması
Cattail:Büyük su kamışı
Cattle:Aşağılama manasında kullanılan sığırlar lafzı
Cattleman:Sığır çobanı veya yetiştiricisi
Catty:Kedi gibi sinsi, kinci
Catwalk:İskele, eğreti asma
Caucasia:Kafkasya
Caucasian:Kafkasyalılara özgü, kafkasyalı, kafkas dili
Caucasus:Kafkas dağları
Caucus:Mahalli parti meclis toplantısı, parti kurulu toplantısı yapmak
Caudal:Kuyrukla ilgili, kuyruğa yakın, kuyruğa benzer
Caudate:Kuyruklu, kuyruğa benzer bir uzvu olan
Caudle:Hastalara içirilen yumurta, ekmek, şeker, ve baharat karışımı sıcak bir şerbet
Caught:Catch fiili 2. ve 3. hali
Caught in the act:Suç işlerken halinde yakalanmış
Caught red-handed:Cürmümeşut olmuş
Caul:Cenin zarı
Cauldron:Kazan
Caulescent:Sapı olan saplı
Cauliflower:Karnıbahar, karbanit
Cauline:Sapa ait, sap ile ilgili
Caulis:Bitki sapı
Caulk:Kalafat etmek, pencere veya kapı kenarlarını tıkamak
Caulking hammer:Kalafat tokmağı
Caulking iron:Kalafat kalemi
Causal:Sebep teşkil eden, nedeni olan
Causality:Nedensellik
Causation:Sebep olma, hasıl etme, meydana getirme, sebep. neden
Causative:Sebep olan, ettirgen, müteaddi
Causatively:Sebep olarak
Cause:Sebep, illet, neden, hakarete sevkedici unsur, sebep olmak, sebebiyet vermek
Cause and effect:İllet ve eser,sebep ve netice
Cause celebre:Fransada meşhur bir dava
Causeless:Sebepsiz, nedensiz, asılsız
Causerie:Sohbet, konuşma, söyleşi, hasbihal
Causeway:Yaya yolu, geçit yapmak
Caustic:Kostik, yakıcı, yakıcı madde, ışınların kırılmasına sebep olan eğri yüzey
Caustic soda:Kimyada sodyum hidroksit
Cauterization:Dağlama
Cauterize:Yakmak, dağlamak
Cautery:Yakma, dağlama, dağlayıcı
Caution:Uyarı, dikkat, ihtar, sakınma
Cautious:İhtiyatlı, tedbirli, sakıngan, dikkatli
Cautiously:İhtiyatla
Cautiousness:İhtiyatlılık
Cavalcade:Süvari alayı, alayın geçit töreni
Cavalier:Atlı şövalye, centilmen, kendini beğenmiş, kibirli
Cavalierly:Önemsemeyerek
Cavally:Büyük uskumru
Cavalry:Süvari sınıfı, süvari
Cavatina:Basit bir melodi
Cave:Mağara
Cave at emptor:Latincede bütün sorumluluk alıcının
Cave canem:Latincede köpekten sakının
Cave in:Konuşma dilinde teslim olmak,çökmek
Cave man:Mağara adamı,konuşma dilinde kaba ve hoyrat tabiyette adam
Caveat:İhtar, ikaz, ifadeyi bekleme, yetki sınırlaması
Cavein:Çökme, göçme
Cavendish:Yumuşatılıp tatlılaştırılmış ve kalıplar halinde sıkıştırılmış tütün
Cavern:Büyük mağara
Cavernous:Mağaraları olan, mağaraya ait
Caviar:Havyar
Cavil:Bahane aramak, yersiz itirazlarda bulunmak, bahane, itiraz, itirazcı kimse
Cavitation:Boşlama, buhar boşluklarının çökmesi
Cavity:Oyuk, boşluk, çukur, çürük
Cavort:Sıçramak, oynamak
Cavy:Güney amerikaya mahsus birkaç çeşit kobay
Caw:Karga sesi, karga gibi ötmek, gaklamak
Cay:Yassı ve kumluk kıyı adası
Cayenne:Çok acı birkaç çeşit kırmızı biber
Cayman:Güney amerikaya ait birkaç cins timsah
Cayuse:Kızılderili midillisi
Cchampaign:Ova, düzlük, arazi, düz ve açık
Cease:Durmak, bitmek, sona ermek, durma
Cease fire:Askerlikte ateşi kesmek
Ceasefire:Ateşkes
Ceaseless:Fasılasız, durmayan
Ceaselessly:Durmaksızın
Cedar:Sedir ağacı
Cedar chest:Sedir ağacı odunundan yapılan sandık
Cedar of lebanon:Botanikde lübnan selvisi
Cede:Bırakmak, terk etmek, devretmek, göçermek
Cedi:Gana'nın para birimi
Cedilla:Çengel işareti, ç ve ş harfinin altındaki işaret
Ceil:Tavan çekmek
Ceiling:Tavan, azami sınır
Ceiling price:Azami fiat,tavan fiat
Ceinture:Kemer
Celandine:Kırlangıç otu
Celebes:Selebes adası
Celebrant:Törene katılan kimse
Celebrate:Kutlamak, ilan etmek, ayin yapmak
Celebrated:Meşhur, ünlü, şöhretli
Celebration:Kutlama
Celebrator:Kutlayan kimse
Celebrity:Şöhret kazanmış kimse
Celeriac:Kereviz
Celerity:Hız, sürat
Celery:Kereviz
Celery root:Kereviz
Celestial:Semavi, göğe ait, kutsal, ilahi, göksel varlık
Celestial empire:Çin imparatorluğu
Celestial equator:Büyük gökkuşağı
Celestial naugation:Yıldızlara göre yön tayini işi
Celestial pole:Gök kutbu
Celestialy:Göksel olarak
Celiac:Karın boşluğunu ait.
Celibacy:Bekarlık, evlenmeme yemini
Celibate:Bekar, özellikle dini sebeplerden evlenmeyen
Cell:Hücre, küçük oda, ünite
Cell fluid:Lenf
Cell wall:Hücre çeperi
Cella:Eski yunan ve roma tapınaklarında mabudun heykelinin bulunduğu iç oda
Cellar:Bodrum, kiler
Cellarage:Bodrum, depo, mahzen yeri
Cellarer:Manastır kilercisi
Cellaret:İçki dolabı
Cellist:Viyolonsel çalan kimse
Cellophone:Selafon
Celluar structure:Hücreli bünye
Cellular:Hücrelerle ilgili, hücreli
Cellulary sap:Hücre özsuyu
Cellule:Hücrecik, gözcük
Celluloid:Selüloıt
Cellulose:Selüloz
Cellulose acetate:Selüloz asetat karışımı sıvı
Cellulose tape:Selüloz bandı
Celsius:Santıgrat termometresi
Celt:Kelt, bugünkü breton, eski devirlere ait balta
Celtic:Keltlere ait, keltçe
Cembalo:Çembalo, piyanoya benzer bir alet
Cement:Çimento, tutkal, zamk, yapıştırmak, beton ile kaplamak
Cement block:Çimento briket
Cement good relations with:....ile dostluk kurmak
Cementation:Çimentolama işi
Cementation box:Tav kutusu
Cementation furnace:Tav fırını
Cementation steel:Tav çeliği
Cemetery:Mezarlık, kabristan
Ceneshesia:Duygulanım
Cenobite:Manastırda yaşayan tarikat mensubu
Cenotaph:Ölmüş bir kimseyi anmak için dikilmiş olan boş mezar
Cenozoic:Dördüncü zamana ait, dördüncü zaman
Cense:Tütsülemek
Censer:Buhurdan, tütsülük
Censor:Sönsürcü kimse, sansür memuru, sansür koymak
Censorial:Sansüre ait
Censorious:Durmadan kusur bulan, tenkitçi
Censoriously:Durmadan kusur bularak
Censorship:Sansür işleri
Censurable:Kusurlu bulunabilir
Censurably:Tenkide yol açan bir şekilde
Censure:Eleştiri, suçlama, kınama, yugun bulmamak, münasip görmemek
Censurer:Kınayan kimse
Census:Nüfus sayımı
Cent:Doların yüzde biri
Centare:Sentiar
Centaur:İnsan başılı at biçimindeki mitolojik yaratık
Centaurus:Kentaurus takımyıldızı
Centaury:Kantaron
Centenarian:Yüz yılyaşamış olan, yüz yıllık, yüz yaşındaki kimse
Centenary:Yüz yıllık, yüzüncü yıl dönümü
Centennial:Yüzüncü yıl dönümüne ait, yüz yıl süren
Centennialy:Yüz yılda bir
Center:Merkez, orta, ortaya almak, bir merkezde toplamak
Center bit:Punta makinası
Center fire:Merkezinden ateş alan fişek
Center forward:Orta muharcim,santrafor
Center half:Orta müdafii,Santrhaf
Center lathe:Punta tornası
Center of attraction:Çekim ve dikkat merkezi
Center of gravity:Ağırlık merkezi
Center of motion:Hareket merkezi
Center of population:Nüfus merkezi
Center of pressure:Tazyik ve itme merkezi
Center on:Toplamak, temerküz etmek
Center punch:Delik yerlerini işaretleyen zımba
Center upon:Üzerinde durmak
Center-back:Merkez muhacim
Center-board:Kontra omurgalı tekne
Center-punch:Merkez noktası,nokta zımbası
Centerboard:İşler omurga
Centerpiece:Herhangi bir şeyin ortasına konulan süsleyici eşya
Centesimal:Yüzüncü, yüzde bir, yüzde bire ait
Centi grade thermometer:Santigrad termometre
Centigrade:Yüz dereceye bölünmüş, santigrat termometreye ait
Centigram:Santigram
Centiliter:Santilitre
Centime:Santim, frank'ın yüzde biri
Centimeter:Santimetre
Centipede:Kırkayak, çiyan
Centner:Elli kilogramlık bir ağırlık birimi
Central:Merkez, merkezi, ortada olan, ana, telefon santralı, santral memuru
Central african republic:Orta Afrika Cumhuriyeti
Central america:Orta Amerika
Central angle:Merkez açı
Central bank:Merkez bankası
Central heating:Kalorifer tesisatı
Centralism:Merkezileştirme, santralizasyon
Centrality:Merkeziyet, merkezde olma
Centralization:Merkezileştirme
Centralize:Merkezileştirmek, merkezde toplamak
Centrally:Merkezi olarak
Centre of flatation:Yüzen cismin ağırlık merkezi
Centre of gravity:Sıklet merkezi
Centric:Merkezi, merkezsel
Centricity:Merkezi oluş
Centrifugal:Merkezkaç, santrifüj, merkez kaç kuvveti ile idare edilen
Centrifugal casting:Savurma döküm
Centrifugal filter:Santrifüj filtresi
Centrifugal force:Merkez kaç kuvveti
Centrifugally:Merkezden uzaklaşarak
Centrifuge:Santrifüj, santrifüj makinası,
Centripetal:Merkezcil, merkeze doğru giden
Centripetally:Merkezcil olarak
Centrum:Merkez, orta, omurgalılarda gövde
Centuple:Yüz misli, yüz katı, yüz ile çarpmak ve çıkarmak
Centuplicate:Yüz ile çarpmak, yüz misli, yüz katına çıkarılmış sayı
Centurial:Yüz yıla ait
Centurion:Eski romada yüzbaşı
Century:Asır, yüz yıl, yüz kişi yada şeyden oluşan topluluk
Century plant:Botanikde agav çiçeği
Cephalic:Başa ait, kafa ile ilgili
Cephalic index:Kafatasının uzun ve geniş noktaları arasındaki oranın yüz ile çarpımı
Cephalonia:Kefalonya
Cephalopod:Kafadan bacaklı
Cephalopoda:Kafadan bacaklılar
Cephalothorax:Kabuklular ve eklem bacaklılarda baş ve göğüs kısmı
Cephalous:Başlı, kafası olan
Cepheus:Cepheus takım yıldızı
Ceraceous:Balmumu gibi, balmumu cinsinden
Ceramic:Kil, porselen, toprak, çini den yapılmış eşyaya ait
Ceramic tile:Çini işi
Ceramics:Seramik sanatı ve tekniği
Cerate:Eczacılıkta balmumu veya yağ ile yapılmış bir merhem
Ceratoid:Boynuz gibi, boynuzlu
Cere:Balmumlu beze sarmak
Cereal:Tahıl, hububat, tahıl veya tahıl bitkilerine ait
Cerebellub:Beyincik, küçük beyin
Cerebral:Beyne ait, ussal
Cerebrate:Beyin faaliyeti göstermek, düşünmek
Cerebration:Beyin faaliyeti, düşünme
Cerebrospinal:Beyne ve omuriliğe ait, beyni ve omuriliği etkileyen
Cerebrum:Asıl beyin
Cerecloth:Çoğunlukla kefen olarak kullanılan mumlu bez
Cerement:Mumlubez, kefen bezi
Ceremonial:Törensel, merasimle ilgili, tören, merasim, ayin
Ceremonialy:Törensel olarak
Ceremonious:Muaşeret kurallarına dikkat eden, törensel olan
Ceremoniously:Remi oluş, resmii
Ceremoniousness:Resmi oluş, resmiyet
Ceremony:Tören, merasim, ayin, resmiyet, protokol, nazik ve uygar bir davranış
Ceres:Bereket tanrıçası
Cerise:Kiraz kırmızısı, bu renkte olan
Cerium:Seryum madeni
Cerography:Balmumu üzerine yazma ve oymacılık
Ceroplastic:Balmumundan heykel yapımına ait madde
Cerotic:Balmumu ile ilgili
Certain:Kati, kesin, emin, kaçınılmaz, belirli olmayan miktar, bir kısım
Certainty:Katiyet, kessinlik
Certes:Eski elbette, tabi, mutlaka
Certificate:Belge, vesika, tasdikname, diploma, belge vermek, belgelemek
Certificate of origin:Menşe belgesi,rapor
Certificate of registry:Gemi tasdiknamesi
Certified:Tasdikli, onaylı, teşvik edilmiş
Certified bill of lading:Tasdikli konşimento
Certified carrier:Yetkili nakliyeci
Certified check:Tasdikli çek,vizeli çek
Certified copy:Tasdikli suret,kopye
Certified public accountant:ABD'de diplomalı hesap uzmanı
Certify:Tasdik etmek, onaylamak, referans vermek
Certiorari:Bir alt derecedeki mahkemenin gördüğü davanın bir üst mahkemede incelemek
Certitude:Kesinlik, katiyet
Cerulean:Gök mavisi, havaii mavi
Cerumen:Kulak kiri
Ceruse:Üstübeç
Cervical:Rahim boynuna ait, rahim boynuyla ilgili
Cervine:Geyik gibi, geyik familyası ile ilgili
Cervix:Boyun, rahim boynu, boyunla ilgili
Cesarean:Sezara ait olan
Cesarean section:Sezeryan ameliyatı
Cesium:Sezyum madeni
Cessation:Durma, kesilme, inkita, fasıla, ara
Cession:Terk, çekilme, verme, devretme
Cessionary:Kendisine bir şey devredilen kimse
Cesspit:Çöp çukuru
Cesspool:Lağım çukuru, pislik yuvası
Cestode:Bağırsak şeridi, parazit, kurt
Cestus:Kuşak, kemer, korse, eski romada boksörlerin giydiği bir çeşit eldiven
Cetacea:Memeli deniz hayvanları takımı
Cetacean:Memeli deniz hayvanları takımına mensup, memeli deniz hayvanı
Cetus:Balina takım yıldızı
Ceylon:Seylan adası
Chaconne:İspanyol asıllı bir eski zaman dansı
Chad:Çad ülke ismi
Chafe:Ovarak ısıtmak, aşıdırmak, yıpratmak, tedirginlik, rahatsızlık
Chafe at the bit:İşlerin geç kalmasından dolayı huzursuz olmak
Chafer:Bir kaç çeşit sert kanatlı böcek
Chaff:Hububat kabuğu, saman, çöp, yem olarak kullanılan ufalanmış saman, şakalaşmak, takılmak
Chaffer:Pazarlık, çekişme, pazarlık etmek, çekişmek
Chaffinch:İspinoz
Chain:Zincir silsile, ölçme zinciri, zincire bağlamak, kayıt altına almak
Chain armour:Zincirden örülmüş zırh
Chain belt:Zincir kayış
Chain down:Zircirleme bağlamak
Chain gang:Prangalı mahkumlar takımı
Chain letter:Zincirleme mektup
Chain lighting:Yılan kavi şeklinde görünen şimşek
Chain lightning:Zikzak çakan şimşek
Chain of command:Komuta zinciri
Chain of trought:Fikir silsilesi
Chain reaction:Zincirleme reaksiyon
Chain reactor:Atom reaktörü
Chain smoker:Sigara tiryakisi
Chain store:Aynı idareye bağlı mağazalardan herbiri
Chain up:Zincirlemek,zaptedmek
Chair:İskemle, sandalye, makam, kürsü, iskemleye oturmak, makama geçirtmek
Chair of state:Taht,kral tahtı
Chair talk:Koltuklu vagon
Chairman:Başkan, tekerlekli iskemle sürücüsü
Chairmanship:Başkanlık
Chairwoman:Kadın başkanlık
Chaise:Hafif gezinti arabası
Chaiselongue:Şezlong
Chalaza:İç göbek
Chalcedon:Kadıköy yakasının eski ismi
Chalcedony:Kadıköytaşı
Chalcographer:Bakır ve pirinç üzerinde çalışan hakkak
Chalcopyrite:Bakırlı pirit
Chalcoraphical:Bakır ve pirinç hakkaklığı ile ilgili
Chaldean:Müneccim, büyücü, kildanilerin ülkesine ait, müneccimlikle ilgili
Chaldron:32 ve 36 kilelik kömür, kireç vb.tartmada kullanılan bir ingiliz ağırlık birimi
Chalet:Alplerde görülen dağ evi
Chalgoraphy:Bakır ve pirinç üzerine hakkaklık sanatı
Chalice:Kadeh, ayin esnasında kullanılan kadeh
Chalk:Tebeşir, tebeşirle konan işaret, veresiye yapılan her satış için atılan çetele
Chalk line:Tebeşirlenmiş iple çizilen çizgi
Chalk talk:Tebeşirle resim çizerek konuşma
Chalk up:Kazanmak,sayı ve puan kaydetmek
Challenge:Meydan okuma, mücadeleye davet, düelloya davet, hakim ve jüriyi davet etmek
Challis:Yün ve sunni ipekten yapılmış desenli kumaş
Chalmeau:Klarnetin en pes perdesi
Chalybeate:Demirli, içinde demir tuzları olan, demirli su veya ilaç
Cham:Kağan, han, hükümdar
Chamber:Oda, yatak odası, özel oda, odata koymak, odaya kapatmak, oda vermek
Chamber music:Oda müziği
Chamber of commerce:Ticaret odası
Chamber-pot:Küvet
Chambered:Odalı olan
Chamberlain:Mabeyinci, teşrifatçı, kahya
Chambermaid:Oda hizmetçisi
Chambray:İki renk iplikle dokunmuş pamuklu kumaş
Chameleon:Bukalemun, sık sık fikir değiştiren kimse
Chamfer:Şev, oluk, kanl, yiv, oluk açmak, pahını almak
Chamfer bit:Havşa
Chamfer plane:Pah rendesi
Chamois:Dağ keçisi, bu hayvanın derisi, güderi
Champ:Isırmak, çiğnemek, gürültülü çiğnemek, şampiyon
Champagne:Şampanya, şamranya rengi, şampanyaya ait bu renkte olan
Champagne cup:Şekerli ve buzlu likör
Champerty:Başkasına ait olan bir dava hakkının satın alınması
Champion:Şampiyon, savunucu kimse, galip, savunmak, müdafaa etmek
Championship:Şampiyonluk
Chance:Talih, şans, kader, şans eseri olan, şans eseriolarak vaki olmak
Chance upon:Tesadüfen bulmak
Chancel:Kilisede mihrabın yanında bulunan din adamlarına ait bölme
Chancellery:Rektörlük, kançılarya, sefaret kançılaryası
Chancellor:Yüksek rütbeli hakim, saray katibi, şansölye, başbakan
Chancellor of the exchequer:İngilterede Maliyeden sorumlu bakan
Chancellorship:Yüksek rütbeli yargıçların görev ve rütbesi
Chancemedley:Meşru müdafaa sırasında adam öldürme, kasıtsız cinayet
Chancery:Adalet ve eşitlik kurallarını uygulayan mahkeme
Chancre:Frengi çıbanı
Chancrous:Frengi çıbanı olan kimse
Chancy:Kesin olmayan rizikolu
Chandelier:Avize
Chandler:Mumcu, mum yapan kimse
Change:Değişim, değişiklik, tahavvül, değiştirmek, tahvil etmek, aktarma yapmak
Change about:Değişip durmak
Change color:Yüzü kızarmak,yüzü solmak
Change front:Askerlikte taarruz yönünü değiştirmek
Change hand:Sahip değiştirmek
Change hands:Başkasının eline geçmek
Change of adress:Adres değişikliği
Change of air:Hava değişimi,tebdili hava
Change of life:Adet kesilmesi menapoz
Change of scene:Seyahatte manzaranın değişmesi
Change of venue:Davanın başka mir mahkemeye nakli
Change one's mind:Caymak,fikri değiştirmek
Change one's tune:Ağız değiştirmek,politikayı çevirmek
Changeable:Değişebilir, kararsız, istikrarsız, dönek
Changeful:Değişken, kararsız, dönek, istikrarsız
Changeless:Değişmeyen, sabit, biteviye
Changelessly:Değişmeyerek
Changeling:Çok küçükken gizlice bir diğeri ile değiştirilen bebek
Changeover:Değiştirme, devralma
Changessness:Değişmezlik
Channel:Yatak, kanal, mecra, bir su yolunun derin kısımları, kanala dökmek, mecraya sevketmek
Channel iron:Oluklu demir,"u"şeklinde demir
Channel islands:Anglo norman adaları
Chant:Şarkı, şarkı söyleme, şarkı söylemek, tilavetle okumak
Chanter:Şarkıcı, tilavetle okuyan
Chanterelle:Sazlarda tiz teli bir mantar
Chanticlleer:Horoz
Chantry:Bir ölünün ruhuna okunan duaya ödenen para
Chanty:Heyamola şarkısı
Chaos:Keşmekeş, karışık, düzensiz
Chaotic:Karmakarışık, düzensiz
Chap:Çatlak, yarık, cildi çatlatmak, kızartmak, adam, çocuk.delikanlı
Chaparral:Gür çalılık
Chapbook:İçinde halk masalları, destanları yazılı olan küçük kitap
Chape:Kın ağızlığı veya dip çamurluğu
Chapel:Özel ibadet yeri, klisenin özel törenlere ayrılmış kısmı, matbaa basımevi
Chaperon:Bir genç kıza veya grununa refakat eden kimse, himaye gayesiyle beraber gitmek
Chapfallen:Kederli, süngüsü düşük
Chapiter:Başlık
Chaplain:Papaz, vaiz
Chaplainship:Vaizlik
Chaplet:Başa takılan çelenk, bir dizi boncuk, tesbihin üçte biri kadar olan tesbih
Chapman:Seyyar satıcı, eski tacir
Chaps:Abd dayanıklı deriden yapılan kovboy pantolonu veya tulumu
Chapter:Bahis, bölüm, fasıl, bölümlere ayırmak, bahisler halinde düzenlemek
Chapter and verse:Tam ve kesin bilgi
Chapter head:Başlığın altına yazılan birkaç söz
Chapter house:Papazlar meclisi binası
Char:Yanarak kömür haline gelmiş madde, yakmak, kavurmak, ateşe tutmak
Charabanc:Karşılıklı uzun kanepeleri olan ve kenarları açık gezinti otobüsü
Character:Karakter, huy, ahlak, tabiat, özellik, hususiyet, oymak
Character actor:Karaktör oyuncusu
Character reference:Bonservis,tavsiyename
Characteristic:Diğerlerinden ayırıcı nitelikte olan, tipik, vasıf, logaritma karakteristiği
Characteristically:Ayırıcı nitelikte olarak
Characterization:Tavsif, tanımlama, tarif, nitelendirme
Characterize:Tanımlamak, tavsif etmek, tanımlayan şey veya kimse
Characterless:Karaktersiz, seciyesiz, zayıf ahlaklı
Charades:Sessiz sinema oyunu, pandomimle bir kimsenin diğerlerine anlatma sanatı
Charcoal:Mangal kömürü, karakalem, karakalem resim
Chard:Pazı
Charge:Yük, hamule, görev, vazife, nezaret, bakım, yüklemek, tahmiletmek, doldurmak, doyurmak
Charge account:Mağazada açık hesap
Charge deffaires:Maslahatgüzar,sefir,sefir vekili
Charge off:Gözden ve elden çıkarmak
Charge plate:Versiye alışverişte gösterilen kağıt
Charge with:Yüklemek,itham etmek,borçlandırmak
Chargeable:İtham edilebilir, suçlanabilir, hesaba geçirilebilir
Charger:Şarjör, dolduran cihaz
Charily:Cimrice
Charing:Üzüntü, keder, iç sıkıntısı, ümidini kırmak, sıkmak, üzmek
Chariot:Eski zamanlarda kullanılan iki tekerlekli savaş veya yarış arabası, araba ile taşımak, araba ile gitmek, araba sürmek
Charioteer:Savaş veya yarış arabası sürücüsü
Charisma:İnayet, ihsan, tanrıvergisi, ruhsal kuvvet, bu çeşit kuvveti olan
Charitable:Hayırsever, yardımsever, cömert, merhametli, şefkatli, hayır işleri, ile meşgul olan kimse
Charitableness:Hayırseverlilik, merhamet, hoşgörürlük, çömertçelik
Charity:Hayırseverlik, yardımseverlik, merhamet, sadaka, hayırişi, hayır cemiyeti
Charity school:İngilterede hayrat okulu
Charivari:Düğünden sonra kap kacak, teneke ile yapılan gürültü, tantana
Charlatan:Sahtekar, şarlatan kimse, şarlatan
Charles's wain:Astronomide büyük ayı takım yıldızı
Charleston:Çarliston dansı
Charley horse:ABD Konuşma dilinde adale kasılması kramp girmesi olayı
Charlock:Yabani hardal
Charlotte russe:Bir çeşit kremalı pasta
Charm:Cazibe, çekicilik, tılsım, cezbetmek, büyülemek, meftunetmek
Charm away:Büyüleyici bir tesirle kovalamak
Charm the ear:Kulağa hoş gelmek
Charmed life:Tehlikeden uzak bir hayat
Charmeuse:Yumuşak bir çeşit saten kumaş
Charming:Cezbedici, çekici, hoş, sevimli, cana yakın
Charmingly:Cana yakın olarak
Charnel house:Cesetlerin veya ölü kemiklerinin konulduğu mahzen,izbe
Charon:Ölümden sonra ruhları styx ırmağındam geçiren kayıkçı, denizci
Charpoy:Hindistanda kullanılan karyola
Chart:Portolon, deniz haritası, plan, grafik, plan yapmak, plançıkarmak
Charter:Patent, imtiyaz, berat, gemi kira konratosu, kiralamak, tutmak, berat, imtiyaz veya patent vermek
Charter colony:Hükümdardan imtiyaz fermanı olan müstemleke,koloni,
Charter member:Derneğin ilk kurucularından biri
Charter plane:Özel olarak kiralanmış ucuz uçak
Chartered accountant:Mesleğinde uzman muhasebeci
Chartered company:İmtiyaz beratı olan şirket
Chartreuse:Kartuziyen rahipleri tarafından fransa veya ispanyada imal edilen kokulu likör, sarımtırak açıkyeşil renk
Charwoman:Kadın hizmetçi
Chary:Dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli, esirgeyici, cimri
Charybdis:Sicilya sahiline yakın ve klasik mitolojide kadın canavar olarak canlandırılan tehlikeli bir girdap
Chase:Kovalama, av, arkasından koşmak, peşine düşmek, hakketmek, oymak, matbaada harfleri korumak için kullanılan demir çerçeve
Chase away:Kovmak
Chase off:Peşinden gitmek
Chase wild goose:Olmayacak bir şeyin peşnden gitmek
Chaser:Avcı, takip topu, sert içkiden sonra içilen su
Chasm:Kanyon, darboğaz, derin yarık, boşluk, fasıla
Chasse:Yana doğru yapılan bir dans figürü, böyle dans etmek
Chassepot:1870 lerde fransız ordusunda kullanılan bir tüfek
Chasseur:Süratle hareket eden süvari kıta mensubu, avcı
Chassis:Şasi, top kızağı, çerçeve
Chaste:İffetli, namuslu, sili, saf, bozulmamış, lekesiz, basit, sade
Chastely:İfetli olrak
Chasten:Islah etmek için cezalandırmak, uslandırmak, dersini vermek
Chastise:Cezalandırmak, dövmek
Chastity:İffet, ismet, saflık, temizlik
Chastity belk:Bekaret kemeri
Chasuble:Ayin sırasında katolik papazların giydiği kolsuz cübbe
Chat:Teklifsizce konuşmak, samimi konuşmak, sohbet, teklifsiz konuşma, hoşbeş bir kaç cins ötücü kuş
Chatea:Kıl, diken
Chateau:Şato, fransız tipi büyük köşk
Chatelaine:Şato sahibi kadın, anahtar zinciri, yaka süsü
Chatoyant:Renk değiştiren, bu şekilde parlayan taş
Chattel:Menkul mal, taşınır mal, köle
Chattel mort gage:Rehin bırakılan menkul mal,eşya
Chatter:Gevezelik etmek, çatıdamak, alelacele söylemek, boş laf, diş çatırdaması, düzensiz çizikler
Chatter marks:Bir aletin titreşimiyle kağıt üzerinde meuydana gelen düzensiz çizgiler
Chatterbox:Çok geveze kimse
Chattily:Konuşkanlıkla
Chattiness:Konuşkanlık
Chatty:Konuşkan, konuşma şeklinde, sohbet tarzında
Chaucerian:İngiliz yazarı, uzmanı
Chauffeur:Maaşlı hususi arab şöförü, özel şöferlik yapmak
Chaulmoogra:Doğu hindistana mahsus ve meyvasından deri hastalık tedavisinde kullanılan bir ilacın yapıldığı ağaç
Chaussure:Kundura, ayakkabı, çizme
Chautaugua:A.b.d. eğitici toplantı serisi
Chauvinism:Aşırı milliyetçilik
Chauvinistic:Aşırı milliyetçi
Chauvinistically:Aşırı derecede milliyetçi olarak
Chaw:Çiğnemek, ağız dolusu
Cheap:Ucuz, ehven, az zahmetle elde edilebilen
Cheap jack:Sokak satıcısı
Cheap john:Ucuz mal satan seyyar satıcı
Cheapen:Ucuzlatmak, değerini düşürmek, itibarını bozdurmak, ucuzlamak
Cheapskate:Abd.argoda cimri kimse
Cheat:Hile, dolandırıcılık, hile yapmak, dalavere yapmak
Check:Engel, mania, kontrol, teşhis, çek defteri, çek hesabı, durdurmak, birden bire durdurmak, kontrol altına almak, emanet odasına vermek.
Check by jowl:Yan yana
Check in:Uçak yada otel defterine kaydolmak
Check list:Liste
Check nut:Kontra somunu
Check off:Bozmak,işaret koymak
Check out:Otelden hesabı ödeyip ayrılmak
Check point:Trafik kontrol noktası
Check up on:Soruşturmak,araştırmak
Check valve:Kontrol valfı
Check-taker:Tiyatroda bilet toplayan görevli
Checker:Dama, kare, ekose deseni, damalı yapmak, ekose deseni ile kaplamak
Checkerberry:Kekik üzümü
Checkerboard:Dama tahtası
Checkered:Kareli, ekose, değişik olaylarla dolu
Checkers:Dama oyunu
Checking account:Çek hesabı
Checklist:Kontrol listesi
Checkmate:Tam yenilgi, mat etmak, hünerle yenmek
Checkoff:İşveren tarafından işçilerin aylıklarından kesilen sendika aidatı
Checkout:İşleyiş konrolü, mağazada kasaya ödeme işlemi
Checkout time:Ayrılmayı gerektiren saat
Checkpoint:Trafik kontrol yeri
Checkrein:Ucu yere bağlanan dizgin
Checkroom:Vestiyer, emanet odası
Checkup:Tepeden tırnağa tıbbi muayene
Cheddar:Yumuşak bir cins ingiliz peyniri
Cheek:Yanak, avurt, cüret, yüzsüzlük, arsızlık
Cheek by jowl:Yanak yanağa,baş başa
Cheekbone:Yanak kemiği
Cheekiness:Küstahlık
Cheeky:Yüzsüz, arsız, küstah, küstahlıkla, yüzsüzlükle
Cheep:Cıvıldamak, ötüşmek, cıvıltı
Cheer:Teşvik, alkış tutma, ruh haleti, tempo ile bağırarak, taraf tutarak
Cheer up:Moralini düzeltmek,keyfine bak
Cheerful:Neşeli, şen, hoş, neşe saçan, içten gelen
Cheerfully:Neşeyle, hoşça
Cheerfulness:Neşelilik
Cheerily:Neşeli bir tarzda
Cheeriness:Neşeli oluş
Cheering:Alkış, taraf tutma, memnun edici, neşelendirici
Cheerio:Allaha ısmarladık, merhaba
Cheerleader:Spor karşılaşmalarında tezahürat yapan gurubun lideri
Cheerless:Neşesiz, keyifsiz, içkapayıcı, kasvetli
Cheerlessly:Neşesiz olarak
Cheerlessness:Neşesizlik
Cheery:Neşeli, keyifli, şen, neşe verici
Cheese:Peynir, peynir kalıbı, bu şekilde, herhangi bir şey
Cheese it:Argoda kaç manasına
Cheese monger:Peynirci
Cheese straw:Baton,peynirli baton
Cheese-paring:Hesapçılık,habislik
Cheeseburger:Petnirli köfte
Cheesecake:Peynirli kek
Cheesecloth:Tülbent
Cheeseparing:Cimri, peynir kabuğu
Cheesiness:Peynirli veya peynir gibi oluş
Cheesy:Peynir gibi, peynir neviinden
Cheetah:Geyik avında kullanılan parsa benzer bir hayvan
Chef:Şef, ahçıbaşı, ahçı
Chefdoeuvre:Şaheser
Chela:Hidistanda mürit, yengeç veya ıstakoz gibi deniz hayvanlarının kıskacı
Chelonia:Kaplumbağa cinsinden hayvanlar, kaplumbağa
Chemical:Kimyasal, kimya ile ilgili, kimyasal madde, kimyasal etki
Chemical action:Kimyasal etki
Chemical analysis:Kimyasal tahlil
Chemical compound:Kimyasal bileşim
Chemical engineer:Kimya mühendisi
Chemical fire extinguisher:Eczalı yangın söndürücü
Chemical reaction:Kimyasal reaksiyon
Chemical warfare:Kimyasal harp,kimyasal savaş
Chemise:Kadın iç gömleği, kombinezon, pelerin, kadın elbisesi
Chemisette:Kadın buluzu, bolero
Chemist:Eczacı, kimyager
Chemistry:Kimya
Chemotherapy:Kimya ile tedavi
Chemotropism:Hücrelerin bazı kimyasal maddelere karşı gösterdikleri tavır
Chemurgy:Orgganik maddelerin endüstriyel kullanılışları
Chenille:İpek veya pamuktan dokunmuş tüylü kordon veya saçak
Cherish:Aziz tutmak, bağrına basmak
Cherisher:Aziz tutan kimse
Cherishingly:Aziz tutarak
Cheroot:Uçları açık olan puro
Cherry:Kiraz ağacı, bu ağacın kerestesi, parlak kırmızı, kiraz ağacından
Chersonese:Yarım ada
Chert:Bir çeşit kuvarslı kaya
Cherub:Melek kanatlı çocuk başlı olarak resmedilen melek
Cherubic:Melek gibi
Cherubically:Melek olarak
Chervil:Frenkmaydanozu
Chess:Satranç, köprü tahtası
Chest:Göğüs, sandık.kutu, bir kurumda para alınıp verilen yer
Chest foundered:Göğüs romatizması olan at
Chest of drawers:Çekmeceli dolap,konsol
Chest register:Müzikde göğüsten çıkan pes sesler
Chest trouble:Göğüs hastalığı
Chest-protector:Göğüslük
Chesterfield:İçten düğmeli palto, pardesü, kanepe
Chestnut:Kestane, kestane rengi, kızıl kahverengi, maron
Chesty:Bedeninin göğüs kısmı büyük olan
Cheval glas:Endam ve boy aynası
Chevalier:Şövalye, atlı süvari, lejyon
Cheviot:Sık yünü ile meşhur bir cins koyun
Chevron:Assubay ve erlerin rütbelerini gösteren kol işareti
Chevrotain:Asya ülkelerina mahsus geyik benzeri bir hayvan
Chevy:Avlamak, avlanmak, av, av narası
Chew:Çiğnemek, düşünmek, çiğneme, lokma
Chew the cud:Geviş getirmek,derin derin düşünmek
Chew the fat:Argoda konuşmak
Chew the rag:Çene çalmak,laklak etmek
Chew up:Hezimete uğratmak,yok etmek
Chewing gum:Sakız,ciklet
Chiaroscuo:Resim ve tabiatta ışık ve gölge oyunu
Chiaroscurist:Resimde sadece ışık ve gölge kullanan ressam
Chiasm:Kıyasma
Chiblain:Soğuk ve rutubetten el vev ayaklarda hasıl olan kızarıklık
Chibouk:Çubuk
Chic:Şıklık, şık, modaya uygun
Chicago:Şikago şehri
Chicane:Hile, oyun, şike, hile yapmak, aldatmak, şike yapmak
Chicanery:Hile, şike
Chick:Civciv, piliç, çocuk, yavru
Chickadee:Kuzey amerikaya mahsus bircins baştankara
Chicken:Piliç, tavuk, korkak, ödlek, korkudan çekinmek
Chicken farm:Tavuk çiftliği
Chicken-breasted:Tavuk göğsü gibi göğsü olan
Chicken-hearted:Korkak,tabansız
Chicken-pox:Su çiçeği hastalığı
Chickenhearted:Korkak
Chickpea:Nohut, leblebi
Chickweed:Kuş otu, sıçan kulağı
Chicory:Hindiba, frenk salatası
Chid:Chıde fiili 2.hali
Chidden:Chıde fiili 3.hali
Chide:Azarlamak, kusur bulmak
Chief:Şef, amir, reis, en yüksek rütbede olan
Chief air-raid-warden:Pasif koruma reisi,kumandan
Chief constable:Polis komiseri
Chief cook and bottle washer:Her türlü ev işi yapan kimse
Chief engineer:Çarkçı başı
Chief justie:Baş hakim,baş yargıç
Chief of (general) staff:Genel kurmay başkanı
Chiefly:Başlıca en çok
Chieftain:Kabile reisi, başkan, iradeci
Chieftainship:Kabile reisliği, başkanlık
Chiffon:Şifon kadın elbisesi, hafif çırpılmış yumurta akı gibi
Chiffonier:Şifonyer, çekmeceleri aynalı dolap
Chignon:Topuz, saçın arkada toplanması
Child:Bebek, çocuk, çocuksu kimse
Child bearing:Kadınlarda doğum
Child favours his father:Çocuk babasına çeker
Child study:Çocuk tavır ve hareketlerini müteala
Child welfare:Çocuk esirgeme
Child's play:Çok kolay iş
Child's-play:Çocuk oyuncağı
Child-bed:Kadınlarda loğusalık
Childbed:Kadının doğum yapma hali
Childbirth:Doğum
Childermas:İsanın doğumundan üç gün sonra öldürülen masum çocuklar günü
Childern's blocks:Mezada çıkmak,idama gitmek
Childhood:Çocukluk devresi
Childish:Çocuksu, çocuğumsu
Childishly:Çocukca
Childishness:Çocuksuluk
Childless:Çocuksuz, çocuğu olmayan
Childlessness:Çocuksuzluk
Childlike:Çocuk ruhlu, masum, içten, samimi
Chile:Şili ülkesi
Chili:Kırmızı biber
Chiliad:Bin, bin yıllık devre
Chiliasm:İsanın yeryüzünde bin yıl hüküm süreceği doktrini
Chill:Soğuk, titreme, üşüme, ürperme, üşütücü, soğuk, üşümek, ürpermek
Chill to the bone:İlikleri dondurmak
Chillcast:Soğuk kalıba dökülmüş
Chilled meat:Dondurulmuş et
Chilled steel:Soğutma usulü ile sertleşen çelik
Chiller:Soğutucu, korkunç hikaye
Chillignly:Üşütücü bir şekilde
Chillily:Soğuk bir şekilde
Chilliness:Soğuk davranış
Chillness:Soğuk davranış
Chills and fever:Sıtma hastalığı
Chilly:Serin, soğuk, soğuk bir şekilde
Chime:Fıçının iki ucundaki şevli kenar, ahenkli zil veya çan sesi, ahenkle çalmak, şarkı söyler gibi konuşmak
Chime in:Ahenge iştirak etmek,söze karışmak
Chime in with:Uymak,uygun gitmek
Chimera:Ağzından ateş püsküren mitolojik canavar
Chimerical:Hayali gerçek olmayan
Chimerically:Hayali olarak
Chimney:Baca, lamba şişesi, krater, yanardağ ağzı
Chimney board:Şömine kapağı
Chimney corner:Ocak başı,ateş başı
Chimney crane:Yemek v.s'yi ısıtmak için ocak içinde demir kol
Chimney piece:Ocak rafı
Chimney pot:Ocak külahı
Chimney pot hat:Silindir şapka
Chimney swallow:Bacalara yuva yapan kırlangıç türü
Chimney sweep:Baca temizleyicisi
Chimpanzee:Şempanze maymun
Chin:Çene, jimnastikte çeneyi çubuk hizasına getirmek
Chin strap:Çene kayışı
Chin up:Cesaretle
China:Çin
China aster:Saray patı
China-closet:Tabak dolabı
Chinaberry:Tesbih ağacı
Chinaman:Çinli
Chinatown:Çin ülkesi dışındaki ülkelerde çinlilerin oturduğu mahalle
Chinaware:Çanak, çömlek
Chinch:Tahta kurusu
Chinchilla:Sincaba benzer bir hayvan
Chincough:Boğmaca
Chine:Omurga kemiği, belkemiği
Chinese:Çince, çinde konuşulan dil, çine, çinceye, çinlilere ait
Chinese calendar:Gün ve ayları altmışlık devrelere ayrılan ve on iki aydan oluşan eski bir takvim
Chinese lantern:Kağıt fener
Chinese puzzle:Dolaşık mesele veya muamma
Chink:Yarık, çatlak, yarıkları doldurmak, abd argosunda çinli
Chinook:Abd esen sıcak bir rüzgar
Chintz:Basma, perdelik kreton
Chintzy:Adi iyi olmayan
Chios:Sakız adası
Chios almond:Sakız bademi,diş bademi
Chip:Yonga, çentik, yontmak, çentmek
Chipmunk:Üstü çizgili bir çeşit sincap
Chippendale:18.yzy. yaşamış bir ingiliz marangozu
Chipper:Canlı, neşeli, şık iyi giyinmiş
Chipping:Arasıra uyuşturucu ilaç içmek
Chippy:Serçe, ufak sincap, orospu kız
Chirograph:Kendi el yazısı ile yazılmış vesika
Chirographer:El yazısı yazan ve bu sanatla uğraşan
Chiromancy:El falı
Chiropactor:Masajla tedavi eden kimse
Chiropodist:Ayak bakımı mütehassısı
Chiropody:Ayak bakımı, nasır gibi basit hastalıkların tedavisi
Chiropractic:Masajla tedavi usulü, omurga masajı ile tedavi
Chiroptera:Uçan memeliler, yarasalar
Chirp:Cıvıldamak, cıvıldar gibi ses çıkarmak
Chirpy:Cıvıltılı, neşeli
Chirr:Tiz ses çıkarmak, bu şekilde ötmek, çekirge ve benzeri hayvan ötüşü
Chirrup:Neşe ile cıvıldamak, cıvıltı
Chirurgery:Cerrahlık
Chirurgical:Cerrahi
Chisel:Keski kalem, kalemle kesmek, hile ile elde etmek
Chiseled:Keski ile şekil verilmiş keskin hatlı
Chit:Yiyecek içecek masrafları için ödenen para makbuzu, mektup
Chitchat:Laf, havadan sudan konuşma, dedikodu
Chitin:Kitin
Chitinous:Kitinli
Chitterlings:Hayvam bağırsağı, bumbar
Chivalrous:Şövalye gibi, nazik.cömert
Chivalrously:Şövalyelere has bir şekilde
Chivalrousness:Şövalye gibi oluş
Chivalry:Şövalyelik, cömertlik, şövalyelik makamı
Chive:Yemeğe tat vermek için kullanılan frenk soğanı
Chlamys:Yunan erkeklerinin giydiği kısa pelerin
Chloral:Kloralhıdrat
Chlorate:Klorik asit tuzu
Chloride:Klorid
Chloride of calcium:Kalsiyum klorid
Chloride of gold:Altın klorid
Chloride of lime:Kalsiyum klorid
Chloride of zinc:Çinko klorid
Chlorinate:Klorlamak
Chlorine:Klor
Chloroform:Kloroform, kloroformla uyutmak
Chlorophyll:Klorofil
Chloroplast:İçinde klorofil bulunan protplazma, kloroplast
Chlorosis:Sarıcalık, genç kızlarda demir eksikliğinden meydana gelen hastalık
Chlorousacid:Kloröz asit
Chock:Odun parçası, takoz, kızak, takozla desteklemek, kızağa çekmek
Chock full:Ağzına kadar dolu
Chock up:Sıkı tutmak
Chock-a-block:Palanga makaralarının birbirine karışması
Chock-full:Dopdolu
Chockblock:Palanga makaraları birbirine kavuşmuş, dopdolu, sıkışık
Chockfull:Dopdolu olan
Chocolate:Çikolata, koyu kahverengi, çikolata ile yapılmış, çikolata renginde
Choice:Seçme ayırma tercih hakkı, seçkin, güzide, mükemmel, üstün
Choicely:Seçkin bir şekilde olan
Choiceness:Seçkin oluş
Choir:Koro, kilise korosu, koroda şarkı söylemek
Choir loft:Kilise balkonunda koro yeri
Choir music:Koro müziği
Choir organ:Koroya mahsus org
Choir service:İbadetin koroya mahsus kısmı
Choke:Boğmak, nefesini kesmek, tıkamak, önünü kesmek, kısıcı, boğucu, ağzını kapatma
Choke back:Tutmak,yutmak,menetmek
Choke off:Durdurmak,defetmek
Choke to death:Boğarak öldürmek
Choke with rage:Dili tutulmak,tıkanmak
Choke-bore:Boğumlu tüfek
Choke-damp:Maden ocaklarında hasıl olan boğucu gaz
Chokecherry:Yabani acı kiraz
Chokedamp:Maden ocağının içindeki oksijeni ve karbondioksiti fazla olan öksürtücü hava, boğucu gaz
Choker:Boğan şey veya kimse, boyuna sımsıkı takılan gerdanlık, dik yaka
Choky:Hapishane, boğucu
Choler:Öfke, kızgınlık asabiyet
Cholera:Kolera
Choleric:Çabuk kızan
Cholesterol:Kolestrol, safra yağı
Chondroid:Kıkırdak gibi
Choose:Seçmek, ayırmak, tercih etmek, arzu etmek, istemek, tercih yapmak
Choose one horn of a dilemma:İki şıktan daha az olan kötüyü seçmek
Chooser:Kıymak, doğramak
Choosy:Müşkülpesent, zor memnun edilebilen
Chop:Çene, çene boşluğu
Chop about:Mütemadiyyen değişmek
Chop and change:Dönek olmak,bir kararda durmamak
Chop down:Kesmek
Chop in:Söze karışmak
Chop logic:Münakaşa etmek,bilgiçlik taslamak
Chop round about:Rüzgarın mütemadiyen değişmesi
Chop sticks:Çinlilerin çatal gibi kullandıkları çöp
Chop suey:Et ve sebze ile yapılan bir çin yemeği
Chop up:Doğramak,kıymak
Choper:Kısa saplı balta, satır, elektrik akımını kesen alet
Chophouse:Pirzola servisi yapan lokanta
Chopping:Kesiş, vuruş
Chopping block:Kütük,et kütüğü
Chopping knife:Satır
Choppy:Değişken, yön değiştiren, çırpıntılı deniz suyu
Choppy sea:Çırpıntılı deniz
Chops and changes:Mütemadi değişmeler
Chopsticks:Çinlilerin yemek yemek için çift olarak kullandıkları çubuk
Chopsuey:Çin lokantalarında sebzeli yemek çeşidi
Choragic:Koro şefiyle ilgili, ona ait olan
Choragus:Eski yunan korolarının şefi
Choral:Koro tarafından söylenmiş, koro için yazılmış
Chorale:İlahi beste, koral
Chord:Çalgı teli, his, duygu, bir arada çalınan ahenkli bir kaç nota
Chord of an arc:Kavis veteri
Chordate:Omurgalı hayvan
Chore:Abd küçük bir iş, evin veya çiftliğin günlük işleri
Chorea:Yüzde ve kollarda tikler meydana getiren bir çocuk hastalığı, kore hastalığı
Choreographer:Kareograf, bale direktörü
Choreography:Koreografi, eser yazma sanatı, bale sanatı
Choriamb:Dört heceli bir ölçü
Choric:Koroya ait, koro için
Chorion:Ceninin dış zarı, koryon
Chorister:Koro üyesi, kilise korosunda şarkı söyleyen erkek çocuk
Chorographer:Harita yapan, haritacı
Chorographical:Haritacılıkla ilgili veya ona ait
Chorographically:Haritacılıkla ilgili olarak
Chorography:Bir bölgenin haritasını çıkarma ve arazi karakter inceleme ilmi
Choroid:Gözün damar tabakasının arka parçası, buna benzer
Choronical age:Kronolojik olarak
Chortle:Kıkırdamak, kahkahaları zaptedmek, kıkırdama
Chorus:Koro, koro parçası, koro halinde şarkı söylemek
Chorus girl:Müzikhol dansözü
Chorus of laughter:Hep birden gülüş
Chorus of praise:Bitmeyen ve tükenmeyen sitayiş
Chose:Şey, mal, şahsi eşya, mal
Chose in action:Bir şeye malik olma hakkı
Chose in possesion:Elde olan mal
Chose local:Fabrika v.s gibi yerlere ait olan
Chosen:Choose fiili 3.hali
Chough:Kırmızı gagalı dağ kargası, kızılca karga
Chouse:Aldatmak, hile yapmak, dolandırmak, hile oyun
Chow:Kahverengi veya siyah tüylü
Chowchow:Hardalla yapılan karışık turşu
Chowder:Balıklı sebze çorbası
Chowmein:Kızartılmış erişte ile servis yapılan çinli türlü yemeği
Chrestomathy:Yabancı bir dilden seçilmiş okuma parçaları
Chrisom:Kutsal mesh yağı, vaftiz sırasında çocuklara giydirilen beyaz elbise
Christ:Mesih, isa
Christen:Vaftiz etmek, vaftiz ederken isism koymak
Christendom:Hırıstyan alemi, hırıstyanlar
Christening:Vaftiz
Christian:Hiristiyan, isa peygambere inanan, hiristyan olan kimse, hayatında isanın yolunu takip eden, temiz ahlaklı kimse
Christian burial:Hiristyan ayini ile yapılan cenaze töreni
Christian era:Miladi tarih
Christian name:Vaftizle verilen isim
Christian science:Hastalık,fenalık ve ölü gibi şeylerin yalnız insan kafasında mevcut olduğuna inanan itikat
Christianity:Hırıstyanlık, hırstyanlıkla ilgili
Christianize:Etkisine uğratmak
Christlike:İsa gibi
Christmas:Noel, isanın doğumu yortusu, (25 aralık)
Christmas box:Noelde sütçüye verilen bahşiş
Christmas card:Noelde tebrik kartı
Christmas carol:Noel ilahisi
Christmas day:Noel günü(25 aralık)
Christmas eve:Noel arefesi
Christmas number:Risale veya mecmuanın yılbaşı eki
Christmas podding:Noel pastası
Christmas rose:Botanikde çöpleme
Christmas tide:Noel mevsimi zamanı
Christmas tree:Noel için süslenen ağaç
Christmas-box:Yılbaşı veya noel hediyesi
Chroma:Renk berraklığı
Chromatic:Renklerle ilgili, kromatik, seslerin yarımşar ton ara ile bir birlerini takip etmeleri ile ilgili
Chromatically:Kromatik olarak
Chromatin:Kromatın
Chromatography:Renkli fotoğraf
Chromatology:Renkler ilmi
Chrome:Krom madeni
Chromic:Kromdan veya kromla ilgili
Chromium:Kimyada krom
Chromogen:Renkli madde öncüsü, krokojen
Chromolithograph:Renkli taş basma
Chromoplast:Kromoplast
Chromosome:Kromozom
Chromosphere:Renkküre
Chronaxy:Kronaksi
Chronic:Müzmin kronik, süreğen
Chronically:Müzmin bir şekilde
Chronicle:Tarih, kayıt, vakayiname, ünlem, kaydetmek, tarihe geçirmek
Chronicle small beer:Kıymetsiz meselelerden ehemniyetle bahsetmek
Chronicler:Tarihe kaydeden kimse
Chronogram:Ebced hesabıyla tarih
Chronograph:Olayların tam oluş anını tesbit eden alet, çok kısa zaman bölümlerini ölçen alet
Chronographic:Bu alet ile ilgili
Chronological:Tarih sırasına göre düzenlenmiş olan
Chronologically:Tarih sırasına göre
Chronology:Kronoloji olayları, tarih sırasına göre düzenleme ilimi
Chronometer:Kronometre
Chronometry:Vakti tam olarak ölçme ilmi
Chrysalis:Krizalit, böceğin kelebek olmadan evvel koza içindeki hali
Chrysanthemum:Kasım patı çiçeği
Chryselephantine:Altın ve fildişinden yapılmış
Chrysoberyl:Sarı veya yeşil renkte olan ve bazen kuyumculukta kull, mineral
Chrysolite:Zbercet, sarı yakut
Chrysoprase:Bir çeşit yeşilimsi kuvars taşı
Chthonian:Ölüler diyarının ilahları ve ruhlarına ait
Chub:Sazan cinsinden birkaç çeşit balık, kefal balığı
Chubby:Tombul, dolgun
Chuck:Çenesini okşamak, atmak, okşama, kısa mesafeye atma, sığırın boynu ile kürek kemiği arasındaki kısım, takoz olarak kullanılan odun ve kalas parçası
Chuck about:Saçmak,savurmak
Chuck away:Kovmak,uzağa atmak,fırlatmak
Chuck one's weight about:Azamet satmak
Chuck out:Kapı dışarı etmek
Chuck someone under the chin:Çenesini okşamak
Chuck up:Vaz geçmek,işini bırakmak
Chuckhole:Yoldaki çamur çukuru
Chuckle:Kıkırdamak, kıkır gülmek, anne tavuğun civcivleri çağırmak için çıkardığı ses
Chucklehead:Budala, kalın kafalı kimse
Chuckler:Kıkırdayan kimse
Chug:Bir makinanın işlerken çıkardığı ekzos sesi, bu sesi çıkarmak
Chukker:Polo oyununun devrelerinden biri
Chum:Arkadaş, yakın arkadaş, samimi dost, yakın dost olmak, aynı odayı paylaşmak
Chum up with someone:Biriyle ahbap olmak
Chummy:Samimi olmak
Chump:Çiğnemek, kalınkafalı budala kimse
Chumpish:Budala
Chunk:Külçe, yığın, toprak, bodur ve güçlü at
Chunkiness:Bodurluk
Church:Kilise, kilise ayini, hırstyan mezhebi, kilise disiplinine tabi tutmak
Church attire:Kilise kıyafeti
Church founder:Kilise müvezzisi
Church goer:Kiliseye devamlı giden kimse
Church going:Kiliseye gitmek ihtiyadı
Church history:Kilise tarihi
Church invisible:Hakiki iman ehlinin hepsi
Church time:İbadet vakti
Church triumphant:Fenalığa galip gelen iman ehlinin hepsi
Church warden:Kilise mütevellisi
Church worker:Kilise hayır işlerine yardım eden
Church yard cough:Ölüm hırıltısı
Church-man:Papaz,vaiz,kilse azası,klise adamı
Churchgoer:Kiliseye muntazam giden kimse
Churchman:Kilise azası
Churchyard:Kilise bahçesi, mezarlık
Churcwarden:Kilise mütevellisi
Churl:Tamahkar, hasis kimse
Churlish:Kaba ve vahşi şahsiyette olan
Churlishly:Kaba bir şekilde
Churlishness:Kabalık
Churn:Yayık, yayıkta çalkalamak, devamlı olarak dövmek, karıştırmak
Churning:Çalkalama
Churr:Uçarken kuşun çıkardığı kanat sesi
Chute:Paraşüt, çağlayan, akıntı, kanal, oluk, şelale
Chutney:Bir çeşit doğu hindistan turşusu
Chutzpah:Abd.cüret, küstahlık
Chuvash:Çuvaş cumhuriyeti
Chyle:Bağırsaklarda bulunan beyaz bir sıvı
Chyme:Midede yarı hazmedilmiş halde bulunan yiyecekler
Chymous:Kimüsle ilgili veya onun gibi
Ciborium:Büyük kiliselerde mihrabın üstüne çekilen sayvan
Cicada:Ağustos böceği
Cicatrice:Yaranın üstünü kapatan yeni zar
Cicatrization:Kabuk bağlama
Cicatrize:Kabuk bağlamak
Cicely:Güzel kokulu bir mayadanozgillerden bitki
Cicerone:Turist rehberi
Cichoriaceous:Hindibaya benzeyen
Cicisbeo:Evlibir kadının aşığı
Ciculating medium:Para
Cid:11.yzyl.da yaşamış ispanyol destan kahramanı
Cider:Elma suyu, elma şarabı
Cidevant:Sabık, eski
Cigar:Puro, kalın sarılmış sigara
Cigarette:Sigara
Cilia:Kirpikler, hareket sağlayan hayvan tüyleri
Ciliary:Kirpiksi
Ciliate:Kirpikli
Ciliation:Kirpikli oluş
Cilice:Yapağından dokunmuş kumaş
Cilicia:Adana civarının romalılar devrindeki ismi
Cilician gates:Gülek boğazı
Cimex:Bit
Cimmerian:Kasvetli, iç kapayıcı
Cinch:At kolanı, kolan takmak, sağlam kazığa bağlamak
Cinchona:Kınakına ağacı
Cincture:Kemer, kuşak, kuşak dolamak, etrafını çevirmek
Cinder:Curuf, yanmış kömür artığı
Cinder path:Kömür curufundan yapılmış yarış pisti
Cinderella:Güzel ve değeri anlaşılmayan kız
Cindery:Curuf gibi onunla ilgili
Cinema:Sinema, sinema dünyası
Cinemascope:Sinemaskop
Cinematograph:Sinema makinası, film makinası
Cinematographer:Film çeken kimse
Cinematographic:Sinema makinasıyla ilgili ve ona ait
Cinematography:Film çekme sanatı
Cineraria:Bileşikgiller ait bir bitki
Cinerarium:Yakılan ölünün küllerinin muhafaza edildiği yer
Cinereous:Kül haline gelmiş kül gibi
Cingulum:Kuşak, kuşak gibi olan kısım
Cinnabar:Zincifre, süleğen
Cinnamon:Tarçın, tarçın ağacı
Cinque:İskambilde beşli
Cinquecinto:16. yzyl.italyan sanat edebiyatı
Cinquefoil:Beşparmak otu
Cinqueports:Güneydoğu ingilteredeki beş liman
Cipher:Şifre, sıfır, şifreli yazmak, hesap yapmak
Cipolin:Yeşilli beyazlı hareleri olan mermer
Circa:Dolaylarında, takriben
Circassia:Çerkezistan
Circassian:Çerkezce, çerkezce ile ilgili
Circe:Tehilkeli büyücü kadın
Circean:Büyücü kadın gibi ve ona ait
Circinate:Halka şeklinde olan
Circle:Daire, çember, halka, etrafını çevirmek, kuşatmak, devretmek, dönmek
Circle in:Muhasara etmek
Circlet:Küçük daire, halkacık
Circuit:Ring seferi, turne, devretmek, dolaşmak, turneye çıkmak
Circuit breaker:Elektrikede devre yapan
Circuit breaking:Elektrikde ınkıta,kesilme
Circuit changer:Elektrikde tahvil kolu
Circuit court:Şehir şehir dolaşan mahkeme
Circuit diagram:Elektrikde devre şeması
Circuit judge:Seyyar mahkeme hakimi
Circuit rider:Atla gezen protestan rahibi
Circuitous:Dolaylı, dolambaçlı
Circuitously:Dolaylı olarak
Circuitousness:Dolaylılık
Circuity:Dolaylı
Circular:Daireye ait, daire şeklinde, sirküler, tamim, genelge
Circular arc:Daire kavsi,daire yayı
Circular area:Daire sathı ölçüsü,yüzölçümü
Circular constant:Muhit ve kutur arasındaki nisbet
Circular letter:Yazı ile muhabere,proğram
Circular lines:Geometride münhaniler
Circular measure:Dairevi ölçü
Circular note:Tamim,ticari kredi mektubu
Circular savo:Daire testeresi,yuvarlak testere
Circular saw:Yuvarlak testere
Circular storm:Tayfun,şiddetli kasırga
Circular ticket:Gidiş dönüş bileti
Circular tour:Gidiş dönüş seyahati
Circularization:Sirküler yollama
Circularize:Sirküler yollamak, sirküler halinde kaleme almak
Circularizer:Sirküler yollayan kimse
Circularly:Direvi olarak
Circulate:Deveran etmek, dolaşmak, dağıtmak
Circulating:Devir, dolaşım, devreden, dolaşan
Circulating decimals:Aşari müsellesi
Circulating library:Kira ile kitap veren kitabevi
Circulating medium:Para veya nakit
Circulation:Devir, deveran, cereyan, tedavül
Circulation of atmodphere:Hava cereyanı
Circulation of news:Haber yayılması
Circulation of water:Su cereyanı
Circulation on pump:Devir tulumbası
Circulator:Devir ettirici
Circulatory:Kan dolaşımına ait, dolaşıma ait
Circumambient:Etrafını kuşatan, ihata eden, çeviren
Circumambulate:Etrafını dolaşmak, tavaf etmek
Circumambulation:Etrafını dolaşma
Circumambulatory:Etrafını dolaşan
Circumbendibus:Şaka, dolambçlı yol
Circumcise:Sünnet etmek
Circumcision:Sünnet
Circumctances alter the cases:Ahval,ahkamı değiştirir
Circumference:Daire çevresi
Circumferential:Daire çevresine ait, onunla ilgili
Circumflex:Uzatma işareti, işaretle ilgili, uzatarak telaffuz etmek
Circumfluent:Birbirinin etrafında akan, etrafı su ile çevrilmiş
Circumfusion:Etrafına dökme
Circumfuze:Etrafına dökmek
Circumjacent:Civarda olan, etraftaki
Circumlacution:Dolambaçlı yoldan gereksiz konuşma
Circumlacutory:Dolambaçlı söz gibi
Circumnavigate:Denizden etrafını dolaşmak
Circumnavigation:Denizden etrafını dolaşma
Circumnavigator:Denizden etrafını dolaşan kimse
Circumnutate:Çeşitli yönlere dönmek ve kıvrılmak
Circumnutation:Kıvrılarak dönme
Circumscribe:Etrafına çizgi çizmek
Circumscription:Etrafını çizme daire içine alma
Circumsolar:Güneşin etrafında olan veya dönen
Circumspect:Dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli
Circumspective:Dikkatli
Circumsppection:Dikkatlilik
Circumstance:Hal, durum, şart, keyfiyet, vaziyet, vaka, olay
Circumstantial:Durumla ilgili, teferruata dair, ikinci derecede önemli
Circumstantial evidence:Emare,delil
Circumstantially:Durumla ilgili oluş
Circumstantiate:Tafsilatlı olarak izah etmek
Circumvallate:Etrafına siper çekili, etrafına siper çekmek
Circumvent:Tuzağa düşürmek, hile ile önüne geçmek
Circumvention:Tuzağa düşürme, atlatma
Circumventive:Tuzağa düşürücü, atlatıcı
Circumventor:Tuzağa düşüren kimse
Circumvolve:Dönmek.deveran
Circunspecktly:Dikkatle
Circus:Sirk, sirk pisti, ve gösterileri
Cirque:Daire şeklindeki alan
Cirrhosis:Siroz hastalığı
Cirrhotic:Sirozla ilgili olan
Cirriped:Muhtelif cisimlere yapışarak denizde yaşayan hayvan
Cirrus:Saçakbulut, sülük, sürgün
Cisalpine:Alpdağlarının güneyinde bulunan
Cisatlantic:Atlantik okyanusunun bu tarafında olan
Cispadane:Po nehrinin güneyinde bulunan
Cissoid:Sarmaşık eğrisi
Cist:Tarih öncesi devirlere ait taş veya ağaç lahit
Cistern:Sarnıç, mahzen, su deposu
Citadel:Kale, hisar, harp gemisinde zırhlı bölme
Citation:Bir esrden diğerine aktarma, celp mahkemeye çağırı
Citatory:Aktarma ile ilgili
Cite:Delil olarak iktibas etmek, çağırmak, davet etmek
Citeable:Aktarılabilir
Cithara:Eski zamanlarda kullanılan bir çeşit kitara
Citied:Şehri veya şehirleir kapsayan
Citified:Şehir hayatına uymuş
Citizen:Vatandaş, teba, hemşeri, şehirli kimse, sivil kimse
Citizenry:Bütün vatandaşlar
Citizenship:Vatandaşlık, tabiyet
Citrate:Asit sitrik tuzu
Citric:Sitrik asit
Citrine:Açık sarı, sarı renkli bir kumaş
Citron:Ağaç kavunu ve ağacı
Citronella:Merhem, sabun ve parfüm yapımında kullanılan bir ottan çıkan yağ
Citrus:Turunçgiller familyasına ait
City:Şehir, kent, büyük kasaba
City block:Kesişen sokaklarla ayrılan arsa
City dump:Çöplük
City editor:Gazete mahalli muhabirleri müdürü
City father:Şehri yöneten kimse
City manager:Belediye başkanı
City of refuge:Arzı Mukaddesdeki 6 şehirden biri
City planner:Şehir mimarı
Citybred:Şehirde büyümüş
Citystate:Şehir devleti, site
Civet:Bir çeşit misk
Civet cat:Zoolojide misk kedisi
Civic:Şehre ait, belediye ile ilgili
Civic center:Hükümet binası ve mahkemelerinin bulunduğu markez
Civics:Yurt bilgisi, yurttaşlık bilgisi
Civil:Vatandaşlarla ilgili, hükümete ait
Civil court:Siyaset divanı
Civil day:Gece yarısında başlayan gün
Civil death:Manevi ölüm
Civil defense:Sivil savunma
Civil disobedience:Haksız kanuna karşı itaatsizlik
Civil engineer:Bayındırlık mühendisi
Civil engineering:İnşaat mühendisliği
Civil law:Medeni hukuk,roma hukuku
Civil liberty:İnsan hakları
Civil marriage:Medeni hakim
Civil rights:Vatandaşlık hakları
Civil service:Devlet hizmeti
Civil war:İç savaş
Civilian:Sivil kimse, roma hukuku öğrencisi veya bilgini
Civility:Nezaket, kibarlık, terbiye, kibar söz veya hareket
Civilization:Medeniyet, uygarlık
Civilize:Medenileştirmek, uygar seviyeye çıkarmak
Civilized:Medeni, uygar, kibar, nazik, ince
Civism:İyi vatandaş olma
Civvies:Sivil elbise
Clabber:Kesilip koyulaşmış süt, kesilip koyulaşmak
Clack:Çatırdamak.takırdamak, gevezelik, patırtı, takırtı
Clacker:Takırtı yapan şey veya kimse
Clad:Clothe fiili 2. ve 3. hali
Claim:Talep, iddia, hak, talepetmek, iddia etmek, hak istemek
Claim for damages:Tazminat davası veya talebi
Claim jumper:ABD'de başkasının madenini işgal eden kimse veya grup
Claimable:Hak talep edilebilir
Claimant:Hak talep eden kimse
Clairvolance:Gözle görülmeyen şeyleri görme kuvveti
Clairvoyant:Gaipten haber veren, bu hassaları haiz kimse
Clam:Mengene, deniz tarağı, deniz tarağı toplamak
Clam up:ABD Argosunda sessizleşmek
Clamant:Gürültülü, ısrarlı, yapışkan
Clamber:Tırmanmak, güçlükle tırmanmak, tırmanma
Clamberer:El ve ayakla tırmanan kimse
Clammy:Soğuk ve ıslak, yapışkan
Clamorous:Gürültülü, patırtılı, yaygaracı, şirret
Clamour:Haykırma, feryat, yaygara, yaygara ile istemek, feryat etmek
Clamp:Mengene, kıskaç, kenet, kelepçe, ve bu aletlerle sıkıştırmak
Clamp coupling:Kenetli kavrama,sıkma
Clamp down on:Daha titiz olmak,menetmek
Clamp screw:Sıkma vidası
Clan:Kabile, grup, parti, zümre
Clandestine:Gizli, el altında
Clandestinely:Gizlice
Clandestiness:Gizlilik
Clang:Çınlamak, yüksek sesle çalmak
Clangor:Şakırtı, çınlama, gürültülü ses çıkarmak
Clangorous:Gürültülü ses çıkaran
Clangorously:Gürültüyle, çınlayarak
Clank:Madeni ses, bu sesi çıkarmak, çıkarttırmak
Clannish:Tanımadıkları ile iyi geçinmeyen
Clannishness:Kendi aralarında grup kurarak başkaları ile konuşmama eylemi
Clansman:Klana mensup kimse
Clap:Şaklama, gürleme, patlama, tokat, alkışlamak, tokatlamak, el çırpmak
Clap eyes on:Gözü olmak,göz dikmek
Clap in jail:Hemen hapse atmak
Clap on a fine:Para cezasına çarptırmak
Clapboard:İnşaatlarda kullanılkan diş kaplama tahtası
Clapper:Çan dili, alkışlayıcı şey veya kimse
Clapperclaw:Tırmalamak, küfretmek.sövmek
Claptrap:Göze girmek için yapılan sahte iltifat, yağcılık, yapmacıklı sözler
Claque:Tiyatroda alkışlamak için tutulmş kiseler
Clarence:Ön kısmı cam dört kişilik at arabası
Clarendon:Kalın bir çeşit matbaa harfi
Claret:Kırmızı bordo şarabı
Clarification:Aydınlatma, açıklama, vuzuha kavuşturma
Clarify:Süzmek, açıklamak, aydınlatmak
Clarinet:Klarnet çalgı aleti
Clarinetist:Klarneti çalan kimse
Clarion:Açık, temiz, boru, zurna
Clarity:Açıklık, vuzuh, berraklık
Clary:Ada çayı, yılan kökü
Clash:Çarpma, çarpışma, çarpma neticesinde çıkan ses
Clash into:Çarpmak
Clash upon:Şakırdamak
Clash with:....le münakaşa etmek
Clasp:Toka, kucaklama, kavrama, sıkma, toka veya kopça ile tutturmak, kavramak
Clasp knife:Büyük çakı,sustalı bıçak
Clasp one's hands:El kavuşturmak
Clasper:Dişiyi tutmak için erkek balık veya böcekte bulunan uzuv
Class:Sınıf, tabaka, zümre, tür, takım, grup, sınıflara ayırmak, tasnif etmek
Class consciousness:Sosyal sınıfın özellik,birlik isteklerinin farkında olma
Class day:ABD'de sene sonunda mezun sınıfın kutlama günü olarak kutladıkları gün
Class struggle:Sınıf mücadelesi
Classic:Edebi ve tarihi değeri olan, klasik eser
Classical:Klasik değerde olan
Classical education:Latin ve yunan edebiyatı tahsili
Classical latin:Milattan 75 sene önceden miladın 175 nci yılına kadar devam eden latin edebiyatının parlak devri
Classicality:Klasiklik
Classically:Klasik olarak eski usullere göre
Classicism:Klasizm, kalsiklere tabii olma, veya uyma, klasik öğrenim
Classicist:Klasik uslup taraftarı olan
Classicize:Kalsik hale koymak
Classifiable:Sınıflandırılabilir
Classification:Sınıflandırma, sınıf
Classified advertisements:Küçük ilanlar
Classify:Sınıflara ayırmak
Classmate:Sınıf arkadaşı
Classroom:Sınıf, dershane
Classtic:Kırırlır, parçalanır
Classy:Harikulade, şık, kibar
Clatter:Takırdamak, çatırdamak, ses çıkarmak, patırtı, takırtı.ses.gürültü
Clatter down stairs:Merdivenden gürültülü inmek
Claudication:Topallama
Clausal:Cümlecikle ilgili
Clause:Madde, kontrat, bent, hüküm, cümle , cümlecik, fıkra, şart
Claustral:Manastır ile ilgili
Claustrophobia:Kapalı yerlerde bulunma fobisi
Clavate:Başı kalın çomak gibi
Clavey:Killi, kil gibi
Clavichord:Klavsen
Clavicle:Köprücük kemiği
Clavicular:Köprücük kemiği gibi onunla ilgili
Clavier:Bir çalgı aletinin tuşları
Claviform:Çomak şeklinde
Claw:Pençe, hayvan pençesindeki tırnak, yırtmak, tırmalamak, pençe atmak
Claw away:Volta ederek karadan kurtulmak
Claw coat:Frak ceketi
Claw coupling:Tırnaklı kavrama
Claw hammer:Domuz tırnağı çekici
Claw up:Birden durmak,aniden yapıştırmak
Clax:Madenin yanması sonucunda meydana gelen oksit veya küf
Claxon:Klaksiyon
Clay:Çamur, balçık, kil
Clay clinder:Toprak silindir
Clay cold:Toprak kadar soğuk
Clay land:Balçıklı arazi
Clay pigeon:Havaya fırlatılan nişangah
Clay pit:Balçık ocağı
Clay soil:Balçık toprak
Clay stone:Kuru balçığa benzer bir çeşit taş
Claymore:İki ağızlı iskoç kılıcı
Clean:Temiz, pak, halis, temizlemek, yıkamak, arıtmak, tamamen, bütünüyle
Clean as a new pin:Tertemiz,pırıl pırıl
Clean bill of health:Sağlık raporu,temyiz kağıdı
Clean down:Fırçalamak,süpürmek
Clean fingered:Rüşvet almayan kimse
Clean gone:İz bırakmadan gitmiş
Clean hands:Temiz eller,suçsuz
Clean house:Ev temizlemek
Clean kam:Maksada tamamen aykırı
Clean limbed:Biçimli,endamlı
Clean mad:Tam deli,zır deli
Clean the slate:Maziyi unutmak
Clean the table:Sofrayı kaldırmak
Clean through:Tamamen
Clean timber:Düğümsüz kereste
Clean up:Tam temizlemek,bitirmek,galip gelmek
Cleance:Temizlemek
Cleancer:Temizleyici
Cleancut:İyi yontulmuş, temiz, kesin
Cleaner:Temizleyici
Cleanly:Temiz, temiz tutmaya meraklı, temizbir şekilde, temizce
Cleanshven:Sakalı bıyığı traş olunmuş
Clear:Açık, aydınlık, vazıh, parlak, berrak, net, kafi, açkıça, açık olarak, temizlemek, kurtarmak, aydınlığa kavuşturmak
Clear a fence:Bir çiti aşmak
Clear a ship:Gemiyi tahliye etmek
Clear as mud:Anlaşılmaz şey
Clear away:Kaldırıp götürmek
Clear conscience:Vicdan rahatlığı
Clear consience:Temiz ve rahat vicdan
Clear evidence:Açık ve kesin delil
Clear eyed:Temiz yüzlü
Clear land:Tarlayı temizleyip ekime hazırlamak
Clear out:Çekilip gitmek,"çek arabanı"demek
Clear sighted:Basiretli
Clear soup:Süzme etsuyu
Clear the air:Havayı temizlemek
Clear the deck:Gemiyi harbe hazırlamak
Clear the decks:Güverteyi boşaltmak
Clear the table:Sofrayı ve üzerindekileri kaldırmak
Clear toned:Berrak sesli
Clear-cut:Düzgün,biçimli,keskin hatlı,kati
Clear-headed:Anlayışlı,açık kafalı
Clearance papers:Geminin limandan ayrılma belgesi
Clearcut:Keskin, açık ve seçik
Cleareyed:Zeki, bakışlı, akıllı
Clearheaded:İyi düşünen
Clearing:Temizleme işi, açığa ve aydınlığa çıkarma işi
Clearinghouse:Kiliring odası
Clearly:Açık bir şekilde
Clearsighted:Basiretli
Clearstarch:Kolalamak, kolalayıp ütülemek
Clearstarcher:Kolacı
Cleat:Mesnet takozu, takoz vurmak
Cleavable:Yarılabilir
Cleavage:Yarık, yarılma, çatlama, ayrılma
Cleave:Yarmak, çatlamak, yapışmak.iktisat etmek
Cleave to:Yapışmak
Cleaver:Satır, balta
Cleavers:Yoğurtotu
Cledonism:Uğursuz sayılan kelimelerden kaçınma
Cleek:Demir topuzlu bir çeşit golf değneği
Clef:Anahtar
Cleft:Yarık, çatlak, ayrık, çit tırnaklı ayak
Cleft foot:Çift tırnaklı ayak
Cleft graft:Botanikde kalem aşısı
Cleft palate:Yarık damak
Cleistogamic:Gonca halinde kalan ve bu halde kendi kendine döllenen
Clematis:Yaban asması, akasma
Clemency:Şefkat, yumuşaklık
Clement:Merhametli, şefkatli, yumuşakbaşlı
Clench:Sıkmak, sıkıca yakalamak, kavrama, sıkma, mandal
Clepe:Eski adlandırma
Clepsydra:Eski bir su veya cıva saati
Clerance:Temizleme, gümrük muayene belgesi
Clerestory:Bir bina, vagon vb.epncereli üst kısmı
Clergy:Rahipler zümresi, ruhban sınıfı
Clergyman:Rahip, papaz, vaiz
Cleric:Rahip, papaz, vaiz, veya bunlara ait
Clerical:Katip veya yazıcıya ait, rahip, papaz, vaiz
Clerical error:Yazı tahtası
Clericalism:Politikada kilisenin nufuzu
Clerk:Katip, yazıcı, tezgahtar, ve bunları yapmak
Clerk in holy orders:Rahip
Clerk of the course:Yarışlarda hakem katibi
Clerk of the peace:Sulh hakimi
Clerk of the weather:Havayı yumuşatan aracı şahıs
Clerk of the works:Murakıp,müfettiş
Clever:Akıllı, becerikli, zeki, kabiliyetli
Clever about:Zeka eseri olan
Cleverly:Akıllıca, zekice
Cleverness:Akıllılık, beceriklilik
Clevis:Kenet demiri
Clew cline:Kontra,uskota
Clew down a sail:Yelkenin serenini aşağı çekmek
Clew garnet:Punya
Clew up a sail:Yelkeni serene hisa etmek
Clewclue:Yumak, ipucu, yumakyapmak, sarmak, ipucu vasıtasıyla yol göstermek
Cliche:Klışe, basmakalıp
Click:Çıt, sert ve kesik ses, çıtırdamak.kıkırdamak, uymak, uyşmak
Client:Müvekkil, müşteri, alıcı
Clientele:Müşteriler, müvekkiller, hastalar
Cliff:Uçurum, sarp kayalık
Cliff dweller:Kanyonlarda yaşayan ilkel amerikalı
Clifhanger:En heyecanlı yerinde kesilen heyecanlı film
Cliguish:Gpur dışındakilere yüz vermeyen
Cliguishly:Belirli kimseler dışındakilere yüz vermeyerek
Cliguishness:İkilik mneydana getirme ayrıcalık gösterme
Climacteric:s. buhranlı yaş devresi, bauhranlı devreye ait
Climacterical:Buhranlı, buhranlı devreye ait
Climactic:Zirve ile ilgili, en kritik devreye ait
Climate:İklim, hava
Climatic:İklimle ilgili
Climatic variety:İklim değişiklikleri ile meydana gelen tesir çeşitleri
Climatology:İklimler ilmi
Climax:Şahika, zirve, doruk, zirveye erişmek, eriştirmek
Climb:Tırmanmak, tırmanma, tedricen yükselmek, çıkmak
Climb a board the band wagon:Kazanan tarafa geçmek
Climb down:Konuşma dilinde tutumdan vaz geçmek
Climb out of the car:Otomobilden tren veya otobüs den inmek
Climber:Tırmanan sarmaşık
Clime:İklim, diyar, ülke
Clinch:Perçinlemek, sağlama bağlamak, perçinleme
Clinch an agrument:Tırmanarak inmek
Clincher:Perçinleme, perçinleme çivisi
Cling:Yapışmak, sıkıcs sarılmak, tutunmak
Cling about:Kalmak,çökmek
Cling to:Bağlamak
Cling together:Yapışmak,sarılmak
Clinging garments:Dar elbise
Clinging vine:Konuşma dilinde erkeğe fazla dayanan güvensiz kadın
Clingstone:Et şeftalisi, çekirdeği etine yapışık olan
Clingy:Yapışan, sarılan, yapışkan
Clinic:Klinik, klinik dersi
Clinical:Klinik ile ilgili
Clinical thermometer:Kliniklerde kullanılan derece
Clinically:Klinik ile ilgili olarak
Clinician:Klinik tedavi uzmanı
Clink:Şagırdamak, tıkırdamak, tıkırtı, şangırtı, kodes, hücre
Clinker:Ocakta kalmış sert tuğla curufu
Clinker bult:Kaplama parçaları birbirine bindirilmiş gemi gövdesi
Clinometer:Meyil ölçen alet
Clinometric:Klınometre ile ilgili
Clinometrical:Klınometre ile ilgili olarak
Clio:Mitolojide müzü
Clip:Kırmak, kırpmak, kırkma, kesme, klips, evrak tutucusu
Clip joint:ABD argosunda vicdansızca fiat alan büfe lokanta ve içkili eğlence yerleri
Clip one's g's:G harflerini yutmak
Clip one's wings:Kanatları kıpmak
Clip someones claws:Birinin tırnaklarını sökmek
Clip the king's english:Sarhoş gibi konuşmak
Clip the wings of:İmkanlarını kısıtlamak,engel olmak
Clipper:Kırpma makası, saç kesme makinası
Clipping:Kesme, kırpma, kırkma, abd gazete küpürü
Clipping agency:Hususi mevzulara ait gazete küpürünü kesip satan acenta bürosu
Clipping time:Koyun kırkma mevsimi
Clique:Grup, komite, hizip
Clitoris:Fercin dili, klitoris, bızır, dılak
Cloaca:Abdeshane, lağım
Cloacal:Gödene ait
Cloak:Manto, pelerin, perde, paravana, pelerin veya manto ile örtmek
Cloak in silence:Sükuta bürünmek
Cloak-room:Sanat gibi,muntazam
Cloakroom:Vestiyer
Clobber:Kıyasıya dövmek, yenmek
Cloche:Bitki muhafazası
Clock:Çorabın iki tarafında bilekten yukarı çıkan ajur
Clock in:İşe gelme saatini kaydetme
Clock out:İşten çıkma saatini kaydetme
Clock spring:Saat zembereği
Clock-like:Sanat gibi muntazam
Clock-wise:Yelkovanların işlediği istikamete göre
Clocked:Ajurlu, süslü
Clockmaker:Saatçi
Clockwise:Saat yelkovanı yönünde
Clockwork:Saatin içindeki parçalar
Clod:Toprak veya çamur yada kesek parçası
Cloddishness:Aptallık
Clodhopper:Hantal kimse
Clodish:Aptal
Clog:Mania, engel, köstek, tahta ayakkabı ve bununla yapılan dams, tıkamak, tıkanmak, köstek vurmak
Clog dance:Tahta ayakkabı ile oynanan dans
Clog with:Mani olmak,kösteklemek
Cloisonne:Renkli kısımların madeni şeritlerle ayrıldığı emaye işi
Cloister:Manastır, manastıra kapatmak
Cloistered:Manastırda oturan
Cloistral:Manastır ile ilgili
Clone:Bölünen bitkiden meydana gelen bitkiler
Clonic:Klonüse ait olan
Clonus:Klonüs, ihtilaç
Clop:Atın ayaklarının çıkardığı ses, böyle ses çıkarmak
Close:Yakın, birbirine yakın, kapamak, kapatmak, sonuç, nihayet, avlu, kilise avlusu, etrafı çevrili arazi
Close about:Etrafını çevirmek
Close against:....ye karşı kapamak
Close by:Yakında,yanında civarda
Close call:Dar kurtulma
Close co operation:Cemiyeti münhasıra
Close combat:Göğüs göğüse çarpışma
Close connections:Sıkı ilişkiler,yolculukta aktarma
Close contest:İki tarafın müsavi geldiği müsabaka
Close down:Büsbütün kapatmak veya kapanmak
Close fisted:Cimri
Close friend:Samimi,sıkı fıkı dost
Close grained:Damarı sık
Close in:Kapanmak,çökmek
Close in on the enemy:Düşmanın etrafını sarmak
Close observation:İnceden inceye tetkik
Close one's days:Ömrü nihayete gelmek,tükenmek
Close order:Sıkı sıralar halinde
Close order drill:Askerlikte talim
Close port:Nehir boyunca olan liman
Close quartes:Kalabalık
Close the books:Sene sonunda hesap kapatmak
Close the wind:Hemen hemen rüzgara karşı
Close to:Yakınında,bitişik durumda
Close to the wind:Rüzgar istikametine yakın
Close up:Sıra doldurmak
Close up a business:Bir ticareti tasfiye etmek
Close upon:Kapanmak
Close upon a hunderd:Hemen hemen yüze yakın
Close with a bargain:Pazarlığı uydurmak
Close with an offer:Bir teklifi kabul etmek
Close with someone:Biriyle anlaşmaya varmak
Close-boided:Vücuda sıkı sıkı dar olan esvap
Close-cropped:Kısa kesilmiş
Close-fisted:Cimri eli sıkı
Close-fitting:Cimri,eli sıkı
Close-grained:Çizgileri sık kereste
Close-hauled:Orsasına
Close-mouthed:Ağzı sıkı,sır saklar
Close-reefed:Camadanlara bağlı
Close-set:Birbirine çok yakın olma
Close-up:Çok yakından çekilen resim
Closed circuit:Elektrikde kapalı devre
Closed sea:İç deniz,ağzı dar deniz
Closed season:Av yasağı mevsimi
Closed shop:Birlik üyesi olmayanın çalışamadığı müessese
Closefisted:Cimri
Closefitting:Dar
Closegrained:İnce, damarlı ağaç
Closehauled:Orsasına
Closelipped:Sıkı ağızlı
Closemouthed:Sıkı ağızlı, konuşmaz
Closet:Küçük oda, bölme, hücre, tuvalet, hela, gizli, mahrem, özel, özel bir yere kapatmak, mülakat için bir yere çekilmek
Closet drama:Okunmak için yazılmış piyes
Closet strategist:Nazari sevkülçeyşçi
Closure:Kapama, kapanma, tartışmaları keserek oylamaya geçmek
Clot:Pıhtı, toptop olan şey, pıhtılaşmak, toptop olmak, kesilmek
Cloth:Kumaş, bez, örtü, rahiplik mesleği
Cloth measure:Eski bir kumaş ölçü birimi
Cloth of gold or of silver:Altın veya gümüş telli kumaş
Cloth-binding:Bez cilt
Clothe:Giydirmek, üstünü örtmek
Clothe face in smiles:Gülümsemek
Clothe ideas in words:Fikirlerini söz ile ifade etme
Clothes:Elbise, esvap, giysi
Clothes basket:Çamaşır sepeti
Clothes made to measure:Ismarlama elbise
Clothes moth:Güve
Clothes peg:Elbise askısı
Clothes pole:Çamaşır ipi tutan direk
Clothier:Yün kumaş vey elbise imalatçısı veya satıcısı
Clothing:Giyim eşyası, elbise
Clotted cream:Bir çeşit ingiliz kaymağı
Clotted hair:Karışık veya yapışık saç
Clotted nonsense:Tamaıyla saçma söz
Cloture:Oylamaya geçiş, bu işi gerçekleştirmek
Cloud:Bulut, duman veya toz bulutu, bulutla kapatmak, karartmak
Cloud castle:Hayal,mali hülya
Cloud clings to the hill:Bulut tepeyi sarıyor
Cloud-capped:Tepesi bulutlu
Cloud-chamber:Fizikde buhar hücresi
Cloud-compeller:Bulutların amiri
Cloudily:Bulutlu olarak
Cloudiness:Bulutlu olma
Cloudy:Bulutlu, bulutlarla ilgili
Clough:Dar bir vadi
Clout:Tıkat, darbe, hedef, toakt atmak, vurmak
Clove:Karanfil, akarnfil ağacı
Clove hitch:Denizcilikte kazık bağı
Cloven:Cleave fiili 3.hali
Clover:Yonca
Cloverleaf:Yonca yaprağı, kavşağı
Clown:Soytarı, palyaço, soytarılık etmek
Clownishness:Soytarılık, kabalık, budalalık
Cloy:Bıktırmak, usandırmak, gına getirmek
Cltoh measure:İngilterede kullanılan bir kumaş ölçüsü
Club:Sopa, golf sopası, kulüp, sopa ile vurmak, dövmek, biraraya toplamak
Club a musket:Tüfeği tersine topuz gibi kullanma
Club fees:Kulüp ücreti
Club man:Kulüp azası,kulüpçü
Club sandwich:İçine muhtelif aparatif ve peynir konan üç dilim ekmek
Club steak:Ufak fileto
Club together:Bir araya gelmek,toplanmak
Club-car:Tren katarında büfeli vagon
Club-foot:Yumru ayak
Club-house:Spor kulübü binası
Club-law:Kuvvetin hak olduğu kanaati
Club-moss:Botanikde kurt ayağı oyu
Club-room:Kulüp odası
Clubable:Kulüp üyeliğine layık
Clubfoot:Yumru, ayak
Clubhaul:Tehlike anında geçici olarak demir atmak
Clubhouse:Kulüp binası
Cluck:Gıdaklamak, gıdaklama
Clue:İpucu, iz anahtar, bilgi vermek, aydınlatmak
Clump:Yığın, küme, yığmak, kümelemek
Clumsy:Hantal, biçimsiz, beceriksiz, sakar
Cluster:Salkım, hevenk, tutam, salkım haline getirmek, bir araya toplamak
Cluster around:Toplanmak
Cluster rose:Çardak gülü
Clutch:Kavrama, sıskca tutma, kavramak, yakalamak, kuluçkaya yatırılan yumurta
Clutch at:Sıkı sıkıya bağlamak
Clutch pedal:Otomobilde debriyaj pedalı
Clutter:Yığmak, düzensizce atmak, yığın, karışıklık, kargaşa
Clyster:Tenkıye, lavman
Cnosubstantial:Özleri bir olan, aynı tabiattan
Coach:Fayton, spor antrenörü, anrenörlük etmek, özel ders vermek
Coach and six:Altı atlı araba
Coachman:Arabacı, arabayı kullanan kimse
Coaction:Zorlama, mecbur tutma, engelleme, birbirini etkileme
Coadjutor:Yardımcı
Coadunate:Birleşmiş
Coagulant:Pıhtılaştıran
Coagulate:Pıhtılaşmak
Coagulator:Pıhtılaştıran madde
Coagulum:Pıhtı
Coal:Maden kömürü, kömür haline gelinceye kadar yakmak
Coal basket:Denizcilikte kömür çavalyesi
Coal bed:Maden kömürü yatağı
Coal breaker:Madende kömür kırıcı
Coal bunker:Gemi kömürlüğü
Coal gas:Kömürden elde edilen havagazı
Coal measures:Maden kömürü bulunan yerküre tabakası
Coal oil:Gaz yağı
Coal scuttle:Kömür kovası
Coal tar:Kömür katranı
Coal yard:Kömür deposu
Coal-bearing:Kömür ihtiva eden
Coal-black:Sİmsiyah,kuzguni siyah
Coal-field:Maden kömürü havzası
Coal-gas:Hava gazı
Coal-heaver:Kömür hamalı
Coal-hole:Kömürlükten sokağa açılan delik
Coal-pit:Kömür ocağı
Coal-scuttle:Kömür kabı
Coalbain:Kömürlük
Coalesce:Birleşmek, yekvücut
Coaling station:Kömür ikmal limanı
Coalition:Koalisyon, birleşme
Coalsack:Samanyolundaki karanlık yer
Coalyard:Kömür deposu
Coaming:Kuyu bileziği, çatı deliği
Coarse:Kaba, adi, bayağı
Coarse grained:İri taneli,damarı kaba
Coarse stories:Açık saçık hikayeler
Coarse-grained:İri taneli,damarı kaba
Coarsegrained:Kaba damarlı, kaba
Coarsen:Kabalaşmak, kabalaştırmak
Coarseness:Kabalık, terbiyesizlik
Coast:Sahilideniz kıyısı, yokuş aşağı inmek, kıyı boyunca gitmek
Coast artillery:Askeriyede sahil topçusu
Coast defence:Kıyıların korunması işi
Coast guard:Sahil muhafazası
Coast is clear:Meydan boştur
Coast line:Kıyı veya sahil boyu
Coaster:Bardak altı, sahil boyunca işleyen deniz gemisi
Coaster brake:Bisiklette pedal freni
Coasting:Uyuşturucu ilaç tesirinde
Coat:Palto, ceket, kaplamak, geçmek
Coat and skirt:Kostüm,tayyör
Coat of paint:Bir kat boya
Coat pocket:Ceket cebi
Coat-hanger:Elbise askısı,askı
Coat-of-arms:Hanedan arması
Coat-of-mail:Zırh
Coated tongue:Paslı dil,konuşmayan dil
Coati:Kedi büyüklüğünde bir cins memeli hayvan
Coating:Tabaka kat, paltoluk kumaş
Coattails:Frakın kuyrukları
Coax:Tatlı sözlerle kandırmak
Coax a fire to light:Yavaş yavaş tutuşturarak ateş yakmak
Coax a thing out of a person:Tatlı sözlerle kandırıp bir şeyler elde etmek
Coaxial:Ortak eksenli
Coaxsial cable:Elektrikede frekanslı sinyal sistemde kullanmak için imal edilen kablo
Cob:Mısır koçanı, erkek kuğu, bir cins martı
Cobalt:Kobalt madeni
Cobalt blue:Kobalt mavisi
Cobble:Kaldırım taşı, kaldırım taşı döşemek
Cobblestone:Parke taşı
Cobelligerent:Birlikte harbeden devletlerden biri
Coble:İngiltere ve iskoçyaya mahsus dibi derin sandal
Cobnut:Fındık, fındık ağacı
Cobra:Kobra yılanı
Cobweb:Örümcek ağı
Coca:Yaprakları kokainli bitki.
Cocaine:Kokain bitkisi
Cocainism:Kokain kullanma alışkanlığı bulunan
Coccus:İçli çekirdek
Coccyx:Kuyruksokumu kemiği
Cochelar duct:Anatomide kulak salyangoz kanalı
Cochin:Bacakları tüylü tavuk cinsi
Cochin fowl:Çin tavuğu
Cochineal:Kırmız
Cochineal insect:Zoolojide kırmız böceği
Cochlea:Kulak salyangozu
Cock:Horoz, tüfek horozu, erkek, samanyığını, ot yığını, saman yığmak
Cock of the north:Dağ bülbülü
Cock of the walk:Önder,lider,gururlu,umursamaz
Cock of the wood:Yaban tavuğu horozu
Cock one's hat:Şapkayı yan giymek
Cock sure:Kendinden fazla emin
Cock the ears:Kulaklarını dikmek
Cock-a-doodle-doo!:Horoz ötmesi,kukuriko
Cock-a-hoop:Çok sevinen veya övünen
Cock-a-leekie:Tavuk veya pırasa ile yapılmış çorba
Cock-and-bull story:Uydurma masalı,kurt masalı
Cock-eyed:Şaşı,eğri
Cock-fight:Horoz döğüşü
Cock-horse:Süvari,kendini beğenmiş
Cock-sure:Kendinden fazla emin
Cockade:Şapkaya takılan rozet
Cockadoodledoo:Horoz ötmesi
Cockahoop:Çok neşeli, çarpık, bozuk, övüngen
Cockaigne:Hayali bir tembellik ve lüks diyarı
Cockaleekle:Pırasalı tavuk çorbası
Cockalorum:Küçük horoz
Cockatoo:İbikli ve rengarenk tüylü bir papağan
Cockatrice:Horoz yumurtasından
Cockbill:Lengeri fondaya alesta etmek
Cockboat:Küçük sandal
Cockchafer:Mayıs böceği
Cockcrow:Sabah, karga bokunu yemeden
Cocked hat:Yankları kalkık bir çeşit resmi şapka
Cocker:Horoz döğüştüren kimse
Cocker spainel:Bir cins spanyel köpeği
Cockerel:Yavru horoz
Cockeyed:Şaşı gözlü, çarpık eğri, budala, küfelik
Cockfight:Horoz döğüşü
Cockhorse:Tahta at
Cockiness:Kendine aşırı güvenme
Cockle:Tarak, buruşturmak, buruşmak, delice, buğdaygiller arasında yetişen zararlı ot
Cockle-shell:Küçük hafif sandal
Cocklebur:Dulavratotu, kazıkotu
Cockloft:Çatı arası
Cockney:Londralı, londralıya ait
Cockpit:Pilot kabini, açık güverte
Cockroach:Hamamböceği, karafatma
Cockscomb:Horoz ibiği, züppe kimse
Cockshy:Nişan tahtası, hedefe atmak
Cocksure:Kendinden fazla emin
Cocktail:Kokteyl, karides ve meyva kokteyli, güdük kuyruklu at
Cocky:Kendini beğenmiş kimse
Coco:Hindistan cevizi ağacı ve meyvası, bu meyva liflerinden yapılmış
Cocoa:Kakao, kakao rengi
Cocoa-bean:Kakao çekirdeği
Cocoa-butter:Kakao yağı
Coconscious:Bilinç beraberliğindeki zihni süreçler
Coconut:Büyük hindistan cevizi
Cocoon:Koza, ipek kozası
Coctail party:Kokteyl partisi
Cod:Morına
Cod as a cucumber:Kendine hakim,soğukkanlı
Cod liver oil:Balık yağı
Coda:Bir parçanın sonundaki bitiş bölümü
Codbank:Morina bulunan sığlık
Coddle:Yavaş yavaş kaynatmak
Code:Şifre, kanunlar, kanun haline getirmek
Code napoleon:Napolyon kanunnamesi
Code of honour:Düello edenlerin usul ve nizamları
Codefedant:Ortak savunucu
Codeine:Kodein
Codex:El yazması kitap
Codfish:Morina
Codger:Tuhaf adam, antika kimse
Codicil:Ek vasiyetname
Codification:Kanun halinde toplama
Codify:Kanun halinde toplamak
Codling:Morina yavrusu
Codling moth:Zoolojide bir çeşit meyva kurdu
Coed:Karma yüksek okullarda kız talebe
Coeducation:Karma öğretim
Coeducational:Karma öğretimi uygulayan
Coefficient:Katsayı, emsal, beraber çalışan
Coefficient of expansion:Genişleme kat sayısı
Coefficient of friction:Sürtünme katsayısı
Coelenterate:Torba vücutlu hayvan
Coeliac:Karın boşluğu ile ilgili
Coempt:Bütün malları kontrol altına almak
Coemption:Piyasadaki malları kapatma
Coequal:Eşit, müsavi, akran, denk
Coerce:Zorlamak, mecbur etmek, baskı altında tutmak
Coercion:Tazyik, zorlama, baskı
Coercionist:Baskı politikası taraftarı
Coercive:Cebri, zorla yapılan
Coessential:Aslı bir olan
Coetaneous:Yaşıt, akran, muasır, çağdaş
Coeternal:Ezeli ve ebedi olarak bir arada bulunan
Coeval:Yaşıt, akran, muasır, çağdaş şey
Coexist:Bir arada var olmak
Coexistence:Bir arada var oluş
Coextend:Aynı yer veya zamanda var olmak
Coextension:Aynı yer veya zamanda bitme
Coextensive:Aynı yer veya zamanda biten
Cofession of faith:İman ikrarı
Coffee:Kahve, kahve ağacı, kahverengi
Coffee beans:Çekirdek kahve
Coffee cake:Kahvaltı için bir çeşit kahve
Coffee colorued:Sütlü kahve renginde
Coffee cup:Kahve fincanı
Coffee grounds:Kahve telvesi
Coffee house:Kahvehane,kırathane
Coffee mill:Kahve değirmeni
Coffee pot:Kahve ibriği
Coffee room:Otelde kahve salonu
Coffee spoon:Tatlı kaşığı
Coffee-mill:Kahve değirmeni
Coffee-stall:Köşebaşlarındaki seyyar kahveci dükkanı
Coffer:Sandık, kasa, kutu, sandığa veya kutuya koymak
Cofferdam:Batardo, koferdam
Coffin:Tabut, atın toynağı içinde kalan kısım, tabuta koymak
Coffin bone:At toynağının içindeki ayak kemiği
Coffin nail:Argoda sigara
Coffin plate:Tabut üstüne konulan levha
Coffle:İnsan veya hayvan kafilesi
Cog:Çark dişi, dişli çark, sağ kol, zar tutmak, hile yapmak
Cog rail:Dişli ray
Cog railway:Dişli raylı demiryolu
Cogency:İkna kuvveti, inandırıcılık
Cogent:İnandırıcı, ikna edici
Cogently:İkna ederek
Cogitable:Akla gelebilir, idrak olunur
Cogitate:Düşünmek, taşınmak
Cogitation:Düşünme, düşünüp taşınma
Cogitative:Fikir sahibi olan düşünceli
Cognag:Kanyak
Cognate:Kan bağı ile bağlı olan, akraba aynı soydan
Cognation:Aynı soydan veya kökten gelme
Cognition:Bilme, vukuf, idrak, kavrama, idrak kabiliyeti
Cognitive:Bilmeye veya kavramaya ait
Cognizable:İdrak olunur, tanınabilir
Cognizance:İdrak, kavrama, farkına varma, bilgi, malumat
Cognizant of:Haberdar,farkında olan
Cognize:Bilmek, idrak etmek
Cognomen:Soyadı, lakap
Cognoscente:Erbap, ehil, işe vakıf olan
Cognoscible:Bilinir, idrak olunur, anlaşılır
Cognovit:İtirafname, ikrar, davalının kabulu
Cogwheel:Dişli çark
Cohabit:Karı koca olarak bir arada oturmak
Cohabitant:Aynı yerde oturan kimse
Cohabitation:Bir arada yaşama
Coheir:Müşterek varis
Coheiress:Ortak kadın mirasçı
Cohere:Mantıken birbirine bağlı olmak
Coherence:Tutarlık, uygunluk, yapışma, iltisak
Coherer:Eski tip dalga reseptörü
Cohesion:Bağlılık
Cohesive:Bağlı, yapışık
Cohesively:Bağlılıkla
Cohesiveness:Bağlılık, yapışıklık
Cohobate:İkinci defa damıtmak
Cohort:Romada piyade taburu
Coif:Takke, bone, külah, takke giydirmek, saç tuvaleti yapmak
Coiffer:Kuaför, kadın berberi
Coiffure:Saç biçimi, saç tuvaleti
Coign:Çıkıntılı köşe
Coign of vantage:Hareket veya gözleme elverişli nokta
Coil:Kangal, kangal etmek
Coin:Madenı para, sikke, para birimi, madeni para bastırmak, icat etmek
Coin a phrase:Bir söz icat etmek
Coin money:Kısa zamanda servet yapmak
Coinage:Para basma, meskütat
Coincide:Rastlaşmak, aynı zamanda meydana gelmek
Coincide with:Uymak,uyum sağlamak
Coincidence:Tesadüf, raslantı
Coincident:Mütesadif
Coincidental:Raslantı eseri olan
Coincidentally:Tesadüfen, şans eseri olarak
Coincurance:Ortak sigorta poliçesi
Coiner:Para basan kimse
Coinheritance:Müşterek miras
Coinstantaneous:Aynı dakikada vaki olan
Coinsure:Ortak sigorta yapmak
Coir:Büyük hindistancevizinin lifi
Coir mat:Hindistan cevizi lifinden yapılan hasır
Coir rope:Hindistan cevizi lifinden yapılan ip,gomba
Coition:Cinsi münasebet, cinsellik
Coke:Kok kömürü, kola cinsinden içecekler
Cokie:Kokain tiryakisi
Col:Geçit, alçak basınç alanı
Cola:Kola, kola cevizi
Colander:Süzgeç, kevgir
Cold:Soğuk, üşümüş, kesin olarak, hazırlıksız olarak, soğukluk, üşüme, nezle
Cold blast:Soğuk hava cereyanı
Cold blood:Soğuk kanlı,yürekli
Cold blooded:SOğukkanlıimerhametsiz,cesur
Cold chisel:Soğuk keski
Cold colours:Parlak olmayan renkler
Cold comfort:Züğürt tesellisi
Cold cream:Kold krem,yağlı krem
Cold deck:ABD argosunda dağıtanın çıkarına göre sıraladığı iskambil kağıtları
Cold feet:Konuşma dilinde cesaretsizlik,korkaklık
Cold frame:Limonluk
Cold front:Meteorolojide soğuk hava kütlesi
Cold hearted:Merhametsiz,duygusuz
Cold is the privation of heat:Soğuk sıcaklığın etkisinde
Cold light:Isısız ışık
Cold meat:Söğüş veya kızarmış et
Cold pack:Tıbda ıslak sargılarla tedavi usulü
Cold short:SOğuk iken kırılabilir
Cold shoulder:Konuşma dilinde soğuk davranış
Cold snap:Ani hava soğuması
Cold sore:Uçuklama
Cold steel:Kesici aletler veya silahlar
Cold store:Soğutma tertibatlı dolap
Cold sweat:Soğuk ter
Cold turkey:ABD argoda uyuşturucudan ani mahrumiyet
Cold war:Soğuk harp
Cold wave:Soğuk dalgası
Coldblooded:Duygusuz, merhametsiz
Coldchisel:Soğuk keski, demir kalemi
Coldcream:Yüz kremi
Colddeck:Abd iskambil kağıtlarını hileli bir şekilde sıralıyarak aldatmak
Coldhearted:Katı kalpli, merhametsiz
Coldlight:Isısız ışık
Coldly:Soğuk olarak
Coldness:Soğukluk
Coldshort:Soğuk iken kırılabilir
Cole:Lahana cinsinden sebze
Colectomy:Kolonu çıkarma ameliyatı
Coleoptera:Kınkanatlılar
Coleopterous:Kınkanatlı takımına ait
Coleslaw:Lahana salatası
Colewort:Göbeksiz bir lahana
Colic:Karın ağrısı, ani nöbet şeklinde gelen ağrılar
Coliky:Karın ağrısı çeken, bağırsak iltihabına benzer
Coliseum:Açık hava tiyatrosu
Colitis:Kalın bağırsak iltihabı, kolit
Collaborate:Beraber çalışmak, işbirliği yapmak
Collaboration:Beraber çalışma, iş birliği
Collaborationist:İşgal edilen ülkenin düşmanla işbirliği yapan vatandaşı
Collaborator:Beraber çalışan veya işbirliği yapan kimse
Collage:Kolej
Collapse:Çökmek, göçmek, göçme, çökme
Collapsible:Portatif açılır, kapanır
Collar:Yaka, gerdanlık, halka, kuşak, yaka takmak, tasma takmak, eti sarmak
Collar band:Gömleğin yaka şeridi
Collar beam:Mimaride çatının kuşaklık krişi
Collarbone:Köprücük kemiği
Collaret:Dantel veya kürkten yapılmış küçük yaka
Collate:Karşılaştırarak okumak
Collateral:Yan yan olan, maddi teminat(abd)
Collateral evidence:Müekkit şehadet
Collateral security:Karşılıklı teminat
Collaterally:Yan yana durarak
Collation:Karşılaştırma, nüsha tavsifi
Colleague:Meslektaş, mesai arkadaşı
Collect:Toplamak, koleksiyon yapmak, ödemeli, tahsil edilebilir, batıkiliselerinde okunan dua
Collect call:Ödemeli telefon konuşması
Collect onself:Kendini toplamak
Collected:Toplanmış, kendine, hakim, aklı başında
Collection:Kolleksiyon, toplama, toplanmış şeyler
Collective:Toplanan, biriktirilen, ortaklaşma, topluluk ismi
Collective agreement:Toplu sözleşme
Collective bargaining:İşçi ve işveren temsilcileri arasında yapılan pazarlık
Collective behavior:Toplu davranış
Collective note:Devletler arasında imzalanan nota
Collective noun:Topluluk ismi
Collective ownership:Ortak mükiyet hakkı
Collective security:Saldırgan tarafa karşı birleşme politikası
Collectivist:Kollektivizm taraftarı
Collector:Koleksiyoncu, alımcı, tahsildar
Colleen:Kız
College:Yüksek okul, fakülte, üniversite
College campus:Üniversite meydanı
College living:Fakültece tayin edilen maaşlı memur
College of cardinals:Kardinaller heyeti
College of music:Musiki fakültesi
College setlement:Fakir semtlerde kurulan içtimai yardım kuruluşu
College widow:Üniversite şehrinde yaşayıp yıllarca talebelerle gezip bekar kalan kadın
Collegian:Üniversite talebesi veya mezunu
Collegiate:Üniversite ile ilgili, üniversite öğrencilerine ait
Collegtanea:Seçmeler, derlemeler
Collet:Halka, tasma, yuva, yuvaya oturmak
Collide:Çarpışmak, çarpmak
Collie:İskoç çoban köpeği
Collier:Kömür gemisi, kömür maden işçisi
Colliery:Maden kömürü ocağı
Colligate:Birbirine bağlamak, bir araya getirmek
Collimate:Bir hizaya getirmek
Collimator:Paralel ışınları husule getirilen ayar aleti
Collinear:Aynı doğru çizgi üstünde olan
Collision:Çarpışma, ihtilaf, fikir ayrılığı
Collision mat:Denizcilikte yarığı kapamak için kullanılan palet
Collocation:Sıraya koyma, düzenleme, sözdizimi
Collodion:Kolodyum
Collogate:Yan yan koymak veya oturtmak
Collogue:Gizlice konuşmak, entrika hazırlamak
Colloid:Koloit, koloidal
Colloidal:Koloıdal, kolodimsi
Collop:Küçük bi et dilimi, parça, dilim
Colloquial:Konuşma diline ait
Colloquialism:Konuşma dilinde kullanılan deyim
Colloquially:Konuşma diliyle
Colloquium:Konferans serisi
Colloquy:Karşılıklı konuşma, mukaleme, diyalog
Collotype:Özel bir işlemden sonra jelatinli filimden fotoğraf basma tekniği
Collude:Hileli bir işe ortak olma
Collusion:Hile, tuzak, danışıklı dövüş
Collusive:Hileli bir ortaklık ile ilgili
Collyrium:Göz damlası
Colocynth:Acıelma, acıhıyar, ebucehilkarpuzu
Cologne:Kolomya şehri, köln
Colombia:Kolombiya ülkesi
Colombo:Kolombo
Colon:İki nokta üstüste, kolon
Colonel:Albay
Colonelship:Albaylık makamı
Colonial:Koloniye ait, sömürge ile ilgili
Colonialism:Kolonicilik, sömürgecilik
Colonic:Kolona ait, kolik
Colonist:Sömürgede oturan kimse, koloni kurucularından
Colonixal secretary:Müstemlekede bulunan ana vatan bakanı
Colonization:Sömürge kurma
Colonize:Sömürge kurmak, grup halinde toplanıp yerleşmek
Colonnade:Genellikle üstü kapalı sütunlar, sıra sıra sütunlar
Colony:Bir başka memlekette yerleşip ana vatana bağlı bir sömürge kurmak
Colophon:Eskiden kitabın sonuna konan ve başlığı;
Colophony:Siyah çam sakızı ve reçine
Color:Renk, boya, canlılık, yüz kızarması, boyamak, renk vermek, olduğundan başka göstermek
Color blindness:Tıbda renk körlüğü,dalton hastalığı
Color filter:Renk filtresi
Color photography:Renkli fotoğrafcılık
Color sergeant:Sancak taşıyan çavuş
Color wash:Renkli badana
Coloration:Bir bitki veya hayvanda görülen renk
Coloratura:Koloratür parçaları içine alan ses müziği
Coloratura soprano:Koloratür soprano
Colorblind:Renk körü
Colorcast:Renkli televizyon, ve bu yayını yapmak
Colored:Renkli, beyaz dışında bir ırka mensup, melez güney afrikalı
Colorfast:Solmaz
Colorful:Renkli, canlı
Colorific:Renk veren, renk meydana getiren, renkle ilgili
Colorimeter:Renkölçer aletin adı
Coloring:Boya, boyama, boyayış tarzı
Colorist:Renkleri ustalıkla kullanan sanatçı
Colorless:Renksiz, soluk, solgun
Colossal:Muazzam, kocaman, çok büyük
Colossus:Çok büyük herhangi bir heykel
Colostomi:Kolonda açılan bir yarıkla sunı anüs teşekkülü
Colostrum:Memeli hayvanların doğumdan sonraki ilk sütü
Coloured glass:Renkli cam veya billur
Colportage:Bilhassa dini kitap satan gezici kitaplık
Colt:Tay, sıpa, toy kimse, taylık devresi, abd malı bir tabanca markası
Colt's tooth:Şehvet,atlarda köpek dişi
Coltsfoot:Öksürük otu
Colubrine:Yılana ait, yılan gibi
Columba:Güvercin takım yıldızı
Columbarium:Güvercinlik, eski romada ölü küllerinin saklandığı mahsen
Columbine:Hasekiküpesi, kumru gibi, kumru ile ilgili
Column:Kolon, sütun, direk
Columnar:Sütunlar halinde olan, sütun veya direk şeklinde
Columniation:Bir yaıpda sütun kullanma, kullanılan sütunlar
Columnist:Fıkra yazarı, köşe yazarı
Colza:Kolza, colza oıl; colza yağı
Colza oil:Kolza yağı
Coma:Koma kuyruklu yıldızının başı etrafındaki ışık
Comate:Püsküllü, eş arkadaş
Comb:Tarak, ıbık, tepe, taramak, taranmak, tümselip kırılmak
Comb brush:Tarak temizleyen fırça
Comb out:Taramak,ayırmak
Combat:Döğüş, mücadele, çarpışma, savaş
Combat fatigue:Harp tesiriyle meydana gelen bozukluk
Combatant:Savaşçı, kavgacı
Combative:Kavgacı, hırçın
Combination:Karıştırma, birleştirme, terkip
Combination lock:Şifreli kilit
Combine:Uzlaşma, birlik, birleştirmek, karıştırmak
Combings:Tarantı
Combo:Dans orkestrası
Combustible:Yanabilir, tutuşabilir, kolay tutuşan şey
Combustion:Yanma, tutuşma, ısı ve ışık veren oksitlenme
Combustion chamber:Yanma yeri,yanma odası
Combustion furnace:Yanma fırını ve yakma ocağı
Combustion gases:Yakım gazları
Combustion motor:Yakımlı motor
Combustion period:Yanma süresi
Combustion turbine:İç yakımlı türbün
Come:Gelmek, yaklaşmak, varmak, olmak, vaki olmak, sonuçlanmak, ulaşmak, vasıl olmak, akla gelmek
Come a cropper:Baş aşağı gitmek
Come a mucker:Fena hale düşmek
Come about:Olmak,vuku bulmak
Come across:Rast gelmek,tesadüf etmek,konuşma dilinde görünmek
Come across with:Konuşma dilinde istemiyerek vermek
Come after:Arkasından aramaya gelmek
Come against:Karşı gelmek,çarpmak
Come along:Hadi canım
Come along with:Beraber gelmek
Come alongside:Bordaya gelmek,yanaşmak
Come amiss:Zarar vermek
Come and go:Görünüp tekrar kaybolmak
Come around:Dolaşıp gelmek,uğramak,razı olmak
Come at:Yetişmek,üstüne varmak
Come away:Bırakıp gelmek
Come back:Dönmek,avdet etmek
Come back to earth:Hayalden vazgeçmek
Come back to our muttons:Mevzumuza gelelim
Come behind:Arkasından çıkmak
Come between:Araya girmek,ayırmak
Come by:İlave etmek,arttırmak
Come clattering down:Paldır küldür düşmek
Come clean:Argoda itiraf etmek
Come close:Yaklaşmak,yakınlaşmak
Come come:Haydi canım,amma yaptın ha
Come forth:Meydana gelmek
Come full circle:Dolaşıp aynı yere gelmek
Come get into contact with:Temas edip irtibat sağlamak
Come home to someone:Birine derin tesir etmek
Come in for:Almak
Come in into:Cinsi münasebette bulunmak
Come in strong:Mübalağa etmek,atıp tutmak
Come into:Varmak,ulaşmak
Come into being:Meydana çıkmak
Come into collision with:....ile çarpışmak
Come into familly:Aile içine karışmak,aileye karışma
Come into force:Yürürlükte olmak
Come into head:Akla gelmek,akıl etmek
Come into line with:Anlaşmak,uyuşmak
Come into market:Satışa çıkarılmak
Come into one's own:Kendi malına sahip olmak
Come into play:Kendini göstermek,gösteriş yapmak
Come into power:İktidar mevkiine geçmek
Come into sight:Ortaya çıkıvermek
Come into use:Kullanılır hale gelmek
Come january:Gelecek ocak ayına kadar
Come near:İdrak eder gibi olup,yaklaşmak
Come no near:Rotasını değiştirmemek
Come of:Bir ırk veya aileden gelmek
Come off:Açılmak,kurtulmak
Come off second:Altta kalmak,yenilmek
Come off with a whole skin:Sağ kurtulmak,postu kurtarmak
Come off your perch:Kendini dev aynasında görme
Come on:İlerlemek,ileri gitmek
Come on!:Haydi,gel bakalım,yapma yav,etme canım
Come one's way:Başına gelmek
Come or else you will be sory:Geliniz,yoksa pişman olursunuz
Come out:Çıkmak,grev yapmak,hallolmak
Come out of one's shell:Sıkılganlığı bırakmak
Come out on strike:Grev yapmak
Come out with:Söylemek,satılığa çıkarmak
Come over:Faik olmak,galebe çalmak,yanına gelmek
Come round:Uğramak,kendine gelmek
Come round a person:Hile ile istifade etmek
Come short:Muvaffak olmak
Come through:Geçmek,işlemek,geçirmek
Come to:Ayılmak,kendine gelmek
Come to a close:Bitmek,nihayet bulmak
Come to a dead stop:Tamamen durmak
Come to a decision:Karara varmak
Come to a head:Olgunlaşmak
Come to a stand:Duraklamak
Come to a stop:Bir durağa gelmek,durmak,kesilmek
Come to aid:Yardıma koşmak
Come to an agreement:Bir karara varmak
Come to an end:Sona ermek,ölmek
Come to an understanding:Anlaşmak,uyuşmak
Come to blows:Kavgaya tutuşmak
Come to close quarters:Birbirine çok yakın gelmek
Come to grief:Belaya tutulmak,iflas etmek
Come to hand:Gelmek,alınmak
Come to heel:Peşinden gelmek
Come to hte fore:Başa veya ileri geçmek
Come to life:Canlanmak,meydana gelmek
Come to light:Herkesce bilinmek,tanınmak
Come to making:Yapmaya gelince
Come to naught:Başaramamak,boşa çıkmak
Come to nothing:Boşa çıkmak,bir netice vermemek
Come to one's senses:Aklı başına gelmek
Come to oneself:Kendine gelmek
Come to pass:Vukua gelmek
Come to poverty:Yoksulluğa düşmek
Come to stay:Kendisini teşhir etmek,göstermek
Come to strange pass:Bir dönüm noktasına varmak
Come to tea:Çay ziyafetine gelmek
Come to terms:Anlaşmak,mutabık kalmak,rıza göstermek
Come to the front:Ön sıraya gelmek,meşhur olmak
Come to the point:Sadede gelmek
Come to time:Vaktinde mücadeleye başlamak
Come to years of discretion:Akıl baliğ olmak kemale ermek
Come true:Doğru çıkmak,olmak,vaki olmak
Come under:Tabi olmak
Come under shell fire:Bombardımana tutulmak
Come under the hammer:Haraç mezat satılmak
Come under the sway:Emrine girmek
Come unglued:Açılmak,argoda işin bozulması
Come unstuck:Kopmak,açılmak,argoda boşa çıkmak
Come up:Yukarı gelmek,ortaya çıkmak
Come up against:Çatmak,....le karşılaşmak
Come up to:.....doğru gelmek
Come up to expectations:Beklediği gibi çıkmak
Come up to the scratch:İstediği zaman hazır bulunmak
Come up with:Yetişmek,ulaşmak
Come upon:Hücum etmek,bulmak,vaki olmak
Come what may:Ne olursa olsun
Come your way (ways):Haydi gel!,yole gel!
Come your ways:Gel bunun yakasını bırak
Comeback:Eski formunu bulma
Comedian:Komedi artisti, komedyen, komedi yazarı
Comedienne:Kadın komedi artisti
Comedown:Hayal kırıklığı, düşüş, suküt
Comedy:Komedi, güldürücü piyes veya film
Comehither:Abd. argo çekici, davet edici
Comely:Sevimli, güzel, yakışıklı, zarif, uygun, yakışan
Comeon:Abd. argoda tuzak kuran kimse, davet edici bakış
Comer:Gelen kimse, katılan kimse
Comestible:Yenilebilir, yiyecek şey gıda maddesi
Comet:Kuyruklu yıldız
Cometary:Kuyruklu yıldız gibi veya ona ait
Comeuppance:Abd. hak edilen ceza
Comfit:Bonbon, bir çeşit meyvalı şekerleme
Comfort:Konfor, rahat, rahat ettirmek, yatıştırmak, teselli etmek
Comfort station:Umumi hela
Comfortable:Rahat, müreffeh, teselli edici, rahatlatıcı
Comfortably:Rahatça
Comforter:Rahatlatıcı şey, teselli edici kimse
Comfortless:Kasvetli, konforsuz
Comfrey:Karakafes
Comfy:Rahat
Comic:Güldürücü, gülünç, komik, komedi oyuncusu
Comic book:Miki tipli çocuk kitapları
Comic opera:Opera komik
Comic relief:Komik muharebe veya sahne
Comic strip:Karikatür şeklinde hikaye serisi
Comical:Komik
Comically:Gülünçlü olarak
Coming:Geliş, yaklaşma, varış, gelen, gelecek, yaklaşan, istikbal vaadeden
Comingout:Sosyeteye takdim ediliş
Comity:Nezaket, medeni davranış, karşılıklı iyi muamele
Comity of nations:Milletlerin karşılıklı olarak hukuk,örf ve adetlerini tanımaları
Comma:Vırgül, virgül şeklinde mikrop, kolera mikrobu
Comma bacillus:Kolera mikrobu
Command:Emir, kumanda, komut, emretmek, hakim olmak, kumanda etmek
Command performance:Komutan emriyle yapılan tiyatro ve müzik gösterisi
Commandant:Kumandan, komutan, amir
Commandeer:Askeri hizmete mecburi tutmak, müsadere etmek
Commander:Kumandan, komutan, önder, baş, denizbinbaşı
Commander in chief:Başkumandan
Commandery:Tımar, zeamet, kumandanlık, masonluk gibi cmiyetler loncası
Commanding:Emreden, etkili, hakim
Commandment:Emir
Commando:Komando birliği
Commeasurable:Aynı ölçülere sahip olan eşit
Commemorate:Anmak, zikretmek, hatırasını yadetmek
Commemoration:Anma, hatırasını yadetme
Commemorative:Anma vesilesi olan, hatıra serisi olarak basılmış
Commen measure:Müşterek mikyas
Commence:Başlamak
Commencement:Başlama, başlangıç, diploma töreni
Commend:Tavsiye etmek, salık vermek
Commendable:Övülmeye layık, beğenilir
Commendably:Övülmeye layık şekilde
Commendation:Tavsiye salık verme, övme
Commendatory:Salık veren, tavsiye eden
Commensal:Aynı sofrada yemek yiyen, sofra arkadaşı
Commensurable:Aynı brim ile ölçülebilen, orantılı
Commensurably:Orantılı olarak
Commensurate:Orantılı, eşit, yeterli, uygun
Commensurately:Uygun bir ölçü ile
Comment:Yorumlama, tefsir, açıklama, açıklamak, fikrini söylemek, beyan
Comment on:Şerhetmek,izah etmek,tenkid etmek
Comment to:Mütalaa beyan etmek
Commentary:Tefsir, şerh, açımlama
Commentator:Eleştirici, yorumcu, tefsirci
Commerce:Ticaret, iş, alım satım;toplumsal ilişkiler, alışveriş etmek, ilişkide bulunmak
Commercial:Ticari, radyo ve televizyon ilanı
Commercial college:Ticari öğrenim yapan yüksek okul
Commercial education:Ticaret tahsili
Commercial geography:Ticari coğrafya
Commercial industry:Ticaret sanayii
Commercial law:Ticaret hukuku
Commercial marine:Bir milletin ticaret gemileri
Commercial note:14-21 cm lik mektup kağıdı
Commercial paper:Kıymetli ticari vesika,poliçe,çek
Commercial room:Otellerde bulunan ticaret acenta- larına mahsus oda
Commercial traveler:Seyyar ticaret acentası
Commercialism:Ticari gelenekler, ticari tutum, ticari terim
Commercialize:Ticarileştirmek
Commersial agent:Ticaret ataşesi
Commie:Komünist
Commingle:Karıştırmak, katıştırmak
Comminute:Ezmek, ufalamak, toz haline getirmek
Commiserate:Kederini paylaşmak, dert ortağı olmak
Commiseration:Teselli, rikkat, acıma
Commissar:Komiser, eski sscb de siyasi örgüt lideri
Commissariat:Askeri levazım sınıfı
Commissary:Askeri iaşe ve levazım mağazası, vekil, mümessil, komiser
Commission:Görev, vazife, iş, işleme, tayin etmek, atamak, vazifelendirmek
Commission agent:Komisyoncu
Commission day:Mahkemede hakimin selahiyetnamesini okuduğu açılış günü merasimi
Commission merchant:Komisyonculuk yapan kimse
Commission of the peace:Sulh mahkemesi hakimine verilen selahiyetname
Commissionaire:Avrupa hükümet veya otellerde uşak veya haberci
Commissioned officer:Subay
Commissioner:Mühim bir işe tayin edilen memur
Commissure:Birleşme noktası, ek yeri
Commit:İşlemek, yapmak, emanet etmek, teslim etmek
Commit a body to the deep:Ölüyü denize gömmek
Commit an error:Hata işlemek
Commit an offence:Sokakda aptes bozmak
Commit follies:Çılgınlık yapmak
Commit fully:Muvakkaten hapsetmek
Commit oneself:Bir karara varıp ilan etmek
Commit oneself to:Kendini adamak,hasretmek
Commit oneself to an action:Va'detmek,itimat telkin etmek,itibarı sayılır olmak
Commit the body to the grave:Gömmek,defetmek
Commit to memory:Ezberlemek
Commit to paper:Yazmak,kaleme almak
Commit to prison:Hapsetmek
Commit to writing:Yazmak
Commitment:Vaat, taahhüt, kesin karar, teslim etme, teslim olma, bağlantı
Committee:Komite, kurul, komisyon
Committee of the whole:Meclisin komisyon olarak toplanması
Committee of ways and means:Avam kamarasında teklif olunan vergileri takdir komisyonu
Commix:Birbirine karıştırmak veya karışmak
Commode:Çekmeceli dolap, konsol, komodin, lavabo, lazımlık, oturak
Commodious:Geniş kullanışlı, ehven, rahat, ferah
Commodity:Mal, emtia, eşya, yararlı şey
Commodore:Komodor, yat klubü reisi
Common:Genel, yaygın, umumi, umuma ait, ortak, genel park veya otlak, meydan
Common carrier:Ücretle taşımacılık yapan firma
Common consent:Umumun rızası
Common council:Belediye meclisi
Common divisor:Ortak tam bölen
Common fraction:Bayağı kesir
Common gender:Gramerde hem eril hem dişil olan
Common good:Kamu yararı
Common knowledge:Bilinen gerçek
Common law:Örf ve adete dayanan hukuk
Common law marriage:Nikahsız beraber yaşama
Common looking:Bayağı,adi
Common man:Alalede bir kimse
Common market:Ortak pazar
Common meter:İbadet bestelerinde kullanılan vezin
Common multiple:Ortak katsayı
Common noun:Cins isim
Common or garden:Ekseriya,maruf,bilinen
Common or garden variety:Bayağı alaelade cinsten
Common pleas:Medeni hukuka bakan mahkeme
Common prayer:Anglikan klisesina mahsus dua kitabı
Common room:Umuma mahsus salon
Common saying:Meşhur tabir
Common school:Amerikada ilkokul
Common scold:Şirret ve acuze kadın
Common sense:Aklıselim,sağlam kafa
Common stock:Alelade hisse senetleri
Common thief:Adi hırsız
Common time:Müzikde 4/4'lük ölçü
Common to:Yaygın,müşterek
Common touch:Sempatik olma kabiliyeti
Common with:....ile ortak olarak
Commonage:Umuma ait olan otlağı kullanma hakkı
Commoner:Halk tabakasından olan kimse, kendi hesabına okuyan talebe
Commonplace:Adi, sıradan, bayağı, beylik laf, klişe, çık söylenmiş söz
Commons:Avam, halk tabakası, yemekhane
Commonweal:Kamu yararı, amme menfaati
Commonwealth:Ulus, cumhuriyet, abd eyalet
Commonwealth of letters:Edebiyat alemi,yazarlar birliği
Commotion:Gürültü, karışıklık, ayaklanma
Communal:Toplumla ilgili, toplumsal, halka ait, umumun malı olan
Communal marriage:Bir kabile kadınlarının bütün erkekle evlenmesi usulü
Communalism:Her eyaletin ayrı devlet gibi idare edildiği sistem
Communalize:Bir şeyi mahalli halka mal ettirmek
Commune:Bazı memleketlerde mahalli idare, avam, sohbet etmek, söyleşmek
Communicable:Bulaşıcı, sari, ifade edilmesi mümkün, söylenebilir
Communicant:Bilgi veren kimse, konuşan kimse, kilise üyesi
Communicate:İfade etmek, anlatmak, nakletmek, meramını anlatmak, haberleşmek
Communication:Haberleşme, ulaşım, bağlantı, irtibat, haber, mektup
Communicative:Konuşkan, duygularını serbestçe dile getiren
Communion:Paylaşma, katılma, arkadaşlık, sohbet
Communique:Resmi tebliğ, bildiri
Communism:Kominizm
Communist:Komünist, komünistlere veya komünizme ait
Communistic:Komünizm taraftarı olan
Community:Aynı yer ve şartlarda yaşayan insan topluluğu
Community center:ABD'de şehir kulübü
Community chest:Genel yardım sandığı
Communize:Müşterek tasarrufa tabi kılmak, umumun malı haline getirmek
Commutable:Değiştirilebilir, devletçe değiştirilmesi caiz ceza
Commutaion ticket:Abone kartı veya bileti
Commutate:Cereyanın yönünü değiştirmek
Commutation:Değiştirme, değiş, mubadele
Commutative:Değiş, tokuş veya yer değiştirme
Commutator:Çevirgeç, komütatör
Commute:Değiş tokuş etmek, mubadele etmek, hafifletmek(cezayı)
Commuter:Her gün işi ile evi arasında gidip gelen kimse
Commutual:Müşterek, ortak, karşılıklı
Comose:Püsksllü
Compact:Yoğun, kesif, sıkı, tazyikle yoğunlaştırmak, pudralık, sözlü anlaşma, sözleşmek
Companion:Arkadaş, yoldaş, ahpap, eş, arkadaşlık etmek
Companion hatch:Kamaranın kapı ağzı
Companion in arms:Silah arkadaşı
Companion ladder:Kamara iskelesi
Companion piece:Eş
Companion volume:Kitabın eşi
Companion way:Güverteye açılan kapı ağzı ve koridor
Companionable:Kolayca arkadaş olabilir
Companionate:Arkadaş gibi, müşterek
Companionate marriage:Bir çiftin evlenmeden önce tecrübe niteliğinde bir müddet beraber yaşamaları
Companionship:Arkadaşlık, refakat, eşlik
Companionway:Kamara iskelesi
Company:Grup, misafir grubu, şirket, campanya, ortaklık, beraberindekiler
Company manners:Görgü kurallarına uygun davranış
Company store:Müessesenin kendi çalışanlarına ait satış mağazası
Company union:ABD'de işverene bğlı olan sendika
Comparable:Karşılaştırılması mümkün olan
Comparative:Mukayeseli, nispi, orantılı, üstünlük derecesi
Comparative anatomy:Karşılaştırmalı anatomi
Comparative linguistic:Karşılaştırmalı dil bilim
Compare:Kıyas, mukayese, karşılaştırmak, kıyas kabul etmek
Compare notes:Fikir teati etmek
Compare with (to):Mukayese etmek
Compare with to:Mukayese etmek,karşılaştırmak
Comparison:Kıyaslama, karşılaştırma
Comparison with to:....'le mukayese
Compartment:Kompartıman, bölme
Compartmentalize:Bölmelere ayırmak
Compass:Pusula, pergel, sınır, saha, alan, etrafını dolaşmak, şamil olmak
Compass card:Pusula cartı
Compass case:Pusula kutusu
Compass needle:Pusula ibre ve iğnesi
Compass one's end:Muvaffak olmak
Compass plane:Muhaddep rende
Compass rose:Pusula gülü
Compassion:Şefkat, merhamet, acıma, sevecenlik
Compassionate:Şefkatli, merhametli, sevecen
Compatibility:Uygun düşme, uyma, uygunluk
Compatibles.:Birbirini tutan, münasip, geçimli
Compatriot:Vatandaş, yurttaş
Compeer:Akran, arkadaş, eş
Compel:Zorlamak, icbar etmek, mecbur etmek
Compellation:Hitap
Compendious:Özet halinde, kısa, özlü, muhtasar, kısaltılmış
Compendium:Hülasa, özet
Compensate:Tazmin etmek, bedelini ödemek
Compensate one for:....in bedelini birine ödemek
Compensation:Tazmin, telafi, karşılık, ücret, maaş, bedel, takas, karşılama
Compensator:Telafi eden şey veya kimse
Compensator coil:Elektrikde dengeleme bobini
Compensator spring:Saatte dengeleme yayı
Compensatory:Telafi etmeye yarayan
Comperative degree:Gramerde mukayese derecesi
Compete:Rekabet etmek, yarışmak, müsabakaya girmek
Competence:Yeterlık, kifayet, yetenek, ehliyet, iktidar, güç, hak, yetki, salahiyet
Competent:Yeterli, işinin ehli olan, kabiliyetli
Competition:Rekabet, yarışma
Competition examination:Müsabaka imtihanı
Competition price:Rekabet edilecek fiat
Competitive:Rakip olan, rekabet ile ilgili
Competitor:Rakip, yarışmacı, yarışcı
Compilation:Derleme, derleme eser, çeşitli kaynaklardan toplanan bilgi
Compile:Toplayıp liste haline getirmek
Complacency:Kendi kendinden memnun olma hali
Complain:Şikayet etmek, şikayet etmek, yakınmak
Complain about:Sızlanmak,şikayet etmek
Complain about to:Sızlanmak,şikayet etmek
Complain to:Birisine şikayet etmek
Complainant:Şikayetçi, davacı
Complaint:Şikayet, feryat, dert, keder, hastalık, keyifsizlik
Complaisance:Hoşgörü, müsamaha, göz yumma
Complaisant:Müsamahakar, hoşgörü sahibi
Complement:Tamamlayıcı herhangi bir şey, tamamlamak, tamamlar olmak
Complementary:Tamamlayan, tamamlayıcı
Complementary angler:Tümler açı
Complementary color:Beyaz ve gri renk meydana getiren karışım boya
Complete:Tamam, tam, bütün, tamamlamak, bütünlemek, yetkinleştirmek
Complete the circle:Daireyi tamamlamak
Completely floored:Tamamen şaşırmış
Complex:Birleşik veya karışık herhabgi bir şey, karmaşık, çapraşık, muğlak
Complex fraction:Mürekkep kesir
Complex number:Mürekkep adet,karmaşık adet
Complex sentence:Mürekkep cümle,karışık cümle
Complex unit:Mürekkep cüzütam
Complex variable:Mürekkep,mütehavil
Complex verb:Yunanca ve latincede sıyga itibarıyle meçhul fakat mana itibarıyle malüm fiil
Complexion:Cilt, ten, sima, görünüş, veçhe
Complexioned:Belirli bir ten rengi olan
Complexty:Müşkülat, güçlük
Compliable:Uysal, yumuşak başlı
Compliance:Uyma, itaat, baş eğme, razı olma
Compliant:Uysal, itaatkar, yumuşak başlı
Complicate:Karıştırmak, zorlaştırmak, karmaşık
Complicated:Karmaşık, muğlak, çapraşık, anlaşılması ve çözülmesi güç
Complicity:Karmaşık hale getirme, meydana çıkan engel, zorluk, karışıklık
Compliment:Kompliman yapmak, iltifat etmek, övmek, iltifat, kompliman
Complimentary:Hediye olarak, parasız, övme kabilinden
Compliments:Selamlar
Compliments of the season:İngilizcede tebrikler
Complot:Komplo, sükast, gizli tertip
Comply:Uymak, itaat etmek
Component:Cüz, unsur, eleman, bileşimde bulunan
Component parts:Mürekkep cüzüler
Comport:Davranmak, uymak, uygun olmak
Comportment:Davranış, hal ve gidiş
Compose:Meydana getirmek, oluşturmak, düzenlemek, tertip etmek, bestelemek
Composed:Sakin, kendi halinde
Composed of:-den ibaret
Composer:Besteci, bestekar, kompozitor
Composing machine:Matbaada dizgi makinası
Composing stick:Kompas denilen tertip cetveli
Composite:Bileşik, mürekkep, alaşım, halita, bileşim
Composite number:Asal olmayan sayı
Composite photograph:Birkaç fotoğraftan oluşan
Composition:Tümleme, derleme, bir araya getirme, tertip, terkip, nitelik
Compositor:Matbaada mürettip, dizgici, dizici
Compost:Çürümüş yaprak v.b. karışık gübre
Composure:Sukünet, huzur, dinginlik
Compote:Komposto
Compound:İçinde binalar bulunan etrafı çevrili arazi, bileşik mürekkep, alaşım, halita, bileşim, birleştirmek
Compound (composite) verb:Bileşik fiil
Compound a difference:Karşılıklı anlaşmaya varmak
Compound a felony:Menfaaten birini takipten vazgeçmek
Compound curve:Sepet kulpu münhanisi
Compound debts:Borç için alacaklı ile anlaşmak
Compound division:Karışık taksim,bileşik bölme
Compound dynamo:Karışık dinamo
Compound eye:Karışık göz
Compound flower:Karışık çeşitli çiçek
Compound for a claim:Bir şey için uzlaşmak
Compound fraction:Kesri muhtelif
Compound fracture:Açık yara ile kemik kırığı
Compound interest:Karışık faiz
Compound larceny:Toplu hırsızlık
Compound lokomotive:Kampavund lokomotif
Compound microscope:Çift adeseli mikroskop
Compound motor:Muhtelif teyakkuzlu motor
Compound number:Muhtelif sayı
Compound ratio:Terkip nisbeti
Compound sentence:Bileşik cümle
Compound stress:Bileşik tazyik ve çekme
Compound time:Karışık tempo
Compound turbine:Kampavund türbün
Compound verb:Bileşik fiil
Compound with a person:Uzlaşmak,mutabık kalmak
Comprador:Uzakdoğuda yabancı firmalar hesabına çalışan yerli acenta
Comprehend:Anlamak, kavramak, kapsamak, içine almak, idrak etmek, ihtiva etmek
Comprehensible:Anlaşılabilir, idrak edilebilir, makul
Comprehension:Anlayış, idrak, kapsam, şümul
Comprehensive:Geniş, şümullü, etraflı, idraklı, anlama yeteneği olan
Comprehensive examinations:Şumüllü imtihanlar
Comprehensive faculty:İdrak kuvveti
Comprehensive proposition:Şumüllü teklif
Comprehensive term:Şumüllü tabir
Compremise with:....ile uzlaşmak,uyuşmak
Compress:Pamuk vb.balyalarını sıkıştıran makina, sıkmak.basmak.tazyik etmek
Compressed air:Sıkıştırılmış hava
Compressible:Sıkıştırılabilir
Compression:Sıkıştırma, tazyik, kompresyon
Compression stroke:Otomotivde sıkıştıran vuruş
Compressive:Tazyik edici, sıkıştırıcı
Compressor:Kompresör, sıkıştırıcı
Comprise:Kapsamak, ihtiva etmek
Compromise:Uzlaşma, uyuşma, varılan anlaşma zemini, uzlaştırmak, aralarını bulmak
Comptroller:Hesap kontrol memuru, murakıp, denetleyici, kontrolör
Compulsion:Zorlama, cebir, icbar, mecburiyet, içten gelici
Compulsive:Zorlayıcı, içten gelen yenilmesi
Compulsorily:Zorla, mecburi olarak, zorunlu olarak
Compulsory:Mecburu yükümlü, zorunlu
Compurgation:Eskiden bir sanığın suçsuzluğunun tanık şahadeti ile kabulü
Computation:Hesap, hesaplama
Compute:Hesap etmek, hesaplamak
Computer:Kompüter, hesap eden kimse, elektronik hesap makinası
Computer hand ware:Kompütürün esas kısımları
Computer software:İşe göre değişen kompütür aksamı
Computerize:Komputer ile hesaplamak
Comrade:Arkadaş, yoldaş
Comradeship:Arkadaşlık
Comsummate a marriage:Nikahtan sonra zifafla izdivacı tamamlamak
Con:Suçlu, dolandırıcı, canlı olarak, karşı, aleyhte, atlatmak, yutturmak, tetkik etmek, gemiyi yöneltmek
Con spirito:Canlı olarak
Con thanks:Minnettar olmak
Conation:Teşvik edici kuvvet
Conative:Meram ve arzu ile ilgili
Concatenate:Sıralamak, raptetmek
Concatenation:Neticelerin sıralanması
Concave:İç bükey, obruk, konkav, içbükey yüzey
Concavex:Bir tarafı iç bükey, diğer tarafı dış bükey olan
Concavity:İçbükeylik
Concavo:Çift taraflı iç bükey
Conceal:Gizlemek, gizli tutmak, saklamak, örtmek
Concealable:Gizlenilebilir, saklanılabilir
Concealment:Gizleme, saklama
Concede:Teslim etmek, kabul etmek
Conceit:Kendini beğenmişlik, kibir, gurur
Conceit of oneself:Kendini beğenme
Conceited:Kibirli
Conceivable:Akla uygun, havsalaya sığar
Conceivably:Belki, muhtemelen
Conceive idea:Bir fikir edinmek
Conceive of:Kavramak,tasarlamak
Conceived a dislike for him:Ona karşı içimde nefret uyandı
Concentrate:Toplamak, yoğunlaştırmak, özünü çıkarmak
Concentration:Toplanma, toplama, zihni bir noktaya toplama
Concentration camp:Temerküz kampı,toplama kampı
Concentric:Merkezleri bir, ortak merkezli
Concentricity:Merkezlerin bir olması
Concept:Kavram
Conceptual:Mefhumlarla ilgili, kavramsal, fikirlerin doğmasına ait
Conceptualism:Felsefede kavramcılık
Concern:İlgi, alaka, iş, endişe, tasa, kaygı, alakadar etmek, ucu dokunmak
Concerned:İlgili, alakalı, endişeli
Concerning:İlgili olarak, dair, hakkında
Concert:Bir araya gelerek karar almak, konser, ahenk, uyum, birleşme, ittifak
Concert grand:Kuyruklu piyano
Concert of europe:1815'de avrupa devletleri arasında yapılan anlaşma
Concert pitch:Konserde kullanılan ton standardı
Concertina:Benzer körüklü ufak bir çalgı
Concerto:Müzik aleti konçerto
Concession:Kabul, teslim, itiraf, imtiyaz, bayilik, mümessillik, ayrıcalık
Concessionaire:İmtiyaz sahibi, fuarda bir satış yeri sahibi
Concessive:Teslim veya kabul mahiyetinde
Concevie:Gebe kalmak, anlamak, kavramak, idrak etmek
Conch:Helezoni sedef kabuk, kabuk çalgı boru
Concha:Yarım kubbe, boynuzcuk, konka
Conchifera:Midye gibi kabuk hasıl eden deniz hayvanları
Conchiferous:Kabuklu, kabuk hasıl eden
Conchoid:Sedef eğrisi
Conchologist:Konkoloji bilgini
Conchology:Yumuşakçalarla uğraşan zooloji dalı
Concierge:Kapıcı, odabaşı
Conciliate:Gönlünü almak, uzlaştırmak, yatıştırmak, aralarını bulmak
Conciliation:Uzlaştırma, barıştırma, yatıştırma
Conciliatory:Yatıştırıcı
Concinnity:Ahenk, uyum, tutarlılık, insicam
Concise:Az ve öz, kısa, muhtasar, veciz, özlü
Concisely:Az ve öz olarak, kısaca, muhtasaran
Concision:Özetleme, az sözle çok şey anlatma
Conclave:Özel toplantı
Conclude:Bitirmek, son vermek, neticelendirmek, sonuçlandırmak, bir karara varma
Conclusion:Son, nihayet, sonuç, netice, karar, son kısım
Conclusive:Kesin, kti, son, nihai, ikna edici
Concoct:Birbirine karıştırarak hazırlamak, tertip etmek, yapmak, uydurmak
Concomitant:Bir arada vuku bulan, tabii sonuç
Concomitantly:Aynı zamanda olarak
Concord:Bağdaşma, imtizaç, uygunluk, ahenk, barış, geçim, anlaşma, ittifak, ittihat
Concord grape:İri kuzey amerika üzümü
Concordance:Uygunluk, ahenk, uyum, uyuşma, bir kitaptaki bütün kelimelerin dizni
Concordant:Uygun, mutabık
Concordat:Antlaşma, muahede, papa ile hükümet arasında akdolunan antlaşma
Concourse:Toplantı, bir araya gelme, kalabalık, izdiham, bir park içinden geçen araba veya gezinti yolu
Concrescence:Beraber büyüme, birleşme
Concrete:Maddi, somut, müşahhas, beton, betona benzer, bir bütün haline getirmek, beton dökmek
Concrete beam:Beton kiriş
Concrete column:Beton direk
Concrete construction:Beton yapı
Concrete foundation:Beton temel
Concrete mixer:Betonyer,beton karıştırıcısı
Concrete road:Beton yol
Concretion:Donmuş madde, tıbda şiş, taş
Concubinage:Odalık olarak yaşam hali
Concubine:Kapatma, odalık, cariye
Concupiscence:Şehvet, cinsel arzu
Concupiscent:Şehevi, nefsani
Concur:Aynı fikirde olmak, mutabık olmak, uyuşmak, uymak, razı olmak
Concurence:Uygun görme, muvafakat, aynı anda vaki oluş, aynı noktaya ilerleyiş
Concurrently:Aynı zamanda
Concuss:Darbe vuruşu ile beyne vurmak, sarsmak
Concussion:Sarsma, darbe vurma, çarpışma neticesi olan şiddetli sarsıntı
Condemn:Kınamak, ayıplamak, suçlu çıkarmak, mahkum etmek
Condemnable:Müsadere olunabilir, kınanmaya layık
Condemnation:Kınama, ayıplama, kabahatli bulma, suçlu çıkarma, mahkumiyet
Condemnatory:Kınayıcı
Condemnto death:İdama mahkum etmek
Condensable:Yoğunlaştırılabilir
Condensation:Kısaltma, özet, kimya ve fizikde;yoğunlaştırma, sıklaştırma
Condense:Kimya ve fizikde; koyulaştırmak, özetlemek, kısaltmak
Condensed milk:Teksif edilmiş süt
Condenser:Kondensatör, buhar sıkıştırma makinası
Condescend:Tenezzül etmek, sözde alçak gönüllülük
Condescending:Tenezzül eden
Condescension:Tenezzül
Condiment:Yemeğe çeşni veren(tuz, biber, hardal, vb) şeyler
Conding:Layık, müstehak(cezaya)
Condition:Hal, durum, vaziyet, sağlık, uygun bir duruma getirmek, şartt koşmak
Conditional:Şarta bağlı, kayıtlı, ikmal imtihanı
Conditional clause:Gramerde şat cümlesi
Conditional mood:Gramerde şart sıygası
Conditional sale:Şarta bağlı satış
Conditional surrender:Şarta bağlı teslim olma
Conditionally:Şartlı olarak
Conditioned:Uygun bir duruma getirilmiş, şarta bağlı
Conditioned reflex:Psikolojide şartlı refleks
Conditioning machine:Tavlama ve ıslah sanatı
Condolatory:Taziye ifade eden
Condole:Taziyede bulunmak, kedere ortak olmak
Condolence:Taziye, baş sağlığı
Condom:Prezarvatif
Condominium:Kat mülkiyeti, bir binanın kat sahiplerinin ayrı olması hali
Condone:Göz yummak, kusura bakmamak
Condor:Güney amerikaya mahsus bir çeşit büyük akbaba
Condottiere:Avrupada özellikle 14. ve 15. yzy, paralı askerlerin kumandanı
Conduce:Sebep olmak, vesile olmak
Conducive:Yardım eden, sebep veya vesile olan
Conduct:Davranış, tavır, hareket, idare, davranmak, idare etmek, yürütmek
Conduct a concert:Orkestra şefi olmak
Conduct a siege:Muhasara etmek
Conduct oneself:Davranmak
Conductance:İletkenlik, nakil kabiliyeti, isal
Conducting power:Nakil kabiliyeti
Conduction:Taşıma, nakletme, isal
Conductive:İletici, geçirici, iletken, isal edici
Conductivity:İletkenlik
Conductor:Klavuz, önder, lider, şef, abd kondoktör, biletçi, orkestra veya koro şefi
Conductor ducts:Botanikde iletken damarlar
Conductsafe:Yolculukta emniyet vesikası
Conduit:Oluk, su yolu, kanal
Conduplicate:Uzunluğuna ortadan bükülmüş
Condyle:Anatomide kondil, kemiğin ucunda olan yumru
Condyloid:Anatomıde kondıloıd, lokmamsı, lokma şeklinde
Condyloid process:Alt çenenin arka tarafında olan yumru tepe gibi ur
Cone:Geometride koni, koni biçiminde olan makara; koza, kozalak
Cone coupling:Makina şaftlarını bağlayan cihaz
Cone gear:Mahruti dişler
Cone pulley:Mahruti makara
Cone tube:Konik kağıt kovan
Conerald:Radyo dalgalarını casuslara karşı korumak için kullanılan sistem
Confabulate:Sohbet etmek, başbaşa vermek, konuşmak
Confabulation:Sohbet
Confarreation:Romada erkeğin kadın üzerindeki hakimiyeti
Confect:İmal etmek, hazırlamak
Confection:İmalat, hazırlama
Confectionary:Şekerleme imalathanesi
Confectioner:Şekerci
Confectioner's sugar:Pudra şekeri
Confederacy:Çeşitli bağımsız devletlerin konfederasyon haline gelmeleri
Confederate:Müttefik, müttehit, suç ortağı, ittifak etmek, birleşmek
Confederated:Birleşik
Confederation:Konfederasyon, birleşik devletler
Confer:Bağışta bulunmak, ihsan etmek, vermek
Conference:Görüş ve fikir teatisi için toplantı
Confess:İtiraf etmek, ikrar etmek, teyit etmek
Confessedly:İtiraf kabilinden, teslim ederek
Confession:İtiraf, ikrar, doğrulama, teslim, günah çıkartma
Confessional:Günah çıkartma hücresi, itirafla ilgili
Confessor:Günah çıkartan papaz
Confetti:Konfeti
Conficate:Müsadere etmek, haczetmek, istimlak etmek
Confidant:Sırdaş, dert ortağı
Confide:Mahrem olarak söylemek, sır vermek
Confide in:İtimad edip güvenmek
Confide to:Teslim etmek,emanet vermek
Confidence:Güven, emniyet, itimat, mahremiyet, gizlilik
Confidence game:Dolandırıcılık
Confident:Emin, inanmış, kani, cüretli, atılgan
Confidential:Mahrem, gizli, güvenilir
Confidentially:Güvenerek, sır olarak
Confidently:Güvenle, tereddüt etmeden
Confiding:Güvenen, şüphe etmeyen
Configuration:Şekil, suret, görünüş, yıldız kümesi
Confilation:Bir metinde iki, varyantın bir arada bulunması
Confine:Kuşatmak, hapsetmek, sınırlamak
Confined:Sınırlanmış, loğusa halinde
Confined to bed:Yatağa düşmüş
Confinement:Kapanış, hapsedilme, loğusalık
Confines:Sınırlar, hudutlar
Confirm:Onaylamak, teyit etmek
Confirmable:Teyit olunur, tasdik olunur
Confirmation:Tasdik, teyit, belgeleme, doğrulama
Confirmative:Tasdik anlamında, teyit edici
Confirmed bachelor:Müzmin bekar
Confiscation:Müsadere, haciz
Confiscatory:Müsadere ve haciz kabilinden
Conflagration:Büyük yangın, yangın felaketi
Conflict:Anlaşmazlık, ihtilaf, fikir ayrılığı, çekişmek, mücadele etmek
Conflict of interests:Menfaat çatışması
Conflict of laws:Kanuni ihtilaf
Confluence:Kavşak, iki akarsuyun birbirlerine karıştıkları nokta
Confluent:Birlikte akarak birleşen
Conform:Uydurmak, umuma tabi olmak
Conformable:Uygun, yerinde, muvafık
Conformation:Parçaları bir araya getirme düzeni
Conformist:Toplum kurallarını çiğnemeyen kimse
Conformity:Uygunluk, benzeyiş, biteviye
Confound:Şaşırtmak, zihnini karıştırmak
Confounded:Şaşırmış
Confraternity:Kardeşlik cemiyeti
Confree:Konferansa katılan kimse
Confrere:Meslektaş, aynı kurumda çalışan kimse
Confront:Karşı gelmek, göğüs germek, yüzleştirmek, karşılaştırmak
Confrontation:Yüzleştirme
Confucius:Konfiçyüs
Confuse:Karıştırmak, karmakarışık etmek, ayırt edememek, şaşırtmak
Confusion:Şaşkınlık, bozulma, karışıklık, düzensizlik
Confutation:Tekzip, çürütme, fikir, iddia
Confute:Tekzip etmek, yalanlamak, aksini ispat etmek
Conga:Kanga dansı ve müziği
Conge:Ayrılma, ayrılma izni
Congeal:Dondurmak, donmak, pıhtılaşmak
Congener:Aynı cins, sınıf veya familya üyesi
Congenial:Uygun, cana yakın, hoş
Congenital:Doğuştan olan, fıtri
Conger:Mığrı, bir yılan balığı
Conger eel:Zoolojide yılan balığı,mığrı
Congeries:Topluluk ismi, yığın, küme, top
Congest:Kalabalık etmek, doldurmak, tıkamak
Congested:Tıkanık, şişkin, tıkanık yollar
Congestion:Tıkanıklık, izdiham, kalabalık
Congestive:Kan veya su toplanması ile ilgili
Conglobate:Küre şekline sokmak, süre şeklinde
Conglomerate:Küme halinde toplanmış, küme, holding, yığışım, konglomera
Conglomeration:Karışık birikinti, birbirinden ayrı unsurlardan oluşan olay
Conglutinate:Yapıştırmak, kaynaştırmak
Congo:Kongo nehri, kongonun başşehri
Congo red:Renk değiştiren bir laboratuar boyası
Congo sanke:Zoolojide yılan balığı şeklindeki semender
Congratulate:Tebrık etmek
Congratulation:Kutlama
Congratulations:Tebrikler, tebrik ederim
Congratulatory:Tebrik mahiyetinde
Congregate:Toplamak, birleştirmek, toplantı ile ilgili
Congregation:Tolplantı, cemaat
Congregational:Cemaate ait, idaresi cemaatin elinde olan
Congregationalism:Her cemaati bağımsız sayan kilise idare sistemi
Congress:Kongre, toplantı, meclis, abd millet meclisi
Congressional:Abd millet meclisine ait
Congressman:Abd millet meclisi üyesi, özellikle temsilciler meclisi üyesi
Congrous:Uygun, münasip, yerinde, benzer
Congruence:Uyma, uygunluk, ahenk
Congruent:Uygun, muvafık, ahenkli, benzer
Congruity:Uygunluk, uyum, benzeşim
Conic:Konik şekil
Conic section:Konik kesit eğrisi,konik
Conical:Konik şekil
Conical valve:Mahruti valf
Conifer:Kızalaklılar familyasından ağaç, kozalaklı
Coniferae:Kozalaklılar
Coniferous:Kozalak veren, kozalaklı
Coniine:Ağılı baldıran ruhu
Conjectural:Tahmini, varsayılı, farazi
Conjekturally:Farazi olarak, tahminen
Conjekture:Varsayı, tahmin, zan, farz, tahmin etmek, zannetmek, farzetmek
Conjoin:Birleştirmek, birleşmek
Conjoint:Birleşmiş ortak
Conjointly:Birleşmiş olarak
Conjucal affection:Karı koca sevgisi
Conjucal rights:Eşlerin birbirlerine karşı haiz oldukları haklar
Conjugal:Evlilik ile ilgili, karı kocalığa ait
Conjugate:Çift olan, birleşmiş, birleşik çiftin herbiri, tasrif etmek
Conjugation:Gramerde fiil çekimi
Conjunct:Birleşmiş, bitişik, ortak, müşterek
Conjunction:Birleşme, aynı zamanda vakı olma
Conjunctiva:Konjonktıv, göz küresini göz kapaklarıyla birleştiren ince zar
Conjunctive:Bitiştiren, birleşik, bağlaç, atıf edatı
Conjunctivitis:Konjonktıvıt, konjonktıv iltihabı
Conjuncture:Çeşitli olay veya işlaerin bir araya gelmesi
Conjuration:Büyü, sihir, sihirbazlık
Conjure:Büyü yoluyla çağırmak, yalvarmak, rica etmek, bir yolunu bulmak
Conjure up:Hatıra getirmek,canlandırmak
Conjurorer:Sihirbaz, hokkabaz kimse, rica eden kimse, ortak bir ant ile bağlı olan kimse
Conk:Kafa, burun, başına vurmak, aniden çökmek
Conk man:ABD Argosunda dolandırıcı
Conk out:Konuşma dilinde birden stop etmek
Connate:Doğuştan olan, fıtri, aynı asıldan, bir soydan gelen, aynı tabiatta olan
Connatural:Doğuştan fıtrı
Connect:Bağlamak, raptedmek, birleştirmek, bitiştirmek, aralarında ilgi kurmak
Connecting link:Halka,bağlantı,ilgi
Connecting rod:Piston kolu
Connection:Bağlantı, irtibat, ilgi, alaka, ilişki, münasebet, çevre, muhit, rabıta
Connection my marriage:Hısımlık,dünürlük,
Connective:Rapteden, bağlayan
Connective tissue:Anatomide bağ doku
Conniption:İsteri nöbeti
Connivance:Göz yumma, suç ortaklığı
Connive:Suç işlenmesine göz yummak, görmezlikten gelmek, gizlice anlaşmak
Connivent:Birbirine yaklaşmış, yaklaşan
Connoid:Konik şekil
Connoisseur:Ehil, erbap, bir işten anlayan kimse, mütehassıs, uzman
Connotation:Bir şeyin sözlük anlamının yanı sıra akla getirdiği kavram
Connotative:Çağrışım meydana getiren
Connote:Akla getirmek, anlamına gelmek, demeye gelmek, göstermek, ifade etmek
Connubial:Evlilikle ilgili, karı kocalığa ait
Conquer:Fethetmek, zaptetmek, galip gelmek, zafer kazanmak, yenmek
Conqueror:Fatih
Conquest:Fetih, zapt, zafer, kazanılmış şey veya kimse
Conquistador:16.yzy, meksika ve peru fatihlerinden her biri
Consanguineous:Aynı soydan, aynı kandan, akraba
Consanguinity:Kan akrabalığı, aynı soydan gelme
Conscience:Vicdan, vicdanlılık
Conscience clause:Riayet maddesi olarak kanuna ilave edilen madde veya maddeler
Conscience money:Vicdan rahatlaması için verilen para
Conscientious:Vicdanlı, vicdan sahibi, dürüst, insaflı, dikkatli, çalışkan
Conscientyously:Vicdani olarak dikkatle
Conscionanle:Vicdana uygun, dürüst, adil
Conscious:Bilinçli, şuurlu, vukuflu, müdrik, farkında olan, uyanık
Consciously:Bile, bile, bilinçle, şuurla
Consciousness:Bilinç, şuur, idrak, anlayış, akıl, his, vukuf
Conscript:Askere alınmış, askere alınmış nefer, kura neferi, kura neferi, kaydetmek, askere çağırmak
Conscript fathers:Roma senatörleri
Conscription:Askere çağırma, mecburi askerlik
Consecrate:Takdis etmek, tanrıya adamak, vakfetmek, hasretmek, tahsis etmek
Consecrated ground:Kilise gibi takdis edilmiş yer
Consecration:Takdis ve tahsis merasimi, kendini adama, vakfetme, ithaf
Consecution:Birbirini takip etme, peşpeş olma, dizi
Consecutive:Birbirini takip eden, ardışık
Consensual:Tarafların rızasıyla gayri remi surette akdedilmiş
Consensus:Fikir veya oy birliği, umumun fikri, uzuvların ahenkle işlemesi
Consent:Muvaffakat etmek, razı olmak, kabul etmek
Consentaneous:Aynı fikirde, mutabık
Consentient:Razı, muvaffık, birbirine uygun
Consequence:Sonuç, netice, akıbet, eser, semere, ehemniyet, önem
Consequent:Neticesi olan, bağlı, tabi, istidlal, netice, istintaç
Consequential:Önemli, ehemniyetli, kibirli, azametli
Consequentially:Netice itibarıyle
Consequently:Netice olarak, binanaleyh, bu sebeple
Conservancy:Koruma, ingilterede doğal kaynakları koruma cemiyeti
Conservatinist:Doğal kaynakları koruma taraflısı olan kimse
Conservation:Koruma, muhafaza, himaye, korumacılık
Conservation of energy:Fizikde kudretin baki kalması
Conservation of matter:Fizikde maddenin baki kalması
Conservative:Muhafazakar, tutcu, ılımlı, tutucu kimse, muhafazakar parti üyesi
Conservatoire:Konservatuar ve müzik okulu
Conservatory:Limonluk
Conserve:Korumak, saklamak, reçel, konserve
Consider:Düşünmek, göz önünde tutmak, üzerinde düşünmek, mütalaa etmek
Considerable:Önemli, hatırı sayılır, abd fazla miktar
Considerably:Epeyce, oldukça
Considerate:Düşünceli, saygılı, hürmetkar, nazik
Consideration:Saygı, düşünce, göz önüne alma, karışık, bedel, önem, ehemniyet
Considering:Hasebiyle, göz önünde tutulursa
Consignor:Mal gönderen kimse
Consing:Göndermek, tahsis etmek, vermek, teslim etmek, tevdi etmek, emanet etmek
Consingment:Gönderme.sevkiyat, gönderilen mal
Consist:İbaret olmak, meydana gelmek, mürekkep olmak, içine almak, havi olmak
Consistency:Bağlılık, tutarlılık, uyum, ahenk, yoğunluk, kesafet, kıvam, koyuluk
Consistent:Tutarlı, aralarında mutabakat olan, birbirini tutan
Consistory:Kilise idare heyeti
Consociate:Ortak, müşterek, ortak, arkadaş, refik
Consociation:Beraber çalışma
Consocicate:Ortak olmak
Consolable:Tesellisi mümkün
Consolation:Teselli, avunç, teselli vesilesi veya sebebi
Consolation prize:Teselli mükafatı
Consolatory:Teselli edici
Console:Teselli etmek, avundurmak, konsol, radyo kasası, balkon desteği
Console mirror:Konsol aynası
Console table:Konsol
Consolidate:Birleşmek, birleştirmek, pekişmek, pekiştirmek
Consolidate fund:Milli servet
Consolidated debts:Ticaretde konsolide borçlar
Consolidated school:ABD ve Kanadada bazı mahalleler den çocukların gittiği okul
Consolidation:Birlik, birleşme, sağlamlaştırma, takviye
Consols:Devlet tahvilatı
Consomme:Konsome, et suyu
Consonance:Uygunluk, uyum
Consonant:Konson, sessiz harf, uygun, aynı seslere sahip olan
Consort:Arkadaş, eş, karıkoca, yoldaş, arkadaşlık etmek, muvafakat etmek
Consortium:Konsorsyum, erkek veya kadının evlilikteki hakları
Conspectus:Taslak, umumi plan, özet, hülasa
Conspicuous:Göze çarpan, aşikar, bariz, dikkat çeken
Conspiracy:Fesat maksadı ile yapılan gizli anlaşma
Conspirator:Suikastçı
Conspire:Fesat maksadı ile gizli
Consrictive:Sıkıcı, büzücü
Consruction drawing:Proje çizimi
Constabulary:Polise ait, polis teşkilatı, zabıta kuvveti
Constancy:Sadakat, değişmezlik, sabitlik
Constant:Daimi, sabit, değişmez, sürekli, sabit olan şey veya şeyler
Constant current:Sabit cereyan
Constantinople:İstanbul un eski ismi
Constantsa:Romanya nın köstence şehri
Constellation:Takım yıldız, burç
Consternation:Şaşkınlık, hayret, korku, dehşet
Constipate:Kabzetmek, inkıbaz vermek, sıkmak
Constipation:İnkıbaz, peklik
Constitiency:Bir seçim bölgesindeki seçmenler
Constituent:Bileşiği meydana getiren, seçme hakkı olan, değiştirme yetkisi
Constitute:Teşkil etmek, meydana getirmek, kurmak, tesis etmek, terkip etmek
Constitution:Anayasa, tüzük, nizamname, beden yapısı, bünye, huy, yaradılış
Constitutional:Anayasa ile ilgili, sağlık için yapılan jimnastik
Constitutionalism:Meşrutiyet taraftarlığı, meşrutiyet
Constitutionality:Anayasaya uygunluk
Constitutionally:Anayasaya göre
Constitutive:Kuran, teşkil eden, esas, anayasayı hazırlamaya yetkili
Constrain:Zorlamak, mecbur etmek, mecbut tutmak, zorla yaptırmak
Constrained:Zorlanmış, yapmacık, sunni
Constraint:Sınırlama, tahdit, sıkıntı
Constrictor:Sıkıcı adale
Constrition:Sıkma, büzme, boğaz, dar geçit
Construct:İnşa etmek, yapmak, bina etmek, yapılan şey, bina edilen şey
Construction:Yapı, inşa tarzı, yorumlama, tefsir
Constructionist:Kanun yapıcı
Constructive:Yapıcı, müspet, olumlu, yapısal
Constructor:İnşaat müteahhidi
Construe:Mana vermek, yorumlama, tefsiretmek
Consubstantiality:Cevher birliği
Consubstantiate:Aynı cevherle birleştirmek
Consubstantiation:Aşai rabbani ayininde hazreti isanın ekmek ve şarapla var olması doktrını
Consuetude:Örf adet, alışkanlık, itiyat
Consuetudinary:Mutat, alışıla gelmiş
Consul:Konsolos
Consul general:Başkonsolos
Consular agent:Fahri konsolos
Consult:Danışmak, baş vurmak, müracaat etmek
Consult liraries:Kütüphanelere müraccat etmek
Consult one's own interest:Kendi menfaatini düşünmek
Consult one's pleasure:Arzusunun ne olduğunu sormak
Consult one's wishes:Birinin arzularını hesaba katmak
Consult together:Birbirine danışmak
Consult with a friend:İstişare etmek,danışmak
Consultation:Danışma, müzakere, istişare
Consultative:İstişari, müşavirlikle ilgili
Consulting:Müşavirlik eden, danışma
Consulting room:Muayene odası
Consumable:Tüketilir, yanması mümkün olur
Consume:Tüketmek, istihlak etmek, yakıp yok etmek
Consume the midnight oil:Geç vakte kadar çalışmak
Consumedly:Çok fazla yanarcasına
Consumer:Tüketici, müstehlik, sarfeden kimse
Consumer goods:Tüketim malları
Consumer's coopertive:Tüketim kooperatifi
Consummate:Tam mükemmel, tamamlamak, ikmal etmek
Consummately:Mükemmelen
Consummation:İkmal, itmam, yerine getirme, iyi sonuç
Consumption:Tüketim, istihlak, yok etme
Consumptive:Tüketilecek, vereme tutulmuş, veremli kimse
Contact:Temas, değme, münasebet, temas etmek, dokunmak
Contact breaker:Elektrikde otomatik şalter
Contact button:Elektrikde kontak düğmesi
Contact force:Elektrikde karşı ve mukabil kuvvet
Contact lens:Göz camı çesidi,lens
Contact lever:Elektrikde kontak kolu,temas kolu
Contact plug:Elektrikde kontak temas tapası
Contact point:Elektrikde temas noktası
Contact screw:Elektrikde kontak vidası
Contact surface:Temas yüzü,temas sathı
Contact with:Temas etmek
Contagion:Sirayet, bulaşma, geçme, bulaşıcı hastalık
Contagious:Bulaşıcı, bulaşkan, sari, mikroplu, zehirli
Contain:Kapsamak, içine almak, ihtiva etmek, havi olmak
Container:Yük gemisine yüklenecek iri kap veya sandık
Container ship:Sandık veya mavnalarla yük taşıyan
Contaminate:Bulaştırmak, geçirmek, lekelemek
Contamination:Bulaştırma, pislik
Contemn:Hor görmek, küçük görmek, adam yerine koymamak
Contemplate:Düşünmek, düşünüp taşınmak, tasarlamak
Contemplation:Tefekkür, düşünme, tasarlama, dalgınlık
Contemplative:Dalgın, düşünceye dalmış
Contemporaneous:Çağdaş, muasır, aynı zamanda vaki olan
Contemporary:Aynı yaşta olan, günümüze ait
Contemporary with:İle çağdaş
Contempt:Küçük görme, hor görme, hakir görme
Contempt of court:Hukukda mahkemeye itaatsizlik
Contemptible:Aşağılık, alçak, rezil
Contemptuous:Hakir gören, hor gören, kibirli
Content:Muhteva, içerik, hoşnut, memnun, razı, rahatlık, rıza, memnun etmek, hoşnut etmek
Content oneself with:....'le iktifa etmek
Contention:Kavga, çekişme, mücadele, münakaşa, rekabet
Contentious:Kavgacı, daima çekişen, ihtilaflı, çekişmeli
Contentment:Memnuniyet, kanaat, rahatlık, gönül hoşluğu
Contest:Karşı koymak, muhalefet etmek, itiraz etmek, müsabaka, mücadele, tartışma, münakaşa, iddia
Contest against:Mücadele etmek,çekişmek
Contestant:Yarışmacı, bir seçimin sonucuna itiraz eden kimse
Contested election:ABD'de itiraz edilen seçim
Context:Sözün gelişi, şartlar ve çevre
Contextual:Sözün gelişine ait
Contexture:Yapı, iç yapı, bünye, düzen, tertip
Contiguity:Hemhudutluk, yekpare bir saha veya kütle
Contiguous:Bitişik, hemhudut
Continence:İtidal, ılımlılık, ölçülülük, kendini tutma
Continent:Ilımlı, mutedil, ölçülü, kendine hakim, kıta, anakara
Continental:Kıtasal, ihtilalcilere ait
Continental climate:Kara iklimi
Continental divide:Kıtayı taksim eden su bölümü hattı
Continental shelf:Kıtanın sular altında kalan kısmı
Contingence:Bitişme, temas, değme
Contingency:İhtimal, beklenmedik olay
Contingency fund:Bütçede karşılıksız ayrılan para
Contingent:Henüz belli olmayan sebeplere dayanan, şarta bağlı, ihtimal olay
Contingent annuity:Şarta bağlı yıllık maaş
Contingent on:Dayanarak,bağlı
Continual:Sürekli, ardı arkası kesilmez, daimi, mütemadi, sık sık
Continually:Mütemadiyen
Continuance:Devam, süreklilik, talik, erteleme
Continuant:Uzatılabilen ünsüz
Continuation:Devam etmek, sürmek, dayanmak, kalmak, üstünde durmak, ısrar etmek
Continuation school:Yardımcı okul
Continue:Devam etmek, temdit etmek, tehir etmek
Continuity:Devamlılık, süreklilik, ardı arkası kesilmeyiş, program metni
Continuous:Devamlı, sürekli
Continuously:Mütemadiyyen
Continuum:Değişmez veya arası kesilmez şey
Contort:Burmak, bükmek, eğmek, çarpıtmak
Contorted:Buruşuk, bükük
Contortion:Burulma, bükülme, eğilme
Contortionist:Vücudunu türlüğ şekillere sokan akrobat
Contour:Dış hatlar, çevre, şekil, şeklini meydana getirmek, düzenini takip etmek
Contour line:Eş yükselti çizgisi
Contour map:Düzey haritası
Contraband:İthal veya ihracı yasaklanmış, kaçak mal, kaçak harp malzemesi
Contraband of war:Bir ülkenin harpte taraflardan birine kaçak olarak sattığı silah
Contraception:Gebelikten korunma
Contraceptive:Gebeliği önleyici hap veya alet
Contract:Anlaşma, mukavele, akit, kasmak, kasılmak, daraltmak, büzmek, çatmak
Contract a debt:Borca girmek
Contract an illness:Hastalanmak
Contract bridge:Kontrakt briç oyunu
Contract for:Mukavele yapmak
Contract friend ship:Arkadaşlık tesis etmek
Contract marriage:Nikah etmek,nikahlamak
Contract on:Kısaltarak üstüne geçirmek
Contract out of:Hüküm harici kalmaya kontrol yapmak
Contract rust:Paslanmak
Contract system:Taahhüt sistemi
Contract tablet:Mukavele levhası
Contracted:Kasılmış, çekilmiş, büzülmüş
Contractile:Kasılabilir, büzülür, kısalır
Contraction:Çekilme, büzülme, kısalma, doğum esnasında rahim adale gerilmesi
Contractive:Kasılabilir, büzülür, kısalır, çeker, büzer
Contractor:Müteahhit, mukavele yapan kimse
Contractual:Mukaveleden doğan, mukavele kabilinden
Contradict:Yalanlamak, tekzip etmek
Contradiction:Ayrılık, çelişme, yalanlama
Contradictory:İnkar ve tekzip manasında, aykırı
Contradistinction:Fark, zıt oluş, aksi
Contradistinguish:Zıddı ile tefrik etmek, ayırmak
Contrail:Jet uçaklarının yüksek irtifada uçuş esnasında bıraktığı çizgi
Contraindicate:Mutat tedaviyi tatbik etmenin münasip olmadığına delalet
Contraindication:Kontraendikasyon
Contralto:Kontralto, kontralto ile ilgili veya ona ait
Contraposition:Karşı koyma, zıtlık
Contraption:Belirli bir iş için kurulan mekanizma, tertibat, şey
Contrapuntal:Kontrpuana ait iki veya daha çok sayıda melodinin çalınması
Contrariety:Aksilik, zıtlık, tezat
Contrarily:Aksine, bilakis
Contrariness:İnatçılık
Contrariwise:Bilakis, aksine, ters istikamette
Contrary:Karşı, muhalif, aksi, ters, aksine
Contrary child:İnatçı çocuk
Contrary to my expectation:Beklediğimin aksine
Contrary to the best usage:En uygun kullanıma aykırı
Contrast:Tezat, zıtlık, fark, tefrik, aradaki farkı göstermek, mukabele etmek
Contrast in colours:Renklerle tezat
Contrast to:Zıt,ters,aksi
Contrast to my action:Hareketime zıt
Contravallation:Kuşatan ordu tarafından kazılan hendekler
Contravene:Karşı gelmek, muhalefet etmek, itiraz etmek, bozmak, ihlal etmek
Contravention:Kanuna ve nizama karşı koyma, ihlal, mani olma
Contredanse:Halk oyunu
Contretemps:Gaf, pot, insanı mahcub eden veya zor duruma düşüren olay
Contribute:Bağışlamak, teberru etmek, iane vermek, katkıda bulunmak
Contribute to:Yardım edip iştirak etmek
Contribution:Yardım, bağış, muavenet, iane, makale, yazı, vergi, aidat, prim
Contributor:Veren kimse, yardım eden kimse, katkıda bulunan kimse
Contributory:Yardımcı iştirakçi
Contributory negligence:Hukukda kazazedenin kısmen suçlu olması
Contrite:Pişman, nadim, tövbekar
Contrition:Pişmanlık, nedamet
Contrivance:Tertip, tertibat, icat, mekanizma, gizli olan, entrika
Contrive:Kurmak, tertip etmek, düşünmek, icat etmek
Contrive to do:Uydurmak,becermek,başarmak
Contrived:Yapmacık, suni
Control:İdare, idare etme, hakim olma, egemenlik, idare etmek, hakim olmak
Control cables:Kumanda telleri
Control clock:Kontrol saati
Control column:Levye
Control experiment:Kontrol tecrübesi
Control stick:Kumanda kolu
Control tower:Kumanda kulesi
Control yourself:Kendini kaybetme,aklını topla
Controllable:İdare edilebilir
Controller:İdare eden kimse veya alet, regülatör, muhasebeci, murakıp
Controversial:İhtilaflı, çekişmeli, münakaşa edilebilir
Controversy:Tartışma, münakaşa, münazara, ihtilaf, çekişme, mücadele
Controvert:Tekzip etmek, yalanlamak, itiraz etmek, aksini ispat etmek
Contructive criticism:Yapıcı tenkit,fikir verme
Contumacious:İnatçı, asi, itaatsiz
Contumacy:Hor görürcesine itaatsizlik, serkeşlik, inat, inatçılık
Contumely:Hakaret, tahkir, küfür
Contuse:Berelemek, ezmek
Contusion:Ezik, bere, çürük
Conundrum:Cevabı kelime oyununa dayanan bir çeşit bilmece
Conurbation:Şehirlerin genişleyip birleşmesi
Convalesce:Nekahet devresinde olmak, iyileşmek
Convalescence:Nekahet
Convalescent:Nekahet devresi ile ilgili, nekahet halindeki kimse
Convection:Bir gaz veya sıvının ısınarak hafifleyip yükselmesi
Convenance:Geleneğe uygunluk, yakışıklık, adap
Convene:Toplamak, mahkemeye celbetmek, bir araya gelmek
Convener:Grubu toplantıya çağırıp oturumu açan kimse
Convenience:Uygunluk, rahatlık, kolaylık, münasip oluş, elverişli oluş
Convenient:Elverişli, uygun, münasip, müsait, rahat
Convent:Rahibelerin bulunduğu manastır
Conventicle:Gizli tarikati dini toplantı
Convention:Kongre, toplantı, mukavele, anlaşma, kabul edilen düzen
Conventional:Adetlere uygun geleneksel, beylik, basma kalıp, konvensiyonel
Conventional usage:Kabul edilen düzen
Conventional warfare:Nükleer silahsız harp
Conventionalism:Adetlere bağlılık
Conventionality:Toplumsal adetlere bağlılık, resmiyet
Conventionalize:Konvensiyonel hale getirmek
Conventioneer:Delege
Conventual:Rahibe manastırına ait, manastıra bağlı rahip veya rahibe
Converge:Bir noktada birleşmeye yüz tutmak
Convergence:Birbirine yaklaşma
Convergent:Birbirine yaklaşan
Conversable:Hakkında konuşulabilir
Conversant:Aşina olan, erbap, yakından bilen
Conversation:Konuşma, sohbet, muhavere
Conversation piece:Kendinden bahsettiren şey
Conversational:Konuşmaya ait, konuşmaya hazır
Converse:Konuşmak, zıt, aksi, karşıt olan şey, önerme
Conversion:Dönme, değişme, tebdil
Conversion of equations:Sürgün
Conversion table:Eş değerleri gösteren cetvel
Convert:Din veya inanç değiştiren kimse, döndürmek, çevirmek, tahvil etmek
Converter:Değiştiren şey veya kimse
Convertible:Değiştirilebilen herhangi bir şey, tahvili mümkün olan şey
Convertible bonds:Tahvili kabil bondar
Convertible money:Madeni paraya değişen kağıt para
Convex:Dışbükey, konvex
Convexity:Dışbükeylik
Convey:Taşımak, nakletmek, anlatmak, götürmek, ifade etmek, devretmek
Conveyance:Nakletme, araba, feragatname, temlik
Conveyer:Nakledici şey veya kimse
Conveyer belt:Taşıyıcı kayış
Convict:Mahkum kimse, mahkum etmek, suçlu bulmak
Conviction:Kanaat, inanç, katiyet, ikna, mahkumiyet
Convince:İkna etmek, inandırmak
Convinced:Emin, kani
Convincing:İnandırıcı
Convinvial:Şen, keyifli, şenlik
Convinviality:Şenlik ve ziyafet ve eğlence
Convocation:Toplantı, meclis, toplantıya davet, kilise temsilcileri
Convoke:Toplantıya davet etmek, çağrıda bulunmak
Convolute:Sarılmış, bükülmüş, dürülmüş, helezoni, helisel
Convolution:Büklüm, sarılış, dürülüş
Convolvulus:Kahkaha çiçeği, sarmaşık gibi sarılan birkaç çeşit fidan
Convoy:Konvoy, konvoyu korumak, rehberlik etmek
Convulse:Şiddetle sarsmak
Convulsion:İhtilaç, katılma, ıspazmoz
Convulsive:İhtilaç neviinden, ihtilaç gibi
Cony:Tavşan, tavşan kürkü, ada tavşanı
Coo:Ötmek, kumru gibi sesler çıkarmak, kumru ötüşü
Coobler:Ayakkabı tamircisi
Cook:Aşçı, pişirmek, pişmek, tahrif etmek, üzerinde oynamak
Cook accounts:Hesabı tahrif etmek
Cook book:Yemek kitabı
Cook house:Aşhane,mutfak
Cook one's goose:Birinin hakkından gelmek
Cook up:Hazırlamak,tertibat almak
Cook up a story:Masal uydurmak
Cooked to rags:Çok fazla pişmiş
Cookery:Aşçılık, mutfak işleri, mutfak
Cookie:Tatlı bisküvi, çörek
Cooking:Pişirme, yemek pişirme, yemeklik, yemek pişirmede kullanılan
Cooking range:Yemek pişirme ocağı
Cooking soda:Karbonat
Cooking utensils:Mutfak aletleri
Cookout:Abd;piknik, açık havada pişirilen yemek
Cool:Serin, oldukça soğuk, serinlik, sükunet, serinletmek, serinlemek, soğutmak, teskin etmek
Cool as a cucumber:Soğuk,antiseptik
Cool down:Öfkesi yatışmak
Cool headed:Heyecana kapılmayan
Cool million:Mübalağasız bir milyon
Cool off:Öfkesi geçmek,serinlemek
Cool one's heels:Birini beklemek
Cool reception:Soğuk karşılama veya karşılanma
Cool the temperature:Havayı sakinleştirmek
Cool-blooded:Soğukkanlı
Coolant:Soğutucu, soğutma tertibatında kullanılan gaz veya sıvı
Coolectivism:Kollektivizm, ortaklaşacalık
Cooler:Soğutma cihazı, soğutucu, buzlu içki
Coolie:Uzakdoğuda özellikle hindistan veya çinde hammal veya rençber
Coolish:Serince
Cooly:Kayıtsızca, tasalanmaksızın
Coomonalty:Avam, halk tabakası, topluluk, tüzel kişiliği olan tic.şrk.üyesi
Coon:Zenci, abd, çok zaman
Coon's age:ABD konuşma dilinde çok zaman
Coop:Kümes, hapishane, kodes, kümese sokmak, tıkmak, kapamak, kodesten kaçmak
Coop up:Tıkmak,kapamak
Cooper:Fıçıcı
Cooperage:Fıçıcılık, fıçı imalathanesi
Cooperate:Beraber çalışmak, işbirliği yapmak
Cooperation:Birlikte çalışma, işbirliği
Cooperative:İşbirliğine ait, kooperatif, katları ayrı ayrı satılabilen ap
Cooplacent:Kendi halinden memnun, rahat
Coopt:Üyelerin oyu ile teşkilat üyeliğine seçmek
Coordinate:Aynı derecede eşit, musavi, düzenli, koordınat, birbirine göre ayarlamak, ahenk kazandırmak
Coordination:Tanzim, ahenk verme, düzenleme, tertip, tutarlılık, insicam
Coot:Sakarmeki, su tavuğu
Cootie:Argoda bit manasına
Cootonseed:Çiğit
Cop:Konuşma dilinde polis, argoda aşırmak, yakalamak, konik iplik yumağı
Copaiba:Pelesenk yağı
Copal:Vernik imalatında kullanılan bir reçine
Coparcenary:Müşterek varislik, ortaklık, müşterek mülk sahipliği
Coparcener:Müşterek varis
Copartner:Ortak, şerik
Copceprion:Gebe kalma, ana rahmine düşme, başlangıç, kavram, mefhum, fikir
Cope:Başa çıkmak, papaz cüppesi, cüppe giymek, marangozlukta iki kirişibirbirine birleştirmek
Copenhagen:Kopenhag, danimarkanın başşehri
Copery:Bakır gibi, bakırımsı, bakırlı
Copesetic:Abd; argoda güzel
Copied from nature:Taibattan alınmış
Copier:Kopya makinası
Copilot:İkinci pilot
Coping:Duvar tepeliği veya üstlüğü
Copious:Bol, mezbul, çok, velut, bereketli
Copout:Abd;mesuliyetten kaçınma
Copper:Bakır, ufak para, bakırdan yapılmış, bakıra benzer, bakır kaplamak
Copper bath:Bakır tuzu mahlülü
Copper battomed:Karinesi bakır taşlı
Copper colorued:Bakır renkli
Copper sheath:Bakır kaplamalı
Copper vitriol:Bakır sülfadı
Copper works:Bakır fabrikası
Copper writing:Basım kadar güzel el yazısı
Copperas:Demir sulfat, zaç
Copperbottomed:Bakır dipli, karinası bakır kaplı
Coppercolored:Bakır renkli olan
Copperhead:Amerikada bulunan bir çeşit yılan
Copperplate:Bir nevi ince el yazısı
Coppersmith:Bakırcı, kazancı
Coppice:Küçük koru, ağaçlık, çalılık
Copra:Kurutulmuş hindistan cevizi içi
Copt:Kıpti, mısır asıllı hiristyan
Coptic:Kıpti, kıpti dili
Copula:Rabıta, rabıta türünden kısa pasaj
Copulate:Bağlı, rabtedilmiş, cinsi münasebette bulunmak, çiftleşmek
Copulation:Bağlama, rabtedme, cinsi yaklaşma
Copulative:Rabteden, birleştiren, bağlayıcı önerme
Copulative conjuction:Atıf edatı
Copulative proposition:Bağlayıcı önerme
Copulatory:Bağlayıcı
Copy:Kopya, nüsha, suret, numune, kopya etmek, suretini çıkarmak
Copy-book:Meşk defteri
Copy-book maxim:Atasözü,deyiş
Copy-cats:Taklitçi,mukallit
Copybook:Yazı defteri, not defteri
Copyboy:Gazete idarehanesinde çalışan çocuk
Copycat:Başkalarının davranışlarını taklit eden kimse
Copyedit:Gazetecilikte bir metni baskıya vermeden tashih etmek
Copyright:Telif hakkı, bu hakkı muhafaza etmek, telif hakkı mahfuz olan
Copywriter:Reklam ilanlarını hazırlayan kimse
Coquet:Civeli hareket etmek
Coquetry:İşvebazlık, işve, cilve
Coquette:İşvebaz.cilveli, oynak kadın, koket
Coracle:Bez veya deri ile kaplı sepet işi bir çeşit kayık
Coral:Mercan, mercandan, mercana benzer
Coral creeper:Botanikde mercan çiçeği
Coral reef:Mercan kayalığı
Coral snake:Zoolojide mercan yılanı
Coralline:Koralina, bir deniz yosunu, mercandan, mercana benzer
Corallite:Jeolojide mercanın tek polipi
Coralloid:Mercan şeklinde
Corbeil:Mimarlıkta heykeltraş işi çiçek veya meyva dolu sepet
Corbel:Dirsek
Corbel block:Kısa direk tahtası
Corbel out:Dirseğe dayanıp çıkmak
Corbel table:Dirseğe dayanan çıkma
Corbiestep:Mimarlıkta yanları basamak şeklindeki tepelik
Cord:İp, sicim, kaytan, şerit, yay kirişi, iple bağlamak, iple süslemek
Cord maker:İpçi,kaytancı,kirişçi
Cordage:Geminin halat takımı, ipler, kütük ölçüsü
Cordate:Yürek şeklinde
Corded:İple bağlanmış, kabarık çizgili
Cordial:Samimi, yürekten, candan, likör
Cordiality:Samimiyet
Cordially:Candan, samimiyetle
Cordiform:Yürek şeklinde
Cordite:Dumansız barut
Cordon:Kordon
Cordon bleu:Derece ve selahiyeti yüksek kimse
Cordovan:Sahtiyan gibi ince ve renkli deri
Corduroy:Fitilli kadife, çizgili kadife, bu kadifelerden yapılmış olan
Corduroy road:Bataklık geçmeye yarayan kütükden yapılan yol
Cordwood:İstif edilmiş odun
Core:Elma gibi meyvaların çekirdek yeri, göbek, iç, nüve, öz, esas, zıvana
Core piece:Maça parçası
Core sand:Maça kumu
Coreligionist:Dindaş
Coreopsis:Yıldız çiçeğine benzeyen bir çiçek
Corespondent:Hukukta zina davasında maznunun suç ortağı olan üçüncü kişi
Corf:Madencilikte kullanılan küçük vagon
Corfu:Korfu adası
Coriaceous:Kösele gibi sert deriden yapılmış
Coriander:Kişniş otu, kişniş
Corinth:Yunanistandaki korint şehri
Corinthian:Korint uslubu
Coriously:Merakla, tuhaf bir tarzda, garip bir şekilde
Corium:Anatomide koryum, derma, alt deri
Cork:Mantar tıpa, mantarla kapamak, tıpalamak, mantardan yapılmış
Cork oak:Botanikde sezü meşesi
Corked:Tıpalanmış, mantar kokusu ile bozulmuş
Corker:Tıpalayan kimse veya şey
Corking:Argoda fevkalade
Corkscrew:Şişe açacağı, tirbuşon
Corky:Mantara benzer, kuru, hafif
Corm:Botanikte bazı bitkilerin altındaki soğanımsı kısım
Cormorant:Karabatak kuşu, açgözlü, yırtıcı
Corn:Abd mısır, ingiltere buğday, hububat, tahıl, nasır
Corn belt:Mısır yetiştiren mıntıka
Corn blade:Mısır ve ekin
Corn bread:Mısır ekmeği
Corn cockle:Botanikde karamuk
Corn crop:Mısır mahsulü
Corn crops:Hububat
Corn cutter:Mısır saplarını kesen makina
Corn dealer:Zahire tüccarı
Corn drill:Ekin ekmeğe mahsus çark
Corn exchange:Zahire borsası
Corn field:Mısır tarlası,ekin tarlası
Corn flag:Botanikde bir çeşit mavi zambak
Corn flakes:Mısırdan kahvaltılık için özel hazırlanan gevretilmiş yemek
Corn flower:Botanikde peygamber çiçeği
Corn husk:Mısır kabuğu
Corn land:Mısır yetiştirmek için ayrılan toprak
Corn laws:İngiliz tarihinde zahire kanunları
Corn loft:Zahire ambarı
Corn meal:Mısır unu
Corn plaster:Nasır yakısı,nasır ilacı
Corn salad:Botanikde valerianella
Corn stalt:Mısır sapı veya uzun boylu adam
Corn-chandler:Hububat taciri
Corn-cob:Mısır koçanı
Corn-cob pipe:Mısır koçanından pipo
Corncob:Mısır koçanı
Corncrib:Mısır anbarı
Cornea:Anatomide gözdeki saydam tabaka
Corned:Salamura edilmiş
Corned beef:Konserve sığır eti
Cornel:Kanarya
Cornel cherry:Botanikde kızılcık
Cornelian:Akik taşı
Cornelian cherry:Botanikde kızılcık
Corneous:Boynuzdan yapılmış, boynuz gibi
Corner:Köşe, köşe başı, dönüm yeri, çıkmaz sokak, bir köşeye sıkıştırmak
Corner chisel:Domuz tırnağı
Corner closet:Köşe dolabı
Corner file:Üç köşeli eğe
Corner stone:Köşe taşı,köşe başı
Corner wise:Çapraz
Cornerstone:Temel taşı üzerinde binanın inşaa edilme tarihi bulunan taş
Cornerwise:Çapraz olma durumu
Cornet:Kornet
Cornettist:Kornet çalan kimse
Cornfed:Mısırla beslenmiş, besili, gürbüz, taşralı
Cornfield:Mısır tarlası
Cornhusk:Mısır koçanı kabuğu
Cornice:Korniş, geniş silme
Cornstalk:Mısır sapı
Cornstarch:Mısır nişastası
Cornucopia:Mitolojide amaltheanın boynuzu, boynuz şekli
Cornuted:Boynuzlu, boynuz şeklinde
Corny:Argoda aşırı romantik
Corolla:Taçyapraklar, korol
Corollary:Mantıkda bir önermenin tabii sonucu
Corona:Hale, ağıl, ayla, anatomide kafatasının üst düzeyi
Corona australis:Güneysel taç takım yıldızı
Corona borealis:Kuzeysel taç takım yıldızı
Corona discharge:Fizikde korona akımı
Coronach:İskoçyada cenaze havası
Coronal:Taç veya koronaya ait
Coronary:Taç ile ilgili, kalp damarlarının kan pıhtısı ile tıkanması
Coronation:Taç giyme töreni
Coroner:Şüpheli ölüm vakalarının sebebini tahkik eden memur
Coroner's in quest:Ölüm tahkik memurunun tahkikatı
Coroner's jury:Tahkikat memurunun tahkikatına hüküm veren jüri
Coronet:Asillerin giydiği taç, küçük taç
Coroniform:Taç şeklinde
Corporal:Askeriyede onbaşı, bedeni, cismani
Corporal punishment:Bedeni ceza,dayak
Corporally:Bedenen, cismen
Corporate:Anonim şirkete ait, birlik olmuş, birlik, toplu
Corporate image:Şirketin kamu oyundaki intibası
Corporation:Anonim şirket, tüzel kişi, konuşma dilinde şişko göbek
Corporeal:Cismani, bedeni, maddi
Corporeity:Bedenen varoluş
Corposant:Bazen gemilerde görülen korona akımı
Corps:Kolordu, müfreze, kıta, topluluk
Corps de ballet:Bale topluluğu
Corpse:Ceset, ölü, cenaze
Corpulence:Şişmanlık, etlilik
Corpulent:Şişman, etli
Corpus:Külliyat, mecmua
Corpus delicti:Esas ve cismani delil
Corpus juris:Kanun külliyatı
Corpuscle:Anatomide hücre, yuvar, kan küreciği, zerre
Corrade:Jeolojide yıpranmak, aşınmak
Corral:Ağıl, ağıla kapamak, kuşatmak
Correct:Düzeltmek, doğrultmak, tashih etmek, doğru, yanlışsız, tam, dürüst, uygun
Correct etiquette:Münasip tavır veya hareket
Correct in his statement:İfadesi doğru
Correct taste:Zeki selim
Correct usage:Yerinde kullanma
Correctional:Düzeltici, tashihkar
Corrective:Düzeltici, islah edici, çare, ıslah eden veay düzelten şey
Correctly:Tam tamamına, doğru olarak
Correctness:Dürüstlük, doğruluk, uygunluk
Corrector:Düzenleyici, tashih eden kimse
Correlate:Karşılıklı ilişkisi olmak, birbiri ile ilgisi olan şeylerin herbiri
Correlation:Karşılıklı ilişki, değişkenlerin birbiri ile bağlantısı
Correlative:Karşılıklı, mütekabil, karşılıklı ilişkisi olan şeyler
Correspodent:Muhabir, tekabül edenşey, karşılıklı
Correspoding:Yerini tutan, mektuplaşan, muhabere eden
Correspodingly:Mukabil olarak
Correspond:Uymak, uygun gelmek, tekabül etmek, karşılamak, benzemek
Correspond to:Tekabül etmek,bozmak
Correspond with:Mektuplaşmak,haberleşmek
Correspondence:Tekabül, uygunluk, mektuplar, mektuplaşma, yazışma, muhabere
Corridor:Koridor, geçit, dehliz
Corrigendum:Hata, yanlış, baskı hatası, hata sevap cetveli, düzeltmeler
Corrigible:Düzeltilebilir, tashihi mümkün, ıslahı kabil(kimse)
Corroborant:Destekleyici, kuvvetlendirici şey
Corroborate:Bir fikri destsklemek, doğrulamak, teyit etmek
Corroboration:Doğrulma, onaylama, teyit
Corroborative:Doğrulayan, teyit edici
Corroboratively:Doğrulayarak
Corrode:Çürütmek, aşındırmak, yemek, paslanmak, yanmak
Corrosible:Aşınır, paslanır, çürür
Corrosion:Paslanma, aşınma, çürüme, çürüklük, korozyon
Corrosive:Çürütücü, aşındırıcı, kemirici
Corrugate:Kırıştırmak, buruşturmak, , kırıştırılmış
Corrugated iron:Oluklu demir levha
Corrugated paper:Oluklu karton
Corrugation:Kırışık, buruşuk
Corrupt:Namussuz, fırsatçıirüşvet almaya alışmış, bozmak, ifsat etmek
Corrupt text:Düzeltmelerle kıymeti azaltılmış yazı
Corruptible:Rüşvet kabul etmeye hazır
Corruption:İrtikap, rüşvet yeme, fesat, kötü yol, çürüklük, küf
Corsac:Vulpes corsac
Corsage:Göğüse takılan çiçek buketi
Corsair:Korsan, korsan gemisi
Corset:Korse
Cortege:Kortej, merasim alayı, maiyet
Cortex:Kabuk, kışır, kabuk, korteks
Cortical:Kabuğa ait, bir uzvun dış zarına ait
Corticated:Kabuklu, kışri
Cortisone:Kortizon, böbreküstü bezlerinin salgısı olan bir hormon
Corundum:Korindon, zımpara
Coruscant:Işıldayan
Coruscate:Parıldamak, ışıldamak
Coruscation:Parıltı
Corvee:Angarya, ücretsiz iş
Corvette:Korvet, ufak torpido muhribi
Corvine:Karga gibi, kargaya ait
Corybant:Mitolojide sibel tanrıçasına refakat eden ruh veya ilah
Corymb:Salkım, demet
Coryphee:Balerin veya dansör
Coryza:Tıbda burun nezlesi
Cos:İstanköy adası
Cosecant:Matematikte kosekant
Coseismal:Depremin hissedildiği noktaların birleştiği çizgi ile ilgili
Cosh:f. argoda cop, cop ile vurmak
Cosignatory:Birlikte imzalayan, müşterek imza atanlardan biri
Cosigner:Müşterek imza atan kimse
Cosine:Matematikte kosinüs
Cosmetic:Kozmetik, güzelleştirici, plastik cerrahi, hertürlü makyaj malzemesi
Cosmic:Evrensel, kainata ait, geniş, şumüllü
Cosmic dust:Gökten düşen ince toz
Cosmic rays:Kozmik ışınlar
Cosmic wind:Uzayda kozmik cereyan
Cosmical geology:Topoğrafyanın jeolojik tetkiki
Cosmogony:Kozmogoni, evrenin yaradılışı teorisi
Cosmology:Kozmoloji, evren bilimi
Cosmonaut:Kozmonot
Cosmopolis:Kosmopolit bir şehir
Cosmopolitan:Kozmopolit, kozmopolit kimse
Cosmopolite:Kozmopolit kimse, dünya vatandaşı
Cosmos:Acun, kozmos, kainat, evren, düzen, sistem, kosmoz çiçeği
Cossack:Kazak
Cosset:Çok sevmek, şımartmak, annesiz büyütülen kuzu, evde zevk için beslenen hayvan
Cost:Fiat, paha, değer, mal olmak, pahası olmak, kıymette olmak
Cost a pretty penny:Çok pahalıya mal olmak
Cost insurance and freight:Fiyat,sigorta navlum
Cost nothing:Bedavaya gelmek
Cost of living:Geçim masrafı
Cost of production:İstihsal fiatı
Cost price:Maliyet fiyatı
Costal:Kaburgalara ait
Costar:Piyes veya filimde baş oyunculardan biri, baş rollerde oynamak
Costard:İri bir cins ingiliz elması
Costate:Kaburgalı
Costive:Kabızlık, peklik çeken
Costly:Pahalı, kıymetli, mükellef, muhteşem
Costume:Kıyafet, elbise, kostüm, kıyafete sokmak
Costume jevelry:Taklit ziynet eşyası
Costumer:Kostümleri hazırlayan kimse
Cosurety:Ticarette müteselsil kefil
Cot:Bez karyola, portatif karyola, kulübe, sığınacak yer, örtü
Cotangent:Matematikte tümey teğet
Cote:Ağıl, kümes, mandıra gibi hayvanların sığınacağı yer
Coterie:Zümre, heyet
Coterminous:Hem hudut, sınırdaş, bitişik
Cothurnus:Eski yunan ve romalılarda trajedi aktörlerinin giydiği sandalet
Cotidal:Coğrafyada gelgit düzeyi aynı olan yerlere ait
Cotillion:Kardil tipinde dans
Cotopaxi:Ekvatorda bir yanardağ adı
Cottage:Küçük ev, kulube, yazlık ev, sayfiye evi
Cottage cheese:Süzme peynir
Cottage pudding:Üzerine meyvalı şurup dökülen bir kek
Cottager:İngilterede reçber, makinacılıkta anahtar, kama
Cotter pin:Çivi,kopilya
Cotton:Pamuk, pamuklu bez, pamuklu, tabaka halinde pamuk, eski pamuğa sarma
Cotton batting:Tabaka halinde pamuk
Cotton belt:Pamuk üretim bölgesi
Cotton cake:Hayvan yemi pamuk küspesi
Cotton cloth:Pamuk bezi
Cotton district:Pamuk yetiştirme mıntıkası
Cotton fabric:Pamuklu kumaş
Cotton factory:Pamuklu bez fabrikası
Cotton flannel:Pazen,içi pamuklu basma türü
Cotton mill:Pamuklu bez fabrikası
Cotton packing:Pamuk salmastrası
Cotton seed oil:Pamuk yağı
Cotton spinner:Pamuk fabrikatörü
Cotton thread:Pamuk ipliği
Cotton tree:Pamuk ağacı
Cotton waste:Temizleme maddesi pamuk ipliği
Cotton wool:Ham pamuk
Cotton yarn:Az bükülmüş pamuk ipliği
Cottony:Pamuk gibi, pamuğa ait, pamuklu
Cotyledon:Tohumdan ilk çıkan tek veya çift çenekli yaprak
Cotyloid:Anatomide, zoolojide hokka gibi olan
Cotyloid cavity:Hokka şeklinde kalça çıkığı kemiği
Couch:Sedir, kanepe, divan, yatacak yer, ifade etmek, beyan etmek, ima etmek
Couch grass:Botanikde ayrık otu
Couchant:Yatar vaziyette olan
Couching:Tıbta katarakt ameliyatı
Cougar:Puma, zoolojide felis concolor, panter
Cough:Öksürük, öksürmek, argoda zorla çıkarmak
Cough down:Bir hatibi öksürerek durdurmak
Cough drop:Öksürük şekeri ve pastili
Cough up:Öksürüp çıkarmak,teslim etmek
Could:Can yardımcı fiili geçmiş hali
Coulee:Abd derin sel çukuru, jeolojide donmuş lav tabakası
Coulisse:Tiyatroda kulis, oluk, kanal
Couloir:Dağ yamacında sel sularının oyduğu yatak ve vadi
Coulomb:Elektrikte kulomb, amper, saniye
Coumarin:Eczacılıkta tat veya koku veren ve kan pıhtılaşmasını önleyen bir bileşim
Council:Meclis, konsey, encümen, danışma kurulu, divan, şüra
Council board:İstişare meclisi
Council chamber:İstişare meclisi toplantı odası
Council fire:Etrafında meclis toplanan ateş
Council house:Meclis binası,toplantı evi
Council of ministers:Bakanlar kurulu
Council of state:Danıştay,şurayı devlet
Council of war:Erkanı harp meclisi
Councilman:Encümen veya meclis üyesi
Councilor:Encümen üyesi
Counsel:Danışma, müşavere, istişare, dava vekili, nasihat vermek, öğüt vermek
Counsel for the defence:Müdafaa vekili,avukat
Counselor:Danışman, müşavir, öğüt veren kimse
Count:Kont, saymak, hesap etmek, hesaba katmak, sayma, hesap, hukukda dava ve şikayet fıkrası
Count (tell) noses:Hazır bulunan kimselerin adedini sayma
Count for:Değeri olmak
Count in:Dahil etmek
Count off by twos:İkişer ikişer sayma
Count one's beads:Tesbih çekmek,dua etmek
Count out:Nakavt olduğunu ilan etmek
Count time:Müzikde tempo tutmak
Count up:Saymak,hesap etmek
Countdawn:Geriye doğru sayma, hazırlık devresi
Countenance:Çehre, yüz, sima, teveccüh göstermek, yüz vermek, desteklemek
Counter:Tezgah, fiş, marka, karşıt şey, ters, zıt, aksi, aksi yolda, karşıkoymak, mukavemet etmek
Counter check:Bankada müşteriye imzalatılan zimmet çeki
Counter current:Anafor
Counter reformation:16ncı yzy'da katoliklerde reform
Counter to:Aksine,rağmen
Counter vailing duty:Ticarette munzam gümrük resmi
Counter word:Anlamsız yaygın bir kelime
Counter-attack:Mukabil hucum
Counter-clockwise:Saat akrebinin dönüş cihetine aykırı olarak
Counteract:Karşı koymak, önlemek, tesirsiz hale getirmek
Counteraction:Karşı hareket
Counteractive:Karşı harekette bulunan, aksi tesir meydana getiren
Counterattack:Mukabil hücum
Counterbalance:Eşit kuvvetle karşı koymak, karşılık, eş, ağırlık
Counterblast:Şiddetli cevap
Countercharge:Karşı suçlama
Countercheck:Karşı koymak, engel, tekrar kontrol etme
Counterclaim:Hukukda karşı dava, karşı dava açmak
Counterclockwise:Saat yelkovanının ters yönünde, sola doğru
Countercurrent:Anafor, ters akıntı, ters eğilim
Counterdemonstration:Karşı gösteri
Counterespionage:Karşı casusluk, casusluk faaliyetlerini meydana çıkarma
Counterfeit:Sahte, kalp, taklit, kalp para basmak, taklit etmek
Counterfeiter:Kalpazan(sahte para basan kimse)
Counterfoil:İngilterede makbuz koçanı
Counterinsurgent:Polonyada gerillacılarla savaşmak için yetiştirilen asker, komando
Counterirritant:Tıbda taharrüşe mani olan ilaç
Counterman:Tezgahın arkasından servis yapan garson
Countermand:Yeni emirle eskiyi iptal etmek, iptal emri
Countermeasure:Karşı tedbir
Counteroffensive:Askeriyede mukabil hücum, karşı saldırı
Counterpane:Yatak örtüsü
Counterpart:Taydaş, karşılık, tamamlayıcı herhangi bir şey, kopya, ikinci nüsha
Counterplea:Hukukda davada mukabil cevap
Counterplot:Mukabil entrika, karşı tedbir, karşı tedbir almak
Counterpoint:Müzikde kontrpuan
Counterpoise:Mukabil ağırlık, denge, mukabil ağırlık veya kuvvet ile muvazene meydana getirmek
Counterproductive:Amaca zararı dokunan
Counterproposal:Mukabil teklif, karşı öneri
Counterrevolution:Karşı devrim
Counterrevolutionary:Karşı devrimci, karşı devrimle ilgili
Countershaft:Makinacılıkta ana şaft ile makinaları işleten şaft arasındaki vasıta şaft
Countersign:Askerlikte parola, tasdik için ikinci olarak imza etmek
Countersignature:İkinci imza tasdik imzası
Countersink:Havşa, havşa açmaya yarayan kalem, havşa açmak
Counterspy:Karşı casus
Countertenor:Müzikde kontenor
Countervail:Aynı kuvvetle karşı koymak, karşılamak
Counterweigh:Denge sağlamak için ağırlık koymak
Counterweight:Denge için kullanılan ağırlık
Counterwork:Zıt gitmek, engellemek, mani olmak
Countess:Kontes
Counting house:İngilterede ticarethane muhasebecisi
Countless:Sayısız, hesapsız, pek çok
Countrified:Köylümsü
Country:Memleket, ulus, millet, taşra veya sayfiyeye ait, temiz, taze, yeni
Country box:Ufak köşke benzer köy evi
Country centleman:Malikane sahibi
Country club:Kırlık yerlerde olan golf kulübü
Country cousin:Köylü tavırlı akraba
Country dance:Çerkez dansı
Country house:Sayfiye evi,yazlık köşk
Country seat:Köyde zenginlerin kaldığı sayfiye yeri
Countryman:Vatandaş, hemşehri, taşralı
Countryseat:Sayfiye evi
Countryside:Kır, kırlık, sayfiye
County:Abd ilçe, ingilterede kontluk
County borough:Ellibin kişiden fazla nüfuslu kasaba
County clerk:ABD'de ilçe sekreteri,vilayet sekreteri
County corporate:Müstakil kontluk
County council:Vilayet meclisi
County court:Vilayet mahkemesi
County family:Kontluğun kibar ailelerinden biri
County farm:Darülaceze,ihtiyaarların bakımevi
County seat:İlçe merkezi
County town:Kontluk hükümet merkezi şehir
Coup:Darbe, askeri darbe, hükümet darbesi
Coup de grace:Askeriyede acıya son verici darbe
Coup de main:Askeriyede ani hücum ve darbe
Coup de theatre:Başarılı bir piyes
Coup detat:Hükümet darbesi
Coupe:Kupa
Couple:Çift, iki eş, karı koca, bağlamak, bitiştirmek, birleştirmek
Coupler:Bağlayan şey veya kimse
Couplet:Beyit, çift mısra
Coupling:Bağlama, kavrama
Coupon:Kupon, faiz koçanı, müraccat kuponu
Courage:Cesaret, yiğitlik, yüreklilik, mertlik
Courageous:Cesur, yiğit, yürekli
Courageously:Cesaretle, mertçe
Course:Yön, cihet, istikamet, ders, kurs, akmak, hızla akmak, koşmak, hızla ilerlemek, av peşinden koşturmak
Course of exchange:Kambiyo fiatı,poliçe değeri
Courser:Av köpeği, koşan su kuşu
Court:Avlu, iç bahçe, saha, meydan, davet etmek, aramak, kur yapmak
Court baron:Lordluk divanı
Court danger:Tehlike peşinde koşmak
Court dress:Saray elbisesi
Court favor:Kralın gösterdiği iltifat
Court fool:Saray soytarısı
Court house:Mahkeme binası
Court manners:Saray merasimleri
Court martial:Divanı harp
Court of appeal:Yargıtay
Court of assize:Ceza divanı
Court of cassation:Avrupada temyiz mahkemesi
Court of faculties:Dini ahkam mahkemesi
Court of lord:Kudsi mahal
Court plaster:İngiliz yakısı
Court room:Mahkeme salonu
Courteous:Nazik, kibar, ince, hürmetkar, saygılı
Courteously:Nazikane
Courtesan:Zenginlerle düşüp kalkan fahişe
Courtesy:Nezaket, kibarlık, saygı, hürmet, iltifat, teveccüh, lutuf
Courtesy title:Resmi olmayan ünvan
Courtier:Saray mensubu, padişahın nedimi
Courtly:Sarayla ilgili, zarif, nazik, azametli
Cousin:Kuzen, amcaoğlu, amcakızı, hala oğlu, hala kızı
Cousin bety:Fahişe
Couturier:Erkek terzi
Couturiere:Kadın terzi
Covalence:Kimyada kovalent bağ
Cove:Koy, küçük körfez, kemer duvarın tavan veya yerle içbükey şekilde bileşimi
Covenant:Akit, ahit, söz, sözleşme, akdetmek, ahdetmek, anlaşmaya girmek
Coventry:İngilterede bir şehir
Cover:Kapamak, örtmek, kaplamak, kapsamak, kapak, örtü, battaniye, bahane
Cover a deficit:Açığı kapatmak
Cover a distance:Bir mesafe almak
Cover charge:Lokantada garsona verilen bahşiş
Cover crop:Kışın ekilen ekin
Cover glass:Lamel,mikroskop camı
Cover in:Doldurmak,kapatmak
Cover much ground:Birçok mevzulara temas etmek
Cover piece:Kapak parçası
Cover point:Mevkiini muhafaza eden oyuncu
Cover up:Örtmek,gizlemek
Coverage:Sigorta miktarı ve cinsi
Coveralls:İş tulumu
Covered way:Gizli yol
Covering:Kaplama, muhafaza, kat, tabaka, perde örtü
Covering board:Yalı kütüğü astarı
Covering letter:Tafsilat veren mektup
Covering note:Poliçeye muvakkat teskere
Covering party:Muhafaza için asker müfrezesi
Coverlet:Yatak örtüsü, örtü
Covert:Gizli, örtülü, zevcin himayesi altında, kaplama, avlak, kuşlak, kalın kumaş
Covertly:Gizli olarak
Coverture:Örtü, saklanma, kadının kocasının himayesi altında olması(hukuk)
Coverup:Gizleme, örtme, saklama
Covet:İmrenmek, gıpta etmek, tamah etmek
Covetous:Hırslı, aç gözlü, tamahkar
Covetousness:Açgözlülük
Covey:Aynı kuluçkadan çıkan yavruların hepsi
Cow:İnek, dişi fil, dişi balina, yıldırmak, gözünü korkutmak
Cow bell:İnek çıngırağı
Cow dung:Gübre
Cow house:Ahır
Cow puncher:Kovboy
Cow shark:Zoolojide boz cam göz
Cow-catcher:Lokomotif önündeki engel teçhizatı
Cow-heel:Sığır parçası
Coward:Korkak kimse
Cowardliness:Korkaklık, alçaklık, namertlik
Cowardly:Korkak, ödlek, alçak, yüreksiz
Cowbane:Sığır baldıranı
Cowbell:İneklerin boynuna asılan çıngırak
Cowberry:Kırmızı yaban mersini
Cowboy:Kovboy, sığırtmaç
Cowcatcher:Lokomotif mahmuzu
Cowcollege:Abd, yüksek ziraat okulu
Cowed look:Dayak yemiş gibi
Cower:Çömelmek, korkudan yere çökmek, korkup çekilmek
Cowhand:Kovboy
Cowhide:İnek derisi, dövmek
Cowl:Manastır rahiplerinin giydikleri cüppe
Cowled:Başlık şeklinde, kukuletalı
Cowlick:Bilhassa alnın üstünde diğer saçların aksi yönünde çıkan bir tutam saç
Cowling:Uçak motorunun kapağı
Coworker:Aynı müessesede çalışanlardan herbiri, meslektaş
Cowpox:Tıbda ineklerde çiçek hastalığı
Cowry:Asya ve afrika nın bazı yerlerinde para yerine kullanılan birkaççeşit ufak deniz slayangozu kabuğu
Cowslip:Çuhaçiçeği
Coxa:Anatomide kalça, kalça kemiği
Coxcomb:Züppe adam, horoz ibiği çiçeği
Coxswain:Denizcilikte filika veya kik serdümeni
Coy:Cilveli, nazlı, çekingen, mahcup, utangaç
Coyly:Civeli olarak, mahcubane
Coyness:Mahcubiyet, çekingenlik, cilve
Coyote:Abd nde bulunan bir çeşit çakal
Cozen:Aldatmak, dolandırmak, kandırmak
Cozenage:Dolandırıcılık
Cozy:Rahat, sıcak, samimi, hoş, çaydanlık örtüsü
Cra-full:Ağzına kadar dolu
Crab:Yengeç, pavurya, aksi ve huysuz kimse, yengeç avlamak, azarlamak
Crab apple:Yaban elması
Crab cactus:Botanikde subayra
Crab grass:Bir nevi yabani çimen
Crab louse:Kasık biti
Crab-apple:Pek küçük yabani elma
Crabbed:Ters, aksi, huysuz, sert, haşin
Crack:Çatlak, yarık, çatırtı.şaklama, çatlamak, yarılmak, kırılmak, çatlatmak
Crack a bottle:Bir şişe içkiyi içp bitirmek
Crack a crib:Ev açmak,bir eve girmek
Crack a joke:Şaka yapmak,takılmak
Crack a smile:Gülümsemek
Crack down:Sıkı tedbir almak
Crack of day:Şafak sökmek
Crack of doom:Kıyamet kopması
Crack on:Çatlamak,patlamak,kırılmak
Crack on sail:Tam yelken açmak
Crack shot:Tam nişancı
Crack speaker:Yaman hatip
Crack the brain:Aklını kaçırmak
Crack the whip:Kamçıyı şaklatmak
Crack up:Sinir krizi geçirmek
Crack-brained:Çatlak kafalı,kaçık deli
Crack-jaw:Telaffuzu güç,dil dönmez
Cracked:Çatlak, konuşma dilinde kaçık, delice
Cracker:Kraker, bir çeşit bisküvi, abd de barut, kıran şey veya kimse
Cracker jack:Üstü kremalı patlamış mısır
Cracking:Kraking
Crackle:Çatrıdamak, sırlamak, çatırtı, çıtırtı, hışırtı
Crackling:Çatırdama, jambon rostosunun gevrek ve kızarmış kısmı
Crackpot:Argoda acayip, deli, akılsız, ayrıksı kimse
Crackup:Kaza, sinir krizi
Cradle:Beşik, beşiğe benzer iskele, ihtimamla muhafaza etmek
Craft:Zanaat, el sanatı, esnaf, hüner, meleke, marifet, meslek, desise, hile
Craft union:Çalışanların kurdukları sendika
Craftily:Şeytanca, kurnazca
Craftiness:Kurnazlık
Craftsman:Esnaf, zanaatçı
Crafty:Hilekar, şeytan, kurnaz
Crag:Sarp ve kayalık uçurum
Cragged:Sarp
Crake:Su yelvesi
Cram:Tıkamak, tıkayarak sokmak, sıkıca doldurmak, kalabalık, izdiham
Cramfull:Dopdolu, ağzına kadar dolu
Cramp:Adale kasılması, kramp, karın ağrısı, adalenin kasılmasına sebep vermek
Cramp one's style:Davramışlarını kısıtlamak
Cramp the wheel:Direksiyonu tam kırmak
Cramped:Okunması zor, kasılmış
Crampon:Makınacılıkta mangene, kenet, kanca, perçin, krampon
Crane:Turna, vinç, maçuna, kollu ocak çengeli, vinç ile kaldırmak
Crane arm:Vinç kolu
Crane at:Dik dik bakmak
Crane chain:Vinç zinciri
Crane forward:Başını ileri uzatmak
Crane post:Vinç altı gövdesi
Crane up:Vinç ile kaldırmak
Crane's bill:Itır,sardunya çiçeği
Cranial:Anatomide kafatasına ait
Craniology:Anatomide kafabilim
Cranium:Anatomide kafa tası, kafa kemiği
Crank:Dirsek, kırank, kol, manivela, krankla hareket ettirmek
Crank up:Hareket ettirmek
Cranky:Ters, huysuz, asabi, yan yatma ihtimali olan
Crannied:Yarık
Cranny:Yarık, çatlak, rahne
Crap:Argoda saçma, çöp, işe yaramaz, yediye atmak
Crape:Krepon, krep, bürümcük, yaş belirtmek için takılan siyah tül
Crape myrtle:Botanikde çin asıllı renkli bir çiçek
Crape paper:Krepon kağıdı
Crapehanger:Abd konuşma dili kötümser kimse
Craps:Zarla oynanan oyun
Crapshooter:Zar oyununu oynayan kimse
Crapulence:Fazla içki veya yemekten ileri gelen hastalık
Crapulent:Boğazlı, ayyaş, mide fesadına uğramış
Crash:Kaba bez, şiddetli ses, kaza, gürültü ile kırılmak, kaza geçirmek
Crash dive:Denizaltı gemisinin birden dalması
Crash of thunder:Şiddetli gök gürültüsü
Crash program:Çok acele olarak bitirilen bir proje
Crash the dance:Argoda biletsiz veya davetsiz girmek
Crashland:Uçaklarda mecburi iniş
Crass:Kaba, galiz, dangalak
Crate:Sandık, küfe, sandıklamak
Crater:Bombanın açtığı çukur
Cravat:Kıravat, boyunbağı
Crave:Şiddetle arzu etmek, hasret çekmek, yalvarmak, rica etmek
Craven:Korkak, namert, alçak kimse
Craving:Şiddetli arzu, özlem
Craw:Kursak, hayvan midesi
Crawl:Sürünmek, emeklemek, dalkavukluk etmek, yavaş gitme, sürünme
Crawl into one's hole:Deliğine çekilmek,kabına çekilmek
Crawl out:Gizliden gizliye sıyrılmak
Crawl stroke:Kulaçlama yüzüş
Crawl to:Sürünmek
Crawl with:.....ile kaynaşmak
Crayon:Mum boya, renkli kalem, mum boya ile resim yapmak
Craze:Çömlekçilikte ufak çatlak ve çizgiler yapmak, geçici moda, geçici aşk
Crazily:Delice, çılgınca
Craziness:Delilik, çılgınlık, salaklık
Crazy:Deli, kaçık.çılgın, salak
Crazy man:Argoda yaşasın manasına
Crazy over:Düşkün,müptela
Crazy quilt:ABD'de gelişi güzel desen
Creak:Gıcırtı, gıcırdamak
Creaky:Gıcırtılı, zayıf, düşme üzere olan, yıkılmak üzere olan
Cream:Kaymak, krema, kremalı tatlı, cilt kremi, kaymak bağlamak, köpüklenmek
Cream and debit:Matlup ve zimmet,alacak ve verecek
Cream balance:Matlup bakiyesi
Cream cake:Kremalı kek
Cream card:Kredi kartı
Cream cheese:Kremalı bir peynir
Cream coloured:Krem renginde
Cream entry:Matlup bakiyesi
Cream laid:Krem renkli kağıt
Cream line:Borçlanma hakkı ve haddi
Cream manager:Kredi işlerini düzenleyen memur
Cream of a joke:Tatlı şaka,hoş şaka
Cream of seciaty:Kalbur üstü tabaka,seçkin tabaka
Cream of tartar:Krem tartar
Cream of time:Kreç kaymağı
Cream paper:Krem renkli kağıt
Cream puff:İçki kremalı pasta
Cream rating:Kredi değerlendirmesi
Cream union:Kredi kooperatifi
Creamer:Sütlük, kaymağı ayıran makina
Creamery:Süt hane, sütçü dükkanı
Creamy:Kaymaklı, kaymak gibi
Crease:Kırma, pli, pasta, kat, kırma yapmak, buruşturmak, katlanmak, buruşmak
Create:Yaratmak, vucüda getirmek, ihdas etmek, husule getirmek, atamak, tayin etmek
Creation:Yaradılış, hilkat, yaratma, acun, alem, evren, kainat, kozmos
Creation supposes a creator:Halikin varlığını gösterir
Creative:Yaratıcı
Creatively:Yaratıcı bir şekilde
Creativity:Yaratıcılık
Creator:Yaratıcı kimse, mucit, meydana getiren kimse, yapan kimse
Creature:Yaratık, varlık, mahluk, insan, hayvan, bende, köle, kukla, itaat eden kimse
Creature comforts:Bedeni rahatı sağlayan konfor
Creaturely:Yaratıklarla ilgili
Creche:Kreş, çocuk bakımevi, yetimhane, noel için hazırlanan küçük tablo
Credence:Güven, itimat
Credential:İtimat sebebi, delil
Credible:İnanılır, güvenilir, itimada şayan
Credibly:Güvenilir şekilde
Credit:Kredi, güven, itimat, itibar, emniyet, itimat etmek, inanmak, ticarette matluba geçmek
Credit agency:Mali durum hakkında istihbarat kurumu
Credit balance:Alacak bakiyesi,matlup bakiyesi
Creditable:Şeref kazandıran, beğenilir, takdir edilir, övülmeye değer
Creditor:Alacaklı
Credo:İman ikrarı, amentü
Credulity:Safdillik, her şeye inanma
Credulous:Saf, her şeye inanan
Credulously:Safiyane, saf dillilikle
Credulousness:Safiyet, safdillilik
Creed:İman ikrarı, amentü, itikad, akide
Creek:Çay, dere, ingilizcede küçük körfez
Creel:Balık sepeti
Creep:Sürünmek, emeklemek, ağır ve ihtiyatlı, yerin yavaş yavaş kayması, hoşa gitmeyen kimse
Creep up on:Hissettirmeyerek yaklaşmak
Creeper:Sürünen şey veya kimse, emekleyen kimse
Creeping dog's tooth gross:Botanikde büyük ayrık otu
Cremate:Ölüyü yakmak
Cremation:Ölüyü yakma
Crematory:Krematoryum
Creme:Kaymak, kremalı sos, krem, likör
Crenated:Kenarı diş diş olan tırtıllı
Crenelation:Mazgallı siper
Crenellated:Mazgallı
Creole:Louısıanada konuşulan fransızca, biber ile domates ve soğanlı sosla pişirilmiş
Creosote:Katran ruhu
Crepe:Krepon kağıdı, ayakkabı tabanı için tırtıllı lastik
Crepe de chine:Krep döşemesi
Crepe paper:Krepon kağıdı
Crepe rubber:Krepsol,Kauçuk ayakkabı tabanı
Crepes suzette:Ahçılıkta krep süzet
Crepitate:Çatırdamak
Crept:Creep fiili 2. ve 3. hali
Crepuscular:Alaca karanlığa ait, alaca karanlıkta uçan
Crescendo:Kreşendo, kreşendo yapmak
Crescent:Hilal, yarımay, hilal şeklinde, gelişen, büyümekte olan
Cress:Tere
Cresset:Demir kandil, meşale, fener
Crest:İbik, taç, tepe, başlık, sorguç, zirve teşkil etmek, üstünden aşmak
Crested lark:Zoolojide tepeli toygar
Cretaceous:Tebeşirli, tebeşirle dolu
Cretan:Giritli
Crete:Girit adası
Cretin:Tıbda kreten
Cretinism:Kretenizim
Cretonne:Kreton, çiçekli kalın pamuklu kumaş
Crevasse:Büyük yarık, buzulda veya seddin üzerinde açılan yarık
Crevice:Yarık, çatlak, rahne
Crew:Tayfa, mürettebat, takım, güruh, sürü, kitle
Crew cut:ABD'de asker traşı
Crew neck:Yakasız ve boynu saran gömlek
Crewel:Gevşek bükülmüş iplik
Crib:Çocuk karyolası, yemlik, ambar, kapamak.sıkmak, intihal etmek
Cribbage:Bir çeşit iskambil oyunu
Cribriform tubes:Botanikde kalbur damarlılar
Crick:Adale kasılması, boyun tutulması
Cricket:Cırcırböceği, küçük çekirge
Cricoid:Gırtlak kıkırdağı, gırtlak kıkırdağına ait
Crier:Tellal, seyyar satıcı
Crime:Cürüm, suç, cinayet, kabahat, günah, konuşma dilinde ayıp
Crimea:Kırım
Criminal:Cani, suçlu, mücrim, suç işlemiş kimse
Criminal action:Cürüm ve cinayet davası
Criminal code:Ceza hukuku
Criminal conversation:Hukukda zina
Criminal court:Ağır ceza mahkemesi
Criminal law:Ceza hukuku
Criminal office:Cinayet masası
Criminal process:Cinayet mahkemesi
Criminal tribunal:Cinayet mahkemesi
Criminality:Suçluluk, mücrimlik, suç
Criminally:Canicesine, kanuna karşı olarak
Criminate:İtham etmek, suçlamak
Criminologist:Kriminoloji uzmanı
Criminology:Kriminoloji, kıya
Crimp:Kıvrım, dalga, kıvırmak, dalgalandırmak, kenarlarını içiçe kıvırmak, zoraki asker toplayan acente, zoraki askere almak
Crimping iron:Saç maşası
Crimping machine:Plise ütüsü
Crimson:Koyu kırmızı, kırmızı boya, koyu kırmızıya boyamak, kıpkırmızı olmak
Cringe:Korkuyla çömelmek, sinmek, yaltaklanmak
Cringle:Halat matafyon
Crinkle:Buruşturmak, kırıştırmak, kırışık
Crinoid:Zambak şeklinde birkaç çeşit deniz hayvanı
Crinoline:Sert kumaştan yapılmış kabarık etekli kadın elbisesi
Cripple:Sakat insan, sakat etmek, bozmak
Crippled:Kötürüm, arızalı
Crisis:Kriz, dönüm noktası, ekonomik veya toplumsal buhran, tıbda kriz, nöbet
Crisp:Gevrek, kesin, kati, uyanık, gevremek, kısmen yakmak
Crispate:Kıvrımlı, bukleli, dalgalı
Crispy:Kıvırcık gevrek
Crisscross:Çapraz, çapraz vari, çapraz doğrular, çapraz hatlar çizmek
Cristate:İbikli, horozlu, tepelikli
Criterion:Ölçüt, krıter, tenkitçinin kullandığı ölçü, mikyas, denektaşı, mihenk
Critic:Bir şeyin değerini ölçen kimse
Critical:Çözümsel, tahlili, tenkit eğilimli, eleştiren, buhranlı, vahim, nazik
Critical age:Hayatın nazik devresi
Critical angle:Havacılıkta zor iniş açısı
Critical condition:Buhranlı kriz hali
Critical density:Bir maddenin tahavvül kesafeti
Critical duty:En yüksek takat
Critical load:En fazla yük
Critical moment:Buhranlı dakika
Critical operation:Tehlikeli ve kritik ameliyat
Critical point:Tahavvül noktası
Critical pressure:En yüksek tazyikli isim
Critical shaft speed:Milin had sureti
Critical situation:Müşkül vaziyet
Critical speed:Son sürat
Critical stage:Nazik ve tehlikeli safha
Critical writer:Tenkidi muharrir
Criticism:Eleştirme, tenkit, yerme, kınama
Criticize:Eleştirmek, tenkit etmek, yermek, kınamak
Critique:Eleştiri, tenkit, etüt, travay
Critter:Abd lehçesinde hayvan, mahluk, yaratık
Croak:Kurbağa veya karga sesi, kurbağa veya karga gibi ses çıkarmak
Croaker:Kurbağa gibi ses çıkaran balık veya diğer bir hayvan cinsi
Croat:Hırvat asıllı kimse
Croatia:Hırvatistan
Croatian:Hırvat, hırvatça
Crochet:Kroşe, tığla işlenen dantel, tığ ile iş işlemek
Crochet hook:Tığ,ucu sivri mil
Crochet needle:Dantel iğnesi,mil
Crocidolite:Jeolojide maviye veya yeşile çalan silikattan mürekkep maden
Crock:Çanak, çömlek, toprak tencere, kap, argoda yaşlı, aciz, beceriksiz kimse
Crock up:Çökmek
Crockery:Çanak, çömlek
Crocodile:Timsah, zoolojide krokodil, bu hayvanın derisi
Crocus:Safran, çiğdem, demir peroksit, maden parlatma tozu
Croesus:Serveti ile meşhur lidya kralı krezüs, çok zengin adam, karun
Croft:İngilterede eve bitişik etrafı duvarla çevrili ufak tarla
Crofter:Bir tarla veyz çiftliği işleten veya kiralayan adam
Croissant:Ayçöreği
Croket:Damın çıkıntılı yerlerine konulan süs oyma yaprak motifi
Cromagnon:Tarihten evvel fransada yaşayan bir kavim
Cromlech:Eskiden kalma etrafı daire şeklinde büyük taşlarla çevrili abide
Crone:İhtiyar kadın, kocakarı, acuze
Crony:Eski ve samimi arkadaş, yakın dost, kafadar
Crook:Dirsek, dönemeç, kıvrılma, çoban değneği, iğmek, kıvırmak, bükmek
Crook the elbow:Çakıştırmak,içmek
Crooked:Eğri, çarpık, kancalı, namussuz, kanuna karşı, hileli, dalavereli
Crooked dealings:Dolandırıcılık işleri
Crooked foot:İğri at tırnağı
Crooked generation:İğri ve sapık bir nesil
Crooked paths:İğri ve sapa yollar
Crooked stick:Başı kırık değnek
Crooked-back ed:Kambur
Croon:Mırıldanmak, alçak sesle şarkı söylemek
Crop:Ürün, mahsul, ekin, rekolte, kırmak, kırpmak, kesmek, kesip kısaltmak
Crop and root:Tepe ve kök
Crop of lies:Yalan yığını
Crop rotation:Değişik ekin ekerek toprağı korumak
Crop up:Birden meydana çıkmak
Crop-ear:Kesik kulaklı köpek
Crop-end:Kesik uç
Cropper:Kırkma aleti veya makinası, abd de başkasının toprağında çalışan ve ekine ortak olan kimse
Croquet:Tahta topla oynanan bir oyun, kroke
Croquette:Köfte, kokteyl köftesi, yağda pişirilmiş et veya balık köftesi
Croscut saw:Enine kesen bıçkı
Crosier:Piskopos asası
Cross:Haç, put, çarmıh, istavroz, çaprazlamak, karşıdan karşıya geçirmek, darılmış, öfkeli, huysuz, ters, titiz, aksi
Cross action:Mukabil dava
Cross and pile:Yazı tura oyunu
Cross beam:Kiriş
Cross bearer:Haç taşıyan
Cross bun:Üzerinde haç işareti olan kek veya çörek
Cross by air:Hava yolu ile geçmek
Cross country race:Kır koşusu
Cross entry:Meblağı bir başkasının hesabına geçmek
Cross in love:Aşkta bedbahtlık
Cross my heart:Yemin ederimki
Cross one's arms:Kollarını kavuşturmak
Cross one's fingers:İyi şans dilemek
Cross one's mind:Hatıra gelip aklından geçmek
Cross oneself:İstavroz çıkarmak
Cross out:Karalamak,bozmak,yazı silmek
Cross reference:Aynı kitapta başka yere müracaat
Cross street:Yolu kateden ikinci yol
Cross swords:Harbe tutuşmak,düello etmek
Cross talk:Telefon veya radyoda parazit
Cross the line:Ekvatoru geçmek
Cross the rubicon:Dönülmez bir karar vermek
Cross-bench:Parlemento veya meclis
Cross-bones:Kafatası ve ince kemikler
Cross-bow:Tatar veya mancınık oku
Cross-country race:Kır koşusu,seyahat uçuşu
Cross-examination:Şaşırtmaca,kandırmaca
Cross-eyed:Şaşı
Cross-fertilization:Ayrı cinslerden çiçekleri çiftleştirme işi
Cross-fire:Askeriyede çatal ateşi
Cross-fire of questions:Sual sağanağı
Cross-grained:Damarı ters ve kırışık olan
Cross-hatch:Resim vv.s çapraz taramak
Cross-legged:Bağdaş kurmuş,bacak bacak üzerine atmış
Cross-lots:Kese yoldan
Cross-patch:Huysuz ve densiz çocuk
Cross-plow:Evvelce sürülen yeri çapraz vari sürmek
Cross-pollinate:Ayrı cinsten olan çiçekleri çiftleştirmek işi
Cross-section:Baştan başa,profil
Cross-section of seciety:Cemiyetin her sınıfının mümessilleri grubu
Cross-stitch:Kanaviçe işi,kruvaze dikiş
Cross-talk:Karşılıklı münakaşa
Cross-wind:Yandan gelen rüzgar
Crossbar:Sürgü, kol demiri(kapılar için)
Crossbeam:Kiriş, kolon, sütun
Crossbill:Çapraz gagalı ispinoz kuşu
Crossbones:Korsan bayrağındaki çapraz kemikler, elektrik veya zehir işareti
Crossbow:Tatar yayı, arbalet
Crossbreed:Melez, melez elde etmek
Crosscheck:Sağlamasını yapmak
Crosscud saw:Kütük kesen bıçkı
Crosscurrents:Zıt akımlar
Crosscut:Enine kesmek
Crosscutsaw:Testere, tahta testeresi, kütük kesmeye yarayan iki saplı testere
Crossed in lave:Aşkta bedbaht olmuş
Crossed-out:Çizilmiş,silinmiş,atılmış
Crossexamine:Sorguya çekmek, sıkıştırmak, hukukda dava esnasında bir avukatın sual sorması
Crosseyed:Şaşı
Crossfertilization:Ayrı cinsten olan çiçekleri çaprazlama yoluyla dölleme
Crossfire:Askeriyede iki veya fazla noktadan çaprazlama ateş
Crossgrained:Damarları ters veya kırışık olan tahta, ters, huysuz
Crosshatch:Mimarlıkta paralel çapraz çizgilerle gölgelemek, taramak
Crosshatching:Paralel çapraz çizgiler, tarama
Crossing:Geçiş, geçiş yeri
Crosslegged:Bağdaş kurmuş, ayak ayak üstüne atmış
Crossover:Köprü, geçiş yeri
Crossstitch:Kanaviçe işi
Crossword puzzle:Bulmaca
Crotch:Çatal, ağaçta dal ile gövdenin birleştiği nokta
Crotchet:Ufak çengel, garip bir merak, tutku, delilik
Crotchety:Ters, tuhaf, acayip, meraklı, deli
Croton oil:Eczacılkıta kullanılan kroton yağı
Crotonoil:Eczacılıkta kroton yağı, kuvvetli bir çeşit müshil
Crouch:Çömelmek, yere çökmek, çömelmiş vaziyet
Croup:Tıbda krup hastalığı
Croupier:Kuripiyer(kumarhanelerde), kumar masası görevlisi,
Croupy:Krup hastalığına tutulmuş
Crouton:Çorbaya konulan küçük kızarmış ekmek parçası
Crow:Karga, ötmek, horoz ötmesi, horoz gibi ötmek, seniçle haykırmak, övünmek
Crowbar:Makinacılıkta manivela, domuz tırnağı, kol demiri, kazayağı
Crowd:Kalabalık, izdiham, doluşmak, toplanmak, birikmek, doldurmak, sıkıştırmak
Crowd in:Kalabalık halinde girmek
Crowd into:Doluşmak
Crowd on sail:Bütün yelkenleri açmak
Crowd out:Sıkıştırarak çıkartmak
Crowd round:Etrafına toplanmak
Crowfoot:Düğün çiçeği, kazaayğı
Crown:Taç, hükümdarlık, şeref ve itibar veren şey, taç giydirmek, başlık koymak
Crown all:Üstelik en fenası veya en iyisi
Crown bearing:Dişli yatağı
Crown class:Daire şeklinde ortası kalın cam
Crown colony:İngiliz müstemlekesi
Crown imperial:İmparator tacı
Crown jewels:Hükümdarlığa ait mücevherat
Crown land:Hükümdarlığa ait arazi veya emlak
Crown lawyer:Hükümetin müdafaa vekili
Crown office:Yüksek adli mahkemenin bir şubesi
Crown piece:Bir şeyin başlığı olan parça
Crown prince:Veliaht,prens,tahtın vekili
Crown wheel:Dişleri zaviye halinde takılı çark
Crown work:Bir çeşit jandarma bölüğü
Crowned crane:Zoolojide tuğlu turna
Crowsfoot:Karga ayağına benzer şey
Crowsnest:Denizcilikte direk üzerindeki gözcü yeri
Crucial:Çok emniyetli, can alıcı, dönüm noktası olabilen
Crucian carp:Zoolojide havuz balığı
Crucible:Pota, maden eritme kabı
Cruciferous:Haç taşıyan, turpgillere özgü
Crucifix:Haç üstünde isa resmi ve heykeli
Crucifly:Çarmıha germek, cefa etmek
Cruciform:Haç şeklinde
Crud:Argoda çöp, değersiz şey, çerçöp
Crude:Ham, rafine edilmemiş, ham petrol
Crude sap:Ham besi suyu
Crudely:Kabaca, edepsizce
Crudeness:Kalabalık
Crudity:Edepsizlik, kabalık
Cruel:Zalim, gaddar, insafsız, merhametsiz, çekilmez, dayanılmaz, çetin, müşkül
Cruelly:Zalimane, insafsızca
Cruelty:Zulüm, zulmetme, gaddarlık
Cruet:Şişe, sofraya konan sirke şişesi
Crufixion:Çarmıha gerilme, haç üstünde ölüm, bunu gösteren resim
Cruise:Denizcilikte seyrüsefer etmek, kol gezmek, vapur seyahati
Cruiser:Kuruvazör
Cruising speed:Araba ve uçakda normal sürat
Cruller:Yağda kızartılmış halka şeklinde veya burmalı hamur tatlısı
Crumb:Kırıntı, ekmek kırıntısı, parça, zerre, ufalamak, kırıntılarla süslemek
Crumb clot:Kırıntılar için serilen sofra altı bezi
Crumble:Harap olmak, çökmek, parçalanmak, ufalamak, ufalanmak
Crumbly:Kolaylıkla ufalanan
Crummy:Abd argosunda pis, köhne, bakımsız, adi, kötü, ikinci kalite
Crumpet:Ekmek kadayıfına benzer kızarmış bir hamur tatlısı
Crumple:Buruşturmak, buruşmak, örselemek, örselenmek, çökmek
Crumple up:Çökmek
Crunch:Çatır çatır çiğnemek, çatırtı ile ezmek, çatırtı ses
Crupper:At sağrısı, kuskun
Crural:Anatomide ve zoolojide bacağa ait olan
Crus:Tıbda incik kemiği
Crusade:Haçlı seferi, din uğruna yapılan savaş, bu gibi bir mücadeleye katılım
Crusader:Haçlı seferlerine katılan asker, hararetli dava taraftarı olan
Cruse:Testi, küp
Crush:Ezmek, baskı yapmak, tazyik etmek, ezme, baskı, sıkma, kalabalık, izdiham
Crush grapers:Üzüm sıkmak
Crush hat:Körüklü silindir şapka
Crush out:Bastırmak,ezmek,söndürmek
Crush room:Tiyatroda teneffüs salonu
Crust:Ekmek kabuğu, kabuk, dış tabaka, kabukla kaplamak, kabuk tutturmak
Crust of the earth:Yer kabuğu
Crustacea:Zoolojide eklembacaklılar, kolundan kabuklular
Crustacean:Kabuklulara ait, kabuklular sınıfından bir hayvan
Crustaceous:Kabuklu, zoolojide kabuklular sınıfına ait
Crusty:Kabuk gibi, kabuklu, aksi, huysuz
Crutch:Destek, koltuk değneği, çatal destek, denizcilikte bumba üç ayağı
Crux:Dönüm noktası, krıtik an, çözülmesi zor mesele veya durum, çapraşık
Cry:i. ağlamak, feryat etmek, bağırmak, ses, nida, bağırma, ağlama, feryat, nara
Cry against:Yüzüne karşı bağırıp çağırmak
Cry at:Ağlamak
Cry cut:İhtiyacı olmak,bağırmak
Cry down:Kötülemek,yasak etmek,menetmek
Cry for:Çok istemek,dilemek
Cry for the moon:İmkansız şeyi istemek
Cry halves:Hakkını istemek,hisse istemek
Cry in church:İzdivacı ilan etmek
Cry mercy:Özür,taziye ve af dileme
Cry off:Vazgeçmek,caymak,inkar etmek
Cry one's heart out:Kendini yemek,hasret çekmek
Cry oneself to sleep:Uyuyuncaya kadar ağlamak
Cry out:Bağırmak,haykırmak
Cry quarter:Merhamet ve aman dilemek
Cry quits:Yeter artık demek,pes demek,yalvarmak
Cry shame upon:Şikayet ve itirazda bulunmak
Cry stinking fish:Birinin aleyhinde bulunmak
Cry to:Haykırmak,çağırmak
Cry up:Methiye ve sitayişte bulunmak
Cry with joy:Sevinçten ağlamak
Cry wolf:Sebepsiz imdat çağırmak
Crybaby:Çocuk gibi çabuk ağlayan kimse
Crying:Ağlayan, çok yazık dururmda olan
Crying over spilt milk:Faydasız pişmanlık,telafi edilemez bir zarar için ağlama
Cryogenics:Fizikte ssoğukla ve özellikle sonderece soğukla ilgili ilim dalı
Cryolite:Madencilikte flüor sodyum ve alimünyumdan mürekkep bir madde
Cryotherapy:Tıbda soğukla tedavi
Crypt:Mimaride kilise ve benzeri binaların temelleri arasındaki yeraltı kemerleri
Cryptanalysis:Şifre çözme ilmi
Cryptic:Örtülü, gizli, kapalı, hafi, mestur, şifreli
Cryptically:Tam manasını belirtmeden
Cryptococcosis:Tıbda güvercin gübresi ile yayılan mantardan gelen bir akciğer hastalığı
Cryptogam:Botanikte cryptogamia bölümünden çiçeksiz bitki
Cryptogram:Şifre ile yazılan yazı
Cryptographer:Şifre ile yazı yazan
Cryptographic:Şifreli yazıya ait
Cryptography:Şifre ile yazı yazma
Cryptology:Şifre bilimi
Crystal:Kristal, billur, şeffaf şey, billur gibi, şeffaf, berrak
Crystal ball:Billur küre
Crystal gazing:Billur küre ile fal bakmak
Crystal glass:Parlak ve şeffaf cam
Crystal set:Kristal ile çalışan alıcı radyo
Crystal system:Billur sistemi
Crystalline:Kristal gibi parlak, temiz, şeffaf, billurdan yapılmış
Crystalline aggregate:Jeolojide karışık kristaller
Crystalline lens:Anatomide göz merceği,lens
Crystallization:Billurlaşma
Crystallize:Billurlaştırmak, billurlaşmak, kristal şekline koymak
Crystallography:Kristallerin şekillerini veya yapılışını tetkik eden bilim
Ctenoid:Zoolojide kenarı tarak şeklinde olan
Ctenophore:Zoolojide taraklıların bir kolu
Cub:Yavru(ayı, aslan, kaplan), budala çocuk, yavrulamak
Cub reporter:Genç ve tecrübesiz muhabir
Cub scout:Yavru kurt
Cuba:Küba adası
Cubbyhole:Göz, kapalı ufak yer, gizlenecek yer
Cube:Küp, altı eşit yüzeyli cisim, küçük parçalara kesmek, küç çıkarmak
Cube root:Matematikte küp kök
Cube sugar:Kesme şeker
Cubeb:Kübabe, hint biberi tohumu
Cubic:Kübik, cubıc meter:metre küp
Cubic contents:Kübik hacim
Cubic equation:Üçüncü derece denklem
Cubic foot:Ayak küp(.028 m3)
Cubic inch:İnç küp (16.4 cm3)
Cubic meter:Metre küp
Cubical:Küp şeklinde
Cubicle:Odacık
Cubism:Kübizim
Cubit:Gez, dirsekten ortaparmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü
Cuckold:Karısı tarafından aldatılmış erkek, boynuzlu erkek, aldatmak
Cuckoldry:Boynuz taktırma
Cuckoo:Guguk kuşu, bu kuşun ötüşü, argoda budala, deli, kaçık
Cuckoo clock:Guguklu saat
Cuckoopint:Dana ayağı
Cucullate:Külahlı
Cucumber:Salatalık, hıyar, cool as a cucumber:soğuk kanlı
Cucurbit:Kabakgillerden bir bitki, kimyada kabak şeklinde bir kap
Cud:Geviş, geviş getirmek, derinderin düşünmek
Cuddle:Kucaklamak, bağrına basmak, sarılmak, sarılıp yatmak
Cuddy:Denizcilikte küçük kamara veya kiler
Cudgel:Kısa kalın sopa, çomak, sopa ile dövmek, dayak atmak
Cudgel one's brain:Hatırlamaya çalışmak
Cue:Kuyruk şeklinde saç örgüsü, bilardo sopası, aktörün son söz veya hareketisufle etmek
Cue up:Kuyruk yapmak,sıraya girmek
Cuff:Kol ağzı, kolluk, manşet, sille, tokat, yumruk, yumruk vurmak, tokat atmak
Cuff links:Kol düğmesi
Cufic:Kufi yazı şekli
Cuisine:Yemek pişirme usulü, mutfak, yemek servisi
Culdesac:Çıkmaz, çıkmaz sokak, tuzak
Culinary:Yemek pişirme ile ilgili
Cull:Koparmak, toplamak, ayırmak, seçmek, kötü ve değersiz oluşundan bir kenara ayrılmış şey
Cullet:Cam fabrikasında tekrar eritilip kullanılmak için bekleyen cam kırıntıları
Culm:Kömür tozu, kalitesiz antrasit, eklemli ot sapı, skap
Culminate:Neticelenmek, bitmek, sona ermek, en yüksek noktaya varmak
Culmination:Netice, son, bitme, en yüksek nokta
Culottes:Eteği andıran geniş ve kısa pantolon
Culpability:Kabahat, kusur, suçluluk
Culpable:Kusurlu, kabahatli
Culprit:Sanık, mücrim, suçlu
Cult:Mezhep, çığır, inanç, tapınma
Cultivatable:Ekilebilir, yetiştirilebilir
Cultivate:Tarlayı sürüp ekmek, terbiye etmek, beslemek, kendine bağlamaya çalışmak
Cultivated:Ekili, zarif, ince, münevver
Cultivation:Tarım, yetiştirme, kibarlık, incelik, münevverlik
Cultivator:Bahçecilikte kullanılan tırmık veya tırmık makinası
Cultrate:Sivri ve keskin kenarlı
Cultural:İrfana ait
Cultural anthropology:Sosyo antropoloji
Culture trait:Kültür hususiyeti
Cultured:Kibar, münevver
Cultured pearl:Üretilmiş ve kültive inci
Culure:Kültür, terbiye, irfan, münevverlik
Culvert:Mecra, ark, yolun altından geçen su yolu
Cum laude:Diplomada iftihar derecesi
Cumber:Yük olmak, ağırlık vermek, sıkıntı vermek, engel olmak
Cumin:Kimyon bitkisi
Cummerbund:Kemer, kuşak
Cumquat:Fortunella türünde erik büyüklüğünde bir çeşit portakal
Cumulate:Birikmek, biriktirmek
Cumulative:Birikerek çoğalan veya ilavelerle genişleyen
Cumulative action:Birkaç dozda ilacın tesir etmesi
Cumulative evidence:İspat etmeye yarayan şehadet
Cumulative sentence:İlk hükmün hitamından sonraki hüküm
Cumulus:Bulut yığını, yığın
Cunctation:Tereddüt, tehir
Cuneate:Kama şeklinde
Cuneiform:Çivi, çivi yazısı
Cunning:Kurnaz, şeytan, hilekar, marifetli, kurnazlık, şeytanlık, marifet
Cup:Fincan, bardak, kase, kadeh, spor kupa, litrenin dörtte biri, şişe çekmek, vantuz çekmek, hacamat yapmak
Cup cake:Ufak kek,çörek
Cup joint:Diz kapağı mafsalı
Cup-and-ball:Bir çeşit çomaklı top oyunu
Cup-bearer:Saki(içki sunucu)
Cup-final:Futbol şampiyona finali
Cup-tie:Futbol şampiyona eleme maçı
Cupbearer:Saki, içki sunan kadın veya erkek, meyhanede garson, barmen
Cupboard:Dolap, yüklük, raf
Cupboard love:Menfaat için sevgi
Cupel:Ufak pota, potada tasfiye etmek
Cupful:Bir bardak veya fincan dolusu miktar
Cupid:Eski romada aşk tanrısı
Cupid's bow:Yay şeklindeki üst dudak çizgisi
Cupidity:Hırs, tamah, açgözlülük
Cupola:Ufak kubbe, döküm ocağı
Cupola crane:Döküm ocağı vinci
Cupreous:Bakırlı, bakır gibi, bakır karışık
Cupric:Kimyada iki değerlikli bakır ile meydana gelmiş bileşik
Cupule:Yüksük şeklindeki palamut kupulası
Cur:Sokak köpeği, alçak adam, it
Curable:Tedavisi mümkün, geçici hastalık, şifa bulur
Curare:Ok zehiri, kürar bitkisi, kürar
Curate:İngilterede papaz veya vaiz
Curative:Şifa veren, ilaç, çare, derman
Curator:Müze veya kütüphane müdürü
Curb:Sokak kaldırımının kenar taşı, kuyu ağzı bileziği, tutmak, mani olmak
Curb bit:Zincirli gem
Curb market:Kayıt dışı hisseleri satan borsa
Curb one's desire:Esir etmek,tahdit etmek
Curb roof:İki yanı çifte meyilli çatı
Curb serv,ce:Yemeklerin arabalara getirilmesi
Curb stone:Yaya kaldırımı,kenar taşı
Curb your dog:Köpeğin kirletmemesi için terbiye edilmesi
Curbstone:Yaya kaldırımının kenar taşı
Curculio:Meyvalara zarar veren bir cins böcek
Curcuma:Zerdecap, zerdeçal, hint safranı
Curd:Kesilmiş sütün katı kısmı
Curdle:Pıhtılaştırmak, pıhtılaşmak
Curdle the blood:Kanını dondurmak
Cure:Tedavi etmek, çare, ilaç, derman, şifa, şifa vermek, iyi etmek, tedavi etmek, çare bulmak
Cure a skin:Deriyi işleyerek kösele yapmak
Cure of souls:Rahiplik vazifesi
Cure-all:Her derde deva
Curettage:Tıbda kürtaj
Curette:Tıbda küret
Curfew:( bilhassa geceleri )sokağa çıkma yasağı
Curia:Mahkeme, papaz hükümeti, idare heyeti
Curie:Radyoaktivite birimi, kürü
Curio:Biblo, dikkat çeken şey
Curiosity:Merak, tecessüs, garabet, nadir şey, tuhaf şey, dikkat çeken şey
Curiosity shop:Hediyelik eşya dükkanı
Curious:Meraklı, mütecessis, herşeyi öğrenmek isteyen
Curl:Kıvrım, bukle, saç lülesi, kıvırmak, bukle yapmak, bükmek, kıvrılmak
Curl around:Çökmek,dolanmak
Curl of the lip:İstihzalı tebessüm
Curl one's hair:Teskin etmek yatıştırmak
Curl one's lip:Senden hürmet beklerim
Curl oneself up:Dertop olmak
Curl out:Kıvrılmak
Curl papers:Saç kıvırma kağıtları
Curl up:Ayakları altında oturmak
Curl up with:Kıvırmak,bükmek
Curler:Büken, bigudi
Curlew:Çulluk
Curlicue:Süslü kıvrım, kıvrımlı çizgi
Curling:Kıvırma, kıvrılma
Curling irons:Saç maşası
Curly:Kıvırcık, kıvrımlı
Curmudgeon:Tamahkar, huysuz adam
Curmudgeonly:Tamahkar
Currant:Ribent türünden frenk üzümü, kuşüzümü
Currency:Nakit para, revaç, geçerlilik
Current:Cereyan, akım, akıntı, tedavülde olan, geçerli olan, hali hazırdaki
Current account:Cari hesap,şahıs adına açılan hesap
Current coin:Geçer akçe
Current collector:Cereyan taşıyıcı
Current converter:Cereyan değiştirici
Current events:Cari vakalar
Current generator:Jeneratör
Current history:Bugünkü tarihi
Current money:Mütedavil para
Current number:Son çıkan mecmua nüshası
Current of air:Hava cereyanı
Current of events:Hadisatın cereyanı
Current of water:Su akıntısı
Current opinion:Efkarı umumiye
Current price:Bugünkü fiat
Current regulator:Cereyan regülatörü
Current report:Dolaşan şayia
Currently:Halen, bu anda, bu günlerde, devamlı olarak
Curriculum:Müfredat proğramı
Currish:İt gibi
Curry:Hint mutfağında kullanılan biberli baharat, tımar etmek, kaşağılamak
Curry favour:Yaltaklanarak kendini sevdirmeğe çalışmak
Curry fawor with:Yaltaklanarak gözüne girmek
Curry powder:Karışık hint baharatı
Currycomb:Kaşağı, kaşağılamak
Curse:Lanet etmek, beddua etmek, lanet, beddua, inkisar, bela, felaket, gazap
Curse down:Lanet yağdırmak
Curse one's fate:Bahtına küsmek
Curse someone up and down:Tepeden tırnağa birini giydirip donatmak
Curse with:Çeken,.....den mustarip
Cursed:Lanetli, talihsiz, hırçın
Cursive:El yazısı gibi, el yazısını andıran baskı
Cursorial:Zoolijede koşmaya uygun yapıda
Cursorrily:Gelişi güzel olarak, bir bakışta çarçabuk
Cursory:Aceleye gelen, gelişi güzel, dikkatsizce yapılan
Curt:Ters veya kısa söz
Curtail:Kesmek, kısaltmak, azaltmak
Curtailment:Azaltma, kısaltma, azalma, kısalma
Curtain:Perde, tiyatro perdesi, perdelemek
Curtain call:Perde kapandıkdan sonra alkış için bütün oyuncuları sahneye geri çağırma
Curtain lecture:Kadının kocasını azarlaması kurt masalı
Curtain raiser:Aslından önce oynanan piyes
Curtain ring:Perde halkası
Curtain rod:Perde çubuğu
Curtly:Tersçe
Curtness:Terslik, kısa ve yetersiz cevaplar vermek
Curtsy:Reverans, eğilerek ve dizleri bükerek selam verme şekli
Curvaceous:Abd konuşma dilinde biçimli, mevzun vücuda sahip kadın
Curvature:Kavislenme, bükülme, eğrilme, eğrilik, eğiliş
Curvature of the spine:Tıbda bel kemiği kayması eğriliği
Curve:Eğri, kavis, kıvrım, eğmek, eğilmek, bükmek, bükülmek, kavisleştirmek
Curvet:Şaha kalkıp hafif şıçrama, bu hareketi yapmak
Curvilinear:Eğrilerden meydana gelen
Curvy:Eğrili, biçimli
Cushion:Yastık, minder, yastığa benzer şey, yastık veyya minder koymak, veya dayamak
Cushy:Argoda rahat kolay manasına
Cusp:Zirve, uç, astronomide yeni ayın sivri uçlarından herbiri
Cuspate:Sivri uçları olan
Cuspid:Anatomide köpekdişi
Cuspidate:Dilimli, ucu eğri ve sivri
Cuspidor:Tükürük hokkası
Cuss:Abd konuşma dilinde küfretmek, sövmek, lanet, türkçe konuşma dilinde herif manasında
Cussword:Küfür
Custard:Yoğurt koyuluğunda süt ve yumurtadan yapılmış bir tatlı krema
Custard apple:Kişta
Custodial:Nezaret ve emanete ait
Custodian:Nezaret eden kimse, koruyan kimse, muhafızlık eden kimse
Custody:Muhafaza, nezaret, hapsetme
Custom:Gelenek, adet, alışkanlık, ısmarlama, ısmarlama üzerine çalışan esnaf
Custom ary usage:Adet
Custom house:Gümrük
Custom made:Ismarlamak
Custom tailor:ısmarlama yapan terzi
Custom union:Gümrük anlaşması
Custom work:Ismarlama iş
Customarily:Adete göre, alışıldığı şekilde
Customary:Mutad, alışılmış, adet hükmünde
Customer:Müşteri, konuşma dilinde çetin kimse
Customhouse:Gümrük
Custommade:Ismarlama yapılmış
Cut:Kesme, kesiş, biçki, biçim, şekil, kesmek, dilimlemek, biçmek, yontmak, kesilmiş, kesik, biçilmiş
Cut a brillant figure:Parlak şöhreti olmak
Cut a caper:Sıçrayıp oynamak
Cut a coat:Çeket dikmek
Cut a corner:Kestirmeden gitmek
Cut a dash:Komik hareketler yapmak
Cut a feather:Geminin hızla giderken suyu yarması
Cut a figure:Boy göstermek
Cut a lecture:Konferans vermek
Cut a person:Görmemezlikten gelmek
Cut a poor figure:Yerinde saymak, ahmaklık etmek
Cut a tooth:Diş çıkarmak
Cut across:İçinden geçerek doğru gitmek
Cut across country:Kırdan kestirme gitmek
Cut across the grain:Ağaç damarlarından kesmek
Cut and come again:Et yemeğinden tekrar almak
Cut and dired:Evvelden hazırlanmış
Cut and long tail:Her nevi köpek
Cut and run:Süratle sıvışmak,uzaklaşmak
Cut and thrust:Göğüs,göğse savaş
Cut at:Vurmak,darbelemek
Cut away:Kesmek,kesip atmak
Cut away from:Alakasını kesmek
Cut back:Yontmak,kısaltmak
Cut bring pull up short:Söz veya yazıyı kısa kesmek
Cut by one half:Yarı yarıya indirilmiş
Cut diamond:İşlenmiş elmas
Cut down:Kesmek,kısmak,biçmek
Cut from:Kesilmek
Cut glass:Elmas traş,billur,kristal
Cut ice:Aldatmak,şaka yapmak
Cut in:Söze karışmak
Cut in half:Yarıya bölmek
Cut into:Yarmak,bir parça kesmek
Cut it fine:İnce doğramak
Cut it short:Lafı veya meseleyi uzatmak
Cut loose:Münasebetini kesmek,kaçmak,kurtulmak
Cut no ice:İşe yaramamak,akim kalmak
Cut of beef:Bir dilim sığır eti
Cut off:İnce doğramak
Cut off a corner:Kısa yoldan gitmek
Cut off point:Sona erme noktası
Cut off the entail:Miras şartlarını kaldırmak
Cut off the supplies:Malzemesini kesmek
Cut off with a shilling:Miras bırakmamak
Cut one another's throats:İflasa vardıracak rekabete girişmek
Cut one's lucky:Sıvışmak,kaçmak
Cut one's own throat:İntihar siyaseti takibetmek
Cut one's stick:Tabanları yağlamak
Cut out:Bir rakibin yerini almak,kesip çıkarmak
Cut out for:Uygun,yakışır,layık
Cut price:Tenzilatlı fiat
Cut prices:İskonto etmek
Cut someone off a shilling:Mirastan mahrum etmek
Cut someone out:Varis olmak
Cut someone short:Sözünü kesmek
Cut stone:Yontma taş
Cut sugar:Kesme ve küp şeker
Cut the comb of:Mahçup etmek,küçük düşürmek,bozmak
Cut the connection:Bağlantıyı kesmek,irtibatı kesmek
Cut the gordian knot:Zorluğu kolaylıkla yenmek
Cut the knot:Meseleyi cebren halletmek
Cut the qutlay for:Masrafını kısmak
Cut to pieces:Parça parça etmek
Cut to the bone:Kökünden kesmek
Cut to the heart:Kalbine yara açmak
Cut under:Ucuzlatmak,tenzil etmek
Cut up:Parçalamak
Cut up nasty:Hiddete kapılmak
Cut up rough:Öfkelenmek
Cut up well:Çok para bırakmak
Cut-purse:Yankesici
Cut-throat:Katil,cani,insafsız
Cutaneous:Biyolojide deriye ait, cilde ait, cildi
Cutaway:Caketatay, bonjur
Cute:Cana yakın, şirin, sevimli, civeli, zeki, kurnaz
Cuticle:Anatomide tırnakların etrafını çevreleyen ölü deri
Cutie:Cici kız
Cutin:Botanikte kutin
Cutis:Biyolojide cildin ikinci tabakası
Cutlass:Bahriye kılıcı
Cutler:Bıçakcı
Cutlery:Çatal bıçak takımı
Cutlet:Pirzola, kotlet, külbastı
Cutoff:Kestirme yol, sona erme tarihi
Cutout:Kesilerek şekil verilmiş şey
Cutpurse:Yankesici
Cutter:Kesici, denizcilikte kotra, beş çifte filika, hafif tek atlı kızak
Cutthroat:Amansız, katil, katil tipli adam
Cutting:Kesme, kesiş, keskin, acı, içe işleyen
Cutting angle:Kesme açısı
Cutting diamond:Camcı elması
Cutting in short:Velhasıl,sözün kısası
Cuttlebone:Mürekkep balığının cilacılıkta kullanılan iç kabuğu
Cuttlefish:Mürekkep balığı
Cutup:Konuşma dilinde maskara kimse
Cutwater:Denizcilikte talimar, kayak tığı
Cutwork:Fisto
Cutworm:Danaburnuna benzeyen ve otsu bitkileri yiyen bir kurt
Cyanic:Siyanüre ait
Cyanic acid:Siyanik asit
Cyanide:Siyanür
Cyanogen:Kimyada siyanür iyonu
Cybernetics:Ayarlama, yönleme bilgisi
Cyclades:Siklat adaları
Cyclamen:Tavşankulağı, buhuru meryem çiçeği
Cycle:Dönem, devre, dönme, dönüş, devir, bir devir yapmak, bir devreden geçmek
Cycle of the moon:19 senelik ay devri
Cyclic:Devirli
Cyclist:Bisikletçi, motosikletçi
Cycloid:Geometride yuvarlama eğrisi
Cyclometer:Mesafe saati
Cyclone:Kasırga, siklon, hortum
Cyclone cellar:Kasırga sığınağı
Cyclonic storm:Kasırga
Cyclopean:İri, büyük taşlarla harç kullanılmadan yapılmış yapı
Cyclopedia:Ansiklopedi
Cyclopedic:Geniş bilgi, malumat
Cyclops:Eski yunan efsanelerinde tek gözlü dev
Cyclorama:Silindir şeklindeki bir odanın duvarlarına yapılan resim
Cyclotron:Siklotron
Cydnus:Tarsus çayı(eski ismi)
Cygnet:Kuğu yavrusu
Cylinder:Silindir
Cylindrical:Silindir şeklinde olan
Cyma:Mimaride tepe silmesi, pervaz
Cymbal:Müzikde büyük zil
Cymbalist:Zil çalan kimse
Cyme:Talkım
Cymi:Sömbeki, simi
Cymoid:Talkıma benzer
Cymose:Talkımlı
Cymric:Galler ülkesinde konuşulan dil, kelt kabilelerine ait
Cynic:İnsanlardan hoşlanmayan kimse, alaycı kimse
Cynical:Alaycı, müstehzi, insanın iyiliğine inanmayan
Cynically:Alay ederek, istihza ile, menfaatperestçe
Cynicism:Ahlakı hor görme
Cynosure:Dikkati çeken şey
Cypress:Selvi, selvi ağacı
Cyprian:Kıbrıslı kimse, kıbrısa ait, şehvetli
Cyprinoid:Havuz balığı, havuz balığına ait
Cypriote:Kıbrıslı, kıbrısa ait, kıbrıs lehçesi
Cyprus:Kıbrıs
Cyrillic:Eski islav alfabesi, bu alfabeye ait veya bu alfabe ile yazılı
Cyst:Tıbda kist, botanikte yağ cebi
Cystectomy:Tıbda kist ameliyatı
Cystic:Kiste ait, safra kesesine veya mesaneye ait
Cystine:Biyolojide beyaz billurumsu bir madde, sistin
Cystitis:Tıbda mesane iltihabı, sistit
Cystoscope:Tıbda mesane muayenesine mahsus alet, sistoskop
Cytology:Sistoloji, hücreleri inceleyen bilim
Czar:Çar, rus çarı
Czarevitch:Çareviç
Czarina:Çariçe
Czarism:Çarlık
Czechoslovak:Çekoslavakyalı, çek dili, çek
Czechoslovakia:Çekoslavakya, .
Czeh:Çek
Etiketler
abstraction
Accord Framework
ajax
android
architecture
Array
assets
async task
AsyncTask
authorization
avd
billy joel
button
Classification
collections
component
concurrency
container
data science
database
Decision Tree
Decision Trees
dhcp
distributed
donma
emülatör
encapsulation
exception
express
Feature extraction
Feature Selection
garbage collection
glassfish
google
grafik
güvenlik
hadoop
http
IDE
inheritance
j2ee
jade
java
java.lang
JDBC
jls
JNDI
JSF
jsp
kitap
lib
link
Machine Learning
Marmara Üniversitesi
material design
maven
mongodb
multiple inheritance
nested class
netbeans
network
node.js
NoSQL
oop
Oracle
ORM
pass-by-value
pattern
permission
polymorphism
PrimeFaces
primitive
Project Euler
protocol
R
response
REST
RMI
root
Scala
servlet
Set
sözlük
spring
sqlite
tasarım desenleri
tcp/ip
template
test
thread
tier
toast
tomcat
türk telekom
twitter
UI thread
virtual device
web application
web design
web service
WEKA
wireshark
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder